Kim bu Nusayriler
Nusayri toplumunun geniş bir kesimi Çukurova’da yaşamaktadır. Dahası birlikte yaşadıkları toplumlara uyum yetenekleri ile tanınan Nusayriler, Türkiye Cumhuriyeti içinde sorunsuz yaşayan, büyük ölçüde hakim İslam anlayışı içinde varlıklarını sürdürürken giderek eriyen bir kesimdir
Uzun süredir bir Nusayriliktir gidiyor. Kimdir bu insanlar, ne günah işlemişler?
Suriye’de iktidarı ele geçiren (sonradan kravatlı İslamcı) Colani’nin takipçileri Lazkiye çevresinde yaşayan Nusayrilere saldırırken/onları tedirgin ederken, dinci kesim Esad/BAAS karşıtlığını büyük gürültü kopartarak hareketin Nusayri tabanına bağlamayı sürdürüyor. Nusayrilerin şeytanlaştırılmaları dinci bağnazlığın ürünüdür.
İlginçtir, Nusayri toplumunun geniş bir kesimi Çukurova’da yaşamaktadır. Dahası birlikte yaşadıkları toplumlara uyum yetenekleri ile tanınan Nusayriler, Türkiye Cumhuriyeti içinde sorunsuz yaşayan, büyük ölçüde hakim İslam anlayışı içinde varlıklarını sürdürürken giderek eriyen bir kesimdir.
SÜNNİ YAKLAŞIM: BATINÎ BİR TOPLULUK
İslam Ansiklopedisi’nde Nusayrilik maddesi, “Hz. Ali’ye ilâhlık isnat eden Bâtınî bir fırka” cümleciği ile başlar.
Nusayrilik, IX. yüzyılda Basra’da doğar, Kûfe ve Sâmerrâ’da yaşamış olan Muhammed bin Nusayr tarafından kurulmuş bir inanç grubudur. İbnü’n-Nusayr, Ali’nin ilâhlığını, kendisinin de onun peygamberi olduğunu iddia eder, farklı inançlar arasında bağdaştırıcılığı, diğer bir deyişle uyumu savunur.
Irak’ta kurulmasına rağmen XI. yüzyılın ortalarından itibaren daha çok Suriye ile Adana-Mersin yöresinde tutunabilmiş olan fırka, kabileler arası mücadeleler yanında ve bölgedeki siyasi dalgalanmalara paralel olarak varlığını sürdürmüştür.
Söz konusu bölgeler XI. yüzyılın sonları ile XII. yüzyılın başlarında Haçlı Seferlerine maruz kaldığında halk; göçler, ekonomik sıkıntılar ve sefaletlerle dolu bir hayat geçirmiştir. Kimi yazarların bu seferlerde Nusayrilerin Haçlılara yardım ettiğini kaydetmesine mukabil Nusayri tarihçileri toplumun Haçlılara karşı büyük mücadeleler verdiğini, Haçlı Seferlerinin Nusayrilerin yaşadığı en büyük felâketlerden biri olduğunu belirtir.
Lazkiye ve çevresinin Selâhaddîn-i Eyyûbî tarafından Haçlılardan 1188’de kurtarılmasının ardından bölge Eyyûbîlerin hâkimiyetine girer. Memlükler döneminde Nusayrilerin yaşadığı Cebeli Ensâriye’nin güneyindeki kaleleri İsmâilîlerden alan Sultan Baybars, halkın yaygın İslami anlayışa mensup zümrelere katılması için teşebbüslerde bulunur.
Bâtınîlere karşı sert tutumuyla tanınan Sultan Kalavun döneminde (1279-1290) fırkaya girmek yasaklanır, mensuplarının bulunduğu yerlere cami yapma mecburiyeti getirilir ancak camiler atıl kalır.
Nusayriler Mercidabık Savaşı (922/1516) sonrasında Osmanlı idaresine girmiş, uzun süre Halep’te mahallî şeyhlerin denetiminde serbest bir hayat yaşamıştır.
Mısırlı İbrahim Paşa’nın Osmanlı yönetimine karşı giriştiği harekâtta (1839) büyük kayıplar vermelerine rağmen devlete sadık kalan toplum, modernleşme sürecine giren Osmanlı yönetimince siyasî teşkilâtlarının kaldırılması üzerine ayaklanmış, bu isyan Tahir Paşa tarafından bastırılmıştır (1854).
II. Abdülhamid zamanında Müslüman kitle arasında kabul edilerek mecburi askerliğe tâbi tutulan Nusayrilere bölgedeki Hristiyan misyonerlerinin propagandalarına karşı tedbir talepleri dikkate alınarak destek vaadinde bulunulmuş, belli yerleşim merkezlerine camiler inşa edilip imamlar tayin edilmiştir.
Ancak bu tedbirler sınırlı oranda kabul görmüş, I. Dünya Savaşı’nın ardından bölgenin önce İngilizler, daha sonra Fransızlar tarafından işgal edilmesiyle tamamen etkisini yitirmiştir.
Savaşın akabinde Fransızlarla Suriyeli yetkililer arasında gerçekleşen görüşmelerin ardından 1920’de “Alevi toprağı” adı altında idari bir birim kurulmuş, bu isim 1922’de Aleviler Devleti olarak değiştirilmiştir.
1936’da bölge Suriye Devleti’nin bir vilayeti kabul edilmiş, 1939’da Fransa Lazkiye bölgesine müstakil bir statü vermiş, 1942 yılında Lazkiye idaresi Suriye’ye katılmıştır.
NUSAYRİ İNANCI
Nusayrilik diğer Bâtınî gruplar gibi İslam’la birlikte, başta Sâbiîlik olmak üzere doğup geliştiği bölgelerdeki eski inanç ve anlayışların iç içe geçtiği bağdaştırmacı bir inanç yapısına sahiptir.
Ayrıntıları çok iyi bilinmeyen bu inançlar IX. yüzyılda İbnü’n-Nusayr tarafından iptidai biçimde ortaya konulmuş, aynı asırda İbn Cündeb tarafından sürdürülmüş, Cünbülânî tarafından tasavvufî karakter katılarak zenginleştirilmiş, Hasîbî ise devraldığı mirası gözden geçirerek inanç, ibadet ve uygulamaları tespit etmiş ve yazılı hale getirmiştir.
Tarih boyunca aile, soy, aşiret ve daha büyük aşiretler şeklinde ve kapalı bir hayat yaşayan Nusayriler, Suriye ve Türkiye’de millî devlete adapte olmakta zorluk çekmemiştir. Ancak modern hayat karşısında diğer Bâtınî topluluklarda olduğu gibi özellikle şehirlerde geleneğe bağlılık ciddi derecede zayıflamış, ayrıca yaygın İslami anlayışa yahut İsnâaşeriyye Şiîliği’ne belli ölçüde de olsa yaklaşanlar görülmüştür.
GÜNÜMÜZDE NUSAYRİLERİN DAĞILIŞI
Günümüzde Nusayriler yaşadıkları üç ülkeden biri olan Suriye’de Lazkiye ve Cebeliensâriye bölgesi başta olmak üzere çeşitli yerlerde %8-12 arasında tahmin edilen bir nüfus oranına sahiptir. Türkiye’de Hatay, İskenderun, kısmen Adana ve Mersin’de, Lübnan’da ise daha çok kuzey kesimlerinde küçük bir grup olarak yaşamaktadırlar.
DİPNOT: TDV İslam Ansiklopedisi, Nusayrilik maddesi.