İstikrar ve kalkan
Yaşamakta olduğumuz “virüs krizi” sağlık sistemlerini test etti.
İtalya’dan İspanya’ya piyasacı, paracı, özelleştirmeci sistemler çöktü.
Cumhuriyetimizin sosyalizasyonunu hatırlıyoruz; nur-topu gibi kamuculuk doğuyor!
Dünya; Çin’e, Küba’ya, hatta Rusya’ya insanlık adına kocaman bir teşekkür borçlu..
Türkiye’miz de sağlık çalışanlarının olağanüstü özverisiyle, bu illetle savaşıyor..
O arada İran’a yönelik ABD patentli “ambargonun devamı” insanlık suçu haline geliyor…
ATLANTİK ÇÖZÜLÜYOR ASYA YÜKSELİYOR
Yakın gelecekte insanlık bütün bu olup-bitenin nedenlerini daha etkin sorgulayacak; Atlantik sistemi, NATO, IMF, Dünya Bankası, Bretton Woods “prestij” kaybederken; Kalkınma bankalarıyla Asya, Batı Asya, Şangay İşbirliği Örgütü ve İpek Yolu yükseliyor..
Küresel çekim alanlarının özgül ağırlığındaki bu değişim, Afrika ve Latin’leri de etkileyecek.
Düşünelim… Dün, Batı’da olan her şey bu gün, Doğu’da da ‘fazlasıyla’ var:
Bilgisayarlar, cep telefonları, tabletler, trenler, otomobiller ve donanımlı oteller…
Yüksek teknolojiye dayalı sağlık araçları, eğitim gereçleri, akıllı kentler, spor ve sanat…
BÜYÜ BOZULDU YENİ BİR DÜNYA KURULDU
Dahası, Batı’nın lafta bıraktığı, “kazan kazan” temelinde dış ticareti Doğu, benimsiyor!
Amerika’nın, Avrupa’nın büyüsü bozuldu; çoktan “yeni bir dünya kuruldu”.
Bu son gelişmeler eşliğinde, “tarih” saatinin zembereği, varsayın ki, on yıl erkene alındı:
Bu durum bize, Doğu Akdeniz ve Ortadoğu’da ufuklar açılmasıdır; ayrıca ve yanı sıra, Bölgenin kadim iç sesi, seküler deneyimlerin güveniyle, kalıcı barış kapılarının aralanmasıdır.
VİRÜS, İFLASIN SON PERDESİ
“Virüs gelmiş, bahanedir”; gözlemlenen; hastalıkta sağlıkta sorun üreten sistemin iflasıdır.
Görünense, salgındır ve elbet sirayet ettiği iktisadi alanda da, en az hasarla sıyrılmalıdır.
Nitekim, 18 Mart Çarşamba günü “Ekonomik İstikrar Kalkanı Paketi” açıklanmıştır…
Bu “paket” kapitalizm ve özelleştirmeci düzene zımni bir eleştiri getirmek ve bu yoldan “iflas eden organları” doğru tanımlamakla birlikte, çözüm yollarının teşhisinde eksiktir… İncelenmesi gerekir…
PAKETTE NE VAR, NE YOK?
Pakette sanayici, küçük-orta işletmeci için harç benzeri yükümlülüklerin ertelenmesi olumlu;
Ancak esnaf ve zanaatkarların “sicil affı” gibi önemli bir kaldıraç adeta unutulmuştur.
Pakette turizmci ve ihracatçının dolaylı da olsa desteklenmesi dışarıya karşı da bir mesajdır;
Ancak, dar gelirliler için bir defaya özgü “tatil kredisi” gibi iç talebi canlandıran bir damar yoktur.
Pakette en düşük emekli maaşının 1.500 TL olması ve sosyal transferlere vurgu vardır;
Ancak, bireysel kredi kartları, borç ana para ve faizlerine dair bir “rahatlatma” yoktur…
Paketle girişimcilere “getirilen kolaylıklar” karşılığında istihdamın esirgenmesi “temennisi” vardır;
Ancak, istihdamın korunması yönetmeliksel düzenlemelerle garantiye alınmış değildir…
Yanı sıra; Paket sonrasında “kısa çalışma ödeneği”, “telafi çalışması” gibi düzenlemeler de getirildi,
Ancak, “esnek çalışmanın” veya “zorunlu ücretli izin” yollarının kapatıldığı önlemler yoktur.
Ve son olarak; pakette maalesef ama maalesef “tarım” yoktur!
Oysa tarım eve hapsolamaz, ülke için de ekonomik özgürlüktür…
İSTİKRAR!. KALKAN?..
Açıklanan paketin adını; “İstikrar” ve “Kalkan” olarak bölerek inceleyelim:
İstikrar nasıl sağlanır, kalkan nasıl kurulur ona değinmek istiyorum…
Öncelikle unutmayalım; Enflasyonun uzun yıllar sonra iki haneyi gördüğü, dış borçları arşa çıkmış bir ülkeyiz.
TÜİK verilerine göre ‘resmen’ yüzde 13.7 oranıyla, işsiz sayısı 4,4 milyon kişiye yaklaşmıştır.
İşsizlik sadece 2019 yılı itibariyle bir önceki yıla göre 932 bin artmıştır.
Ekonomide denklemi değiştirmeden; özelleştirme sarmalından kurtulmadan, borçlanma virüsünden arınmadan istikrar sağlanamaz…
İstikrar için; Türkiye, tasarruf yapmak, yatırımları artırmak, gelir dağılımını düzeltmek ve bunun için de, vergi adaletini sağlamak zorundadır.
Ayrıca, maliyet enflasyonuna özenden ve enflasyonla mücadelede ilkelerden ayrılmadan da içinde bulunduğumuz durumda küçük üretimi desteklemek;
Sanayide kullanacağı yarı-mamulleri iç piyasadan tedarik ederek ve lüks ithalatı kısarak;
Teknolojiye dayalı üretimle dış satımını artırmak ve dış borçlarını azaltmak zorundadır.
O arada Türkiye, gereğinde “para basma hakkını” kullanmalı, belki bu yıl için büyüme değerini yüzde 3,8 olarak düşünebilmeli, ancak, eloğluna avuç açmamalıdır.
Türkiye mutlaka ama mutlaka, gübresi, mazotu, ilacı, rekoltesiyle tarımı desteklemelidir…
KALKAN KURMAK İÇİN…
İki büyük sütun kurmak gerekir:
Bunlardan birinci sütun; üretim ekonomisidir; üretken kamu yatırımları artırılmalı, yurt geneline dengeli dağılmalıdır…
İkinci sütunsa; güvenliktir; biz buna “Milli Direnme Ekonomisi” de diyoruz ve bunun da beş ‘alt unsuru’ vardır:
Gıda güvenliği, Güvenliğin güvenliği, Sağlık güvenliği, Eğitim güvenliği, Enerjinin güvenliği…
- Herkese yetecek, temiz, sağlıklı gıda tedarik ve paylaşım zincirinin kurulması;
- Büyük fedakarlıklarla görev yapan tüm güvenlik görevlilerinin fiziki ve maddi güvenliklerinin sağlanması, o arada yetimlerine sahip çıkılması;
- Herkese eşit, ücretsiz, en kaliteli temel sağlık hizmetlerinin sunulması;
- Her öğrencimize parasız, kesintisiz, çağdaş eğitim olanaklarının sağlanması;
- Enerji üretiminin dağıtım, ithalat ve ihracatının devlet eliyle yapılması; karadaki ve denizdeki tüm enerji kaynaklarımızın -doğayı koruyarak- değerlendirilmesi…
Evet, üretim ekonomisi ve Güvenlik kavramıyla ekonomide gerçek bir kalkan kurulabilir.
ULUS-DEVLETİN ÖNEMİ
Son olarak, ekonomiyi de etkileyen ve sağlık alanında beliren bu küresel sorun, bize ve her ülkeye bir kez daha “ulus-devlet” olmanın önemini ve değerini kavratmış olmalıdır;
Ulus-devlet sayesinde “tüketimden gelen gücümüzü kullanarak”, haksız fiyatlandırmalara karşı koyabilir, “üretimden gelen gücümüzü” devreye sokarak emeğin hakkını arayabiliriz.
Yine ulus-devlet sayesinde -eksiği ve gediğiyle- “genel ve eşit oy” sayesinde, sağlık, eğitim, sosyal güvenlik alanlarında daha insancıl bir dünyanın kurulmasına katkı yapabiliriz.