Japonya Nâzım'ı yeniden keşfediyor
16 Eylül 2022’de, Nagoya’da sahnelenen Nâzım Oratoryosu’nda yer alan Nâzım Hikmet şiirlerini, dilimizden Japoncaya, Teori Yazı Kurulu Üyesi İnan Öner çevirdi. İnan Öner ile hem bu süreci hem de Nâzım Hikmet’in Japonya için anlamını Aydınlık okurları için konuştuk.
2022 senesi Nâzım Hikmet’in doğumunun 120. yılıydı. Türkiye’de yapılan birçok kutlamanın yanı sıra Nâzım Hikmet’i dost kabul eden uluslarda da etkinlikler yapıldı. Japonya’nın Nagoya şehrinde sahnelenen Nâzım Oratoryosu, bunlar arasında, en dikkate değer, farkı, özel bir anlam taşıyan etkinlikti. Bunun nedeni, kuşkusuz, Hiroşima ve Nagasaki’ye atılan atom bombaları sonrası yaşanan trajedinin, Nâzım’ın duygu dünyasında yarattığı kırılmadır. Nâzım’ın bu felaketi, bütün uluslara mal olmuş bir etkiyle şiirine yansıtması, Nâzım ile Japon ulusu arasında asla kopmayacak ve yadsınamayacak bir köprünün kurulmasını sağladı.
16 Eylül 2022’de, Nagoya’da sahnelenen Nâzım Oratoryosu’nda yer alan Nâzım Hikmet şiirlerini, dilimizden Japoncaya, Teori Yazı Kurulu Üyesi İnan Öner çevirdi. İnan Öner ile hem bu süreci hem de Nâzım Hikmet’in Japonya için anlamını Aydınlık okurları için konuştuk.
- 2022 yılı büyük şairimiz Nâzım Hikmet’in doğumunun 120. yıl dönümüne denk geldi. Bu vesileyle birçok ülkede çeşitli anma etkinlikleri yapıldı. Japonya’da da çeşitli yayınlar ve etkinlikler yapıldığını biliyoruz. Bunlar arasında en etkili ve anlamlı olanı Nâzım Oratoryosu’nun Japonya’nın Nagoya şehrinde Japonca sahnelenmesiydi. Oratoryoda yer alan şiirlerin çevirmeni olarak bu etkinliği nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu fikir nasıl doğdu? Süreci bize anlatabilir misiniz?
‘HEYECAN İÇİNDEYDİ’
İnan Öner: Nâzım Oratoryosu’nun Japoncaya çevrilerek sahnelenmesi fikri, etkinliğin düzenleme kurulu başkanı Takahashi Akihiro’nun fikriydi. Halk müziği araştırmacısı olan Takahashi, 1960’lı yıllarda “Nükleer Silahlanmaya Karşı Müzisyenler” topluluğunun bir üyesi olarak, o dönemde özellikle Japon besteciler tarafından da bestelenen “Kız Çocuğu” şiirinden dolayı Nâzım Hikmet’i biliyormuş. 1970’li yıllarda Türkiye’yi ziyaret etmiş, Türk halk müziğini sevmiş ve sonraki yaşamında aklının bir yanında hep Türkiye var olmuş. Japonya’nın ortasında bir endüstri şehri olan Nagoya’da halk müziği çalışmalarını sürdüren Takahashi, Japonya’da piyanist ve besteci olarak tanınan ve sevilen değerli sanatçımız Fazıl Say’ın Nâzım Oratoryosu eserinin kayıtlarıyla karşılaştığında, özellikle finaldeki “Yaşadım diyebilmek için” dizesinden çok etkilenmiş ve bu eserin Japonca sahnelenmesini kendine görev edinmiş.
Takahashi, 2018 yılında bana ulaştığında bu amaçla bir koro oluşturmaya başlamıştı ve büyük bir heyecan içindeydi. 2015 yılında Hiroşima’da yayımlanan Gembaku Bungaku (Atom Bombası Edebiyatı) dergisinde yer alan Nâzım Hikmet çevirilerimi çeşitli açılardan Nâzım Oratoryosu için hayal ettikleri çeviri çalışmasına uygun gördüklerini bana iletti. Yıllara yayılan çalışmamız sonucu eserde yer alan şiirleri Japoncaya çevirdik. Salgından ötürü yaşanan kapanmalar ve koronun prova faaliyetlerinin aksaması sonucu sıkıntılı bir süreç yaşandı ancak eser bu yıl sahneye kondu. Eser ilk defa Türkçe dışında bir dilde sunulmuş oldu. Şairin doğumunun 120. yıl dönümüne denk gelmesi de etkinliğe tarihsel bir anlam kattı.
- Eseri siz de izlediniz. İzlenimlerinizi aktarabilir misiniz?
Öner: Nâzım Oratoryosu, Japonca prömiyeri 16 Eylül 2022 günü Nagoya NTK Forest Hall sahnesinde sunuldu. 115 kişilik koroya Nagoya Filarmoni Orkestrası eşlik etti. 2 bin 200 kişilik salon tamamen doluydu ve coşkulu bir izleyici katılımı vardı. Nagoya Başkonsolosluğu’muzdan da bir heyet izleyiciler arasındaydı. Reji Saito Toshiaki tarafından gerçekleştirilirken, koro şefi de etkinliğin fikir babası Takahashi Akihiro’ydu. Müzik öğrenimi sürecinde Almanya’da geçirdiği yıllar içinde Türklerle dostluklar geliştirmiş olan Şef Takahashi Naoshi, motivasyonu yüksek bir performans sergiledi. Piyanoda deneyimiyle eseri kavrayan Nakaoka Hidehiko vardı. Tiyatro sanatçısı Sayama Haruki’nin coşkusu esere güç katıyordu. Bariton Niimi Makoto hem “Üç Servi”de hem de “Bugün Pazar”da gayet güzel bir icra ortaya koydu. Japonya’da yaşayan Koreli mezzosoprano Lee Jeongmi’nin katılımı da ayrı bir anlam taşıyordu. Koronun “Vatan Haini” şiirinin başında seslendirdiği “Nâzım Hikmet” nidaları uzun yıllar kulaklarımızda yankılanacaktır. Ancak, izleyiciyi en çok duygulandıran kısmın çocuk solist Murase Kia’nın seslendirdiği “Kız Çocuğu” şiiri olduğunu söyleyebiliriz.
- İkinci Dünya Savaşında Japonya’ya atılan atom bombasının Nâzım’ın duygu dünyasına ciddi bir biçimde yansıdığını biliyoruz. Birçok şiir yazdı bu konuda. Hatta bir şiirinde kendisini Japon bir balıkçının yerine koyuyor. Japonya’nın yaşadığı felaketi Nâzım kadar etkili ve duygulu bir biçimde şiire geçiren başka şair bulunmaz sanıyorum. Nâzım’ın bu şiirleri, biz Türklerin, Japonlarla ciddi bir duygudaşlık kurmamıza zemin sundu. Japon aydınlarda ya da halkta benzer bir duygu var mı? Ya da Japonlar Nâzım’ı bu yönüyle de tanıyorlar mı?
‘DUYGUDAŞLIK ZEMİNİ OLUŞTU’
Öner: En azından aydınlarda ve nükleer silahlanmaya karşı duyarlı çevrelerde tanındığını ve saygıyla karşılandığını söyleyebilirim. Nâzım Hikmet’in Japonya’da alımlanma sürecini belki 1950-1970 arası ve 2000’li yıllar şeklinde ikiye ayırabiliriz. İlk tanınma döneminde İkinci Dünya Savaşı sonrası ortamda Sovyetler Birliği’nin kültürel etkilerine değinmek mümkün. Bu ilk dönemi bugüne bağlayan ise Nâzım Oratoryosu’nda da gördüğümüz gibi Hiroşima’da yaşananlara karşı Nâzım Hikmet’in gösterdiği şair duyarlığı, tam da işaret ettiğiniz “duygudaşlık zemini” olmuştur.
Bakın, Nâzım Hikmet’ten Japoncaya ilk çeviriler Rusça ve Fransızcadan olmak üzere 1950’li yıllarda başlıyor. Örneğin, Jinmin Bungaku (Halk Edebiyatı) dergisinin 1951 Mayıs sayısında “Türkiye’nin Vatansever Şairi Nâzım Hikmet” başlıklı bir tanıtım yazısı görüyoruz. 1952 yılında Noma Hiroshi tarafından yayımlanan “Vatan Şiirimiz” başlıklı kitabında “Hapishane Şiirleri” bölümünde Nâzım Hikmet’e yer verilmiş. 1956’da Mine Toshio tarafından Rusçadan çevrilen şiir seçkisinde “Kız Çocuğu” ve “Hapishane Mektupları” yayımlanıyor. Bir de Nâzım’ı Fransızca aracılığıyla takip edenleri görüyoruz. Özellikle Louis Aragon, Paul Eluard gibi direniş dönemi şiirinin Japonya’da tanınmasında büyük rolü olan Oshima Hakko, 1950 yılından itibaren Nâzım’dan çeviriler yapıyor ve dergilerde yayımlıyor. Nâzım Hikmet’le Moskova’da buluşarak Japon okurlara yönelik mesajını alan Puşkin ödüllü Rus Edebiyatı uzmanı Nakamoto Nobuyuki ile Fransız Edebiyatı uzmanı Hattori Shinroku’nun, 1961 yılında yayımladıkları “Seçme Şiirler” kitabının bu iki hattı birleştirdiklerini söyleyebiliriz.
Bu süreçte Japon halkı içinde en etkili olan şiirin “Kız Çocuğu” olduğunu söyleyebiliriz. Daha ilk yayımlandığı zaman müzisyenlerin dikkatini çeken “Kız Çocuğu” şiirinin farklı dönemlerde farklı besteciler tarafından bestelendiğini görüyoruz. Zamanında Nâzım’ın “Bulutlar Adam Öldürmesin” ve “Masalların Masalı” şiirlerinin Japonca çevirileri de bestelenmiş fakat “Kız Çocuğu” her dönemde bilinirliğini sürdüregelmiş.
Bu bestelenme konusunu özellikle vurguluyorum. Çünkü Japonya’da utagoe-kissa dediğimiz müzikli kafe mekânlarında söylenen bu şarkılar, şiirin de kuşaktan kuşağa aktarılmasında önemlidir. Her ne kadar bu mekânlar günümüzde sayıları azalarak karaoke furyası karşısında zayıflamış görünseler de bir gelenek olarak birikimleri geleceğe aktarılıyor.
“Masalların Masalı”nı ünlü öykücü Akutagawa Ryunosuke’nin oğlu olarak da bilinen Akutagawa Yasushi bestelemiş. “Bulutlar Adam Öldürmesin” şiiriyse Takahira Tsuguyuki, Okada Kyoko ve Toyama Yuzo tarafından bestelenmiş. “Kız Çocuğu”nu besteleyenleri ise Kiyose Yasuji, Suzuki Kiyoshi, Hinoshita Koji, Inomoto Takashi ve yine Toyama Yuzo şeklinde sayabiliriz. Toyama Yuzo’nun bestesi, Nakamoto Nobuyuki çevirisine dayanıyor. 1967 yılında dönemin popüler folk-müzik sanatçısı Takaishi Tomoya’nın bir bakıma Pete Seeger’dan etkilenerek “Kız Çocuğu”nu repertuarına alması, şiirin ciddi bir yaygınlık kazanmasını sağlıyor. Daha sonra her ne kadar belleklerde anısı devam etse de çeviri ve araştırma faaliyetlerinde 1970’lerden 2000’li yıllara kadar bir sessizlik olduğu gözleniyor.
NAZIM’I YENİDEN KEŞFETTİLER
- Uzun süren bu sessizliğin nedeni neydi?
Öner: 1970’lerden itibaren tüm dünyada olduğu gibi Japonya’da da işçi ve öğrenci hareketlerinin gerilemesi, ağırlaşan soğuk savaş koşulları ve liberalizmin kültür ve sanat alanlarında etkinleşmesine bağlayabileceğimiz bir sessizlik yaşandığını düşünüyorum. Ancak 2000’li yıllara gelindiğinde Japon aydınının Nâzım Hikmet’i anımsadığını ve ihmal edilen yönleriyle de yeniden keşfetmeye başladığını söyleyebiliriz.
2002 yılında Tokyo’da Nakano Zero Hall salonunda gerçekleştirilen 100. doğum yıl dönümü etkinliğinde bin kişilik salonda boş yer kalmamıştı. Yürütme kurulunun en genç üyesiydim ve ne kadar coşkulu bir buluşma olduğunu dün gibi anımsıyorum. Ta Osaka’dan gelenler vardı. Şarkılar söylendi, şiirler okundu. Şiirlerin Türkçeleri değerli sinema oyuncumuz Aydın Yamanlar tarafından sahnede seslendirildi. Bu vesileyle ömrünün yarıdan fazlasını Japonya’da geçiren, Türk Japon kültürel ilişkilerine eşsiz katkılar sunmuş olan, 2008 yılında kaybettiğimiz büyüğüm Aydın Yamanlar’ı rahmetle anıyorum.
2006 yılında tanınmış kadın şarkıcı Hajime Chitose “Kız Çocuğu” şarkısını repertuarına ekledi. Beste Toyama Yuzo’ya, düzenleme ise “Son İmparator” filmine yaptığı müzikle de dünyaya adını duyurmuş olan Sakamoto Ryuichi’ye aitti. Hajime Chitose ve Sakamoto Ryuichi ikilisinin “Kız Çocuğu” eserine olan ilgisi, şiiri ve dolayısıyla Nâzım Hikmet’i yeniden tüm Japonya’da popüler kılıyordu. Eser, 2010 yılında yönetmen Wakamatsu Koji’nin son filmi olarak tarihe geçen “Caterpillar” filminin finalinde yer aldı.
Öte yandan 2002 yılında Ishii Keiichiro’nun “Ferhat ile Şirin” oyununu Türkçeden Japoncaya çevirerek yayımlamasının, Nâzım Hikmet’le ilgili çalışmalarda Türkçe bilen araştırmacı ve edebiyatçıların sahaya girdiğine işaret ettiğini düşünüyorum. Yeri gelmişken belirteyim, Ishii Keiichiro bu yıl yine Türkçeden çevirerek “Nâzım Hikmet Seçme Şiirler -Taranta Babu’ya Mektuplar” başlıklı bir seçki yayımladı. Son yıllarda kendisinin Farsçadan Japoncaya Sadık Hidayet’in eserlerini çevirdiğini biliyoruz. Bu bakımdan Nâzım’ın şiirinin, örneğin tasavvufla ilişkisi gibi, bugüne kadar Japonya’da yeterince ele alınamamış yanlarına eğilebildiğini görüyoruz.
‘JAPON BALIKÇI’
- Japonya’da Nâzım Hikmet’in yeniden keşfedildiğine dair bir coşku olduğuna işaret ediyorsunuz. Nâzım Oratoryosu’na Koreli sanatçı Lee Jeongmi’nin katılımına ayrı bir anlam atfettiğinizi vurguladınız, bunu da biraz açar mısınız?
Öner: Kore Yarımadası 1910 yılından 1945 yılına kadar Japon idaresi altındaydı. Özellikle bu dönemde çeşitli nedenlerle Japonya’ya yerleşen Koreliler var. Malûm İkinci Dünya Savaşında yenilen Japonya Yarımadayı, Müttefik Devletler’e devrediyor ancak hemen sonrasında Kore Savaşı başlıyor ve uzun yıllara yayılan karışıklıklar yaşanıyor. Kısacası göçmen Korelilerin yüz binlerle ifade edilen önemli bir kısmı bugünlere kadar, iki üç kuşaktır, Japonya’da yaşamaya devam ediyorlar. Değerli mezzosoprano solist Lee Jeongmi de Japonya’da yaşayan ikinci kuşaktan bir Kore göçmeni olduğu için vurguladım. Çünkü Nâzım Hikmet’in Japon aydınları tarafından en iyi bilinen şiirleri arasında Türk askerinin Kore Savaşı’na gönderilmesini eleştirdiği şiirler de var. Nâzım Hikmet’in emperyalizme karşı Kore halkından yana tavır almış olmasının, bu tavrı özellikle Japon okur tarafından ilgiyle karşılanan “Mektup” şiirinde olduğu gibi keskin bir dürüstlük ve hümanizmle şiirleştirmesinin bölge halkında derin duygular yarattığını görüyoruz.
Aynı hümanizmi “Japon Balıkçısı” şiirinde de gözlüyoruz. “Japon Balıkçısı”, şairin Nakamoto Nobuyuki tarafından Japoncaya çevrilen ilk şiirlerinden biridir. Bu şiir, 1 Mart 1954’te Marshall Yarımadaları Bikini Atolü’nde Amerika Birleşik Devletleri tarafından gerçekleştirilen hidrojen bombası denemesinde yakından geçmekte olan “Daigo-Fukuryu-Maru” adlı Japon balıkçı gemisinin 23 mürettebatıyla birlikte radyasyona maruz kalışına atfedilmektedir. Olay, Japon toplumu açısından Hiroşima ve Nagasaki’den sonra vatandaşlarının yine radyasyona maruz bırakıldığı bir olay olarak belleklere kazınmış; söz konusu balıkçı gemisi Tokyo Valiliği’nce koruma altına alınmış olup 1976 yılında kurulan “Daigo-Fukuryu-Maru Müzesi”nde sergilenmektedir. Nâzım Hikmet’in 1955 yılında yazdığı “Japon Balıkçısı” şiirinin, Japon halkının duygu dünyasına ulaştığını, acılarına ortak olduğunu söyleyebiliriz.
Nâzım Oratoryosu’nun Japonya’da Japon sanatçılar tarafından coşkuyla sahnelenmiş olması, üstün bir seyirci coşkusuyla karşılanması, Nâzım Hikmet’in uluslararası barış ve kardeşlik mesajının Japon ulusuna ulaştığına işaret etmektedir.
- Teşekkür ederim.
NAZIM’DAN JAPON OKURLARA
1961 Ocak ayında yayımlanan “Seçme Şiirler” (Japoncaya Çevirenler: Nakamoto Nobuyuki – Hattori Shinroku) kitabına yazdığı önsöz:
(Türkçede ilk kez yayımlanıyor. Çeviren: İnan Öner)
Japon Okurlarıma
Kitaplarıma giriş yazısı ya da önsöz yazmışlığım var, fakat bunu pek beceremiyorum. Sevgili Japon okurlarıma ne anlatmalıyım? Estetiğe dair inançlarımdan mı bahsetmeliyim? Kitaplarımın okurları benim için saygıdeğer insanlardır; şiirlerimi okuduklarında inançlarımı da anlayacaklardır. Buna rağmen bir şeyi söylemek istiyorum. Benim düşünceme göre, mimarlıktan dansa kadar bütün sanatlar birincil olarak insana yararlıdırlar. Ekmek gibi, konut gibi, likör gibi, halkın devrim şarkıları gibi, bayram günleri gibi insana yararlıdırlar. Asrımızın teknik gelişmeleri, tüm dünyada insanların şiiri okuyup, anlayıp, sevmelerine imkân sağlayacak bir zemin hazırladıkları için, bunu fiilen mümkün kıldıkları için sevinçle karşılanmalıdırlar. Eğer teknoloji, toplumsal devrimler, insanların yaşam standartlarının yükselmesi buna hizmet etmiyorlarsa, bunların benim için hiçbir anlamı yoktur.
Şiirlerimin kendi anadilim dışında tüm dillerde basılıp yayımlandığı bugünlerde bu düşünceyi giderek daha somut hissediyorum.
Japon ulusuna selamlarımla iletirim.
7 Ekim 1960, Moskova
Nâzım Hikmet