25 Kasım 2024 Pazartesi
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

'Komünistler İstiklâl Marşı'nı gür sesle okur'

Kıbrıs Türk İşçi Birlikleri Federasyonu tarafından Mart 1950’de TBMM’ye gönderilen mektupta, 'Nazım Hikmet dünya çağında yüzümüzü güldüren, göğsümüzü kabartan ve bütün Avrupa ediplerinin takdirle andıkları büyük bir şairimizdir ve Kıbrıs Türk işçileri onunla iftihar etmektedir' dendi

'Komünistler İstiklâl Marşı'nı gür sesle okur'
A+ A-

İstanbul Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkilap Tarihi Enstitüsü Araştırma Görevlisi Dr. Mehmet Perinçek, Tarih dergisinde ünlü şair Nazım Hikmet’in özgürlüğüne kavuşması için 1950 yılında açılan kampanyalarda, onun Türklüğüne yapılan vurguları ele aldı. Derginin Nisan sayısında yayımlanan makalede, gençlik dernekleri ve yayın organlarında çıkan ve bugün pek bilinmeyen makalelerdeki görüşlere yer verildi. “Nazım Hikmet’te Türklük ve Millilik” başlıklı yazının bazı bölümlerini sayfamıza alıyoruz:

İSTİKLAL MARŞI KONUSUNDAKİ TAVIR
“Türkiye’de “Türk”, “Türkiyeli”, “millîlik” vb. kavramlar üzerinden tartışmalar sürerken Nâzım Hikmet’in açlık grevine başlamasıyla ateşlenen özgürlük kampanyası, konuya dair önemli örnekler barındırıyor. Bu kavramlara Türkiye’deki sosyalist hareketin o dönem nasıl baktığını göstermek açısından bunlardan bazı örnekler sunmak faydalı olacaktır.
Dönemin sosyalist hareketinin enternasyonalizmle yurtseverliği birbirinden kopmaz bağlarla birarada gördüğü, millî olunmadan enternasyonalizmin, enternasyonalist olunmadan da millîliğin içinin boşalacağını değerlendirdiği net bir şekilde tespit edilmektedir.
Türkiye Komünist Partili (TKP) gençlerin öncülüğünde kurulan İstanbul Yüksek Tahsil Gençlik Derneği, Nâzım Hikmet’e dair bildirilerinde söze başlarken “yarın memleketimizin mukadderatını eline alacak olan ve bunun sorumluluğunu bütün varlığı ile duyan Türk Gençliği adına” hareket ettiklerini vurgulamıştır. (Halk Gençliği, 7 Temmuz 1950) Bu gençler “Atatürk’ün Cumhuriyeti emanet ettiği hakiki Türk gençliğini temsil” ettikleri iddiasındadır. (Nuhun Gemisi, 17 Mayıs 1950.)
Nâzım’ın yoldaşlarına göre şairin açlık grevi, “Türk vatanını yalnız kendi inhisarları altına almak ve her türlü vasıta ile bunu temin etmek isteyenlere karşı”dır. (Nâzım Hikmet gazetesi, 23 Mayıs 1950.)
İstanbul Yüksek Tahsil Gençlik Derneği, 15 Mayıs 1950’de Lâleli Çiçek Palas’ta Nâzım Hikmet’e özgürlük talebiyle bir eylem de düzenlemiştir. Orada toplanan sosyalist gençler için Nâzım, “Türk milletinin en yavuz evladı” ve “Türk milletinin gözbebeği”dir. (Nâzım Hikmet, 18 Mayıs 1950, s.3, Nuhun Gemisi, 17 Mayıs 1950.)
O eylemi provoke etmek isteyenler de cevaplarını ilerici gençlerden alacaklarıdır. TKP çevresinin çıkardığı Nuhun Gemisi gazetesi ve Bulgaristan Komünist Partisi gençlik teşkilatının Türkçe yayın organı Halk Gençliği, o gün yaşananları sayfalarına şöyle taşımıştır: “Büyük şairimiz Nâzım Hikmet’i kurtarmak için Yüksek Tahsil Gençlik Derneği tarafından 15 Mayıs [1950] Pazartesi günü saat 14’te Lâleli Çiçek Palasta bir toplantı tertip edildi. Hak ve sanat sever gençlerle, aydın ve işçilerden mürekkep bir kalabalığın iştiraki ile yapılan bu toplantı çok heyecanlı oldu (...) Toplantı temiz bir hava içinde devam edip giderken, yavaş yavaş içeriye sızan bazı kimselerin bağırıp çağırdıkları, hatiplerin sözlerini kesmeğe çalıştıkları görülüyordu. Toplantıyı tertip edenlerden bir genç polislerden bu uygunsuz hareketi önlemelerini rica etmişse de bu teşebbüsten hiçbir müspet netice alınmamış ve toplantı bu asabî hava içinde devam etmiştir. Bu adamlar bir aralık her zamanki yaptıkları gibi İstikâl Marşımızı kendi bozguncu maksatlarına âlet etmek istemişlerdir. Fakat toplantıya iştirak edenler, İstiklâl Marşımızın böyle çatlak bir sesle söylenmesine tahammül edememişler, marşımızı vakur ve gür sesle okuyarak bu çatlak sadaları bastırmışlardır (...)
Polisin gevşekliğinden faydalanan bu kötü niyetlilerin tecavüzü artırmaları üzerine toplantıya İstiklâl Marşı ile son verilmiştir. Bu sırada kapıyı tıkamış olan tahrikçilerden biri:
n Haydi arkadaşlar nasyonalistler dışarı! diye bağırınca bir başkası:
n Hayır arkadaşlar, faşistler dışarı hitabiyle hakikî hüviyetlerini açığa vurdular...” (Nuhun Gemisi, 17 Mayıs 1950; Halk Gençliği, 20 Haziran 1950.)

‘TÜRK DÜNYASININ GÖZBEBEĞİ’
Kıbrıs Türk İşçi Birlikleri Federasyonu ise “Büyük Türk şairi Nâzım Hikmet’in serbest bırakılması için” TBMM Başkanlığı’na gönderdiği ve Nuhun Gemisi’nde tam metni yayımlanan 5 Mart 1950 tarihli mektupta ise şu ifadelere yer vermiştir: “Türk Milleti Türkiye’den Padişahı ve hilâfeti söküp atmak ve hür bir hayata kavuşmak için 30 sene evvel kanını dere gibi akıttı ve Cumhuriyeti kurdu. Bu suretle istibdadı, irticaı ve sömürgeci-yabancıları vatandan atan Türk milleti başta sevgili Atatürk olduğu halde bir çok yenilikler yaptı. Cumhuriyetten istifade ederek ilimde ve fende yükselmeği bir ödev olarak bildi. Halbuki bugün dünyada Halk Demokrasilerinin ilerlediği bir zamanda Türk milletinin gözbebeği olan Büyük Şair Nazım Hikmetin Cumhuriyet idaresinin kanunlarına aykırı olarak zindanlara atıldığını görüyoruz ki Kemalist Türkiyenin ceza kanunları buna müsaade etmemektedir. Nazım Hikmet dünya çağında yüzümüzü güldüren, göğsümüzü kabartan ve bütün Avrupa ediplerinin takdirle andıkları büyük bir şairimizdir, ve Kıbrıs Türk işçileri onunla iftihar etmektedir.” (Nuhun Gemisi, 15 Mart 1950.)
Kıbrıs Türk İşçi Birlikleri Federasyonu ise o dönemde Cumhurbaşkanı Celal Bayar’a gönderdiği mektupta da Nâzım’ın “Türk dünyasınca büyük bir ehemmiyete haiz” olduğunu vurgulamış ve şairi “Türk dünyasının gözbebeği” şeklinde tanımlamıştır. (Nâzım Hikmet, 6 Haziran 1950.) Nâzım’ın millîliği Aynı zamanda Nâzım’ın dostları, özgürlüğe kavuşturulması için yürütülen mücadele sırasında şairin “gayri millî” olduğuna dair yapılan propagandalara da çok net şekilde cevap vermiş ve şairin açlık grevine başlamasının ardından uğradığı haksızlıklarla mücadele için çıkan fikir ve politika gazetesi Nâzım Hikmet’te “Sanatta ‘Millilik’ Meselesi” başlıklı bir yazı kaleme almışlardır. Yazı, millîlik ile evrenselliği bir bütün olarak ele almaktadır:
“Fikri görüşleri miyop bilgi dağarcıkları fakir kişiler, Nâzım’ı gayri millî olmakla ithama kalkışmışlardı. Cemiyetini inkâr ediyor, kendini inkâr ediyor demişlerdi. Bugün Nâzım san’atın öyle yüksek zirvelerinde ki hasımları bile onu kabul etmek zorunda kalıyorlar. (Bedreddin Destanı), (Büyük Destan), (Memleketimin İnsan Manzaraları) bu topraklarda yeni birer dağ silsilesi gibi yükseliyor. (Büyük Destan) bütün olarak neşredilip, halk oyuna sunulduğu gün, Atatürk’e basma kalıp methiyeler yazanlar, onun 26 Ağustos Gecesi’nin yanına hangi mısralarını koyup da boy ölçüşebilecekler. Hangi şairimizin dili
Türkçenin güzelliklerini ve zenginliğini Nâzım kadar bize bol bol ve cömertçe veriyor?
Yalnız şuna da işaret etmeliyim ki, (Bedreddin Destanı) ve (Büyük Destan) ne kadar (milli) iseler, bizimseler, (Taranta Babu) ve (Benerci) de aynı derecede edebiyatımızın öz malıdır. Aynı derecede (millidir). Nâzım’ı bu memleket çıkartmıştır ve eserleri bu memleketin tarihinin, kültürünün, dilinin, hayatının eserleridir. (...)
Bizim olan bu şiirlerin muhtevasında ve şeklinde insanî olanı, dünya çapında olanı görmemek için insanın miyop değil, doğrudan doğruya kör olması lâzım. Ve yine, Nâzım san’attaki başarıları için kendi memleketinin kültürüne ve tarihi serine ne kadar borçlu ise, aynı zamanda dünya fikir, edebiyat ve inkılâp hareketlerine o kadar borçludur.” (Nâzım Hikmet, 13 Haziran 1950.)
Sadece Türkiye’den değil, yurtdışından bakınca da Nâzım, evrenselliğinin yanında
Türk milletinin şairidir. Sovyet siyaset-sanat çevreleri ve basını, batısından doğusuna dünyanın ilerici hareketleri, bu nitelemeden geri durmamıştır.
Prag’da öğrenim gören ve şairin özgürlüğü için Türk hükümetine telgraf gönderen Irak, İran, Endonezya, Hollanda, Trieste, Hindistan, Nijerya, Vietnam, Kıbrıs, Arjantin, Yunanistan, İtalya, Kanada, Arap, Filistin, Ekvador, Meksika, İspanya ve Norveç’ten üniversite öğrencileri için Nâzım, “Türk millî şairi”dir. (Handan Durgut, Nâzım’ın Cep Defterlerinde Kavga, Aşk ve Şiir Notları, s.124-125.) İranlı devrimciler, Nâzım’ın “Türk milletinin hürriyeti için” çalıştığını yazarken (Nâzım Hikmet, 4 Temmuz 1950.), Irak’ın ilerici çevreleri şairin “Türk milletine yaptığı hizmetler”in altını çizmektedir. (Nâzım Hikmet, 20 Haziran 1950.)”

İLK KEZ YAYIMLANAN MEKTUPLAR
Makalede, TKP’lilerin yurtdışında kurdukları İleri Jön Türkler Birliği adına Doğan Aksoy tarafından 19 Mayıs 1952’de gönderilen mektuba da geniş yer verildi. Mektubun orjinali Rusya Toplumsal Siyasal Tarih Devlet Arşivi’nde bulunuyor.
Bulgaristan Türkünün Türkçe olarak gönderdiği ve Rusya Edebiyat Sanat Devlet Arşivi’nde bulunan 24 Eylül 1959 tarihli mektuba da ilk kez yer verildi. Mektupta, Nâzım Hikmet’in Türklük ve millet bahsinde o dönem yarattığı etki ve düşünceye ilişkin görüşler yer alıyor.

Son Dakika Haberleri