Yandex
24 Mart 2025 Pazartesi
İstanbul 12°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Kadına şiddeti sistem üretiyor

Başlık iddialı… İddiayı bile isteye koyuyoruz. İspatı için konunun özünden, yani kadına yönelik şiddetin tarihsel ve sınıfsal karakterinden başlıyoruz

Kadına şiddeti sistem üretiyor
SELENGA ARTAR YAĞCI

Kadına yönelik şiddet ve ayrımcılığın tarihselliği, insanın yerleşik düzene geçmesiyle başlayan üretim ilişkilerine kadar dayanır. Tarımsal üretimle birlikte geçilen sınıflı toplumun ilişkilerinde kadın, erkekle eşit konumunu koruyamaz. Kadın ile erkek arasındaki sınıfsal eşitsizlikten, kadını kontrol etmek amacının dışa vurumu olarak, kadına yönelik şiddet ortaya çıkar.

19. yüzyıldaki sanayileşmeyle birlikte artan iş gücü ihtiyacı, kadınların da üretici sınıflar içinde yer almasına yol açar. Açılan bu yol kadının tarihinde dönüm noktası olur. Emekçi kadınların sömürüye karşı başlattığı hak arama mücadeleleri, eşitsizlik ve ayrımcılığa karşı haklar bakımından büyük kazanımlar sağlar.

KADIN EVDE, ERKEK İŞTE KÖLE

Günümüze geldiğimizde, başta evine, ailesine ve çocuklarına olan sorumluluklar, üretim ve istihdamdaki kadının maliyetini işveren açısından erkeğe nispetle daha pahalı kılmaktadır. Bu yüzden sistem kadını evde, erkeği işte sömürmeyi tercih eder. Kadının eve hapsolması muhafazakâr politik görüşe aitmiş gibi görünse de esasen kapitalist sistemden daha fazla nemalananların dayattığı bir olgudur.

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra gerileme yaşayan kapitalizmin kendine alan açmak için bulduğu neoliberal düşünce sisteminde bu olgu, kadının emekçi karakterinden sıyrılmasına, kadınlık özellikleri ve feminizmle öne çıkmasına, böylece üretim ilişkilerinden uzaklaşarak haklar, eşitsizlik, ayrımcılık, şiddet gibi konularda gerilemesine yol açar.

Neoliberalizmin baskın ve yaygın olduğu kültürde kadının artık, erkeğe düşmanlık, devlete düşmanlık, bireycilik, ailesizlik, cinsiyetsizlik, LGBT dayatması gibi konular etrafında sisteme çalışması beklenmektedir. Kadına yönelik şiddet, bu konuların pazarlanmasında sos olarak kullanılmaktadır. Mesele özünde cinsiyetle ilgili sanılsın diye adı da “cinsiyetçi” veya “cinsiyet temelli” şiddete dönüşmektedir.

ÜRETİCİ DEĞİL TÜKETİCİ KADIN

Üretim ilişkilerinden uzaklaştırılması, mücadele alanlarının saptırılmasının yanında kadınla ilgili ayrıca, tüketim metası olarak kullanılması, varoluşunda tüketici özelliklerinin öne çıkarılması ve bu yolda her türlü medya ve iletişim araçlarıyla desteklenmesi olguları cabasıdır.

Sistem içinde bu olguların hepsini birden görebileceğimiz çarpıcı bir örneği estetik endüstrisinden verebiliriz. İnsanların “güzel görünmek”, “beğenilmek” dürtüleri üzerinden ve varoluşlarını sadece görünüş üzerinden inşa etme çabalarını kullanarak büyüyen bir endüstridir bu… Yarattığı suni ideallerle özellikle kadınları kendilerine yetersiz hissettirmekte ve yabancılaştırmaktadır. Ruhsal ve fiziksel yarattığı tahribatla, estetik yaptıranlarda estetik yaptırdıkları için, yaptırmayanlarda estetik görünmedikleri için ortaya çıkardığı zorbalığa uğranmışlık duygusuyla şiddetin bir çeşidini üretmektedir.

MEDYANIN SORUMLULUĞU

Ve medya… Kadına yönelik şiddetin sıradanlaştırıldığı, köpürtüldüğü, tekrar edile edile hayallerimize kadar kazındığı; dizi ve filmleriyle, gündüz kuşağı programlarıyla, kurgulanarak verilen haberleriyle şiddeti sadece sergilemiyor, adeta yaşatıyor. Özellikle holdingleşen medya, reyting hırsı uğruna kadını feda etmekten çekinmiyor. RTÜK ve CKD işbirliğinde gerçekleşen çalıştayda saatlerce konuşuldu, detayları haberlerde okuyunuz. Sorumluluğu, günümüzde, diğer her şeyi gölgede bırakacak kadar belki, büyük…

Zurnanın zırt dediği yere geliyoruz. Üretim ilişkilerinin dışına iterek, değersizleştirerek, tüketim metası olarak görüp kullanarak, çalışma hayatındaki uygulamaları, kuralları, hukuki açıkları, eğitim kusurları, medyası ve diğer araçlarıyla sistemin kadına uğrattığı zararlar ve şiddet çok açık ortadadır. Öyleyse soru şudur:

Tarihsel, sınıfsal, ruhsal, fiziksel, ekonomik… Kadına yönelik şiddeti her türlü üreten sistemin, şiddeti ortadan kaldıracak çözümlere katkı sağlayabileceği beklentisi gerçekçi midir? Kökten çözüm nedir?

Kadına şiddet