24 Kasım 2024 Pazar
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Kırılıp dökülenler dökülüp saçılanlar

Kadınlara yönelik cinsel tacize dikkat çekmek üzere “MeToo” isimli bir sosyal medya akımı var. “Me too” İngilizce'de “ben de” demek… İlk olarak 2017'de ve Amerika’da başlayan #MeToo etiketli tweetlerle, tacize uğrayanlar başlarından geçenleri ifşa ediyorlar.

Kırılıp dökülenler dökülüp saçılanlar
A+ A-
Selenga Artar Yağcı / Gonca Kayabekman

Böyle bir ifşada adı geçen Hasan Ali Toptaş’ın geçen hafta attığı “özür” tweetiyle gündem Türkiye’de tekrar hareketlendi. #MeToo ve #uykularınızkaçsın etiketleriyle edebiyat, sanat, reklamcılık gibi sektörlerden isimler tacizci listelerine eklendi. Bu listelerde adı geçen yazar İbrahim Çolak Twitter hesabından intihar edeceği mesajını verdi ve intihar etti. Bunun üzerine ifşanın varacağı sonuçlar üzerinden tartışmalar alevlendi.

Yaşanılan tacizlerin Twitter’dan ifşa edilmesiyle başlayan olayların sosyo-psikolojik boyutlarını Psikiyatr Prof. Dr. Defne Tamar Gürol ile konuştuk.

Gizli kalan şeyi açığa çıkarıp toplum içinde yayma eylemlerine nasıl bakmalıyız? Kadının yalnızlığı, çaresizliği, utancı gibi duyguların baskın gelmesi sonucu, topluma bir şikâyet olarak mı değerlendirmeliyiz?

Öncelikle her toplumda kadına, kız ve erkek çocuğuna yönelik cinsel istismar, taciz ve tecavüz olaylarının olduğu gerçeğini kabul etmemiz gerekiyor. Özellikle kadınların ve kız çocuklarının bu tür cinsel tacize uğramaları hiç seyrek değildir. Bu vakaların bir özelliği de gizli kalma eğiliminde olmasıdır. Taciz, tecavüz mağdurları değil resmi makamlara bildirme, herhangi bir kişiye dahi söylemekten kaçınırlar.

Yaygın inanışın aksine, tecavüze uğrayanların büyük bir kısmı kendine saldıran kişiyi tanımaktadır. Tecavüze uğrayanların büyük bir kısmını 15 yaş ve altı genç kızlar oluşturmaktadır. Bunların da önemli bir bölümü dokuz yaşından küçük çocuklardır. Bu yaştaki bir çocuğun, hele kimseye söylememesi için tehdit edildiği, ondan güçlü, büyük biri tarafından tacize uğradığında utançla ve korku içinde bunu kimseye söyleyememesi çok anlaşılır bir durumdur.

Son zamanlarda sosyal medyada ortaya çıkan “ifşa” eylemi, böyle gizli kalmış, gizli tutulmak zorunda hissedilmiş, ve korkulan, utanılan, suçlu hissedilen, özenle üstü örtülen bir yaşanmışlığın açıklanması girişimidir. Bu eylemi yapanlar, geçmişte yaşanan taciz/tecavüz olayının kişinin kendini suçlaması, utanması ve korkmasından kurtularak, yaşadığı travmayı açıklamasının çok önemli bir getirisi olduğunu savunuyorlar. Ben ise bu kadar önemli, kişinin yaşamında derin izler bırakmış bir olayın, hoyratça ele alınmasına tepki duyuyorum. Sorunun çözümüne hiçbir katkısı olacağına inanmadığım bir eylem olarak değerlendiriyorum. Bu sorunun bu şekilde “züccaciye dükkanına girmiş fil” edasıyla ele alınmasını ciddiyetsiz ve tehlikeli görüyorum. Birileri sıcak evlerinde, klavye başında, zafer çığlıkları ile “MeToo” diye tweetler atarken, açığa çıkan durumla başa çıkması için hiçbir destek sisteminin hazırlanmadığı çoğu mağdur bir başına kalmaktadır. Bu sosyal medya kampanyası, tacize uğramanın utanılacak bir durum olmadığı mesajını verirken, belki de kırık dökük savunmaları ile hayatta kalmaya çalışan pek çok mağdurun yeniden travmaya girmesine yol açmaktadır. Bu çalışmanın bir amacının da taciz uygulayan erkeklerin korkarak bu davranışlarını durduracaklarına duydukları inanç olduğu söylenmektedir. Taciz olayının ruhsal, sosyal, tarihsel, sınıfsal hatta ekonomik boyutunun hiç anlaşılmamış olduğunun bir kanıtı da bu naif düşüncedir.

Bu tip olaylar gerek yazılı ve görsel, gerekse sosyal medyada konu olduğunda tepkilerin önce hızla yükseldiğine, sonra aynı hızla silinip gittiğine tanık oluyoruz. Gündemin hızlı akışına bırakılarak, kadın sorunları veya başka sorunlara, köklü çözümler getirmek mümkün müdür?

Gündemden bağımsız konuşacağım, köklü çözümler getirmek mümkün ve kesinlikle bunu yapmak zorundayız. Ancak sorunlar ergen tavrı ile değil, erişkin üslubu ile çözülebilir. Enine boyuna düşünmeden, hedefleri netleştirmeden, bu hedeflere ulaşmak için planlı bir program oluşturmadan ve oluşturulan programın sürekliliğini sağlamadan hiçbir soruna köklü çözüm getirilemez.

Kadına yönelik şiddet, taciz gibi durumlar sadece kadınların çözeceği sorunlar değildir. Kadın erkek birlikte ele alınması gereken insanlık sorunlarıdır. “İfşa” eyleminde konu tacizciye değil de erkeğe yönelik bir öfkeye dönüşme eğilimindedir. Bu, kadın erkek kutuplaşarak değil ancak birlikte ele alarak çözüm geliştirilebilecek bir konu. Bu çeşit eylemlerin çözümden uzaklaşmaya yol açıp açmadığına dikkat etmek gerekir.

Takip ettiğimiz kadarıyla “ifşa” olaylarının kolluğa veya yargıya taşınması yok denecek kadar az. Bu kadarla bile kalması, kadının ruh sağlığı açısından rahatlatıcı bir unsur olarak değerlendirilebilir mi?

Taciz olaylarının çok az bir kısmı kolluk ya da yargıya taşınır. Tacize uğramış kişiler sıklıkla kimseye söylememeleri konusunda tehdit edilirler. Söylese dahi kimsenin ona inanmayacağını düşünebilir.

Cinsel konular söz konusu olduğunda toplumda kadınların suçlanma eğiliminde oldukları da dikkate alınmalıdır. Erişkin yaşta yaşanan bir tacizde “kadının kuyruk sallaması” ile ilişkilendirilme endişesi ortaya çıkabilir. Öyle ya, eğer “müdürü” onu taciz ettiyse, kim bilir o, müdürünü baştan çıkaracak neler yapmıştır? Güç dengesizliğinin devam ettiği erişkin tacizinde de kadının hala kaybedeceği çok şey bulunur. İtibarını, işini ya da onun için önemli başka şeyleri kaybetme tehdidi ile yine kolluk ve yargıya taşınması tercih edilmez. Sosyal medyada yapılan bu “ifşa” çalışmasının, taciz olaylarını kolluk ya da yargıya taşımak gibi hedefleri olduğunu düşünmüyorum. Çözüm üretmeye yönelik bir girişim olmadığı için bu tutum çok anlaşılır görünüyor. “İfşa” eylemini destekleyenleri, mağdurları geçmişte korumasız bırakmış ebeveynlerden farklı görmüyorum. Kaldırılabilip kaldırılamayacağı belli olmayan bir “hortlakla” baş başa bırakılıyorlar.

· Tacizci açısından somut bir sonuç, yani yaptırım olmadan sadece sosyal medyada ifşa edilmekle ne kadar çözüm sağlanır? “Rezil etme” ile bir “öç alma”, “iç soğutma” hissiyatı mı yaşanmaktadır? Bunun bize getireceği toplumsal sonuçlar nelerdir?

Taciz mağdurlarının öfke dolu olması çok anlaşılır bir durumdur. Ancak ortaya ruhsal olarak işlenmemiş ama saçılmış çiğ bir öfkeden, yapıcı sonuç çıkmasını mümkün görmüyorum. Utanma, gizleme ihtiyacının ortadan kalkması nedeniyle çok yararlı bir girişim olduğunu düşünenlerin aksine, ruhsal bir çalışma yapılmadan baş başa kalacakları bu çiğ öfkenin taciz mağdurları için yıkıcı etkileri olabileceğini düşünüyorum.

Sosyal hayatta ideal sayılabilecek erkekler, toplumda saygınlığı olan yazarlar, sanatçılar hangi güdüyle böylesine bir duruma sürüklenmeyi göze alabiliyorlar?

Taciz bir iktidar ve güç meselesidir. Güçlü olanın güçsüze hükmetmesi, onun üzerinde hak iddia etmesi meselesidir. Taciz; şiddet ve yıkıcılıktan ayrı düşünülemez. İnsanların dürtüsel doyumu daha yüce yollarla sağlayabilmeleri, yasa ve yasağı kabul ettikleri koruyucu bir üstbenliğe sahip olmaları gibi özellikler davranışlarımızı şekillendirir. Toplumda kabul gören veya tersine onaylanmayan davranışlar, kişinin dış dünya ile uyumlu yaşama arzusu ile şekillenen ahlak ve vicdan gibi kavramlar özdenetimimizi sağlamamızı mümkün kılar. Oysa yasa ve yasağı hiçe sayan, bir şeyin mümkün olmayacağını kabul etmeyip “imkansızı” istemeyi yücelten yaklaşımlar sadece taciz değil, toplumu derinden etkileyecek başka birçok sonuç doğurması olasılığı taşımaktadır.

Son Dakika Haberleri