Kıvılcımı çakan annelerden Aysel Bozkurt:Gençlerimizi intihar bombacısı yapıp torbayla önümüze atar bunlar
Bozkurt, Selahattin Demirtaş için, ‘O, Diyarbakır’ı kurban etmek istedi’ diyor, şöyle konuşuyor: ‘Biz sadece evladımızı değil, vatanımızın birliğini de bekliyoruz. Burası Kürdistan değildir! Burası Türkiye Cumhuriyeti’dir!’
Diyarbakır analarının nöbeti henüz küçük bir kıpırtıyken, ikinci nöbetçi Aysel Bozkurt’tu. Diyarbakır, Hakkari ve en son Van’da bulduk onu. Bindallı Kadın sayfamıza konuk oldu.
Direnişinin başladığı ilk günlerde çakmıştı yıldırım gibi sözleri Diyarbakır’ın ortasına: “Başlarım sizin Kürdistan davanıza!” Terör namlularının gölgesinde, ihanetin puslu perdesini ilk o zaman aralamıştı. Bu isyanından çok kısa bir süre önce kardeş saydığı kuzeni, HDP’nin arka kapısından terör örgütünün kucağına gönderilmişti.
Aile, oğulları kaybolduktan sonra HDP il binasına gitti. Parti yöneticileri, “Oğlunuz TEM şubede gözaltında kaybedilecek, varın kurtarın onu” diyerek hedef şaşırttı. Oysa terör kampına taze kan yetiştirmek için zaman kazanıyorlardı.
İLK ÇOCUĞUNU 17’SİNDE KUCAĞINA ALMIŞ
Aysel Bozkurt 43 yaşında. Çocukluğu Diyarbakır merkezinde geçmiş. 16 yaşında evlendirilmiş. 17’sinde ilk çocuğunu kucağına almış. Evliliği boyunca, ciddi psikiyatrik hastalıkları olan kocasından ağır şiddet görmüş. Şöyle diyor Aysel Ana: “Ölümcül yaralar açtı bende. Omuriliğimde, boynumda. Ailem dayak yemekten tanınmaz halde görse de beni, korkudan ses çıkarmıyordu. Haksızlığa karşı suskunluk o zamanlardan beri beni çileden çıkartır.”
Yakın zamanda güç bela kocasından ayrılmış. Şimdi hem PKK’dan hem de eski kocasından tehdit alıyor. Aysel, çocukluktan gelinliğe giden çileli günlerinde bile, PKK’nın ve uzantısı olan partilerin kentin üzerine nasıl kara bir duman gibi çöktüğünün farkındadır.
‘HDP ÇOCUKLARI PİKNİĞE ORADAN KAMPA GÖTÜRÜYORDU’
Diyor ki: “Onların içinde büyüdük. Kürt halkının sözde temsilcisiydiler. Ama çocukların eline molotof, taş vermekten başka hiçbir marifetlerini görmedik. Açılım zamanında HDP’liler her hafta bir grup çocuğu pikniğe götürüyordu. Oradan da kamplara…”
Öfkeyle devam ediyor: “Sur’da, Hevsel bahçelerinde silahlı geziyordu PKK’lılar. Haraç topluyorlardı. İşyeri açmak isteyenlere ruhsatı, icazeti PKK veriyordu. İster belediye başkanı, ister müdür olsun, hepsinin amiri PKK idi!”
‘ANALARIN ELİNE BİR TORBA ET VERİP OĞLUN KAHRAMAN OLDU, DEDİLER’
Selahattin Demirtaş için, “O, Diyarbakır’ı kurban etmek istedi” diyor ve devam ediyor yaşadıklarını anlatmaya: “Vekillerin eşleri lüks sitelerde yaşarken, yine kandırılan Kürt çocukları, yine ağlayan Kürt anaları oldu. Sözde Kürtlerin temsilcisi diye Meclis’e gönderdiklerimiz, toprağımıza savaş açtı. Esas hizmeti halk belini doğrultamasın, kan aksın, yoksulluk sürsün diye verdiler. Pervin Buldan sivil itaatsizlik çağrısı yaptığında çocuğu Avrupa’da okuyordu. Diyarbakır köylerinde, Bağlar semtinde insanlar bir kuru ekmeğe muhtaçtı. Onlar takım elbiseleri ile Diyarbakır’da salınırken, Kürt çocukları çamur çaylakta ayakkabısız dolaştı.
“Mitinglerde anaları giydirip kuşatıp sıraladılar. ‘Analar ağlamasın’ pankartları taşıttılar, barış güvercinleri uçurttular. Ama ağzı daha süt kokan dokuz yaşında, 10 yaşında çocukları kaçırıp ellerine silah verdiler. Gençlerimizi göme göme mezarlıklarda yer kalmadı. Çocukları yurtdışında okuyan o vekiller var ya, feryatlar içinde oğlunu arayan en yakın komşumun oğlunu ve daha nicelerini intihar bombacısı yaptı! Sonunda getirip o ananın eline bir torba et verdiler. ‘Al senin oğlundur bu, kahraman oldu!’ deyip gittiler.”
HDPKK’NIN ‘DEĞER AİLESİ’ ŞİFRESİ
Aysel Bozkurt, HDP ile PKK arasında “değer ailesi” diye bir şifreli tanım olduğunu anlatıyor: “Geçmiş yıllarda belediyeye kardeşim için bir iş başvurusu yapmaya gittim, ‘Siz değer ailesi misiniz?’ diye sordular. O nedir ki? dedim. ‘Önceliğimiz dağdakilerin, tutsakların, şehitlerin yakınları’ dediler. Burası Kandil olmuş, diye bağırıp çıktım.”
Aysel Bozkurt, benzer şartların HDP’de belediye başkanlığı ya da başka görevler almak için de geçerli olduğunu söylüyor: “Osman Baydemir mecliste, ‘Ben Kürdistan’dan gelen bir Milletvekiliyim, Aha Kürdistan şurasıdır’ deyip göğsüne vururken, neden fabrikasını Diyarbakır’da değil de Gaziantep’te kurmuştur? Kalkınan, ekmek kazanan Kürt genci onlar için kayıptı da ondan.
“Yatırım yapmak isteyen iş adamlarını tehdit ettiler. Öğretmen katlettiler, halk cahil kalsın diye. İşçileri öldürdüler, şehirlerimiz kalkınmasın diye. 30 Bin çocuk dağa gönderildi, binlerce askerimiz polisimiz şehit edildi! Kürtler HDP’nin kirli yüzünü gördü, bütün oyunlarını çözdü artık. İlk darbeyi Kürt anaları indirdi.
“Halk artık biliyor ki, burası Kürdistan değildir! Burası Filistin değildir, Gazze değildir. Burası Türkiye Cumhuriyeti’dir. Diyarbakır kardeşliğin, birliğin kalesi olmuştur.”
Bozkurt, HDP’nin “Jin jiyan azadi” (kadın, yaşam, özgürlük) sloganı için, “alçakça, yalan dolu bir söz” diyor. Senin kapında oturan, canından can koparıp kaçırdığın evladını bekleyen analar, dağda tecavüze uğrayan kız çocukları, şehit Mehmetçiğin, polisin anası. Onlar ‘jin’değil mi?
‘KÜRTLERİ BİZ TEMSİL EDİYORUZ’
Aysel Bozkurt, Avrupa’ya da Amerika’ya da sesleniyor: “PKK’yı Kürtlerin temsilcisi diye besliyorsunuz ya! Biz sadece evladımızı değil, vatanımızın birliğini de bekliyoruz. Biz tarihimizi biliyoruz. Kırk yıldır Türk ve Kürt ailelerin ocaklarına ateş düşüren PKK’nın halkın içinden çıkmadığını da biliyoruz. Bu halkın içinden çıkan biziz! Biz temsil ediyoruz Kürtleri!”
Ardından hesap soruyor: “Ey insan hakları temsilcileri! Anaları evladından koparmak, çocukları kaçırmak, kızlara tecavüz etmek, tuzak kurup, asker, polis, öğretmen, işçi katletmek… Sizin kitaplarınızda bunlar suç değil mi? Hesap verin!”
Aysel Bozkurt, Diyarbakır’da, Van’da, Hakkari’de direnen anaların, babaların ortak duygularını aktararak bitiriyor sözünü: “Birliğimiz için, dirliğimiz için, evlatlarını vatan uğruna şehit vermiş tüm analar için, biz sırtımıza kefenlerimizi giydik. Kürtlere kurulan en büyük tuzak PKK, onun süslü kapısı da HDP’dir. İkisini de toprağımızdan sökeceğiz. Ant olsun, şart olsun!”
Mücadelenin tam ortasında bu haykırışın kararlılığı, Diyarbakır Annelerinin zaferinin ne kadar yakın olduğunu gösteriyor.
KARDEŞLİĞİN KALESİ OLDU! DİYARBEKİR DOLAR ŞİMDİ…
Diyarbakır Anası, yol gözledi, yol buldu, açtığı yola da baş koydu. Cehenneme açılan kapılara kilit vuruyor şimdi. “Havar di gel” diyor, “Eshab-ı Kehf’ten gel, Dicle’den dal engine, Kırkgöz’den çık, Ben ü Sen Surları’na yaslan, Hevsel Bağlarında kavuşalım. Vegere lawo! Keça min vegerin (Oğul geri dön, kızım geri dön)!”
Bu çağrılar türkü türkü yankılanıyor yurdun göğünde. Mazlumların temsilcisi 212 aile destan yazıyor tarihin ilk destanını yazan kentte.
(oğul oğul)
Diyarbekir dolar şimdi
Dolar dolar boşalır şimdi
(di gel di gel havar di gel)
(oğul oğul)
Şu benim hasret gönlüm
Dolar dolar boşalır şimdi
(oğul oğul)
Ya derdime derman
Ya katlime ferman