19 Ekim 2024 Cumartesi
İstanbul 12°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Kapitalizm ve yoga

Yoga, Batı uygarlığının ayrılmaz bir parçası hâline gelmiş durumda. Yoganın toplumsal yaşamın her alanına nüfuz etmesini sağlayan şey, insanın egemen düzenle olan eleştirel ve dönüştürücü ilişkisini azaltma ve onu mevcut dünyaya bağlama yeteneği.

Kapitalizm ve yoga
A+ A-
Lubodrag Simonoviç-Felsefe Doktoru - Eskİ Yugoslavya Mİllî Basketbol Takımı Oyuncusu

Günümüz kapitalizminde yoga, egemen kapitalist klanların insanların millî benlik bilincini ve özgürlükçü onurunu yok etmek, bunun yerine totaliter ve yıkıcı karaktere sahip bir Yeni Çağ (New Age) ideolojisini ikame etmek, küreselci bir aptallık yaratmak için en önemli araçlardan biri artık. "Gösteri toplumunda" (Guy Debord) gurular sirk palyaçoları ve dolayısıyla kapitalizmin saray soytarıları hâline gelmiştir.
Yoganın en önde gelen reklamcıları, küresel gösteri dünyasının üyeleri, teknokratik uzmanlık budalaları, rüşvet alan politikacılar, mistisizm ve okültizm sayesinde kapitalist hiçlikten kaçış arayan diğer "kamusal figürler.” Spor "yıldızlarının" Yeni Çağ ideolojisinin en önde gelen destekçileri arasında yer alması tesadüf değil. Spor, milletlerin kültürel mirasını ve geleceğe bakan bilinçlerini yok eden en önemli ve saldırgan küresel bir sözde din durumunda. Kültürsüzleştirme, depolitizasyon ve küresel kapitalist barbarlığın yaratılması için ideal bir araç.

Yoga bizim bölgemizde de giderek yaygınlaşıyor. Sırbistan, Hindistan ve ABD’den Avrupa'ya yayılan uluslararası yoga mafyası için bir "ilgi alanı" hâline geldi. Gurular sadece yoga dininin vaizleri olarak değil, aynı zamanda "hayırsever fonlar" kuran "insani yardım çalışanları" olarak da ortaya çıkıyor. Böylece iyi niyetli insanları yağmalıyor ve servet biriktiriyorlar.
Diğer dinler gibi yoganın da somut bir toplumsal ve tarihsel karakteri vardır ve ortaya çıktığı egemen düzenin doğası anlaşılmadan doğru bir şekilde kavranamaz.
Orijinal hâliyle yoga, Hint millî kimliğinin ve kültürünün temelini oluşturan Hindu-Budist dininin ayrılmaz bir parçasıdır. Bu yönüyle Hinduizm dogmalara değil, gelenek ve göreneklere dayanır. Hint halkının yaşam biçimi ve tarihsel varoluşuyla iç içedir.

Hinduizm natüralist determinizme dayanır. Ebedî ve değişmez kozmik süreçler ebedi yaşamın temeli ve teminatıdır. İnsanların "kutsal nehir" Ganj ile dinî bir ilişkisi vardır. Onlar için bu nehir gerçekte ne olduğu değil, ne olduğuna inandıkları şeydir. "Kutsal nehir" ebedî olan "yaşam akışının" vücut bulmuş hâlidir. Kendini "yaşamın akışı" ile özdeşleştirmek en yüksek kozmik seviyeye, ebedî varoluş küresine ulaşmak anlamına gelir. "Kutsal nehirde" yıkanmak, Tanrı tarafından kucaklanmak ve ölümsüz olmak anlamına gelir.

Hinduizm'de doğal süreçler tanrılaştırılır ve ezoterik bir karaktere bürünür. Tanrı hakikatin doruk noktası ve en yüksek hümanist ideallerin somutlaşmış hâli değildir; daha ziyade ebedî ve değişmez doğal süreçlerin kişileştirilmesidir. Tanrı'nın mutlakiyetçi doğası, kozmik güçlerin yüce kudretine dayanır. Tanrı ebedî yaşamın somutlaşmış hâli ve sonsuzluğun sembolüdür. Değişmez ve totaliter bir karaktere sahip olan doğalcı determinizm, ilahi olanın kaynağıdır. Reenkarnasyon süreciyle doğal süreçlerin esaretinden kurtuluş ancak gücü Tanrı'da tezahür eden doğal süreçlerle özdeşleşerek elde edilebilir. Tanrı olmak, evreni yöneten kozmik güç tarafından kucaklanmak demektir. Doğal süreçlerin ebediyen, yeniden ve yeniden ortaya çıkması, sonsuzluk inancının ampirik temelidir.


Bir insanın önceki yaşamından kalan ruhunu temsil eden Karma, tarihsel ve insani olmaktan ziyade metafizik bir karaktere sahiptir. Tarihsel ve diyalektik değil, daha ziyade doğal ve evrimsel bir hareket anlamına gelir. Karma, insanın yaratıcı güçlerinin gelişmesi ve geleceğin yaratılması anlamına gelmez, daha ziyade insanı mevcut dünyaya bağlar.
Yoga, var olan dünyadan yüz çevirmek ve gerçek hayatla yüzleşmeyi engelleyen bir sanal gerçeklik yaratmaya işaret eder. Kozmos, insan bedeni, yaşam süreçleri, kişiler arası ilişkiler: her şey gerçek dünyadan bir kaçış oluşturan yanılsamalar olarak sunulur. Tapınaklar, heykeller, dinî kitaplar, kabartmalar, çizimler: hepsi meditasyonu yönlendirendir ve manevi doğadaki diğer dünyanın varlığı yanılsamasını yaratan her şey, Tanrıya giden yolu döşer.
Tapınaklar ve münzevi hücreler dünyevi yaşam formlarının zenginliğinin olduğu yerlerde değil, çorak dağ zirvelerinde ve çöl umutsuzluğunda bulunur. Yaşamı anımsatan her şeyden yoksun karanlık mağaralar, yogilerin meditasyon yapmak için tercih ettikleri yerlerdir.
Burada, aynı zamanda, insanın kendisini somut bir insan olarak anlamasını engelleyen antropolojik bir model dayatılmıştır. İnsanın bedeninin temsili ve bedensel ve zihinsel süreçlerin işleyişi buna uyarlanmıştır. İnsanlar gerçek toplumsal varlıklar olarak değil, meditatif pozlarda yaşayan heykeller olarak tasvir edilir. Onlar bakışları gerçek dünyaya ve geleceğe yönelmiş bireyler değil, gerçek dünyadan vazgeçip ilahi olana ulaşarak kendilerini "aydınlatmaya" çalışan, görme yetisinden ve dünyevi ışıktan yoksun varlıklardır.
Yoga, totaliter bir karaktere sahip sanal bir gerçeklik yaratır. İnsanın kozmosla, doğayla, toplumla, kendisiyle ve başkalarıyla, gelecekle, ölümle ve doğumla ilişkisi: her şey insanların zihinlerinde sanal bir dünya yaratılmasına tabi kılınmıştır.

Hristiyan teolojisine benzer şekilde Hindu teolojisi de insanların zihinlerinde sanal bir dünyanın inşa edildiği özel bir dil yaratmıştır. Bu dil, illüzyonist ve hipnotik bir karaktere sahip boş sözcükler içerir. Gerçek dünya ve diğer insanlarla olan ilişki, siyasi ve propagandif bir doğaya sahip olan sanal bir dünya imgesiyle dolayımlanır. İnsanın gerçek dünyanın gerçek doğasını anlamasını engellemeyi ve insancıl bir dünya yaratmasını sağlayan içindeki özgürlükçü onuru öldürmeyi amaçlar. Meditasyon yoluyla insan, içinde yaşadığı somut toplumsal koşulların farkındalığından yoksun bırakılır: sınıfsal karakteri ve toplumun kast yapısıyla örülü egemen düzen, egemen oligarşi tarafından emekçilerin acımasızca sömürülmesi, kadınların ve çocukların içinde yaşadığı yoksulluk ve yoksunluk, güçlülerin otokratik kaprisleri ve kriminal yönetimleri…
İnsanın hayatı ne kadar değersizleşirse, sonsuz yaşam fikri de o kadar cazip hâle gelir. Bu yanılsama, egemen düzenin isimsiz kölelerine indirgenmiş insanlar için en önemli cazibedir. Günlük yaşamın sefaleti, sonsuzluğa olan inancın kaynağıdır. İnsanın içinde yaşadığı boşluk ne kadar büyükse, tanrısal olma ihtiyacı o kadar yoğun olur. "Sonsuz yaşam" yanılsaması, gündelik yaşamın boşluğunda kaybolan insanlar için manevi bir besindir. Bu, ölüm korkusuna değil, yok olma korkusuna verilen bir yanıttır.
Batı'nın gelişmiş kapitalist ülkelerinde uygulanan yoganın, orijinal yoga ile hiçbir bağlantısı yok. Çağdaş kapitalizmin doğası, modern yoganın hayat bulma biçimini koşullandırmaktadır. Karşımızda olan, feodal Hindistan'ın somut yaşam koşullarından kaynaklanan otantik bir yoga değil, kapitalist olarak dejenere edilmiş bir dindir. “İthal", siyasi ve ticari bir karaktere sahiptir. Bu hâliyle yoga, gösteri piyasasında bir metadır.Kapitalizm ve yoga - Resim : 1

Çağdaş kapitalizmde yoga egemen ideoloji değildir ancak çok sayıda düşünce okulunun yanı sıra diğer dinler ve mezheplerle ilişkili olarak ortaya çıkar. Var olan dünyadan manevi kaçışın sadece bir biçimidir. Kapitalizmde yoga bir din olamaz. İnsanı maneviyattan yoksun bırakan bir dünyada yoga ancak sözde bir din olabilir ve bu hâliyle insanları manipüle etmenin bir aracıdır.
Kapitalizm insanı doğadan koparmış, onu totaliter ve yıkıcı bir karaktere sahip olan teknik dünyanın bir bileşeni hâline getirmiştir. Modern insanın doğayla ilişkisi, hükmedilen doğal güçlere dayanmaktadır. Doğa yasaları artık ilahi otoritenin dayandığı dokunulmaz bir güç değil, teknoloji aracılığıyla doğanın sömürülmesinin ve yok edilmesinin araçları hâline gelmiş durumda. İnsan "doğanın efendisi ve sahibi" (Descartes) hâline gelmiş, böylece kozmik güçlerin tartışılmaz egemenliğine dayanan Tanrı'nın otoritesini tahtından indirmiştir. İnsan artık doğal dünyanın organik bir parçası ve dolayısıyla ölümlü bir madde değildir; teknik dünyanın organik bir parçası ve dolayısıyla doğayı kontrol etmenin bir aracıdır.
Doğacı mimesis tarafından yönetilen bir dünya yerine, insan teknik mimesisin egemen olduğu bir dünyada yaşamaktadır. İnsanın doğasını belirleyen ve bilinç dışı bir düzeyde yalnızca kendi bedeniyle ve doğayla değil, aynı zamanda diğer insanlarla olan ilişkisini de koşullandıran şey budur. Bedensel hareketler artık kendiliğinden ve doğal bir karaktere değil, teknik ve araçsal bir karaktere sahiptir.

Günümüz kapitalizminde yoga, otantik ruhani kökeninden koptu ve küresel kapitalist oligarşinin millî kültürlerin altını oymak için kullandığı bir araç hâline geldi. Yoga; aileyi, geleneksel dinî cemaatleri, milletleri ve insanın kendini özgür bir varlık olarak tanımasını ve deneyimlemesini sağlayan diğer tüm toplumsal örgütlenme biçimlerini yok eden atomize umutsuzluk temelinde yükseliyor.
Yoga, Hristiyanlığın ve diğer geleneksel dinlerin özgürleştirici mirasının, Aydınlanma ideallerinin, Fransız Devrimi'nin hümanist ilkelerinin, klasik Alman felsefesinin özgürleştirici fikirlerinin ve filantropik hareketin altını oyuyor. Aynı zamanda, işçi hareketinin ve sömürgecilik karşıtı mücadelelerin özgürlükçü mirasını, kadınların kurtuluşu için verilen mücadeleyi ve ezilenlerin geleceğe dönük bilincini yıpratmak için kullanılıyor.
Yoga pozitivist bir külttür. Verili dünyayla itaatkâr bir ilişki üzerine kuruludur. Konformist bir sözde dindir. Diğer dinler gibi toplumun sınıfsal bölünmesi üzerine kuruludur ve politik bir karakterdedir. Küresel yoga mafyasının en önemli görevi, kapitalizmi korumaktır.

Bireylerin atomize varlıklara dönüştürülmesi, güç ve ölümsüzlük yanılsaması yaratan soyut bir mutlakla özdeşleşme, insanın toplumsal ve tarihsel bir varlık olarak yoksunlaşması, millî ve tarihsel öz farkındalığın yok edilmesi, özgürleşmiş yurttaşın tasfiyesi, doğal ve tarihsel değil, teknokratik ve ezoterik bir karaktere sahip bir evrim fikrinin dayatılması: Bunların hepsi insanın kapitalist dejenerasyonunun tezahürleridir.
Uzayda hareketi içeren bedensel dinamikler yerine yoga, bedensel hareketin ritim ve dinamiklerinin tabi kılındığı meditatif bir dinamik kurar. Meditasyon yoluyla insan dünyadan ve dünyanın bir parçası olan bir insan olarak kendisinden uzaklaşır. Oto-hipnotik bir karaktere sahip bedensel hareketleri gerçekleştirerek insan, bedenini mevcut dünyanın bir parçası olarak hissetmediği, bir insan topluluğu olarak topluma ait olduğunu hissetmediği ve kendisini eşsiz ve tekrarlanamaz bir birey olarak deneyimlemediği bir psikolojik duruma getirilir. Yoganın kült benzeri doğası, kültürel özden yoksun bedensel hareketlerin ayrıntıları ve ritüelistik karakteri üzerinde ısrar eder ve insan şiirsel özünü kaybeder. Bedensel duruş ve hareketler dışavurumcu nitelikten yoksundur, dünyaya ve insanlara yönelik değildir; bunun yerine otistik bir karaktere sahiptirler. Saplantılı bedensel eylemler, insanın "içine kapanmasının" ve kendisini acımasızca tokatlayan ve ezen bir hayattan korumasının bir yolu hâline gelir. İnsan, hareketlerin ritüel tekrarı yoluyla hayatının kaosuna düzen getirebileceğine ve kendi kaderinin efendisi olabileceğine inanır.
Bu özellikleriyle yoga, yalnız yaşayan ve dünyaya açılan tek pencereleri bilgisayar olan insanlar için bir çekim merkezi, atomize bireylerin dini. Doğu'da yoksulluk ve yoksunluk, var olan dünyadan kaçma ihtiyacı yaratır. Batı’da ise yalnızlık, çaresizlik ve bunun yarattığı boşluk. Kapitalist gelişmenin ana motoru olan entelektüel iş gücünün, öğrenci gençliğin transandantal meditasyonun en sadık savunucuları olması tesadüf değil.

Anlamsız bir hayat, insanların manipülasyonunun gerekli koşullarını yaratır. Yalnız bireyler ve zayıf karakterli kişiler potansiyel olarak yoga manipülatörlerinin en büyük kurbanlarıdır. Yogayla uğraşmak, insanın sevgi ve saygıdan yoksun bir dünyadaki trajik konumunun bir sonucudur. Giderek artan sayıda genç yogi, insanın zihinsel dejenerasyonunun en tehlikeli yollarından biri olan okültizmin kurbanı olmaktadır.
Meher Baba'nın "Endişelenme, mutlu ol!" çağrısı, küçük burjuvazinin yol gösterici fikri oldu. Gurular insanlığın mezar kazıcıları hâline geldi.

Çeviren: Şafak Erdem

Son Dakika Haberleri