İtalyan basınından seçim analizi: ‘Amerika’nın adamı Kılıçdaroğlu Erdoğan’a karşı’
2023'te dünyayı değiştirecek sekiz seçimden biri Türkiye'de gerçekleşecek.
Seçimlere yönelik uluslararası ilginin belki de en önemli nedeni hiç kuşkusuz Türkiye gibi jeopolitik önemi büyük bir ülkenin Libya'dan Kafkaslara uzanan bir etki alanı yaratmış olması. Ankara'nın hiperaktif dış politikası, özellikle Ukrayna-Rusya Savaşı, Suriye ve Doğu Akdeniz bağlamında uluslararası dengelerin değişmesine neden oluyor. Türkiye'nin buralarda etken rollerini sürdürmesi, değiştirmesi ya da sonlandırması bakımından 14 Mayıs seçimleri belirleyici olacak gibi görünüyor. Tüm bu nedenlerle Batı, Erdoğan'ın göreve devam etmesi ya da görevden ayrılması durumunda Türk dış politikasının nasıl bir yol izleyeceğini merakla bekliyor. Şimdi İtalyan basınının seçimleri özellikle dış politika bağlamında nasıl gördüğüne bakalım.
Birçok Batılı köşe yazarına göre Erdoğan, kesintisiz 20 yıllık iktidarının ardından kendisi ve partisi için "Türkiye tarihinin en önemli oylamasında” büyük sınava yaklaşıyor.
‘BİR ARAYA GETİRİLEMEZLERİN KOALİSYONU’
Il Post’tan Eugenio Cau, muhalefet için şunu yazıyor: "Altılı Masa büyük çeşitlilik arz ediyor, merkez soldan milliyetçi ve İslamcı sağa kadar, bazı ilke reformları (örneğin başkanlık sisteminin kaldırılması ve gücün cumhurbaşkanının elinde toplanmasının azaltılması) etrafında ve hepsinden önemlisi Erdoğan'ı iktidardan uzaklaştırmak için son bir çabayla bir araya gelen partilerden oluşuyor… Erdoğan nefretinde birleşmiş, ideolojik olarak bir araya getirilemezlerin bir koalisyonu.”
Francesco De Palo ise Il Fatto Quotidiano’daki köşesinde bu seçimlerin sonucunun hem içi hem de dış faktörlere bağlı olduğunu belirtiyor. İç meselelerde yüksek enflasyon, sosyal adaletsizlikler, mülteciler, Kürt sorunu sayılırken depremle ilgili "Ülke, Şubat depreminin ağırlaştırdığı ekonomik zorlukları güçlükle atlatıyor ve yıkılan tüm evleri yeniden inşa etmeye kararlı olduğunu hemen açıklayan Erdoğan'a olan inancını çok fazla kaybetmiş görünmüyor" yorumu yapılıyor. Dış faktörlerde ise Ankara'nın “bölgesel ve küresel olarak oynamak istediği rol” nedeniyle Rusya, NATO, Suriye, Doğu Akdeniz gibi başlıkların öneminden bahsediliyor.
‘ABD’NİN REJİM DEĞİŞİKLİĞİNE İHTİYACI VAR’
Türkiye’nin dış politikası Michele Magistretti’nin Notizie Geopolitiche’deki yazısının başlığında olduğu gibi (“Türkiye’nin Dış Politikası: Belirsiz Diplomasi ve Eklektik Strateji”) “belirsizlik” kelimesiyle tarifleniyor.
Jalel Lahbib’in “Amerikalıların Adamı Kemal Kılıçdaroğlu Erdoğan’a Meydan Okuyor” başlıklı yazısında yazdığına göre bu yeni durum, Türkiye’nin geleneksel ortaklarıyla sorunlar yaratıyor ve Türkiye'nin daha fazla stratejik özerklik arayışı, Moskova’yla ilişkilerindeki denge politikası, Batı’yla karşılıklı yanlış anlaşılmaların artmasına ve bazı durumlarda ABD’yle gerçek sürtüşmelere yol açtı. Ancak, diyor Jalel Lahbib, “ABD’yi asıl endişelendiren Erdoğan'ın Ukrayna ihtilafı konusundaki tutumu. Türkiye yaptırımlara katılmıyor ve Rusya’yla iş yapmaya devam ediyor. Son olarak Türkiye, Mısır ve Suudi Arabistan’la birlikte BRICS'e resmi üyelik talebinde bulunmayı planlıyor. Türkiye'nin BRICS'e girmesi NATO için ciddi bir sorun anlamına gelecektir. Böylesi bir durumda NATO, gezegenin stratejik bir noktasında konumlanmış, aynı zamanda Rusya ve Çin'in ekonomik ve siyasi müttefiki olan bir askeri müttefike sahip olmuş olacak Tüm bu nedenlerle ABD'nin Türkiye'de acilen bir rejim değişikliğine ihtiyacı var.”
Start Magazine’in yorumuna göre son derece stratejik sonuçlardan biri “Kılıçdaroğlu liderliğindeki muhalefet koalisyonunun kurumsallaşmış diplomasiye dönüş ve NATO ile ilişkilerin normalleştirilmesi yönündeki seçim vaadinden kaynaklanacaktır. Bu, Türkiye'nin NATO ve Rusya arasında sadece Moskova'nın yararına olan stratejik bir belirsizlik yarattığı mevcut ‘denge politikasının’ değiştirilmesi anlamına gelecektir.”
‘BEKLENMEDİK GALİP’ TÜRKİYE
Domani’den Eleonora Tafuro Ambrosetti, Türkiye’nin bu stratejisinin şimdiye kadar en çok Türkiye'ye ve Erdoğan’a hizmet ettiğinin kuşkusuz olduğunu söylüyor: "Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kendisini çatışmanın her iki tarafı için de vazgeçilmez kılma ve bölgesel ve ekonomik etkisini artırma becerisi, bazı gazetecilerin Türkiye'yi çatışmanın 'beklenmedik galibi' olarak adlandırmasına yol açtı. Gerçekten de Ukrayna'nın geniş çaplı işgalinin başlamasından bu yana Türkiye çatışmanın önemli bir oyuncusu haline geldi. Bu şaşırtıcı olmamalı. Ankara Karadeniz'de kilit bir bölgesel güç ve Karadeniz'i Akdeniz'e bağlayan boğazları kontrol ediyor. Dolayısıyla bölgenin istikrarı Ankara'nın stratejik çıkarları arasında yer alıyor.”
“Dahası,” diye devam ediyor Ambrosetti, “Türkiye son yıllarda Rusya’yla eleştirel olmasa da giderek yoğunlaşan bir ilişki geliştirdi. Ortaklıkları "genellikle 'mantık evliliği' veya 'rekabetçi iş birliği' olarak adlandırılıyor ve Suriye, Libya, Güney Kafkasya ve hatta Ukrayna'daki sürtüşmelere rağmen (özellikle Rusya'nın 2014'te Kırım'ı ilhak etmesinden sonra) güçlü kalmaya devam ediyor. Ekonomik nedenler de daha az önemli değil. Ankara, Putin rejimine yaptırım uygulamama kararı aldı, bunun yerine yaptırım uygulanan Rusya ile yaptırım uygulayan Batı arasında bir ‘ticaret platformu’ olarak faaliyet gösteriyor.”
WASHINGTON MOSKOVA’YA KARŞI
Jeopolitika dergisi Limes'e göre 14 Mayıs seçimleri Washington ve Moskova arasındaki çatışmanın ayrılmaz bir parçası olarak görülmeli. Bir tarafta ABD'nin Türkiye Büyükelçisi Flake ile Kılıçdaroğlu, diğer tarafta ise Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov ile Erdoğan arasındaki görüşmelerin iki kutbun konumlanışını açıkça ortaya koyduğu belirtilerek devam ediliyor: "Türkiye'de 14 Mayıs'ta yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimleri için yürütülen seçim kampanyası yavaş yavaş ABD ile Rusya arasındaki war of proximity’nin yeni bir cephesine dönüşüyor. En azından Anadolu derin devletinin su yüzüne çıkarmayı uygun gördüğü boyutta. Mart ayı sonunda ABD'nin Ankara Büyükelçisi Jeff Flake'in CHP Genel Merkezi'ne yaptığı ve Washington elçisinin muhalefetin adayı Kemal Kılıçdaroğlu ile görüştüğü uygunsuz ziyaret bunu açıkça ortaya koyuyor. Flake, Erdoğan'ın rakibiyle ‘iki ülke arasındaki karşılıklı çıkar meselelerini’ görüşmekle Kılıçdaroğlu’na fiilen ‘gönlündeki galip’ muamelesi yaptı. Türkiye Cumhurbaşkanı'nın ülkesindeki süper güç temsilcisiyle bağlarını resmen koparmasına yol açan bu durum, Flake'in kendisinden bir görüşme talep etme cüreti göstermesi halinde kapının suratına çarpılacağını ortaya koyuyor.”
NATO’DA BİR ASİ ANADOLULU
Limes’te Daniele Santoro Türk halkının Amerikan karşıtlığının seçimler üzerinde önemli bir etkisi olabileceğine dikkat çekiyor: "Her kesimden ve eğilimden ortalama bir Türk, Amerikalıları para krizinin sorumlusu ya da sorumlularından olarak görüyor ('ulaşılmaz bilgeliğiyle' Trump Ağustos 2018'de liraya yapılan saldırıyı açıkça üstlenmişti), Ege ve Doğu Akdeniz'de Atina’yla hayati çatışmada ABD’nin açık Yunan yanlısı yaklaşımını kınıyor, Washington'un Suriye ve Irak'ta PKK'ya sağladığı askeri ve lojistik desteği üstü kapalı olarak suçluyor. Bunlar, süper güç ile asi Anadolulu 'müttefiki' arasındaki sürtüşmenin ana unsurlarından sadece birkaçı.”
"Spekülasyonlara bakılırsa, Türklerin büyük çoğunluğu Rusya'yı güvenilir bir ortak olarak görüyor. Bugün Anadolu kamuoyunun üçte ikisi tarihi rakibini dost bir ülke olarak görürken yüzde 90’ı ABD'yi düşman olarak görüyor.”
Santoro'ya göre "Putin'in bir Rosatom eseri olan Akkuyu Nükleer Santrali'nin nisan sonunda yapılması planlanan açılışına katılması, Anadolu seçmenine cumhurbaşkanının başrolde olduğu Türk-Rus işbirliğinin refah açısından yansımalarını hatırlatmak açısından kesinlikle Erdoğan'ın lehine olacaktır.”
YA SEÇİM SONRASI?
Il Foglio Quotidiano’dan Mariano Giustino gibi bazı yorumculara göreyse Erdoğan Türkiye’sinin "sürdürülemez tarafsızlığı" uzun vadede giderek daha az sürdürülebilir olacak. Buna göre, Batı’nın baskıları giderek daha güçlü hissedilecek ve 14 Mayıs seçimleri gibi artan iç zorluklar Türkiye'nin pozisyonunda bir değişikliğe yol açabilecek.
Pek çok gazeteci ve yorumcu, Türkiye’de bir iktidar değişikliği durumunda, yeni liderlerin ani bir rota değişikliği yapıp yapamayacaklarını haklı olarak merak ediyor. Yine Start Magazine’e göre "Türk petrokimya sektöründeki endüstriyel faaliyetler yoluyla Batı'nın Rusya'ya uyguladığı yaptırımların etrafından dolaşılması ne olacak? Türk kuvvetleri Estonya'dan Romanya'ya kadar NATO’nun doğu kanadındaki savunma operasyonlarına katılacak mı? Temmuz 2019’da, Atlantik İttifakı'nın füze savunması hilafına yerleştirilen Rus S-400 füzelerinin Türkiye topraklarındaki varlığına son verilecek mi? Bunlar çok hassas konular ama aynı zamanda Avrupa kıtasının stratejik dengesinin tehlikede olduğu bir dönemde umut verici.
Yeni Türk liderler bu farklı oyun alanlarında Rusya'nın kaçınılmaz baskısına dayanabilecekler mi? Özellikle de Türk Akım boru hattıyla gaz satışı, Akkuyu nükleer santrali, Rus turizmi ve hatta tarımsal alımlar gibi konularda Moskova'nın Erdoğan döneminde dikkatle uyguladığı baskı taktiklerini devreye sokabileceği düşünüldüğünde?”