‘Kelepçe Kullanma Kılavuzu’nun mesajı ne?
Kadına yönelik şiddeti konu edinen tiyatro oyunu ‘Kelepçe Kullanma Kılavuzu’, toplumsal çözüm sunmuyor. Aksine İllüzyon temasıyla izleyiciyi gerçek çözümden uzaklaştırıyor
Dramaturg Irmak Bahçeci’nin kaleme aldığı ve Serkan Üstüner’in yönettiği ‘Kelepçe Kullanma Kılavuzu’ isimli tiyatro oyunu, 25 Nisan’da yapılan ilk gösterilişin ardından, başta İstanbul olmak üzere Anadolu’nun pek çok şehrinde izleyiciyle buluştu. Oyun, kadına şiddet gibi büyük bir soruna getirdiği eleştiriyi, pasif karakterli, yine sistemin kurbanı olan bir polisin olaya kayıtsız kalmasından intikam alarak yapıyor. Fakat oyunun sonunda görüyoruz ki senaryo da soruna kayıtsız kalmış.
OYUNUN KARAKTERLERİ
Kadın karaktere hayat veren Başak Daşman, üniversite eğitimi sonrası işsizlik nedeniyle sihirbazlığı meslek olarak seçen bir erkeğin zeki ama biraz da feminist karısı olarak karşımıza çıkıyor. Hüseyin Avni Danyal ise işi garanti olsun diye babasının isteğiyle polis olmuş, etliye sütlüye karışmadan 40 yıllık yorucu meslek yaşantısının son bir saatini tamamlamaya çalışan bir komiser yardımcısı rolüyle sahneye çıkıyor.
SIRA DIŞI BAŞLANGIÇ
Oyun, izleyici tiyatro salonunda yerini alırken başlıyor. Sahnedeki kadın oyuncu, (Başak Daşman) bir şey bekliyor tavırları ile bütün dikkatleri üzerine çekiyor. Merak duygusu uyandıran bu giriş ile seyirci oyunun bir parçası haline geliyor. Sahne dekorunun sıra dışılığı ilk başta izleyiciye hiç bir fikir vermiyor. Fakat sahneye erkek oyuncunun girmesiyle, gerçekte oranın emniyet karakolunda bir yer olduğunu anlıyoruz. Işık ve masa dekorunun alışılmadık kullanımı ile sahne bir anda sihirbazlık gösterisine dönüşüyor. Tek kişilik veya iki kişilik oyunlardaki çok sıkıcı olabilecek diyaloglar, oyuncuların başarılı temsilleri ile sıkılmadan izlenebiliyor.
OYUNUN HİKÂYESİ
İllüzyon gösterisi esnasında kocasını ortadan kaldıran kadın, eşinin bulunamaması üzerine bir cinayet zanlısı olarak tutuklanır. Emekliliğine iki saat kalmış, yorgun fakat deneyimli komisere sorgulama görevi verilir. Amirlerinin baskısı ve kısıtlı zaman nedeniyle stresle sorgu odasına (sahneye) giren komiser yardımcısı gerçek ile İllüzyon arasında sıkışıp kalır. Oyunda, ülkemizin yaşadığı kadın erkek çelişkileri, kadına şiddet, suçluların cezalarını bulmamaları, adli kolluğa müdahale gibi pek çok toplumsal hafızamızda yer etmiş konu ikili arasındaki diyaloglara yansıyor. Sorgu odasında, sorgulayan ve sorgulanan arasındaki roller sürekli değişmektedir. Kadın, gençliğinde karakolda gözaltındaki arkadaşları için bir protesto eylemine katılmıştır. Bu protesto eyleminin sonucu olarak arkadaşları ile birlikte tutuklanır. Sorguya alınan genç kız, o dönemin komiseri tarafından sorgu odasında şiddet ve tecavüze uğrar. Aynı sorgu odasında bulunan diğer polis, yaşanan bu duruma müdahale edemez ve sessiz kalır. Kadın yaşadığı bu travmayı yıllarca üzerinden atamaz. Kocasıyla birlikte kendisine tecavüz eden ve sessiz kalan polislerden yıllar sonra intikam almaya karar vermişlerdir. Çeşitli İllüzyon numaralarından sonra oyunun hikâyesinin, gerçekte bir intikam senaryosu olduğunu görmekteyiz. Son dakikalara sıkıştırılan trajedi ile sistem yerine kendisi de şikâyetçi olan komiser yardımcısı mahkûm edilmekte. Sorgu odasında polisi mahkûm ederek intikamını almış kadın, sihirli dokunuşla kelepçelerinden kurtulur ve gülerek sahneden çıkıp sözde özgürlüğüne kavuşur.
BİREYSEL İNTİKAM DÜZEYİNE İNDİRGENİYOR
Her ne kadar oyun, başlangıçtaki kurgunun çok iyi tasarlanmasına ve oyuncuların üstün performanslarına rağmen senaryoyu yetersizliğinden kurtarmaya yetmiyor. Aslında çok iyi seçilmiş bir konu. Fakat üzerine çeşitli kitaplar yazılan, sinema filmleri çekilen böyle kapsamlı bir konunun özüne dokunmayan bir senaryo ile açıklanması zaten mümkün değildi. Özellikle bu tür oyunlarda, genellikle sinemalarda “Flashback” yöntemi kullanılarak sondan geriye doğru gidilir. Tiyatroda çok başarılı örnekleri bulunan bu yöntem, oyunda bütün çabalara rağmen sonuca ulaşamıyor. Toplumsal ya da evrensel bir sorun olarak karakolda kadınlara şiddet ve tecavüz olgusu, hafife alınarak bireysel intikam düzeyine indirgeniyor. “Karakol önünde protesto” gibi zorlama bir eylem yaratılarak, bu eyleme katılan kıza uygulanan şiddet ve tecavüz eleştirilmek istenmesine karşın, gerçekçi olarak bir eleştiri getirilmiyor. Ülkemizin yaşadığı ve toplumsal hafızamızda yer etmiş pek çok konu dile getirilmiş olsa bile çözüm yolu gösterilmiyor. Oyunda karakollar için toplumun “.ok çukuru” tabiri kullanılıyor. Peki karakollarımızı insanı dönüştürecek olumlu merkezler haline getirecek çözüm ne? Evrensel anlamda resmi polis karakolu sorgu odasında şiddet ve tecavüze maruz kalan kadın için çözüm ne gösteriliyor?
SENARYO KAMUSAL ÇÖZÜMDEN UZAK
Sonuç: Oyun, şiddet mağduru kadın kahramanımıza çıkış yolu olarak, toplumsal devrimci bir çözümü hiçbir şekilde göstermiyor. Amerikan sinemalarından aşina olduğumuz, tamamen Neo-liberal sistem içinde bireysel intikam duygularını tatmin etmekten öte geçemiyor. Oyun süresince kadın karakter, İllüzyonla ellerindeki kelepçelerden kurtulduğuna seyircileri inandırmaya çalışıyor. Fakat bu yanılsama ne yazık ki gerçek hayatta karşılığını bulamıyor. Ancak sağlam kamusal, devrimci çözümlerle kadınlar ellerindeki ve zihinlerindeki kelepçelerden gerçek anlamda kurutulacak ve özgürleşecektir. Oyun kamucu çözüm göstermeden seyirciyi eve gönderiyor.