İzmir postanesinde tarihi anonsu yapan komutan: Anadolu düşman işgalinden kurtarılmıştır
Bir dedesi Büyük Taarruz’dan sonra İzmir’e ilk giren subaylardan, bütün dünyaya tarihi anonsu yapan komutan Selahattin Selışık. Diğer dedesi ise Sivas Kongresi delegesi Ruhi Tamar. Prof. Dr. Defne Tamar Gürol, ailesinin 100 yıllık vatan mücadelesini ilk kez Aydınlık okurlarıyla paylaştı.
Prof. Dr. Defne Tamar Gürol… Kurtuluş Savaşı kahramanı iki dedenin torunu. Orgeneral Selahattin Selışık, 9 Eylül’de İzmir’e ilk giren süvari tümeninde subay. Ruhi Tamar ise Ankara’da Atatürk’ün şifre başkatibi.
100 yıldır vatan mücadelesinin içinde olan bir ailede büyüdü. Bugün de Vatan Partisi’nde bu mücadeleyi sürdürdüğünü belirten Prof. Gürol, dedelerini ilk kez Aydınlık’a anlattı.
Orgeneral Selahattin Selışık, eski istihbaratçı Ziya Selışık ve Ruhi Tamar hakkında ilk kez öğreneceğiniz bilgiler söylemişizde. İyi okumalar dileriz.
‘GENELKURMAY BAŞKANI OLABİLİRDİ’
“Anneannemin babası İzmirli Kadızade İbrahim Refik. Büyükbabam askeri okulda öğrenciyken Çanakkale Savaşı çıkıyor ve oraya gidiyor. Anafartalar'da Atatürk'le birlikte savaşıyor. Çanakkale Savaşı bitince Harbiye’ye döndü, eğitimini tamamladı, subay oldu. Kurtuluş Savaşına Haberleşme Subayı ve Süvari olarak katıldı.
“Teğmen olarak İzmir'e gidiyor. Orada anneanneme aşık oluyor. Henüz üç aylık evliyken büyükbabam diyor ki ‘Ben Anadolu'ya geçeceğim. Kuvayı Milliye'ye katılacağım.’ Kadın kılığında peçeyle Anadolu'ya geçiyor.
“Kayınpederi ve karısı İstanbul'da kalıyor. Ziya (Selışık) amca İstanbul’da kalıyor. Oradaki gizli toplantılara katılıyor. Mavi gözlüydü, çok güzel Karadenizli taklidi yaparmış. Karadenizli reis kılığında Anadolu’ya silah kaçırıyor. Selahattin Selışık 26 Ağustos’ta çizmelerini giyiyor, İzmir'e kadar gidiyor. 16 Eylül günü Çeşme Postanesi'ne Türk bayrağını çekerek telsizle bütün dünyaya Anadolu'nun tümüyle düşmandan geri alındığını ilan ediyor.
"27 Mayıs’tan bir yıl önce 1959’da genelkurmay başkanlığı için Selahattin Selışık da konuşuluyor. Büyükbabam yaş haddinden emekli ediliyor. Rüştü Erdelhun Paşa, Genelkurmay Başkanı oluyor. Eğer büyükbabam olsaydı, 27 Mayıs İhtilali sırasında görevde o olacaktı.
“27 Mayıs’tan sonra partiler yeniden kurulurken büyükbabamı da çağırıyorlar. Ama istemiyor. ‘Ben hani ben askerim’ diyor. O dönem söylentiye göre, eğer Genelkurmay Başkanı olsaydı, Adnan Menderes hükümetini dizginleyeceği, 27 Mayıs’a gerek kalmayacağı söylenirmiş.
AMCASI ÇİÇERO OPERASYONUNU YÖNETTİ
“İstanbul'da kalan Ziya Selışık da büyükbabamın erkek kardeşi. Kendisi MİT’in öncülü olan Milli Emniyet Hizmeti’nin (MAH) kurucusu. İlerleyen yıllarla MAH Başkanlığı da yapıyor. İkinci Dünya Savaşı sırasında yürütülen Çiçero operasyonunu yöneten kişi Ziya amca. Trende Çiçero (İlyas Bazna) ile görüşme yapıyorlar.
“Büyükbabam Selahattin Selışık asker olmuş ama Ziya amca istihbaratçılığı seçmiş. Hayatının sonuna kadar da MAH’ta görev alıyor. Emekli olduktan sonra da kısa sürede vefat ediyor.
ATATÜRK’ÜN ŞİFRE KATİBİ RUHİ TAMAR
“Benim aile hikayemde Ruhi Tamar da var. Annemin babası Ruhi Tamar. Kendisi Edirneli bir ailenin çocuğu. Milli Mücadele döneminde Sivas Kongresi toplanacak. Dedem de Edirne delegesi olarak Sivas Kongresi'ne katılıyor. Ünlü Sivas Kongresi fotoğrafında o da var.
“Kayınpederi padişah yanlısı olduğu için eşini boşayarak Sivas’a gidiyor. ‘Ben Anadolu'ya geçiyorum’ diyor. Sivas Kongresi’nden sonra Atatürk’le birlikte Ankara’ya geliyor. Ziraat Mektebi’nde Atatürk’ün şifre başkatibi oluyor. Kurtuluş Savaşı boyunca Ankara’da görev yapıyor.
“Babaannem Midillili. 7 yaşındayken annesi ölmüş. Babası da 11 yaşındayken yeniden evleniyor. Midilli'de üvey anneye bırakılmazmış. Anadolu'ya yollanıyor. Önce dayısının yanına, sonra ablasının… O da Ankara'ya geliyor. Nasıl, neyle geldiğini bilmiyorum. Babaannem de kimsesiz. Bunlar dedemle Ankara’da buluşuyorlar ve evlenmeye karar veriyorlar. 1921 yılında. Hatta Atatürk düğün için kadınlı erkekli yapılmasını öneriyor. Ama dedem henüz buna hazır olmadığı için kabul etmiyor. Düşünün Atatürk savaş yıllarında bile böyle bir devrimin yapılmasını istiyor. Kadın erkek bir arada olsun istiyor.
“Yani dedemle babaannem Kurtuluş Savaşı sürerken Ankara’da evleniyorlar. İlk olarak da halam doğmuş 1921’de Ankara’da. Halam hukuk mezunuydu. Danıştay savcıydı. Hakimlik, savcılık yaptı.
ATATÜRK ÖLMESE MEBUS OLACAKTI
“Kurtuluş Savaşı'ndan sonra dedem Ruhi Tamar’la Atatürk’ün bir yanlış anlaşılma nedeniyle arası açılıyor.
“Babaannemin Midilli'deki arsalarından onun payına bir şeyler düşüyor. Bunların arasında bir araba meselesi oluyor. Hayati diye biri var. Büyükbabamın birlikte çalıştığı biri. Atatürk'e bir araba verilmesi, verilmemesi konusu gündeme geliyor. Ama sonra ne oluyorsa Atatürk'le dedemin arası açılıyor. Dedem, babam ve ben birbirimize çok benziyoruz herhalde. Dedem de ayıp olmasın diye gidip Atatürk'e işin aslını anlatmıyor. Hayati onları aralarını açıyor.
“Fakat Atatürk'ün ölümünden kısa zaman önce, 1937’de Atatürk'le yeniden bağlantı kuruyor. Eğer Atatürk ölmeseydi bir sonraki seçimde dedemin mebus olarak Meclis’e girmesini istiyordu.
‘YURDU DEMİRAĞLARLA ÖRDÜ’
“Dedem, Kurtuluş Savaşı’ndan sonra da Türk milletini hizmet etmeyi sürdürdü. Dedem İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Mühendisliği mezunu. Toroslardaki demiryolu ağında çalışıyor. Yurdu demir ağlarla örüyor yani. O da orada mühendis olarak çalışıyor. Toroslar'da resimleri var. O kadar güzel ki bütün o demir yollarının yapılışını, dedem fotoğraf fotoğraf belgelemiş.
“Dedem Ruhi Tamar aynı zamanda bir ressamdı. Atatürk’e hediye olarak bir gül resmi yapıyor. Atatürk bunu Dolmabahçe’deki odasına asıyor. Ama şu an akıbeti tam nedir bilmiyorum.”
NESİLLER BOYU MÜCADELEDE
Annemin babası, anneannemin babası, büyükbabamın erkek kardeşi, bütün herkes Kurtuluş Savaşı'nda. Hasta yatağında olup savaşa katılamayanlar da konağını gizli toplantılara açmış.
“Yani herkes bir şekilde istiklal için mücadele etmiş. Bağımsızlık olmadan, vatan olmadan hiçbir şey olmaz düşüncesiyle hareket etmişler. Öyle bir bilinçleri vardı. Bizi de o bilinçle yetiştirdiler.
EŞLERİNİ BIRAKIP GİTTİLER
“Atatürk bütün o birikimin lideri, önderi. İnsanlar o inançla bir araya geliyorlar. Kurtuluş Savaşı için ailelerinden, hayatlarından vazgeçiyorlar. Eşlerini, çocuklarını İstanbul’da bırakıp Anadolu’ya geçiyorlar. Bu kuşaklar boyu aktarılan bir şey oluyor.
“Sonra babam sol hareketlerin içinde yer alıyor. 12 Mart'ları geçiriyoruz. Deniz Gezmişlerin avukatıydı. Biz de her milli bayramda babamın Kızılay'daydı yazıhanesinde olurduk. Elimize Türk bayraklarını alırdık. Bütün kortejin geçişini mutlaka seyrederdik. Hep birlikte kutlardık. Yazın tatilde 30 Ağustos'ta Çeşme'de olduğumuz zaman da Çeşme'deki Atatürk heykeline götürülürdük.
“Şimdi de ben ve eşim Vatan Partiliyiz. 100 yıldır mücadeledeyiz ve bunu sürdürüyoruz.”
BELGELERE GÖZÜ GİBİ BAKIYOR
Defne Tamar Gürol’un elinde dedesi Selahattin Selışık’tan kalma çok sayıda belge var. Selışık’ın Osmanlıca günlükleri, savaş stratejisiyle ilgili notları, baskıya hazırladığı bir kitabı, fotoğraflar, haritalar.
Selışık’ın belgelerine gözü gibi baktığını belirten Defne Tamar Gürol şunları kaydetti:
“Belgeleri dedem vefat ettikten sonra ilk olarak anneannem muhafaza etti. Anneannemin ölümünden sonra üç kızın en küçüğü annem alıyor. Annem belge saklamaya çok meraklıydı. Annem belgelerin yok olmasını hiç istemedi. Annemden sonra da ben bunları aldım, bir tasnif edeyim diye. Elimde Selahattin Selışık’ın hazırlığını yaptığı ama basmaya ömrünün yetmediği bir kitabı var. Onu da yayınlamayı düşünüyorum. Bütün ailenin belgeleri benim evimde. Hepsini topladım.”
ÇİÇERO OLAYI NEDİR?
İstihbaratçı İlyas Bazna, İkinci Dünya Savaşı yıllarında Ankara'da önce Yugoslavya Krallığı Büyükelçiliği'nde, daha sonra Almanya Büyükelçiliği'nde çalıştı. 1943’te Ankara'daki İngiliz Büyükelçisi Sir Hughe Knatchbull-Hugessen'in yanında uşak olarak çalışmaya başladı.
Burada gizli askeri belgeleri Franz von Papen'in sefareti döneminde Ankara'daki Almanya Büyükelçiliği'ne sattı.
Alman istihbaratında kendisine "Çiçero" kod adı verildi. Müttefik Devletlerin düzenlediği uluslararası toplantılar ve bazı bombardıman planları hakkında önemli bilgiler aktarmış olmakla birlikte, Normandiya Çıkarması'na ilişkin birçok istihbarat ulaştırmıştır. Bütün bu dönem boyunca Ankara'daki İngiliz istihbarat görevleri ise Bazna'nın İngilizce anlamadığını zannetti, Bazna’dan şüphelenilmedi.
(Aydınlık 100. Yıl Özel Eki'nde yayımlanmıştır.)