14 Ocak 2025 Salı
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Kılıçdaroğlu’nun yeni devletçiliği

Kılıçdaroğlu’nun yeni devletçiliği
A+ A-
KAYAHAN ÇETİN / ÖNCÜ GENÇLİK ANKARA İL YÖNETİCİSİ VE ODTÜ TEMEL ÖRGÜT BAŞKANI

Koronavirüs salgını sonrası dünyanın gideceği yönün yoğun şekilde tartışıldığı günlerden geçiyoruz. Bu tartışmalara rengini veren en önemli olgulardan bir tanesi ise liberal anlayış ve ideolojinin, kamuculuğun ve devlet-toplum işbirliğinin başarılı örnekleri karşısında uğradığı yenilgi oldu. Bileği bükülen liberalizm, şimdi bazı kavramları tarihsel içeriklerinden ve anlamlarından koparıp çarpıtarak, melez teoriler inşa ederek “yeni yüzler” altında toplum nezdinde geçerliliğini sürdürmeye çalışıyor.

CHP’NİN ‘YENİ DEVLETÇİLİK’ ÇIKIŞI

Bunun son örneğini CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Cumhuriyet gazetesinde kaleme aldığı “Yeni Devletçilik: Güçlü Sosyal Devlet” başlıklı yazısında görüyoruz. Bu çıkışın da özünde Atlantik muhalefetini birleştiren bir içeriğe sahip olduğu görülüyor. Sayın Kılıçdaroğlu’nun bizzat kendisinin “Aramızda yüzde 99 benzerlik var” dediği yeni kurulan partilerden Ali Babacan’ın partisiyle, Kılıçdaroğlu’nun yeni devletçilik çıkışı arasında güçlü bir kesişim kümesi var: Prof. Dr. Daron Acemoğlu. Yer yer kopyala-yapıştıra varacak boyutlarda ve elbette Atatürk’ün devletçiliğini kalkan yaparak.

NEOLİBERALİZMİN YENİ YILDIZI

Peki, ideolojik hâkimiyetini koruma derdine düşen bütün liberal çevrelerin yıldızı durumundaki Daron Acemoğlu neyi savunuyor? Görüşlerinin esasını “kurumlar” üzerinden oluşturan Acemoğlu’na göre eğer siyasi otorite iktisadi kaynakları ve toplumu sıkı kontrol altında tutuyorsa “dışlayıcı kurumlar” güçleniyor ve ekonomi durgunlaşıyor. Eğer kaynaklar katılıma “açık” ve toplum “serbest” ise kapsayıcı kurumlar güçleniyor ve ekonomi de gelişiyor. Tabii ki burada dışlayıcı kurumların kamu ağırlıklı, devletçi modelleri; “açık” ve “serbest” kavramlarının da Soros’un “açıklığı” ve küreselleşmenin “serbestliği” olduğu aşikar.

Acemoğlu’nun güncel değerlendirmeleri de görüşleriyle elbette ki tutarlı. Koronavirüs sonrası dünyada “otoriterleşme eğilimini” ciddi bir tehlike olarak görüyor. ABD’nin koronavirüs salgını karşısında geliştirdiği finans balonunu tarihte görülmemiş boyutlarda şişirme politikası ona göre “fena bir çizgi değil”. Türkiye hakkındaki görüşlerine baktığımızda ise Acemoğlu’na göre Türkiye ekonomisinin en başarılı yılları sıcak para diktatörlüğünün en yoğun yaşandığı, özelleştirmenin yağma boyutlarında olduğu, IMF’nin Kemal Derviş-Babacan eliyle ekonomiye hükmettiği 2002-2006 yılları arası.

Gelelim CHP ile Acemoğlu’nu buluşturan noktaya: Daron Acemoğlu’na göre Koronavirüs salgını sonrası dünyada üç tehdit ve bir çıkış yolu var. Tehditlerden en önemlisi olarak “daha az demokratik yönetim ve daha çok bürokrasi” olarak tanımladığı “Çinleşme”yi görürken; ilerideki tek yol olarak tanımladığı çözüm yolu ise “yeniden refah devleti”. CHP’nin yeni devletçilik çıkışına ruhunu veren işte bu kavram...

DEVLETÇİLİĞİN SINIRLARI

Yazıda yapılan devletçilik çıkışının sınırları çok net çizilmiş. Bu sınırlara sistemin “kırmızı çizgileri” de diyebiliriz. Makalenin başlarında “Nostaljik ve tabucu bir bakış açısına saplanmadan devletçilik ilkesinin yeniden tanımlanması halinde, günümüz sorunlarının çözümünde yol gösterici bir etkisi olacağı” söyleniyor. Bunu henüz makalenin başında 30’ların Kemalist devrimci pratiğinden farkı vurgulayan bir serbest piyasaya bağlılık andı olarak görebiliriz. Çünkü savunulan şey Kemalist devletçiliğin günümüz koşullarına uyarlanması değildir. Yazıda günümüz CHP’sinin programındaki kırpılmış, içeriği boşaltılmış, tahrip edilmiş devletçilik tanımına da yer verilmiş. Yazının sonuç kısmında ise doğrudan bir devlet işletmeciliğinin gerekli olup olmadığıyla ilgili bir tartışma açılır ve 1970’lerden Ecevit’in Yön dergisine yazdığı bir eleştiriden alıntı yapılarak devlet işletmeciliğinin özel teşebbüsü köstekleyici özelliği gözler önüne serilir.

1970’lerden yapılan alıntı şaşırtıcı değildir. Çünkü Türkiye’de sosyal demokrasi düşüncesi 60’lı ve 70’li yıllarda atağa kalkmış ve CHP’de Turan Güneş, Deniz Baykal gibi isimlerin başını çektiği “Mülkiye Cuntası” grubunun önderliğinde Kemalizm’le bir hesaplaşma yaşanmıştır. Peki devletçilik programının bu sivri yönleri budanıp, devrimci özü alındıktan sonra geriye ne kalıyor?

YANILTMA VE YANILGI

Acemoğlu’nun ve dolayısıyla CHP’nin buna cevabı net: Yeniden refah devleti. “Refah devleti” kavramı bilinçli yanıltmaya ve yanılgıya çok müsait bir kavram. Kılıçdaroğlu’nun yazısında Atatürk dönemine ait birçok örnek, sonunda Batı sosyal demokrasisinin refah devleti kavramına bağlanarak olağanüstü bir çarpıtmaya gidiliyor. Refah devleti kavramı esas olarak ezen-ezilen milletler saflaşmasında “ezen” konumunda bulunan ülkelerin hâkim sınıflarının, kendi ülkelerinde sınıf çelişmelerini hafifletmek için çalışanlara sağladığı imkânlar olarak özetlenebilir.

İkinci Dünya Savaşı’nın ortasında, 1942 yılında İngiliz parlamenter William Beveridge’in raporu refah devletinin önemli bir bildirisi olarak kabul ediliyor. Hem Kılıçdaroğlu’nun yazısının hem Acemoğlu’nun teorisinin ana fikrini bu bildiri oluşturuyor. Kemalist Devrim’le sağlık, eğitim, kalkınma vb. alanlarda mucizevi başarılar kazanmış bir ülkeye, emperyalizmin sol kanadının Batı ülkelerinde sosyal patlamaları önleyecek bir “emniyet supabı” olarak hazırladığı teoriler sosyal demokrasi marifetiyle dikte ediliyor.

GÜNÜMÜZDEKİ KONUMLANMA

Günümüzdeki ekonomik çözümlerin saflaşmasında Acemoğlu ve CHP kesin olarak “sadaka ekonomisi” safında yer buluyorlar. Acemoğlu, devletlerin salgın sonrası atması gereken adımları birkaç başlıkta topluyor: Sağlık sisteminin iyileştirilmesi, toplam talebi ayakta tutmak için destek ve işsizliğe karşı parasal destek ve tedarik zincirini ayakta tutmak için şirketlere destek. Bu beş başlığın Kılıçdaroğlu’nun yazısındaki program bölümünde “hiçbir çocuğun yatağa aç girmemesi” gibi vurucu kavramlarla aynen tekrarlandığını görebiliriz. Acemoğlu, bu önerilerini “İnsanların cebine para koyduğunuz zaman bu hem onların açlığını engeller, hem de talebi artırır.” şeklinde temellendiriyor ve ABD’nin salgına karşı geliştirdiği çözümü neden mantıklı bulduğu ortaya çıkıyor.

Bunun yanında yazıda, üretim çözümü olarak da, dünya piyasalarıyla bütünleşme ve rekabet politikasının meyvesi olan ihracat saplantısının, geri-orta teknolojiyi ve iç pazara üretimi yıkıma uğratan “katma değerli ürün üretip küresel rekabete katılmak” ezberi ileri sürülüyor.

GEÇERLİ TEK ÇÖZÜM

Türkiye’mizi borç batağından kurtarmanın biricik çözümü dünyada ve Türkiye’de geçerliliğini kanıtlamış planlı-devletçi-kamucu modeldir. Bu model devletin rolünün farklı seviyelerde hayata geçtiği Alman, Japon, Rus, Çin ve Türk kalkınmalarında geçerliliğini kanıtlamıştır. Kemalist Devrim bu modelin Türkiye’deki zaferidir ve “30”ların geçmiş modası değil, Türkiye’nin kurtuluş reçetesidir. İngiliz sosyal demokrasisi ile Daron Acemoğlu’nun teorilerini karıştırıp, Atatürk devletçiliği sosu döken çabalar ise liberalizmin yeni yüzleri olmaktan öteye gidemeyecektir.

Son Dakika Haberleri