Kazakistan’ın eski başkenti, elmanın ana vatanı: Almatı
Hani ziyarete gelen ama hemen kalkmaya hazır misafire 'ateş almaya mı geldin?' diye sorulur ya biz de Taşkent’ten uçağa bindik 'ateş almaya' Almatı’ya indik! Ayağımızın tozuyla buz gibi havayı içimize çekerek 'Kök Töbe'ye doğru yola koyulduk.


Kök Töbe, yani Gök Tepe, Almatı şehrinin sembolü olan bir tepe. Deniz seviyesinden 1130 metre yükseklikteki Kök Töbe’ye arabayla ya da teleferikle çıkılabiliyor. Biz teleferikle çıktık. 1620 metrelik bir yolculukla ve etrafı kuş bakışı seyrederek, tertemiz ama müthiş esen bir tepeye ulaştık.

Arkamızdaki heybetli dağlardan esen soğuk rüzgarlar rahat vermedi ama tüm şehri görebileceğimiz bir manzarayla karşılaştık. Televizyon-radyo kulesinin çevresinde, yemek içme imkanları da olan bir dinlenme ve eğlence alanı yaratılmış. Minik bir hayvanat bahçesi, küçük ahşap kulübelerden oluşan ve turistik eşyaların satıldığı bir alışveriş sokağı da olan bu tepenin halk tarafından sevildiği kalabalıklardan belli. Aileler, gençler burada. Hep birlikte Almatı şehrini arkamıza alarak “Kök Töbe” yazısı önünde hatıra fotoğrafı çektirmek için sıramızı bekliyoruz. 1960 yıllarına kadar “Verigin-Mavi Tepe” adıyla bilinen tepede, 1 Mayıs kutlamaları ve kayak-kızak yarışmaları yapılırmış. Ancak tepenin en büyük sorunu yumuşak zemini ve toprak kaymaları! Bu yüzden ciddi önlemler alınmış, zemin güçlendirmesi yapılmış.
Sadece Kök-Tebe’nin değil, Almatı’nın en heyecan veren yanı sırtını dayadığı ve sürekli buz gibi hava üfleyen heybetli Tanrı Dağları! Tanrı Dağları ya da Tengri dağları Orta Asya’nın en büyük sıra dağlarından biri. Yaklaşık 1 milyon km2 lik devasa bir alanı kaplıyor. Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan, Tacikistan ve Çin’in Sinciang Uygur Özerk Bölgesi’nin iç kısımlarına kadar yayılıyor. Türk coğrafyasının kutsal dağları Almatı’da nereden bakarsanız bakın karşınızda! Doğan güneşin, sarp tepeleri “günaydın” dercesine sırayla, güçlü ışığıyla aydınlatmasını otel odasından izlemek müthiş keyifliydi. Tanrı dağlarının Kazakistan’daki bölümüne Trans-İli Ala dağları deniyor. Bu kısmın zirvesi de Almatı şehrinden görünen Talgar Tepesi, yüksekliği tam 4979 metre. Zirveleri her zaman karla kaplı olan Tanrı Dağları heybetli görünümleriyle muhteşem! Aslında teleferikle 3200 metre yüksekliğe çıkıp bu dağlarla bütünleşmek mümkün ama zamanımız yoktu.
BİRÇOK ETNİK GRUBUN BİR ARADA YAŞADIĞI ŞEHİR
İlk kez 13.yy’da Almatu adıyla yazılı kaynaklarda adı geçen Almatı, Kazakistan’ın eski başkenti. Şehri maalesef çok az gördük ama gördüğümüz kadarıyla düzenli ve temiz bir şehir. Yerlerde pet şişe, şekerleme kağıtları, uçuşan naylon torbalar, kırık içki şişeleri, çöp olmayınca şehir temiz oluyor. Keşke ülkemiz için de “temiz” tanımını kullanabilsek.

Almatı birçok etnik grubun bir arada yaşadığı bir şehir. Kazaklar ve Ruslar dışında Özbekler, Uygurlar, Ukraynalılar, Tatarlar ve Almanlar da var. Almanların büyük çoğunluğu 1991’den sonra Almanya’ya dönmüşler. Şimdilerde “vadedilmiş topraklar” modası var ya, Ural’ın doğusu da Almanlar için “vadedilmiş topraklar”. Kazakistan'ın yeraltı zenginlikleri ve ekilebilir toprakları çağlar boyunca hep ilgi çekmiş! Kazakistanlı Ruslar hemen göze çarpıyor. Okullarda halen Kazakça ve Rusça öğretildiği için herkes Rusça biliyor, ancak devlet dairelerinde çalışmayanların Kazakça bilmesi zorunlu değilmiş, bu yüzden özel sektörde çalışan Ruslar Kazakça bilmiyormuş. Sohbet ettiğimiz bir Rus, Kazakça bilmeme gerekçesini böyle açıkladı.
BÜYÜLÜ ELMANIN ANA VATANI
Alma, olma, alıma, alımah gibi birçok adı olan, meyvelerin anası ve atası kabul edilen elma, tam da bu coğrafyadan tüm dünyaya yayılmış. Havva’nın Adem’e sunduğu elmadan, Pamuk Prensesi zehirleyen elmaya, gökten düşen üç elmadan Kızılelma’ya kadar masallarımızın, efsanelerimizin büyülü elmasının ana vatanındayız! Şehrin eski adı Alma-Ata elmanın atası ya da elmanın babası demekmiş. Elma ağaçları baharda açan pembe-beyaz çiçekli ağaçlarıyla Almatı’yı bir şölen yerine çevirirmiş.

Almatı, Orta Asya’nın en eski Türk şehirlerinden biri. İskit, Saka ve Hun akraba topluluklarının yaşadığı bu topraklarda, Türk tarihinin ortak mirası olan ve M.Ö. 8.-2. yy’dan kalan mezar odaları bulunmuş. Altın plaklarla süslü elbise ve şahsi eşyalarıyla gömülmüş yönetici sınıfa ait bulguların ilki, 1969’da Almatı yakınlarındaki “Issık/ Esik Kurganı” kazılarında bulunan “Altın Elbiseli Adam”. Yeniden canlandırılmış olarak Almatı’da müzede sergilenmekte. Bugüne kadar yapılan kazılarda ikisi kadın sekiz “Altın Elbiseli” bulunmuş.


İpek Yolu’nun önemli bir durağı olan ancak dünya ticaret yollarındaki değişimler doğrultusunda eski önemini kaybeden Almatı da Moğol istilalarıyla yerle bir olan Orta Asya şehirlerinden. Birçok Türk boyunun hâkimiyet kurduğu ve birbirleriyle savaştığı bu coğrafyaya, doğuya doğru yayılmayı hedefleyen Rus Çarlığı da gözlerini dikmiş. Rusların dağınık ve birbiriyle savaşmaktan yorulmuş Türk hanlıklarını ilhak etmesi hiç zor olmamış. Rus Çarlığı 1854 yılında, Bolshaya ve Malaya Almaatinka nehirlerinin ovayla buluştuğu bu verimli topraklarda, Rusça “ostrog” denilen küçük, ahşap bir kaleyle sınır garnizonu kurmuş. Bu askeri karakol, Rus köylülerinin ve Tatar tüccarların bölgeye gelmesinin yolunu açmış. Alma-Ata’nın adı Verny/ Vjernyj olarak değiştirilmiş. Verny, 1867 yılında da Rus Çarlığının Türkistan Genel Valiliği’ne bağlı Semireçye vilayetinin merkezi olmuş. Bu döneme ait nüfus sayımlarında Rus ve Ukraynalı sayısının nüfusun 2/3’üne ulaştığı görülüyor. 1921’de yeniden Alma-Ata adını alan şehir, Ekim Devrimi’nin yaramaz çocuğu Troçki’nin de sürgün yeri olmuş! Troçki, Komünist Parti’den atıldıktan sonra 1928’de Almatı’ya, 1929’da da İstanbul’a sürülmüş. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin çöküşünün ardından Kazakistan’ın 1991 yılında bağımsızlığını ilan etme sürecini hep birlikte yaşadık. Alma-Ata şehrinin adı Kazakça Almatı’ya değiştirildi. 1997’de Astana, Kazakistan’ın yeni başkenti olarak ilan edildi.
KISA BİR ŞEHİR TURU
Zamanımız kısıtlı olduğu için Almatı’da otobüsle ilerlerken hızlı bir şehir turu yaptık, sağda parlamento binası solda heykel gördük! İlk durağı “Merkez Devlet Müzesi”nde verdik.

MERKEZ DEVLET MÜZESİ VE ALTIN ELBİSELİ ADAM
Orta Asya’nın en büyük müzelerinden biri olan bu müze, 4 katlı, 7 bölümü olan ve 300 binden fazla eserin sergilendiği bir müze. Bir bölüm paleontoloji ve arkeoloji koleksiyonlarına ayrılmış ama maalesef bu bölüme hiç giremedik, diğerlerine de sadece hızlıca göz atabildik!

M.Ö 5. yy’da yaşamış, Kazakistan’ın bağımsızlık sembollerinden bir sayılan “Altın Elbiseli Adam”ın bir kopyası da burada. Orijinalinin üzeri desenli 4000’den fazla altın parçadan oluştuğu ve Kazakistan Ulusal Bankası’nda saklandığı söyleniyor. Müzede Kazak kültürü ve günlük yaşantısına ait eserler sergileniyor. Bir de tüm özellikleriyle bir yurt kurulmuş. Keçeler, dokumalar, altın iplikle yapılmış nakışlar, desenler bizim için çok tanıdık! Bölgelere göre farklı tarihi kazak giysileri gibi, Kazakistan’da yaşayan etnik grupların tarih ve kültürüne ait fotoğraflar, eserler, belgeler de sergilenmekte.

Rus, Ukraynalı, Belarus, Alman, Çeçen, İnguş, Türk, Uygur, Kürt, Koreli ve diğer küçük azınlıklara ait nadir karşılaşılabilecek fotoğraflar ve eserler arasında koşarcasına dolaştık. “İkinci Dünya Savaşı’nda Kazakistan” bölümünde askeri belge, fotoğraf ve motorlu araç dahil çeşitli silahlar, araç-gereçler sergileniyor.

28 PANKİLOV MUHAFIZ PARKI

Müzeden sonra çok güzel, tertemiz yürüme yolları olan, kocaman ağaçlarla dolu, 18 hektar büyüklüğünde bir parka girdik. Parkın adı “28 Pankilov Muhafız Parkı”. İkinci Dünya Savaşı’nda, Kızıl Ordu’nun o zamanki Alma-Ata piyade birliğinden 28 asker, kumandanları General İvan Pankilov ile birlikte canları pahasına Almanların Moskova’ya ilerlemesini engellemişler. Parkta, 15 Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti askerinin II. Dünya Savaşı’nda gösterdiği kahramanlıklar onuruna yapılmış, siyah taştan devasa bir kahramanlık anıtı ve önünde de anılarına sonsuza dek yanacak “sonsuz alev” var.
RUS ORTODOKS YÜKSELİŞ KATEDRALİ
Çocuklar için çeşitli etkinliklerin de yapıldığı parkın bir köşesinde Hz. İsa’nın göğe yükselişi adına yapılmış büyük bir katedral var. 1907 yılında yapımı tamamlanan katedral, inşaatı yapan mühendis Zenkov adıyla da anılıyor. “Yükseliş Katedrali” 56 metre yüksekliğiyle dünyanın en yüksek ahşap binası ve dünyanın en yüksek Ortodoks kilisesiymiş. Tek bir çivi çakmadan yapılmış bu katedral, birçok şiddetli depremden hasar almadan kurtulmuş! Ekim Devrimi sonrasında devlet müzeleri bünyesinde kalan katedral 1970’lerde tadilat görmüş, 1995 yılında da kontrolü Rus Ortodoks Kilisesine devredilmiş ve yeni bir tadilat sonrası ibadete açılmış.
Ateş almaya geldiğimiz Almatı’dan ayrılma zamanı geldi bile! Yine kısacık bir gezi için Bişkek’e gideceğiz. Haftaya buluşmak üzere sağlıkla kalın.
Göçebe Kazakların yaşantısını tanıtan ‘Gunny’ köyü

Almatı’da turistik bir gösteriye katıldık. Almatı’nın yaklaşık 1 saat uzaklığında yeşillikler arasında kurulmuş, göçebe Kazakların yaşantısını tanıtan “Gunny” köyüne gittik. Kapının dışında Kazak giysili atlı biniciler tarafından karşılandık. Bize “hoş geldiniz” demek için havaya küçük şekerler atıldı. Sonra içeri alındık ve orada tadını iyi bilip sevdiğimiz pişiler ve kımız ikram edildi. Kazak sanatçılar “dombra” dahil yerel müzik aletleri çalarak şarkılar söyledi. El sanatlarını sergiledikleri ve satış yaptıkları küçük bir bölüm vardı. Kazaklar saygılı ve güler yüzlü insanlar. Atın ilk evcilleştirildiği topraklardayız. Dolayısıyla bize kızlı erkekli bir ata binme gösterisi yaptılar. Sarbaz denilen biniciler gerçekten atlarıyla bütünleşiyorlar ama ters takla atarken birisinin ayağı üzengiye takılı kaldı, yüreğimiz ağzımıza geldi! Neyse ki sadece hafif yaralandı.

YURT DEDİĞİN KAZAKLARIN EVİDİR
Daha sonra kocaman bir “yurt” içerisine alındık. Dışı kalın keçeden yapılmış yurt aslında bir çadır. Kazakların evi. 3 yetişkin erkek tarafından 1,5-2 saatte kurulabiliyor ya da yıkılabiliyor. Taşımak istediklerinde yurt yıkılıyor yani yeniden kurulmak üzere toplanıyor. Yurt tepeden/çatıdan başlayarak kuruluyor. Tepede açıklığı, delikleri ve dört ip var. Hangi ip çekilirse “yurt”un o yöndeki penceresi açılıyor. Yıldızları seyrediyorlar. “Yurt”un içi tamamen keçeler ve halılarla kaplı. Kışın 3 kat keçe kullanılıyormuş, yazın tek kat. Böylece dışarıdaki -40 derece içeride hissedilmiyor olmalı. Yağlı olduğu için koyun yünüyle yapılan keçelerin desenleri, renkleri ve kalitesi müthiş. Bir ailenin yurttaki yaşamını anlattılar. Kapı girişindeki eşik gıcırdamalıymış ki eve birinin geldiği belli olsun. Misafir geldiğinde “yurt”un sağ yanına kadınlar, sol yanına erkekler, kapının tam karşısına da ev sahibi otururmuş. Bebek beşiğini gösterdiler, ortası delik, bez yerine kum kullanılıyor. Hem bebeği sıcak tutuyor hem de sürekli bez değiştirme ve yıkama derdi olmuyormuş.

Eskiden (belki halen) Anadolu’da da toprak kullanıldığı gibi. Bebeğin idrar yapması için de kız ve erkek çocukları için farklı görünümlü “idrar piposu” gibi ahşap bir alet kullanıyorlar. Dik omuzlu olmaları için erkek çocukların koltuk altlarına yastık koyulurmuş. “Yurt”un bir köşesi mutfak karşı köşesi yatak odası gibi kullanılıyor. Yataklar ve yorganlar katlanıp üst üste yığılıyor. Tabii hepsi has yünden yapılıyor. Banyoları “yurt” dışında! Irmak kıyısında kazanda su kaynatıp kazanda yıkanıyorlarmış. Sonra da buz gibi ırmakta durulanıyorlarmış. Anadolu’da bazı yerlerde yeni doğan bebekleri bir kez soğuk suda yıkar “çelikleme” yaparlar ama her banyoda buz gibi suya girmek zor! Kazakların giysileri çok güzel. Kat kat, nakışlı, takıları, saç bağları süslü. Başlıkları da özel. Kazak gelinler eşlerinin evlerine giderken tepesinde tüy olan kocaman kule gibi bir başlık takıyormuş.
Değerli Aydinlik.com.tr okurları.
Aydinlik.com.tr ekibi olarak Türkiye’de ve dünyada yaşanan ve haber değeri taşıyan her türlü gelişmeyi sizlere en hızlı, en objektif ve en doyurucu şekilde ulaştırmak için çalışıyoruz. Yoğun gündem içerisinde sunduğumuz haberlerimizle ve olaylarla ilgili eleştiri, görüş, yorumlarınız bizler için çok önemli. Fakat karşılıklı saygı ve yasalara uygunluk çerçevesinde oluşturduğumuz yorum platformlarında daha sağlıklı bir tartışma ortamını temin etmek amacıyla ortaya koyduğumuz bazı yorum ve moderasyon kurallarımıza dikkatinizi çekmek istiyoruz.
Sayfamızda Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına ve evrensel insan haklarına aykırı yorumlar onaylanmaz ve silinir. Okurlarımız tarafından yapılan yorumların, (yorum yapan diğer okurlarımıza yönelik yorumlar da dahil olmak üzere) kişilere, ülkelere, topluluklara, sosyal sınıflara ırk, cinsiyet, din, dil başta olmak üzere ayrımcılık unsurları taşıması durumunda yorum editörlerimiz yorumları onaylamayacaktır ve yorumlar silinecektir. Onaylanmayacak ve silinecek yorumlar kategorisinde aşağılama, nefret söylemi, küfür, hakaret, kadın ve çocuk istismarı, hayvanlara yönelik şiddet söylemi içeren yorumlar da yer almaktadır. Suçu ve suçluyu övmek, Türkiye Cumhuriyeti yasalarına göre suçtur. Bu nedenle bu tarz okur yorumları da doğal olarak Aydinlik.com.tr yorum sayfalarında yer almayacaktır.
Ayrıca Aydinlik.com.tr yorum sayfalarında Türkiye Cumhuriyeti mahkemelerinde doğruluğu ispat edilemeyecek iddia, itham ve karalama içeren, halkın tamamını veya bir bölümünü kin ve düşmanlığa tahrik eden, provokatif yorumlar da yapılamaz.
Yorumlarda markaların ticari itibarını zedeleyici, karalayıcı ve herhangi bir şekilde ticari zarara yol açabilecek yorumlar onaylanmayacak ve silinecektir. Aynı şekilde bir markaya yönelik promosyon veya reklam amaçlı yorumlar da onaylanmayacak ve silinecek yorumlar kategorisindedir. Başka hiçbir siteden alınan linkler Aydinlik.com.tr yorum sayfalarında paylaşılamaz.
Aydinlik.com.tr yorum sayfalarında paylaşılan tüm yorumların yasal sorumluluğu yorumu yapan okura aittir ve Aydinlik.com.tr bunlardan sorumlu tutulamaz.
Aydinlik.com.tr yorum sayfalarında yorum yapan her okur, yukarıda belirtilen kuralları, sitemizde yayınlanan Kullanım Koşulları’nı ve Gizlilik Sözleşmesi’ni peşinen okumuş ve kabul etmiş sayılır.
Bizlerle ve diğer okurlarımızla yorum kurallarına uygun yorumlarınızı, görüşlerinizi yasalar, saygı, nezaket, birlikte yaşama kuralları ve insan haklarına uygun şekilde paylaştığınız için teşekkür ederiz.