Konuşan Resimler 10. yılında veda ediyor: Her tuval bir hikâye anlattı
‘Konuşan Resimler sergisini Aydınlık’a anlatan Ressam Ebru Ceylan, her sanatçının bir ilham kaynağı olduğunu söyledi. Ceylan, ‘Konuşan Resimler bir bireyin değil, birçok sanatçının emeğinin, hayalinin ve kalbinin birleşimiydi.’ dedi.
Ressam ve Sanat Ekonomisti Ebru Ceylan’ın Konuşan Resimler sergisi sanatseverlere veda ediyor. 13 Aralık’ta AKM’de “Konuşan Resimler: 10 Yılın Vedası” başlığıyla son kez sanatseverleri ağırlayacak olan sergide Ahmet Hamdi Tanpınar, Aşık Veysel, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Cahit Sıtkı Tarancı, Pir Sultan Abdal, Yunus Emre ve Ferhan Şensoy’un hayatları ele alındı.
Ebru Ceylan’la hem Konuşan Resimler sergisini hem de yeni projesi NöroSanatKod’u konuştuk.
Konuşan Resimler, çok dikkat çeken bir sergi oldu ve edebiyatla resim arasında bir bağın kurulmasını da sağladı. Ne dersiniz?
Konuşan Resimler, aslında kelimelerin ve renklerin bir araya gelerek insan ruhuna hitap ettiği bir mecra yaratma çabasıydı. Edebiyat ve resim arasındaki bu bağ, bana göre bir diyalogdan öte, birlikte dans eden iki ayrı enerji gibiydi. Edebiyat, resmin derinliğini tamamladı; resim ise kelimelerin görünmez yüzünü aydınlattı. Bu sergi, sanatseverlerin zihinlerinde bir hikâye yaratma cesaretini bulmasını sağladıysa, görevini yerine getirmiş demektir.
SANATIN GÜÇLÜ BİR BAĞ OLDUĞUNU HATIRLATTI
Aslında bir veda söz konusu. Ne hissediyorsunuz? Konuşan Resimler hatırınızda nasıl kalacak?
Doğru yapılmış her iş, zamanla kendi döngüsünü tamamlar ve yerini yeniliklere bırakır. "Konuşan Resimler," benim için sadece bir sergi değil, bir ruh yolculuğuydu. Her tuval, bir hikâye anlattı; her hikaye bir insana dokundu. Şimdi ise o hikayeler izleyicilerle birlikte başka bir yaşam bulacak. Bu, bir son değil, yeni bir başlangıç için bir alan açma çabası.
En özel yanlarından biri, bu projede bir araya geldiğim sayısız sanatçıyla paylaştığım derin anılar oldu. Onlarla birlikte üretmek, bir fikri şekillendirmek ve o fikri izleyicilere taşımak kendi hafızamda silinmeyecek bir resim yarattı. "Konuşan Resimler," bir bireyin değil, birçok sanatçının emeğinin, hayalinin ve kalbinin birleşimiydi. Bu dayanışma, bana sanatın yalnızca bir ifade biçimi değil, aynı zamanda insanları bir araya getiren güçlü bir bağ olduğunu bir kez daha hatırlattı.
Vedayı kabullenmek her zaman kolay değildir, ama güzellik taşıyan her şey gibi, bunun da zamanında bir durağı olması gerektiğini düşünüyorum. Şimdi bu anıyı, zihnimin en güzel köşesine yerleştirip, yeni bir hikâyenin, yeni bir duygunun peşinden gitmek için heyecan duyuyorum.
SANATÇILARIN HER BİRİ İLHAM KAYNAĞI
Konuşan Resimlerin son sergisinde Ferhan Şensoy, Muhsin Ertuğrul, Cahide Sonku, Yıldız Müşfik Kenter, Semiha Berksoy yer alıyor. İsimleri nasıl belirlediniz?
Bu isimler, sanatın farklı dallarındaki öncü duruşlarıyla Türk sanat tarihinde önemli bir yer edinmiş isimler. Onların hikayeleri, sadece kendi dönemlerini değil, gelecek nesilleri de etkileyecek kadar güçlü. Ferhan Şensoy’un yazıya ve tiyatroya kattıkları, Muhsin Ertuğrul’un Türk tiyatrosunu bir çatı altında toplamaya yönelik çabası, Cahide Sonku’nun sinemada bıraktığı izler, Yıldız Kenter’in sahnedeki büyüsü ve Semiha Berksoy’un opera ile resim arasında kurduğu bağ... Her biri bir ilham kaynağı. Bu isimleri seçerken, onların sanata olan tutkusunu ve mücadelelerini resimlerime taşımak istedim.
NÖROSANATKOD BİR KEŞİF ALANI
Biraz yeni projelerle ilgili de konuşmak istiyorum. Aslında nörosanat çalışmaları yapıyorsunuz. Biraz bu kavramı ve çalışmalarınızı anlatabilir misiniz?
NörosanatKod, yalnızca resimle sınırlı değil; tüm sanat dallarını kapsayan bir keşif alanı. Amacımız, sanatın insana dokunduğu anı, beynin nasıl algıladığını ve hissettiğini anlamak. Müzik, tiyatro, edebiyat ya da görsel sanatlar… Hepsinin insanın zihinsel ve duygusal dünyasında nasıl yankılandığını incelemek. Sanat, aslında bir kodlama sistemi gibi; renklerin, seslerin, kelimelerin ardında bir dil var. Bu projeyle, sanatın sadece bir estetik deneyim olmadığını, aynı zamanda insan ruhuna işleyen bir form olduğunu göstermeye çalışıyorum. NörosanatKod, sanatın insanla olan bu organik ilişkisini şifrelerinden arındırıp daha net bir şekilde anlamaya çalışıyor.
İçinde bulunduğumuz dünyada, pek çok teknolojik gelişmeyle birlikte sanatın tanımı ve işlevi değişiyor mu?
Sanatın tanımı değişmiyor, ancak anlam katmanları genişliyor. Teknoloji, sanatın ifade biçimlerini dönüştürse de sanatın özünde var olan insana dokunma çabası aynı kalıyor. Günümüz dünyasında sanat, sadece estetik bir arayış değil, aynı zamanda bir soruyu, bir problemi ya da bir duyguyu daha derinlemesine anlamanın yolu. Teknolojiyle birlikte sanat, bir laboratuvara dönüşüyor; deneysel, sürekli evrilen bir alan haline geliyor. Ancak özünde hâlâ o eski bildiğimiz duygu var: İnsan olmanın ve hissetmenin özü.
İNSAN RUHUNUN YARATTIĞI ÖZGÜNLÜK ASLA TAKLİT EDİLEMEZ
Yapay zekâ ve sanat ilişkisini nasıl değerlendirirsiniz? Sanatta yapay zekanın yeri olmalı mı? Olacaksa nasıl olmalı?
Yapay zekâ, sanata yeni kapılar açabilir ama insan ruhunun yarattığı özgünlük asla taklit edilemez. Yapay zekâ bir araçtır; bir ressamın fırçası ya da bir yazarın kalemi gibi. Ancak bu araç, sadece insanın ona kattığı anlam kadar değerli olur. Yapay zekâ ile yaratılan sanat, duyguyu ve insan deneyimini dışlamamalı, aksine onu tamamlamalı. Belki de bu sorunun yanıtı şudur: Yapay zekâ bir sanatçı değil, insan ruhunun bir yansımasıdır. Ben açıkçası gelişiminden korkmuyorum dakikalar içinde dünya kütüphanesine erişiyorsunuz. Bunu yaratıcılığınıza ve düşüncelerinize hizmet etmesi için mi kullanıyorsunuz? Yoksa kopyalamak için mi? Burası yapay zekadan önce de vardı.
Son olarak okurlarımıza ne söylemek istersiniz?
Sanatı, günlük hayatınızın bir yansıması olarak görün. Bazen bir melodide, bazen bir gökyüzü manzarasında, bazen de bir hikâyede… Sanat, bizi biz yapan ve dünyayı daha anlamlı kılan şeydir. Sanatla bağınızı kaybetmeyin çünkü o bağ, insan olmanın en saf ve en güzel halini hatırlatır.