Marmara Denizi’ne 5-6 yılda nefes aldırabiliriz
ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Barış Salihoğlu, Müsilaj Bilim ve Teknik Kurulu’nun çalışmalarını anlattı. Salihoğlu, 'Yöneticilere gösterdiğimiz şu oldu: Bugün Marmara Denizi’ne giren kirliliği yarıya indirebilirsek, 5-6 yılda istediğimiz oksijen seviyelerine ulaşabileceğiz.' dedi
Denizlerimizdeki kirliliğin önlenmesi 2025’in de önemli gündem konularından. Geçen hafta Müsilaj Bilim ve Teknik Kurulu toplandı, durumu ve çözümü, yönetenlere anlattılar.
Orta Doğu Teknik Üniversitesi Deniz Bilimleri Enstitüsü (ODTÜ DBE) Müdürü Prof. Dr. Barış Salihoğlu, toplantıya yaptıkları sunumdan söz ederek “Orada bizim yöneticilere, karar vericilere gösterdiğimiz şu oldu: Bugün Marmara Denizi’ne giren kirliliği yarıya indirebilirsek, 5-6 yılda istediğimiz oksijen seviyelerine ulaşabileceğiz. Yani mükemmel olmayacak ama en azından oksijenli solunum yapan canlıların yaşayabileceği seviyeye ancak gelebilecek.” dedi.
İki yıl önce hazırlanan Marmara Denizi Eylem planı içinde kirliliğin azaltılmasına, ileri arıtmaya geçirilmesine yer verildiğini anımsatan Salihoğlu şöyle sürdürdü: “Henüz bunlar olmadı. Birçok maddesi hayata geçirildi, Marmara Denizi koruma bölgesi ilan edildi, çok memnuniyet verici ama özellikle kirliliğin azaltılması yönünde atılacak adımlara çok ihtiyaç var.”
Prof. Dr. Salihoğlu, sorularımızı yanıtladı.
DENİZLER ÇOK BÜYÜK TAHRİBATA UĞRAYABİLİR
- Denizlerimiz canlı mıdır? Ölür mü denizler?
-Tabii denizlerimiz canlıdır. Denizlerimi bir ekosistem olarak görmek gerekir. Dolayısıyla bu ekosistemi koruyacak şekilde tüm faaliyetlerimizi sürdürmemiz gerekir.
Denizler ölür demek çok doğru değil. Çünkü ekosistemler bir şekilde farklı bir dengeye girer ve devam eder. Yani oksijensiz bir ortamda bile bakteriler hayat bulur. Dolayısıyla ölür tabiri belki biraz yanıltıcı olabilir ama ekosistemler sağlığını, dayanıklılığını kaybeder.
Ortaya koydukları servisleri ortaya koyamaz hale gelirler, oksijen üretemezler, Atmosferden karbondioksit alamazlar. Biyoçeşitlilik çok büyük zarar görür. Ekosistemler, denizler çok büyük tahribata uğrayabilir.
Deniz çayırları ölür, yunuslar, foklar ortadan kalkar ama bir denizin, bir ekosistemin baştan sona cansız hale gelmesinin çok bilimsel bir karşılığı yok. Başka bir seviyede, örneğin deniz anaları denizi istila eder ve öyle bir döngüyle ekosistem devam eder. Ama o istenen, sağlıklı bir sistem değildir.
- Müsilaj deniz kirliliği midir?
-Müsilajın ana sebebi deniz kirliliğidir. Kirlilikten ötürü Marmara'da oksijen seviyeleri çok azalmış durumda. Ana sorun kirliliktir.
Marmara'daki durum zaten kötü, ‘müsilaj olmadığı zaman daha iyi’ anlayışı yanlış. Bu oksijensiz durumun ortadan kalkması gerekiyor. Şehir deşarjları denizlere, tarım, endüstri deşarjları nehirlerden bu şekilde denizlere girmemeli.
TÜM ŞEHİRLER BİYOLOJİK ARITMAYA GEÇMELİ
- Bütün denizlerimizde sorun var, Marmara'nın özel durumu nereden kaynaklanıyor? Daha çok sanayi olmasından mı?
-Marmara kapalı bir deniz ve etrafında en az 25 milyonluk bir nüfus var, sanayinin ise neredeyse yarısından bahsediyoruz. Maalesef son 40-50 yıllık gelişim sürecinde denizin, ekosistemin korunması öncelik olmadı. Öncelikle şehirler büyüsün, ondan sonra ekosisteme bakarız anlayışıyla hareket ettik, bu noktaya gelindi. Şimdi nasıl çözeriz diye uğraşıyoruz.
Bir günde çözülecek bir mesele değil önümüzdeki, tüm şehirlerin ileri arıtmaya geçmesi gerekiyor. Endüstrilerin kesinlikle bu şekilde, deşarjlarını nehirlere bırakmaması gerekiyor. İyi tarım uygulamalarına geçmemiz gerekiyor, Susurluk havzasından müthiş bir kirlilik girdisi var. Hayvancılık gibi faaliyetlerin olmaması gerekiyor denizlerin etrafında. Daha ekosistem temelli bir anlayışa geçilmesi gerekiyor.
EYLEM PLANI ÇOK BAŞARILI KARARLILIKLA UYGULANMALI
- Müsilaj Bilim ve Teknik Kurulu toplandı. Bir umut besleyelim mi iyi şeyler olacak diye?
-Geçen hafta toplandık. Yöneticilerimizin biz bilim insanlarını dinlemesi, anlaması, dolayısıyla eylem planlarını bu yönde geliştirmesi umut verici. Bu yönden memnunuz tabii ama ortaya konulan Marmara Denizi Eylem Planı’nın da büyük bir kararlılıkla uygulanması gerekiyor.
Plan, çok başarılı bir eylem planıdır. Bilime, bilgiye dayanır. O açıdan memnuniyet vericidir. Böyle bir farkındalığın bugün olması da gerek şehirleri yönetenlerin, gerek Çevre Şehircilik İklim Bakanlığımızın bu şekilde görüşlerimize değer vermesi, bunlar olumlu ama bazı adımları kararlılıkla atmamız gerekiyor.
- Kirliliği azaltmayı ne kadar sürede başarabiliriz? Böyle bir plan var mı? Müsilajı ne zaman ortadan kaldırabiliriz? Ne yaparsak?
MARMARA’NIN İKİZİ NE SÖYLEDİ?
-Şehirlerin arıtma üniteleri ne kadar sürede faaliyete geçer, ne tür yatırım planları yapıyorlar, biz bunu çok bilmiyoruz.
Biz ODTÜ Deniz Bilimleri olarak, bilgisayar ortamında Marmara Denizi'nin dijital ikizini ortaya koyduk (simüle ettik) ki bazı senaryoları test edebilelim. Orada bizim yöneticilere, karar vericilere gösterdiğimiz şu oldu: Bugün Marmara Denizi’ne giren kirliliği yarıya indirebilirsek, 5-6 yılda istediğimiz oksijen seviyelerine ulaşabileceğiz. Mükemmel olmayacak ama en azından oksijenli solunum yapan canlıların yaşayabileceği seviyeye 5-6 yılda ancak gelebilecek.
Bakın, o da kirlilik bugün yarıya inerse! Ne kadar sürede bu önlemler alınacak, onu biz çok bilemiyoruz.
İKİ YIL ÖNCEKİ PLANDA VARDI
-Bir söz vermiyor mu yöneticilerimiz?
- Marmara Denizi Eylem planı içinde kirliliğin azaltılması vardı, deşarjların ileri deşarja geçirilmesi vardı ki bu Eylem Planı iki yıl önce ortaya konuldu. Henüz bunlar olmadı. Birçok maddesi hayata geçirildi, Marmara Denizi koruma bölgesi ilan edildi, çok memnuniyet verici ama özellikle kirliliğin azaltılması yönünde atılacak adımlara çok ihtiyaç var.
-Çok mu maliyetli? Niye hayata geçirilemiyor?
-Evet, maliyetli ama denizlerimizin ekolojik sistemleri, sağladığı servisler daha kıymetli.
MARMARA'YI BESLEYEN BİR OKSİJENLİ SU VAR
-Denizlerin kendi kendini yenileme ve temizleme özelliği de var mı?
- Marmara Denizi şanslı bir deniz. Çünkü Akdeniz'den oksijeni yüksek su girdisi var Çanakkale üzerinden. Biz yaptığımız senaryolarda bunu gördük. 5-6 yılda derindeki oksijen yükselir dememin ana sebebi, oradan giren oksijenli su. Marmara'yı besliyor. Marmara ekosistemini kendi haline bıraksak, bu kadar kirletmesek, bu kadar avcılık faaliyeti yapmasak, o kendini toparlayacak.
Kirlilik dışında önüne geçilmesi gereken konu avcılık. Özellikle boğazlarda, sığ sularda yapılan avcılık ekosisteme çok zarar veriyor. Boğaz'da avcılık yasak olmasına rağmen yapılıyor. Burası balıkların geçiş yolu, göç yolu. Ancak 80 metreden daha derin bölgelerde balıkçılık faaliyeti yapılmalı, o da ekosisteme dayalı olarak yönetilmeli.
Gönül ister ki Marmara Denizi’nde avcılık hiç olmasın ama en azından sığ sularda ve boğazlarda olmamalı.
BALIK AVININ MÜSİLAJA DA ETKİSİ VAR
-Sığ sularda deniz çayırlarına mı etki ediyor?
-Deniz çayırları işin küçük bir kısmı. Siz bütün balığı avlıyorsunuz. Balık popülasyonunu ortadan kaldırıyorsunuz. Artık o balıklar orada olmuyor veya çok düşük popülasyonlarda oluyor. Bunun da müsilaja etki ettiğini düşünüyoruz.
Çünkü siz bir besin zincirini ortadan kaldırdığınız zaman orada farklı, oportünist, istilacı türler üremeye başlıyor. Bilim Kurulunda hocalarımız bu yönde açıklamalar da yaptılar. Balıkçılık faaliyetlerinin müsilaja da etkisi var çünkü o müsilajı yapan fitoplanktonlarla beslenecek canlıları da ortadan kaldırıyorsunuz.
-İstilacı türler kirliliğe katkıda mı bulunuyor?
-İstilacı türler kirliliğe doğrudan katkıda bulunmaz ama ekosistem sağlığını, ekosistem yapısını değiştirir.
Zaten tüm deniz ekosistemlerinin üzerinde çok ciddi bir iklim değişikliği baskısı var. Marmara Denizi’nde sıcaklıklar iki, iki buçuk derece artmış. Bir de avcılıkla, kirlilikle siz bu ekosistemi zayıflattığınız zaman, yeni türlere yer açılıyor. Yeni türlere yer açmak istemiyorsak o ekosistemi sağlıklı tutmamız gerekiyor.
Dirençli ekosistem diyoruz biz buna. Sadece biyoçeşitliliğin değil, artık ekosistemlerin dirençli olması da çok önemli bir kriter olarak öne çıkıyor. Kirlilik evet istilacı türlerin daha fazla olması üzerinde bir etken ama istilacı türler yüzünden kirlilik olur demek çok doğru olmayabilir.
SOLUDUĞUMUZ OKSİJENİN YARISI DENİZLERDEN GELİYOR
-Bu kirlilik önlenmezse insanlarımız da çok büyük zarar görecek mi?
-Kesinlikle. Sağlıklı bir ekosistem olmadığı zaman sağlıklı insan da olmayacak, sağlıklı ekonomi de olmayacak. Bu denizler bize birçok servis sağlıyor. Soluduğumuz oksijenin yarısı denizlerden geliyor. Denizler olmasa atmosferdeki karbondioksit seviyeleri çok daha yüksek olurdu, dünya yaşanmaz olurdu.
Bunun ötesinde gıda olarak faydalanıyoruz denizlerden, ilaç olarak faydalanıyoruz. Ulaşım için denizler çok yoğun kullanılıyor. Turizm amacıyla denizlerden faydalanıyoruz. Bu ekosistemlere zarar verdiğinizde, tüm bu faydaları ortadan kaldırıyorsunuz.
ÇÖZÜM VAR UMUT DA VAR
-En güzeli umut olması. Hep umutsuz konuşuluyor ve insanlar da nasıl olsa çözüm yok, nereye varacaksa varacak diye kayıtsız kalıyor. Ama siz çözüm var diyorsunuz.
-Çözüm var, umut da var. İki şeyi önceliklendireceğiz. Bir, bu denizleri bu şekilde kirletmeyeceğiz. İki, koruma alanları ilan edeceğiz. Denizlerin her tarafında bu şekilde avcılık yapmayacağız. Bu ikisini bir an önce yapmamız lazım. Tüm denizlerimizde. O zaman umut var. Daha sağlıklı ekosistemler, daha mavi bir deniz, çocuklarımıza bırakacağımız daha sağlıklı bir ekosistem için umut o zaman var.
- Çok teşekkür ederiz.
ODTÜ DENİZ BİLİMLERİ HER DERİNLİĞE İNİYOR
ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitüsü, 50 yılı aşkın süre önce denizlerde araştırma yapmak ve lisansüstü eğitim vermek için kurulmuş bir enstitü. Erdemli’de yerleşik olan Enstitü, denizlerimizin doğasının korunması ve yönetimi için bir veritabanı da bulunduruyor ve araştırmacıların hizmetine sunuyor.
Enstitü Müdürü Prof. Dr. Barış Salihoğlu, denizleri A'dan Z'ye yüksek teknolojik cihazlarla gözlemlediklerini, her derinliğe indiklerini söyledi. Salihoğlu şöyle sürdürdü: “ODTÜ Deniz Bilimcisi, denizlerle ilgili her türlü araştırma yapıyor.
Örneğin denizdeki en küçük plankton dediğimiz canlıdan yunuslara kadar denizlerin ekolojisini inceliyoruz. Bunun dışında denizlerin fiziği, sıcaklıklar nasıl değişiyor, iklim değişimi nasıl etkiliyor, denizlerdeki kirlilik nasıl değişiyor, ekosistemi nasıl etkiliyor ve tüm baskıları, kirlilik baskısı, iklim baskısı, avcılık baskısı, tüm bunlar ekosistemi nasıl etkiliyor, ekosistemin bize sağladığı servisleri nasıl etkiliyor? Denizlerin biyolojisi, kimyası, fiziği, bizlere sağladığı servisler, sosyoekonomik durumu, iklim değişiminden nasıl etkilendiği, hepsini inceliyoruz.”