22 Aralık 2024 Pazar
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Kadını 'mor'dan kurtarmak: Al bayrakla birleştirmek

Feminizmin ortaya çıkışı ve günümüzdeki şeklini alması süresince, bir takım ideolojilerin etkisi ile kendi içerisinde farklılaştığı noktalar görülmektedir.

Kadını 'mor'dan kurtarmak: Al bayrakla birleştirmek
A+ A-
Nilay Güven

Bu hususta feminizm hareketinin tarihsel süreçte etkilendiği bir takım teorilerin varlığı, bu durumu daha gerçekçi ve kanıtlayıcı hale getirmektedir. Feminizm hareketi ortaya çıktığı günden bu yana uğradığı pek çok değişimle, sonunda yeni dünya düzenine göre şekil almıştır. Kadın hareketi olarak anlam kazanan feminizm akımı, kadınların sahip oldukları rollerinin toplum nezdindeki yerini ortaya koymaya çalışırken, emperyalist-kapitalist kültürün esiri olmuştur. Bu nedenle feminizmin, kadını toplum bilincinde daha sağlam zeminlerde inşa etmek ve kadın-erkek arasındaki eşitsizliğin ortadan kalkmasını sağlayabilmek amacıyla ortaya atıldığını, fakat günümüzde bu amaçlardan tamamıyla uzaklaşarak vatan, devlet ve erkek düşmanlığı mücadelesine evrildiğini görmekteyiz.

MİLLİ MÜCADELENİN AL BAYRAKLI KADINLARI

Dünya’da kadının özgürleşme girişimleri devrimler ile birlikte gelişmiştir. Türkiye’de ise, bu mücadelenin tarihini I. Meşrutiyet’in ilanına dayandırabiliriz. Osmanlı’da yaşanan hukuk ve eğitim alanındaki değişimler kadını evinin dışına çıkardı ve mücadelenin kokusuna sürükledi. Ebelik eğitimlerinin alınmaya başlanması, Kız Rüştiyeleri’nin kurulması ve kızların eğitimine yasal zorunluluklar getirmesi ile birlikte, kadının siyasi ve toplumsal yaşamın içine daha da dahil olmasıyla kadın hareketlerinin önü açıldı. Hemen sonrasında yazın hayatında kadına yer verilmesi örgütlenme çağrılarının yükselmesini, dernekler kurulması mücadeleyi sistemli bir hale getirdi. II. Meşrutiyet’in ilanı ve bunun yarattığı özgürlük ortamı, kadının da toplumsal hayatta daha etkin bir konum almaya başlamasıyla sonuçlanmıştır. II. Meşrutiyetin yarattığı ‘hürriyet’ ortamıyla, kadınlar hem birey olarak hem dernek kurarak Osmanlı Devleti’nde ekonomik ve askeri alanda da yer almak istediklerini açıkça ifade etmeye başlamışlardır. Bu amaçlar doğrultusunda kurulan derneklerde yapılan faaliyetlerle ve basın aracılığıyla, Osmanlı kadınları taleplerini örgütlü bir biçimde ortaya koymaya başladılar. II. Meşrutiyet döneminde hız kazanan kadın hareketi, özellikle Osmanlı’nın son döneminden itibaren hızlanan uluslaşma sürecinde, devrimci milliyetçi ideolojinin etkisinde şekillenmiş ve kadınların siyasi ve medeni haklarını kazanmasıyla devam etmiştir. Cumhuriyet’in kurulmasıyla başlatılan köklü değişimler, kadınların konumunda da önemli değişikleri beraberinde getirmiştir. Cumhuriyet döneminde kadın konusunda yapılan en önemli yeniliklerden biri, Türk kadınlarının yasal eşitliğinin sağlanması olmuştur. Kadınlarımız, medeni hakları 1926 yılında, siyasal hakları ise 1930 belediye seçimleri ve 1934’te genel seçimlere katılma haklarını alarak kazanmıştır. Kadınların kazandıkları haklar Batı Avrupa’da olduğu gibi eşit oy hakkı için mücadele eden kadın hareketine benzer bir hareketle kazanılmamıştır. Türkiye’de kadınlarımız, cephede ve cephe gerisinde gösterdikleri atılımı, Cumhuriyet’le birlikte haklarını talep etme yönünde ortaya koymuşlardır. Cumhuriyet'in ilk kuşak kadınları, bu devrimin bir toplumun gelişmesinde kaçınılmaz olduğunu ve yapılan yeniliklerin Türk kadınının kurtuluşunu sağladığını savunmuşlardır. Türk kadının kurtuluş çözümünü o zamanlarda görüyoruz. Atatürk devrimleri kadını üretimin, yönetimin, toplumun, ailenin baş tacı yapıyor. Atatürk’le, Türk Devrimi’yle, kadının toplumdaki rolünü kavrıyoruz. Atatürk, devrimci çözümleri ile ağalık, müritlik gibi feodal ilişkilerin üzerine giderek Türk kadınını özgürleştirmiştir.

FEMİNİZM TÜRKİYE’YE NE GETİRDİ?

Batı’nın dayattığı kadın mücadelesi, 12 Eylül 1980 darbesi sonrası girdi ülkemize. Bundan öncesinde kadın ve erkeğin mücadelesi iç içeydi. Vatanseverliğin bastırıldığı, hapislere atıldığı dönemlerde feminizm etrafında bir yığılma gerçekleşti. Emperyalizmin dayattığı Yeni Ortaçağ’da, düşmanlık körüklenmeye ve yeni dünya düzeninin bireyci kültürü empoze edilmeye başlandı. Feminizm 1980’lere kadar kadın hakları için mücadele idi. Daha sonrası, Feminizmin yayılmacı karakter taşıdığı bir dönemin başlangıcıdır ve kadın hakları için mücadeleden kadın-erkek karşıtlığına, erkek egemenliğine karşı mücadeleye dönüşmüştür. Kadına, vatanından, asıl mücadelesinden ve erkekten koparılma, feminizm kisvesi altında yapay bir mücadele dayatıldı. Geçmişten günümüze doğru baktığımızda, bu yolun çıkmaza girdiğini görüyoruz. Feminizm günümüzde kadıncılık değil, düşmancılıktır. Kadını kurtarmak, Ortaçağ’ın ve emperyalizmin yozlaşmış ilişkilerine karşı kadın ile erkeğin ve Türk Milleti’nin topyekün omuz omuza mücadelesidir. Nene Hatunlar, Halide Edipler, Sabiha Gökçenlerdir. Kurtuluş Savaşı’nın gerek cephesinde, gerekse savaşa giden erkeklerden boşalan iş alanlarında; mühimmat ve gıda desteği sağlayarak kitleleri kucaklamışlardır.

Bugün yine görmek istiyorsak o kadınlarımızı, o analarımızı, gidelim surların şehri Diyarbakır’a. Orada terörle mücadele eden kadınlarımıza bakalım. Yalnızca kendi evlatları için değil, bu vatanın tüm evlatları için verdikleri mücadeleyi hissedelim. Türkiye’nin ayağına dolanan feminizm lekesini, terörün kökünü nasıl kazıdıklarına bakalım. Liberal, bireyci, radikal feminizmin getirdiği gündemlerden kadın mücadelesinin gerçeğini göremeyiz. Orada terör var, nefret var. Sevgi ve saygı yok, birleştirmek yok. Toplumu birleştirmesi gerekirken ayrıştıran gerici bir anlayış, bizleri hakikatten uzaklaştırmamalıdır. Kadının kurtuluşu erkekleri asmak değil, hakları özgürlüğü ve eşitliği için mücadelesini toplumuna anlatarak ve toplumundan kopmadan, toplumunun içinde ve kadının ezilmişliğini yaratan koşulların ortadan kalkması için de kadınıyla erkeğiyle yan yana mücadele etmektedir. Türk topraklarının kadını, tarlasında üretime destek olandır, fabrikada ilmeğini dokuyan işçidir, devrimin ön saflarında savaşan analardır. Kadın bir milleti uyarandır. Bir de dönüp bakalım Beyoğlu’nda ve TBMM’de Batı’nın Las tesis dansını yapanlara, devlete, polise, yargıya katil diyenlere. Hepimizin bilinçlerinde aynı soru; Hangisi kadın mücadelesidir? Kadınımızı kafeslerden kurtaracak çözüm nerede? HDP’yi kapatma kararlılığıyla, terörü söküp atma iradesiyle kadınıyla erkeğiyle el ele tutuşanlarda mı, yoksa emperyalizmin uzattığı sözde yardım elini tutanlarda mı?

Kadın mor Bayrak feminizm