Karınca misali yangına su taşıyanlar
El ayak çekilmeden önce son bir ses duydum ‘VATAN’cılar doğru diyor. Dürüst adamlar. Bu sefer ne olursa olsun kazanmasa da oyumu onlara vereceğim. Karınca misali bu büyük yangını söndürmek için ateşe bir damla su taşıyacağım’
Buralara kimileri köy der kimileri mahalle kimileri belde. 1994’ten 2014’e kadar beldeydi. Bilirim o zamanları. Çünkü içim kıpır kıpırdı. Gelen gidenimiz çoktu, dertli giren güleç çıkardı buradan.
2014’e kadar Karıncalı Belediyesine düştüyse yolunuz elbet sizin de sesiniz yankılanmıştır duvarlarımda. Karınca gibi çok hayvan varmış eskiden ondan Karıncalı demişler buralara, öyle söylemişlerdi bir sohbette, hatırlarım. Önce benden gittiler. Sesler yankılanmaz oldu içimde. Bir toplantı yaptılar, kederliydi herkesin sesi. “Büyükşehir Yasasıyla Karıncalı Belde’miz mahalle olmuştur. Bundan sonra idari işleri muhtarlık yürütecek.” dediler. Son belediye başkanının sesini unutmam. Hâlâ Karıncalı’da yaşar, gelip geçer önümden. Sonra gördüm ki sadece benden değil köyden de gitmeye başladılar. Nasıl gitmesinler? Devletin buralara yaptığı en büyük yatırım Termik Santral özelleştirildi. İşsiz kaldı çok kişi. Karınca kadar çok hayvandan kala kala şu Kocasu kıyısında üç inek kaldı. Mazotun litresi 40 liradan fazla, gübrenin çuvalı bin lira, ilaç aldı başını gitti derler. Üretmek ne mümkün bu fiyatlarla. Gençler Bursa’ya taşınmaya başladı bir bir. Ardından ana babalarını da sürüklediler. Kala kala bizim ihtiyarlar kaldı köyde. “Hey gidi eskiden bizim buralarda…” diye başlayan cümleler çalınır oldu kulağıma.
Şenlikli günler de olur elbet olmaz mı? Seçim zamanları görün buraları. Hele bu seneki gibi seçim çalışmaları mübarek Ramazan ayına denk geldiyse görün temaşayı. Bir gün bir parti gelir öbür gün diğeri. Bazı akşamlar ikisi, üçü birden. Yemekler dağıtır, ihtiyacı olan olmayan bakmazlar tıka basa yerler yedirirler. Sonra lokumlar, gofretler, kalemler, kâğıtlar dağıtırlar. Koca koca arabalarla gelirler. Gümbürtülü arabalar. Uyuyan bebelerin analarının, hasta yatağında yatanın, sabah işe erken gitmek için erken uyuyanın vay haline. Öyle gümbürtü çıkarır ki bu arabalar bebeleri ağlatır, hasta adamı bile yatağından sıçratır. Teravihten hemen sonra başlar gümbürdemeye. Üzerinde bir adamın resmi, adamın adıyla kafiyeli bir cümle. Arabalardan inenler duydukları, duymadıkları her şeyi her boşlukta şakşak alkışlarlar. Büyük çok büyük renk renk bayraklar asılır her yana. Ampullü, oklu, yaylı, aylı bayraklar. Mühim adamlar altında toplansın diyedir. Mühim adam olduklarını isimleri söylenmeden önce söylenen uzun sıfatlardan anlarım. Kıymetli, saygıdeğer, ampullü, oklu, yaylı, aylı partinin il ve ilçe yahut mahalle başkanı Sayın… Mühim adamlar olmasalar isimlerini duyana kadar bu kadar kelime duymayız elbet.
YÜREKLERİ GÜMBÜRTÜLÜ OLANLAR
Geçenlerde yine geldiler mühim adamlar. Onlardan az evvel birileri daha geldi. Onların renkli büyük bayrağı, büyük arabaları, gümbürtülü sesleri yoktu. Ellerinde sadece kâğıtları vardı. Üzerinde buğday başaklarıyla sarılı bir çoban yıldızı gördüm bir de “Rantçı sisteme son, kamu hizmeti için…” yazıyordu. Mühim adamlar değiller miydi acaba? Hatırladım sonra. Yabancı değillerdi. Termik Santral özelleştirilmesin diye az yatmadılar Kocasu kenarında. Masalar açtılar, imzalar topladılar. Köylü milletin efendisidir derdi bunlar. Gümbürtüleri koca arabalardan çıkmazdı. Yürekleri gümbürtülüydü. Sesleri gürdü. “Dağ ne kadar yüce olursa olsun o dağı aşacak bir yol elbet vardır.” Derlerdi. Zorluklara meydan okurlardı. Eee ne de olsa VATAN’dı adları. Başı dik, emin adımlarla girdiler meydandaki kahveye. Herkesle selamlaştılar. Muhabbetleri çayın demi gibi koyuydu.
PEKİ BURAYI KİM YÖNETİYOR?
Velhasıl mühim adamlar girdiler kahveye kendilerine ayırdıkları masaya oturdular. Hepsi uzun sıfatları ve isimleriyle mikrofunu aldılar ellerine. Orhaneli Belediye Başkan Adayı aldı eline mikrofunu başladı konuşmaya “Yol yapacağız, doğalgaz getireceğiz, soğuk hava deposu yapacağız, AB projelerinden hibe alacağız size de vereceğiz” dedi. Şu an başka bir parti mi yönetiyor belediyeyi diye düşündüm. 20 senedir konuşan adayın partisi yönetiyor. Öyleyse neden yapacağız, edeceğiz derken şunları yaptık bunları da yapacağız demiyor? Akıl sır erdiremedim. Benden de bahsettiler. “Burası eskiden beldeydi. Boş belde binamızı köyümüze vereceğiz.” dedi. Beni ne yapacaklardı? Halka hizmet etmeyeceksem bir beton yığınından başka neyim ki? 10 senedir burada böylece dururum. Kimseye rant kapısı olmak istemem. Eğer açacaklarsa yeniden kapımı, isterim ki köylünün sorununa çözüm olayım.
Çok daha mühim bir adam da vardı yanlarında. Onun adının başına daha çok sıfat koymuşlardı. Kulak kabarttım ne diyecek diye Ankara’dan gelmiş, milletvekiliymiş. Milletin vekili ya önce millete söz verir onları dinler diye bekledim. Yok, öyle yapmadı. Konuştu bir şeyler söyledi. Bir masadan söz etti biz onlar gibi değiliz dedi. Siz nesiniz peki diye de sormadı kimse… Size güveniyoruz diye bitirdi. Şakşaklar havalarda uçuştu tabi. Siz bize güveniyorsunuz da biz size nasıl güvenelim diyemedi kimse. Bir adam çıktı soru sormak istiyorum dedi. Yanına çağırdı mühim adamlar. Kimse pür dikkat dinlemedi. Adam sordu “20 senede sadece bir yol yaptınız bu köy için. Bu söyledikleriniz nasıl olacak? Ha bir de emeklilerin hali ortada ne olacak emekli maaşları vekilim?” dedi. Vekil yanıtladı “Olur mu sadece bir yol, neler yaptık neler. Emeklilere gelince Cumhurbaşkanımız gerekli açıklamayı yaptı. Bu işler bütçeyle ilgili. Gereken yapılacaktır.” dedi. Ben vekilin cevabından bir şey anlamadım. Köylü de anlamadı besbelli ama kimse yüzlerine bir şey demedi. Bize müsaade deyip gittiler. Muhtar da vardı yanlarında. Demediler ki “Muhtarım sana söz verelim. Köylü adına söyle dinleyelim, en iyi sen bilirsin buradaki yetkili idareci sensin. De hele bu köyün derdi, şikâyeti, sorunu, çözümü nedir?” demediler.
NUTUK ATAN DEĞİL DİNLEYENLER VAR
Kahve boşaldı şakşak yapanlarla beraber gittiler. Bizim buğday başaklı çoban yıldızlılar dinlediler konuşmaları, uğurladılar misafirleri. Muhtarı beklediler. Gelmedi. Halbuki gündüz haber vermişlerdi buyurun gelin demişti muhtar. Şimdi dedi ki “Beni toplantıya götürüyorlar.” Bizim kültürümüzde hele ki haberli geleni ağırlamamak ayıptı. Olsun dediler. Kahvenin orta yerine çıktı bir Aslan yürekli “Muhtarımızın işi varmış. Olsun varsın. Biz yabancı değiliz. Kalan dinlemek isteyenlere söyleyecek sözümüz var.” diye başladı sözüne. Kahvedekiler mahcup oldu böyle olmasın isterdik diyenler çıktı aralarından. 24 Ocak 1980 kararlarından başladı Aslan yürekli.
“Büyükşehir yasası köylerimizi bitirdi. Köyümüze ait makineleri aldılar. Hizmeti aldılar. Muhtarları etkisiz hale getirdiler. Köylüyü milletin sırtında kambur ilan ettiler biz yeniden milletin efendisi yapmak için adayız” dedi.
“Üretim Devrimi Programımız hazır bu programı uygulayalım. Çiftimiz, köylümüz kazansın. Milletimiz kazansın. Sizden istirhamımız budur. Varsa diyeceğiniz sizi dinlemek isteriz.” diyerek de bitirdi. Oturdu yerine. Masasına gelenler sordular sorularını önce dinledi, sonra yanıtladı. Gece yarısına yakın müsaade istediler. Bütün masaları dolaştılar selamlaştılar. Arabalarına binip gürültüsüz gittiler. Sesleri kaldı masalarda. Onlar gitti ama kahvede sesleri yankılanmaya devam etti. El ayak çekilmeden önce son bir ses duydum “VATAN’cılar doğru diyor. Dürüst adamlar. Bu sefer ne olursa olsun kazanmasa da oyumu onlara vereceğim. Karınca misali bu büyük yangını söndürmek için ateşe bir damla su taşıyacağım.”