Kılıçdaroğlu: Son 16 yılda hükümet, devlet oldu
CHP Genel Başkanı Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, demokrasilerde hükümetlerin devleti yönetmek üzere göreve geldiğini hatırlatarak, 'Son 16 yılda hükümet, devlet oldu. Liyakat sistemi çöktü. Sandığa gittiğimizde iki şeyi oylayacağız. Ya demokrasiyi, ya tek adam yönetimi olan diktatörlüğü' dedi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Tokat'ta düzenlenen toplantı için özel uçakla kente geldi. Kentte bir otelde düzenlenen toplantıda kentteki sivil toplum kuruluşları ile bir araya gelen Kılıçdaroğlu, değerlendirmelerde bulundu. Basına açık bölümde konuşan Kılıçdaroğlu, 2 gün sonra sandığa gidip, hep birlikte kaderlerini belirleyeceklerini söyledi. Toplantıya katılanlar arasında esnafın olduğunu anımsatan Kılıçdaroğlu, Anayasa'nın 173'üncü maddesinde devletin esnaf ve sanayiciyi koruyucu ve destekleyici tedbirler alacağının yazılı olduğunu ifade ederek "Ben esnafa sormak istedim. Son 16 yılda esnafı koruyan ne tedbir alındı? Destekleyen ne tedbir alındı ? 'Düşük faizli kredi verdik.' Yetmiyor. 5,5 milyon esnaf vardı şimdi 1 milyon 250 bin var. Diğerleri dükkanı niçin kapattı? Ben bu sorunun cevabını almış değilim" dedi.
'TÜRKİYE KENDİ KENDİNE YETEN BİR ÜLKEYDİ'
Esnafın emekli olmak için yaşını doldurmak ve 9 bin gün prim ödemek zorunda olduğunu ifade eden Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu:
"Yarın sabah gidip, alt limit üzerinden prim ödedim, emekli aylığı bağlayın dediğinde bağlanacak aylık 840 lira.1 Ekim 2008'den önce aynı şartlarla gitseydi bağlanacak aylık 1800 liraydı. Her ay esnafın emekli aylığından bin lira kesildi. Reform diye kesildi. Bunu bizim dışımızda dile getiren yok.1 milyon 644 bin emekli 1500 liranın altında emekli alıyor. En düşük emekli aylığını 1500 lira yaparsanız onlar rahat bir nefes alır. Bunu ilk dillendiren yine biziz. Şeker fabrikaları gitti, şeker fabrikalarının satılmasını doğru bulmuyoruz. Şeker vatandır. Bizim şeker fabrikaları dünyanın her tarafına sıfırdan şeker fabrikası yapabilecek kapasitedeydi. 24'ünden sonra düzen aynen devam ederse onları elden çıkardılar. Peki işçilerin durumu nedir? İşçi asgari ücretten primini yatırsa, alacağı emekli aylığı 718 lira 69 kuruş. 2008 ekiminden önce olsaydı 1822 lira olacaktı. Devasa sendikaların, konfederasyonların başkaları itiraz etti mi ? 'Emeklilik yüzde 100 düşüyor. Biz bunu kabul etmiyoruz, dediklerini duydunuz mu? Duymadınız. İşçilerin haklarını kim savunacak. Emeklinin hakkını kim savunacak.Türkiye gündeminde taşeron işçisi mi vardı ?. İlk kez gündeme getiren hangi partiydi. Halen 500 bin işçiye kadro verilmedi. Bunu vermek zorundayız. Onların da hakları olmalı. Onlar da sendikalı olmalı. Haklarını talep edebilmeli. Hiçbirisi yok. Sandığa giderken oturup düşünmek zorunda, işçisi, memuru, emeklisi, esnafı düşünmek zorunda. Çiftçinin durum hiç parlak değil. Buğday, yulaf, soğan da dışarıdan, patates dışarıdan ithal ediliyor. 16 yıl önce bu ülke kendi kendine yeten bir ülkeydi. Her şeyimiz vardı. Türkiye'nin tarımı üzerinde egemen güçlerin büyük oyunu var. Bize tavsiyede bulunuyorlar. Türkiye tarımdan çekilsin. 81 milyonu kim besleyecek kavgasıdır. 'Siz ekmeyin' diyorlar. Bunu bütün çiftçilerin görmesi lazım. Üretici, çiftçi birliklerinin görmesi lazım. Niye diyorlar? Şeker fabrikalarını satıyorlar. Yerli tütün yok. Artık yabancı sigaralar içiyoruz. Bu hale kim getirdi Türkiye'yi. Başka bir parti mi getirdi? Canlı hayvan mı, et mi yok? Ekilecek toprak mı yok? Konya'dan küçük Hollanda'nın tarımsal üretimi 180 milyar dolar. Türkiye'nin 17 milyar dolar. Bu işte bir sakatlık var, hastalık var. Sivil toplum kuruluşlarıyla, odalarla toplantı yapmanın nedeni budur. Ben bunu bire bir anlatmak zorundayım. Bu benim namus borcumdur."
'YA DEMOKRASİ, YA TEK ADAM REJİMİ'
Seçime giderken herkesin elini vicdanına koyarak düşünmesi gerektiğini ifade eden Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:
"Siyasiler, kendi aralarında tartışsınlar. Bu seçim normal bir seçim, siyasi parti seçimi değildir. İki ihtimal var. Ya demokrasiden yana oy kullanacağız, ya tek adam rejiminden yana oy kullanacağız. Bu kadar basit. Sıradan vatandaş, telefonla konuşamıyor. 'Dinleniyorum' diye. Bu mudur demokrasi ? Hak arayamıyor. Bu mudur demokrasi ? Rahmetli Demirel'in, Özal'ın dönemini hatırlıyorum. İnsanlar gazetelerde yazılar yazar, karikatür yapılırdı. Siyasiler kendileriyle alay eden karikatürleri, duvarlarına astırırdı. Bu ülkede demokrasi var diye. Bugün buyurun bakalım kimi eleştirebileceksiniz ? Nasıl oldu da bu hale geldi ? Bizim silkinmemiz ve uyanmamız gerekiyor. Toplum bu narkozdan çıkmak zorunda. Kendi kaderimizi kendimiz belirlemek zorundayız. Dünyanın hiçbir yerinde 1 kişiye ülke teslim edilemez. Benim gibi düşünmeyen insan düşüncesini ifade edemiyorsa orada demokrasi mi olur? Biz yeni bir anlayışıyla Türkiye'ye yön vermek zorundayız. Değişim ve dönüşüme ihtiyaç var."
'EĞİTİM KÖRELİRSE ÜLKE KÖRELİR'
Eğitim sisteminin tamamen bitmiş vaziyette olduğunu belirterek sözlerine devam eden Kılıçdarolu şunları söyledi:
"Bir ülkeyi geri bırakmak için işgal etmenize gerek yok. Eğitimi bozarsanız o ülke zaten geri kalır. En tipik örneği Osmanlıdır. Cumhuriyet kurulduğunda okuma yazma oranı neydi. Yüzde 8 erkeklerde, kadınlarda binde 8. Çoğu da Müslümanlar dışındaki azınlıkların çocuklarıydı. Eğitim sistemi kadar bir toplumu ileriye taşıyacak bir mekanizma yoktur. Çocuk, sorgulamak zorundadır. Soru sorma kapasitesini artırmak zorundayız. Eğitim körelirse ülke körelir, memleket körelir. 16 yılda 17 sefer eğitim politikası değişti. Eğitim politikası belirlemek bir siyasi parti işi değildir. Bir parti tek başına belirleyemez. Bunun üniversitesi, hocaları, sendikaları, gönüllü kuruluşları var. Bütün bunlar toplanıp eğitim politikası belirlenir. Milli lafını onun için koymuşuz. Eğitim politikası için kanun teklifi veriliyor, teklifi veren milletvekillerinin hiçbirisi eğitimci değil. Anne çocuğunu hangi okula gönderecek belli değil. En son sınav yapılıyor, sonuçları seçimden sonra açıklanacak diyor. Niye seçimden sonra. Çünkü felaket bir tablo var ve bu tabloyu toplum görsün istemiyorlar. Bir kuşak yok olacak. Bir kuşağın yok olması Türkiye'nin geriye gitmesi demektir. Üniversite mi kaldı ? Kaç hocanın görevine son verildiğini benden daha iyi biliyorsunuz. Ya alınırken, ya atılırken bir hata yapıldı. Nasıl oluyor bütün bunlar?"
'KATMA DEĞERİ YÜKSEK ÜRÜN ÜRETMELİYİZ'
Türkiye'nin kendisine yeni bir yol haritası çizmesi gerektiğini anlatan Kılıçdaroğlu şöyle dedi:
"Ülkenin üreten ekonomiye geçmesi lazım. Beton ekonomisinden çıkması lazım. Üretmediği sürece bu iş yürümez. Başkalarının ürettiğini tüketen toplumun geleceği yoktur. Katma değeri yüksek ürün üretmek zorundayız. Yoksa Türkiye dünya liginde yer alamaz.
Katma değer üretmenin tek yolu üniversite bilgi üretecek ki sanayici onu mala dönüştürsün. Üniversite bilgi üretmiyor. Öyle üniversiteler var ki, bir rektör var aynı zamanda dekan, bütün fakültelerde görevli. Bir dekanın, rektörün olduğu yerde üversite mi olur? Üniversite binası yapmak, üstüne adını yazmak orayı ünversite yapmaz. Bilgi üretiliyorsa orası üniversite olur. Üniversitelerde her türlü bilgi özgürce tartışılır. ABD liberaldir ama marksist hocalar ders verir. Niçin, çünkü bilgi üretilecek. Benim yanlış bildiğimin doğrusunu belki onlar söyleyecektir. Biz bilgi üretmekten korkan üniversiteler kurarak gelişemeyiz."
'FAİZİ ŞİMDİ DÜŞÜR'
Ülkede 17 milyon insanın fakir olduğunu söyleyen Kılıçdaroğlu şöyle devam etti:
"Bu memleketin hepimizin. Bayrak hepimizin. Bayrak, memleket, çocuklar için birlikte, ortak mücadele etmek zorundayız. Demokratik yollarla bunu yapmalıyız. Sosyal devlet tamamen çöktü. 17 milyon fakirimiz var. Nasıl oluyor da 16 yılda 1 milyon yoksul bir türlü azalmıyor. Niye. Bitirmek mümkün. 1 yıl içinde. Getirirsiniz, aile sigortasını bu rezalete son verirsiniz. Asgari ücret net, Allah'ın izni, sizlerin teveccühüyle Muharrem İnce Cumhurbaşkanı, parlamentoda ittifak olunca 1 Ocak 2019'dan itibaren asgari ücret net 2200 lira olacak. Kim kazanacak? Esnaf kazanacak, 2200 lira ile araba alınmaz, daire alınmaz, marketten alışveriş yapılır, orta sınıf zenginleşmiş, hayat standardı yükselmiş olur. Efendim 'Parayı nereden bulacaksınız'. Para var. Hangi gerekçeyle para yok. Son 16 yılda dışarıya ödenen faiz, hani 'biz faize karşıyız' diyorlar ya. Yurt dışında faiz lobisi, dış güçler var diyorlar. Niye gittin sen Londra'ya. Gittin geldin. Hazineden sorumlu bakan gitti. Merkez Bankası Başkanı, bürokratlar gitti. Niye? Bize borç verin diye. Borç para olmazsa ekonomiyi döndüremeyiz diyorlar. 'Ekonomide alacağımız önlemleri 24 Haziran sonrası açıklayacağız, faizler düşecek' diyorlar. Şimdi düşür, millet oy versin. Elini kolunu bağlayan yok. KHK elinde. Şimdi yap. Bu düzen devam ederse, en ağır faturasını bu millet ödeyecek. Üreten kesim çekecek. 16 yıldır ödenen dış faiz 151 milyon 34 milyon dolar. Londra'da bir avuç tefeciye ödenen faiz. İçeriye de ödedikleri 687 milyar, 187 milyon TL. Faizciye, tefeciye gelince para var, esnafa, emekliye, asgari ücrete gelince para yok. Son 79 yılda, 1923-2002 arası Atatürk, İnönü, Menderes, Demirel, Ecevit, Çiller, bütün hükümetlerin 79 yılda harcaması 713 miyar dolar. Son 14 yılda yani 2003-2017 arası 2 trilyon 94 milyar dolar. Nereye gitti bu paralar ? Köprü yaptık diyecekler. O köprüyü yap-işlet ile yaptılar. Kamyon, TIR şoförleri geçip parasını ödüyor. Vergi zor alıma dayanıyor. Ama demokrasilerde bu verginin millete hesabı verilir. Demokraside vatandaş ödediği verginin hesabını sorar. Bunun adı demokrasidir. Ne zamanki hükümet vergi toplar ve hesabını vermezse onun adı diktatörlüktür. Bizi demokrasi ile diktatörlük arasında ayıran çizgi budur."
'SON 16 YILDA HÜKÜMET, DEVLET OLDU'
Türkiye'de devlet yönetiminde ciddi sorunlar yaşanmaya başladığına dikkat çeken Kılıçdaroğlu şunları dile getirdi:
"Dikta yönetimlerinin özelliği nedir. Demokrasilerde hükümetler devleti yönetmek üzere gelir. Devlet olmak için değil. Devlet ayrı hükümet ayrıdır. Devlette liyakat sistemi vardır, hükümette liyakat yoktur. Çünkü devlet adalet ve liyakat üzere inşaa edilir. Devlette sınava girip, belli süre çalışıp, bu makamlarda görev yapacaksınız. Siyasette liyakat yoktur. Milletvekili, bakan, başbakan, belediye başkanı olmak için, iki şeye ihtiyaç var, bir ilkokul diploması bir de iyi hal kağıdı. Hükümetler devlet olmazlar, yetkiyi milletten alırlar.
Son 16 yılda hükümet, devlet oldu. Savcıyı, hakimi ben tayin ederim diyor. Devlette adalet yoktur. Yargıtay üyesi tweet atıyor. Falan kişi destekleyin diye. O yargıtay üyesi, vicdanına göre karar verebilir mi ? Vicdanı ipotekli. Bir Danıştay üyesi, üstelik kadın. Bir Cumhurbaşkanı adayını eleştiriyor. Sen hakim değilsin ki. Onurun varsa istifa edersin, gider siyaset yaparsın. Ama hakimsen tarafsız, herkese eşit mesafede olması lazım. Bunlar yok. Devleti yeniden inşa etmemiz lazım. Hukuk ve adalet üzerine. Biz millet ittifakını kurduk. Dediler ki 'Bunlar hayatta yan yana gelemez'. Demokrasi, güçler ayrılığı, medya özgürlüğü konusunda anlaşıyoruz. Elbette herkesin ayrı görüşleri var. Darbe hukukundaki yüzde 10 seçim barajını sıfırladık. Herkes kendi partisine oy vermiş olacak.Yüzde 1, yüzde 5 ile milletvekili çıkarabilecek. Eskiden barajı aşamazsan çıkaramıyordun. Darbecilerin düzenlemesine karşı çıkan biziz."
Kılıçdaroğlu konuşmasını, Mevlana'nın 'Kiminle dostluk ettiğinize dikkat edin. Zira bülbül güle, karga çöplüğe götürür' der sözleriyle tamamlayarak, "Bizim bülbüle ve güle ihtiyacmız var. Beraber yaşamaya, dostluğa, huzur içinde yaşamaya ihtiyacımız var. Benim gibi düşünmeyenle sofrada oturmaya, çay, kahve içmeye ihtiyacımız var. Kavgadan herkes zararlı çıkar. Gergin bir toplum olmaktan kurtulmaya ihtiyacımız var. Ele ele yürümeye ihtiyacımız var. Bunu yapabilirsek Türkiye aydınlığa çıkarabliriz. 25 Haziran'da güzel günler bizleri bekliyor" diye konuştu.
Toplantının ikinci bölümü ise basına kapalı olarak gerçekleştirildi.