22 Aralık 2024 Pazar
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

KKTC'yi kim tanır kim tanımaz

Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, KKTC'nin tanınması için strateji ve siyasetlerini açıkladı. KKTC’yi tanıyacak ve tanımayacak ülkelerin belli olduğunu belirten Perinçek, Vatan Partisi’nin yürüttüğü temaslar hakkında da bilgi verdi

KKTC'yi kim tanır kim tanımaz
A+ A-

Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin devlet olarak tanınması için Vatan Partisi olarak yürüttükleri temaslar konusunda bilgi verdi. Bu yöndeki çalışmaları yoğunlaştıracaklarını açıkladı. KKTC’nin uluslararası düzlemde devlet olarak tanınması için doğru strateji ve siyaset önerisini anlattı. Perinçek BMGK'nin Türkiye karşıtı kararına da değindi. Hükümetin KKTC'yi devlet olarak tanıtmak için bir stratejisi yok diyen Perinçek "Vatan Partisi'nin siyasetleri uygulansaydı, Abhazya KKTC'yi ziyaret etseydi BMGK'dan o karar çıkmazdı." dedi.

"VATAN PARTİSİ'NİN SİYASETLERİ UYGULANSAYDI BMGK'DAN O KARAR ÇIKMAZDI"

Cumhurbaşkanı'nın KKTC'deki konuşmasında verdiği müjde bina çıkmasının hayal kırıklığı yarattığını söyleyen Perinçek" Burada büyük bir gaf var. Bu büyük bir hayal kırıklığı yaratmıştır. Asıl hayal kırıklığı KKTC'yi devlet olarak tanıtmaya dair bir stratejinin olmaması. Vatan Partisi'nin siyasetleri uygulansaydı BMGK'dan kınama kararı çıkmazdı. Aylardan beri Abhazya KKTC'nin kapısını çalışıyor. Abhazya Meclisi, KKTC Meclisi'ni ziyaret etmek istiyor. Abhazya yaptığımız ziyarette bir ortak bildiri yayınladık. O ortak bildiriyle Abhazya devletinin KKTC'yi tanımasını sağladık. Eğer Abhazya KKTC'yi ziyaret etseydi BMGK'dan o karar çıkmazdı. Türkiye'nin ve KKTC'nin BMGK'ya vereceği cevap, Abhazya devletini karşılamak olmalıdır. Vatan Partisi KKTC ve Doğu Akdeniz için dostluk planını anlattı. O planda Karabağ'ın kurtarılması, Kırım'ın Rusya'ya ilhakının kabul edilmesi, Abhazya'nın ve KKTC'nin tanınması vardı. Kırım'ı Amerikan üssü yaparsanız Türkiye'ye yönelen namlulara bir namlu daha eklersiniz. Gürcistan uğruna Abhazya'yı feda etmeyeceksiniz. Abhazya dostluk getiriyor. Gürcistan'da Amerikan üssü var. Türkiye'nin Gürcistan'da ve Ukrayna'daki dış politikası Türkiye'ye karşı. Türkiye'nin güvenliği ve ekonomik gelişim Asya ikliminde sağlanabilir. Siz KKTC'yi devlet olarak tanıtmazsanız iki devletli çözüm lafta kalır." dedi. Perinçek ayrıca Kıbrıs konusunun dünyaya nasıl anlatılacağına dair örnek olması açısından "Çin Halk Cumhuriyeti Devlet Başkanı ve Çin Komünist Partisi Genel Sekreteri Hu Cin Tao’ya Kıbrıs Konusundaki 16 Aralık 2004 Tarihli Mektubu"nu basın mensupları ile paylaştı.

Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek'in açıklamasından öne çıkanlar şöyle;

DOĞU AKDENİZ TEHDİT ODAĞI

Öncelikle saptamak gerekir: Doğu Akdeniz, bugün Türkiye’yi hedef alan tehdidin odağı haline gelmiştir.

Bölge devletlerinin birliği karşısında, Suriye ve Irak’ın kuzeyinde yenilgiye uğrayan ABD, tehdidin merkezini Doğu Akdeniz’e kaydırmış bulunmaktadır. Çünkü ABD, Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin yalnız olduğu değerlendirmesini yapmaktadır. Tehdidin kaynağını belirlemek için şu haritaya bir göz atmamız yeter.

KKTC'yi kim tanır kim tanımaz - Resim: 1

Görüldüğü gibi Türkiye, ABD’nin kurduğu üslerle kuşatılmış durumdadır. Karadeniz’de Gürcistan, Ukrayna, Romanya ve Bulgaristan’da, Akdeniz’de Yunanistan ve Güney Kıbrıs’ta, güneyimizde Suriye ve Irak’ın kuzeyinde ABD üsleri var.

Bu üslerdeki namlular, Türkiye, Rusya, Suriye ve İran’a dönüktür.

İsrail Devleti de, İsrail Hükümeti ve MOSSAD’ın açıklamalarında belirtildiği gibi, Türkiye’yi bölgedeki birinci tehlike olarak görmektedir.

İsrail ve ABD, “Kürdistan” adı altında İkinci İsrail’i kurmak için bölücü terör örgütü PKK/YPG/YPD’yi destekliyorlar. ABD-İsrail Koridorunu açma girişimleri de, İkinci İsrail’e liman sağlamak içindir.

ABD - İsrail -Yunanistan ve Güney Kıbrıs’ın ortaklaşa düzenledikleri askerî tatbikatlarda hedef ülkenin Türkiye olduğu gizlenmiyor. Bu tatbikatlara Tevrat’tan ve Yunan Mitolojisinden Noble Dina ve Nemesis gibi intikam mesajlı adlar verilmesi de dikkat çekiyor.

Fransa da, Doğu Akdeniz’de Türkiye’ye karşı bayrak göstermektedir. Bir süre önce Alman fırkateyninin Türk ticaret gemisini silahlı güç kullanarak işgal etmesi, NATO komutası altında gerçekleşmiştir. Türk ticaret gemileri, aynı silahlı uygulamayla Libya açıklarında da karşılaştı.

ABD Ordusunun 2002 yılında Nevada çöllerinde yaptığı Millenium Challenge2002 tatbikatı senaryosunda, ABD ile Türkiye arasındaki savaş Kıbrıs’tan başlamakta ve “96 saat içinde” Türkiye’nin işgaliyle sonuçlanmaktadır. ABD, Türkiye’ye karşı düşmanca niyetlerini yirmi yıl öncesinden beri askerî tatbikatlar yaparak ilan etmektedir.

Öte yandan ABD ile Ukrayna dışişleri bakanları, 16 Kasım 2018 günü imzaladıkları “ABD-Ukrayna Stratejik Ortaklığı” başlığını taşıyan mutabakatla Türkakım ve Kuzeyakımı engelleyeceklerini ilan etmişlerdir.

ABD’nin Azerbaycan’a karşı Ermeni intikamcılığını desteklemesini de, gözden kaçırmamak gerekiyor.

Ankara’yı, Vatan bütünlüğümüzü ve Azerbaycan’ı savunmada ön mevzi, Doğu Akdeniz’dir, KKTC’dir.

Doğu Akdeniz, yalnız Türkiye ve Azerbaycan’a yönelik bir tehdit odağı değildir. Asya’dan baktığımız zaman, ABD ve İsrail ikilisi, Doğu Akdeniz üzerinden Batı Asya, Karadeniz ve genel olarak Asya ülkelerini de tehdit eden bir konumdadır. Türkiye, KKTC merkez olmak üzere Doğu Akdeniz’de ABD’nin sözde “Kürdistan” ve Kafkas planlarına set çekiyor.

ÇÖZÜMÜ SİLAHLAR BELİRLEYECEK

Mavi Vatanımızın kaynaklarını ve Ege’deki haklarımızı savunmada hukuka bel bağlayan tutum gerçekçi değildir. Haklarımız, ancak Türk Ordusunun silahla koruyabildiği alanda geçerlidir.

Bu nedenle KKTC’deki ve Doğu Akdeniz’deki silahlı varlığımızın güçlendirilmesi ve Kıbrıs’ta bir deniz üssünün kurulması gerekir.

Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki güvenliğinin esas gücü, Türk Ordusudur.

İttifak birikimimizin değerlendirilmesi ise ikincil önemdedir; ancak bugün bu görev kritik değer kazanmıştır.

BÖLGE DEVLETLERİNİN BAŞARI MODELİNİ DOĞU AKDENİZ’E TAŞIMAK

ABD ve İsrail’in 25 Eylül 2017 tarihinde referandum yoluyla gerçekleştirmek istedikleri Bağımsız Kürdistan planları, bölge ülkelerinin birliğiyle ve silahla bozuldu. Vatan Partisi Genel Başkanı’nın 2017 yılı Temmuz ayında yaptığı ziyarette İran Devlet yönetimiyle birlikte kararlaştırdıkları önlemler, planın bozulmasında etkin olmuştur.

KKTC'yi kim tanır kim tanımaz - Resim: 2

İkincisi, Karabağ’ın Ermenistan işgalinden kurtarılması da Azerbaycan + Türkiye + Rusya işbirliğiyle ve silahla hayata geçirildi.

Bugün Türkiye, Kuzey Irak ve Kafkaslar’daki başarı modelini Doğu Akdeniz’e taşımak durumundadır. Bu amaçla:

  • Kafkaslar’da kurulması planlanan Türkiye + Rusya + Azerbaycan + İran + Gürcistan + kabul ederse Ermenistan’dan oluşacak Altılı Platform, Abhazya ve KKTC’nin de alınmasıyla Sekizli Platforma dönüştürülmelidir.
  • Abhazya Millî Meclisinin KKTC’yi ziyaret talebine en kısa zamanda olumlu yanıt verilmelidir.
  • Suriye ile derhal işbirliği, Türkiyemiz için kritik önemdedir. İki ülke siyasal, ekonomik, askerî, kültürel alanda birlikte hareket edince, PKK terör örgütü kısa zamanda temizlenir, Türkiye’nin iç cephesi kuvvetlenir, İsrail tehdidine ağır darbe indirilir, Doğu Akdeniz’de güvenlik güçlenir ve Suriyeli göçmelerin ülkelerine dönme koşulları yaratılır.

KKTC’NİN DEVLET OLARAK TANINMASI İÇİN STRATEJİ VE SİYASET

Türkiye Hükümeti, bizzat Cumhurbaşkanımızın açıklamalarıyla Kıbrıs’ta iki devletli çözümden ödün vermeyeceğini ilan etmiştir. Bu karara Biden’ın ağzından ABD odaklı tepki hemen geldi. Türkiye Hükümeti dostluk birikimimizi değerlendirmediği için, Atlantik sisteminin dışında olan ülkeler tarafından kınanmaktadır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın stratejik önemdeki açıklaması, ancak KKTC’nin başka devletler tarafından devlet olarak tanınmasıyla kararlı bir duruşa ve uygulamaya dönüştürülebilir. Aksi halde lafta kalır.

KKTC’yi tanıyacak ve hiçbir zaman tanımayacak ülkeler bellidir.

Yunanistan, ABD, İsrail ve ABD güdümlü ülkeler, KKTC’yi tanımayacaklardır. Karadeniz’deki Yunanistan olan Ukrayna, Ermenistan ve Gürcistan’nın ABD-İsrail stratejisine bağımlılıkları da ortadadır.

Bu gerçekler karşısında İki Devletli Çözüm, Atlantik sistemi içinde değil, yükselen Asya ikliminde ve Batı Asya ülkelerinin ortak çıkarları zemininde hayata geçirilecektir.

VATAN PARTİSİ’NİN KKTC’NİN TANINMASI ÇALIŞMALARINDA KAZANILAN BAŞARILAR

Vatan Partisi, gerçeklere dayanan, doğru stratejiyi kurarak, Rahmetli Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş ile ve O’nun görevlendirdiği Gezici Büyükelçi Hüseyin Macit Yusuf ile birlikte yirmi yıldır çeşitli devletler katında çalışma yürüttü.

Yaptığımız görüşmelerde saptadığımız üzere, Rusya ve Suriye’den İran ve Çin’e kadar çok sayıda ülke, ABD’nin Kıbrıs’ı bir üs haline getirmesine karşı duyarlılar. Çin’in Kuşak Yol Girişimi de ABD tehditleriyle karşı karşıyadır. Herkes bilmektedir ki, Kıbrıs, Doğu Akdeniz’den Hürmüz Boğazı’na kadar çok geniş bir alanı tehdit eden ve batmayan bir uçak gemisidir. Burada ABD planını bozan, KKTC’nin varlığıdır, Türk Ordusudur ve donanmasıdır.

Vatan Partisi, işte bu ortak çıkar zemininde Karadeniz’den Akdeniz ve Hint Okyanusuna kadar bir Dostluk ve Barış Planı ilan etti ve komşularımız ile diğer Asya devletlerinin değerlendirmesine sundu. Vatan Partisi’nin bu planı çok olumlu karşılandı.

ABHAZYA ÖNCÜ ÜLKE

Vatan Partisi Genel Başkanı olarak Abhazya Cumhurbaşkanı’nın daveti üzerine 15-21 Aralık 2019’da KKTC Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın Gezici Büyükelçisi Hüseyin Macit Yusuf ile birlikte Abhazya’yı ziyaret ettik.

Abhazya Millî Meclisi ile Vatan Partisi, 17 Aralık 2019 tarihli Ortak Bildiriyi yayınlayarak, KKTC ve Abhazya’nın tanınması için ortak çalışma kararı aldılar. Abhazya’nın bu kararının yanında çok önemli bölge devletlerinin bulunduğu herkesçe saptanmaktadır.

KKTC'yi kim tanır kim tanımaz - Resim: 3

Vatan Partisi Genel Başkanı ve Abhazya Cumhurbaşkanı

Ortak Bildirinin hayata geçirilmesi için, Abhazya Millî Meclisi, KKTC Milli Meclisi’ni ziyaret talebini bildirmiştir ve uzun süredir yanıt bekliyor. Bu yanıtı geciktirmek, ancak ve ancak Kıbrıs’ta iki devletli çözüm konusunda kararsızlığın tezahürü olabilir. ABD ve Yunanistan veya Gürcistan ile Ukrayna KKTC’yi tanımayacağına göre, devletlerin tanıma süreci Kafkaslar’dan ve Batı Asya’dan Asya kıtasına doğru yayılacaktır. İkinci bir strateji yoktur. Daha doğrusu “İkinci strateji”, KKTC’yi devlet olarak kabul ettirmekten vazgeçmektir.

MİLLETİMİZE MÜJDELER VERECEĞİZ

Mavi Vatanımızın güvenliği ve KKTC’nin tanınması için doğru stratejinin haritası aşağıdaki gibidir. Bu haritada ortak güvenlik ve ortak ekonomi çıkar zemininde KKTC’yi tanıyabilecek ülkeler bayraklarla gösterilmiştir. Vatan Partisi, bu ülkelerle yaptığı görüşmelerde umutlu sonuçlar elde etmek yanında strateji ve plan geliştirmiştir.

KKTC'yi kim tanır kim tanımaz - Resim: 4

Vatan Partisi, KKTC’nin tanınması için çalışmalarını yoğunlaştırma kararındadır. Devletimize ve Milletimize müjdeli bilgiler vereceğimiz bir sürece girmiş bulunuyoruz.

KIBRIS KONUSU DÜNYAYA NASIL ANLATILIR

Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’in Çin Halk Cumhuriyeti Devlet Başkanı ve Çin Komünist Partisi Genel Sekreteri Hu Cin Tao’ya Kıbrıs Konusundaki 16 Aralık 2004 Tarihli Mektubu

"Sayın Hu Cintao

Çin Halk Cumhuriyeti Devlet Başkanı ve

Çin Komünist Partisi Genel Sekreteri

9. Doğu Akdeniz’de Kuzey Kıbrıs’tan Kuzey Irak’a kadar uzanan hat, hem Türkiye için, hem de dünya için, bu arada Rusya, İran ve Çin için de bir ön cephe haline gelmiştir. ABD’nin Kuzey Irak’ta “Kürdistan” adı altında bir Kukla Devlet kurmuş olması, yani Irak’ı bölmesi ve oraya yerleşmesi, yalnız Türkiye, İran ve Suriye için tehdit oluşturmakla kalmıyor, Avrupa ve Çin dahil, herkesin geleceğini ilgilendiriyor. Türk Ordusu’nun Kıbrıs’tan atılması ve adanın “Birleşik Kıbrıs” adı altında bir ABD uçak gemisine dönüştürülmesi de, en az Kuzey Irak’ta oluşturulan Kukla Devlet kadar tehlikelidir. Çünkü bu batmayan uçak gemisi, ABD tarafından, bölgeye ve bütün dünyaya karşı bir tehdit üssü olarak kullanılacaktır. Kıbrıs’tan Türk Ordusu’nu atma planı, bir ABD planıdır. Avrupa’nın buna ne gücü yeter, ne de imkanları. Avrupa, aynı Yugoslavya’nın ve Irak’ın parçalanması olaylarındaki gibi en sonunda ABD’ye yarayan bir senaryonun içine düşmüştür. Herkes, Kıbrıs meselesini önce kendi güvenliği ve dünya barışı açısından iyi anlamalıdır. Sonradan pişman olmanın bir faydası olmayacaktır.

10. Kıbrıs meselesi, gerçekler açısından da iyi anlaşılmalıdır. Kıbrıs’lı diye bir millet yoktur. Kıbrıs Rumları ve Kıbrıs Türkleri iki ayrı toplumdur. Hiçbir Rum ve Türk, Kıbrıs’ta kendisini “Kıbrıs milleti”nden hissetmez ve “Kıbrıs milleti”nden kabul etmez. Tarih boyunca, Kıbrıs milleti olmamıştır. Kıbrıs’lı olan, yalnız ve yalnız dünyaca ünlü “Kıbrıs eşeği”dir. Tek bir millet oluşturmayan Kıbrıs Türkünü ve Kıbrıs Rumunu, ABD dahil, hiçbir güç tek bir millet haline getiremez. Bunu yapmaya Birleşmiş Milletlerin gücü de yetmez. Annan Planı türünden ABD patentli kağıt tomarlarıyla bir millet üretilemez. Bilindiği gibi milletler, tarihsel süreçlerde, yüzyıllar, hatta binyıllar içinde oluşur; zorlamayla ve yapay olarak oluşturulamaz. Bir Kıbrıs milleti olmadığı için, birleşik bir Kıbrıs devleti olması da, zorlamadır; yapaydır. 1878 yılında Türkiye (Osmanlı devleti) Kıbrıs’ı İngiltere’ye geçici olarak verdi. İngiltere, Birinci Dünya Savaşı’nın başında Kıbrıs’ı ilhak ettiğini ilan etti. Bugünkü durum, İngiliz sömürgeciliğinin kalıntısıdır. 1959-60’ta iki süper devlet arasında Doğu Akdeniz’de oluşan denge nedeniyle yapay bir Kıbrıs devleti kurulmuştu. Ama yapay olduğu için, bu devlet yürümemiştir. Kaldı ki, o devlet de iki toplumlu idi. Yürütülemeyen Birleşik Kıbrıs’ı bugün yine yapay olarak kurmak isteyen, ABD’dir. “Birleşik Kıbrıs”, Rumların Birleşik Kıbrıs’ı olmayacaktır, ABD’nin Birleşik Kıbrıs’ı olacaktır. Ve çok önemlidir: Birleşik Kıbrıs, bölünmüş Türkiye, bölünmüş Rusya, bölünmüş İran, bölünmüş Suriye projelerinin çok kuvvetli bir hamlesidir. Bu nedenle ABD, Kıbrıs’ı kendi askeri işgali altında birleştirerek, Doğu Akdeniz, Ortadoğu, Kafkaslar, Balkanlar ve Orta Asya’daki stratejik hedeflerine ilerleme planı içindedir. Bu açıdan Birleşik Kıbrıs, aynı zamanda Çin toprakları içindeki etnik bölücülüğün ve dinsel bölücülüğün de üssü haline gelecektir. Ayrıca Birleşik Kıbrıs, Kıbrıs’ı da birleştiremeyecek, adada eskiden olduğu gibi etnik boğazlaşmaların ve istikrarsızlığın arenasını oluşturacaktır. Kıbrıs’ta boğazlaşma, kaçınılmaz olarak Türkiye ile Yunanistan arasında çatışma demektir. O nedenle küçücük bir adayı birleştirme iddiasıyla ortaya atılan ABD, aslında adadan başlayarak dünyanın her yerine uzayacak çatışma ve istikrarsızlıkların zeminini yaratmış olur.

11. Yukarıdaki tahlil ışığında, tamamen yapay olan Kıbrıs devletini, diğer dünya devletleri gibi değerlendirmek, gerçekçi değildir; yanlıştır. Eğer birleşme olacaksa, doğal olanı Kıbrıs Türklerinin Türkiye ile Kıbrıs Rumlarının da eğer istiyorlarsa Yunanistan ile birleşmeleri ve bütünleşmeleridir. Önünde sonunda gerçekleşecek olan birleşme çift yönlüdür; budur. Orada iki ayrı toplum vardır ve o toplumlar da, iki ayrı milletin, Türk ve Yunan milletlerinin parçasıdır. Doğu Akdeniz’de öyle küçücük bir adanın ayrı bir devlet olarak yaşaması mümkün değildir. Anadolu’nun parçası olan Kıbrıs’tan, Türkiye’yi çıkarıp atmak da mümkün değildir. Türk-Yunan dostluğunu gerçekleştirecek zorunlu çözüm, Kıbrıs’ın iki ülke arasında taksim edilmesidir. Türkiye ile Yunanistan arasında devletleri ve milletleri ayıran sınır, Trakya’dan başlayıp Ege’den geçer ve Kıbrıs’ın ortasında devam eder. Gerçek budur ve bunun hukuken de kabulü kaçınılmazdır. Kıbrıs’ta 30 yıldır süren barış da, bu gerçek temelinde oluşmuştur. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kurulmasından sonra adaya barış ve istikrar gelmiştir.

12. Tayvan, Çin Halk Cumhuriyeti için ne ise, Kıbrıs da Türkiye için odur. Coğrafi olarak, uzun jeolojik yer hareketleri sonucu Anadolu karası ile Kıbrıs arasında bir deniz oluşmuştur ve Kıbrıs hâlâ Anadolu’nun burnunun dibindeki bir uzantısı, bir parçasıdır. Tarihsel olarak bakarsanız, Kıbrıs tarihin hiçbir döneminde Yunanistan’ın olmamıştır; hep Anadolu’nun hakimiyeti altındadır ve en son 1571-1877 arasında üç yüzyıl Osmanlı devleti toprağıdır. İnsan unsuru açısından bakarsanız, orada önemli oranda bir Türk nüfus bulunmaktadır. Siyasal açıdan bakarsanız, Kıbrıs’ın Türk topulumu, Kuzey Kıbrıs’ta bir devlet kurmuştur. Bu nedenlerle Tayvan’ı haklı olarak Çin toprağı ilan eden Çin Halk Cumhuriyeti’nin Kıbrıs meselesini herkesten daha iyi anlaması gerekir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin varlığını kabul etmek ve tanımak, ayrıca bu nedenle de üzerinde düşünülmesi gereken tarihsel bir süreçtir. Çin Halk Cumhuriyeti, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni ekonomik ambargolarla, siyasal kuşatmalarla boğmaya kalkışan ABD planları karşısında inisiyatifsiz kalmamalı, Çin’in güvenliği ve Kıbrıs gerçekleri açısından meseleyi yeniden ele alarak gerçekçi çözümler geliştirmeli, bugün en azından KKTC’yi dünyadan koparmaya (izolasyon) yönelik uygulamaları kaldırmaya hizmet eden bir açılım olanağını değerlendirmelidir. Yakıcı hale gelen böyle bir açılım, hem Çin’in, hem Türkiye’nin, hem de bütün dünya güvenliğinin yararına olacaktır.

13. Türkiye’nin bütünlüğü, bugün Irak’ın, İran’ın, Rusya’nın ve Çin’in bütünlüğü demektir. Türkiye’de istikrar, Almanya’da, Fransa’da, Rusya’da ve Çin’de istikrar demektir. Şurası bir gerçektir: Çin’in savunması da, tıpkı İran, Suriye ve Rusya’nın savunması gibi, Türkiye’nin savunulmasından başlamaktadır. Bu nedenle Çin Halk Cumhuriyeti’nin Türkiye’nin toprak bütünlüğünü, millî birliğini ve ekonomik bağımsızlığını ve gelişmesini destekleyen politikalarını, daha cesur, daha aktif ve daha verimli boyutlarda uygulaması, hepimizin ortak çıkarınadır.

Sayın Genel Sekreter,

(…)

Çin ve Türk halkları, bugünkü dünya koşullarında yeniden komşu haline gelmişlerdir. Karşılaştığımız ortak tehdit ve büyük milletlerimizin bağımsız ve başı dik yaşama kararlılıkları, birbirine uzak gibi görünen ülkelerimizi birbirine yaklaştırmış ve aslında komşu yapmıştır. Çin’in Kıbrıs ve Irak’tan başlayan güvenliği ve Türkiye’nin aslında Çin sınırlarından başlayan güvenliği, iki ülkenin geleceğini sımsıkı birbirine bağlamıştır. Asya’nın büyük imparatorluklar geleneğinin ve Asya’nın 20. yüzyıldaki büyük devrimlerinin mirasçıları olan Türkiye Cumhuriyeti ve Çin Halk Cumhuriyeti, hem eski çağlar, hem de yakın çağ tarihi açısından ortak bir kültür mirası üzerinde varolmuşlardır. Dünyanın küçüldüğü koşullarda, bu ortak geleneğin bugün büyük değer kazanan en önemli zenginliği, Asya’nın ırkçılığa ve bölücülüğe hayat hakkı tanımayan birlikte yaşama kültürüdür.

Etnik ayrılıkçılığın, dinsel gericiliğin ve bölücülüğün, Atlantik’in ötesinden güdülen uluslararası terörün Avrasya topraklarında etkisiz hale getirilmesi, hegemonya planlarının önlenmesi, ülkelerimiz için yaşamsal önemdedir.

Gezegenimiz, 500 yıllık Atlantik çağının sonuna gelmiştir. İnsanlık, artık özel çıkarcılıkla ve bireysel mülkiyetle çözemeyeceği sorunlarla yüz yüzedir. Büyük devrimcilerimiz Mustafa Kemal Atatürk ve Mao Zedung’un önderliğinde başarılan Türk ve Çin devrimlerinin, devlet bağımsızlığına, toplum çıkarına, halkçılığa, kamu hizmeti ve kamu mülkiyetine öncelik veren programları, bugün yeniden insanlığın gündemine girmektedir.

Asya’dan yükselen yeni uygarlık, elbette artık mafyalaşan ve çürüyen kapitalist sistemin devamı olmayacak, emperyalist-kapitalizmin çöküşünü paylaşmayacak ve insanlığın ufkunu kamu çıkarı ile açacaktır.

Bizim büyük devrimci önderimiz Atatürk, 1933 yılında geleceğin dünyasıyla ilgili olarak şu öngörüde bulunmuştu:

“Doğudan şimdi doğacak olan güneşe bakınız! Bugün günün ağardığını nasıl görüyorsam, uzaktan, bütün Doğu milletlerinin de uyanışını öyle görüyorum. (...) Müstemlekecilik ve emperyalizm yeryüzünden yok olacak ve yerlerini milletler arasında hiçbir renk, dil ve ırk farkı gözetmeyen yeni bir âhenk ve işbirliği çağı alacaktır.”

Çin ve Türk milletleri, Asya’nın iki kadim ve büyük milleti olarak, Asya’nın yükselen yeni uygarlığına, güneşin yeniden Doğu’dan doğmasına, insanlığın büyük geleceğine, hiç kuşkusuz el ele vererek büyük katkılarda bulunacaklardır.

Çin Komünist Partisi ve Türkiye İşçi Partisi arasındaki kardeşlik ve dayanışma, bu yeni ufukların eşiğinde, milletlerimiz arasındaki işbirliğinin hızla yükselmesinden kuvvet alarak daha da sağlamlaşacak ve bereketli ürünler verecektir.

Sayın Genel Sekreter Hu Cintao,

Bu iletiyi size 17 Aralık 2004 günü Çin Komünist Partisi Dış İlişkiler Bakanlığı ile görüşecek olan İşçi Partisi [Vatan Partisi) Heyeti Başkanı Sayın Daşar Karadağ eliyle sunuyorum.

Yürekten arkadaşlık duyguları ve saygılarımla.

Doğu Perinçek

İşçi Partisi Genel Başkanı"

Vatan Partisi Doğu Perinçek Doğu Akdeniz KKTC Tanıtma Abhazya BMGK Kararı külliye müjde