12 Ocak 2025 Pazar
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Korkular ve dalgalar

Tanıdık olmayandan korkmak, hayati tehlikeden korkmak, işini kaybetmekten korkmak, eşitsizlikten korkmak, internetsiz kalmaktan ve gelecekten korkmak! Avrupa kamuoyunu meşgul eden ve birbirini takip eden “korku dalgaları” aşılabilecek mi?

Korkular ve dalgalar
A+ A-
Cengiz Köse

Aydınlık önderlerinden Hasan Yalçın abimiz, derin felsefi birikimiyle; toplumsal sorunları doğa olaylarıyla kıyaslayarak, denizin hırçın dalgalarının kıyıya etkisini örnek verirdi. Dalgaların kıyıya vurmasıyla karaya bıraktılarını bir sonraki dalganın temizlemesi, eskinin okyanusta kaybolması ve yeninin ortaya çıkması, arkada kalan dönemin anlaşılması bakımından hâlâ ders niteliğindedir.

13 Mart 2020 Avrupa’da unutulamaz gün olarak hatırlanacaktır. 13 Mart'ı diğer tarihlerden ayıran özellik, koronavirüsün kıtalara yayılarak sonunda merkezi AB ülkelerine ulaşıldığı gün olmasıdır. O tarihi takip eden haftalarda insanların korkusu, tanımadıkları bir salgın hastalığıydı. Yani tanıdık olmayandan korkma piskolojisi. İlerleyen zamanda Kovid-19 adıyla açıklanan virüsün özellikleri anlaşıldıkça, kamoyunun virüsle nasıl mücadele edileceği öğrenildi.

YAŞLI KESİMDE KORKU YÜKSELDİ

Sonra “Salgın benim sağlığımı nasıl etkiler, hayatım tehlikede mi?” korkusu hâkim olmaya başladı. Uzmanların salgının hangi yaş gruplarını daha çok etkileyeceğini anlatmaları, insanların günlük yaşamlarında hijyenik önlemleri alışkanlık haline getirmeleri ve tekrarlamaları, hayati tehlike korkusunu genç nüfusun gündeminden uzaklaştırdı. Ama yaşlı kesimde hayati tehlike korkusu azalmadı.

Salgının tüm ülkelerin coğrafyalarına yayılması, piyasaların birinci dalga kilitlenmesini getirdi. Temel ihtiyaçların tedarik zinciri hariç, geriye kalan tüm branşlar kapatıldı. Birbirini takip eden dalgalarla ekonomi durma ve ‘çökme’ noktasına geldi. Mal, para ve özel mülkiyet fetişizminden yoksun kalma ve yatırımların aniden değer kaybetmesi de, ayrı bir ‘korku’yu getirdi. Dalgalar arası kısmi açılmalarla, birçok iş yerinde kısa çalışma saatlerine ve evden çalışmaya geçildi. Ancak kısa çalışma ve evden çalışma imkanına sahip olmayan geniş kitlelerde, işimi kaybedebilir miyim ‘korkusu’ öne çıkarak, diğer korkuları geride bıkraktı.

Yaz mevsimiyle birlikte piyasanın tamamına yakını açılıyor. Ülkelerarası seyahat, önceki aylara kıyasla kolaylaşıyor. Ancak bu dönemde, aşı olanlar daha avantajlı. Çünkü aşı olmayanlara hayatın bazı alanları kapalı oluyor. Yani toplumun yarısından fazlası eşitsizlikle karşı karşıya kalacağından ‘korkmaktadır.’ Aşı olmayanlar en azından sonbahara kadar “Ben de bir çok olanaktan yararlanmak istiyorum” düşüncesiyle, kendilerini sürecin akışına bırakıyorlar. Toplumun önündeki bir başka ‘korku’ da, farklı virüs varyantının yükselişe geçebileceği ve sonbahardan itibaren yine piyasaların kilitlenebileceği ve hayatın durma noktasına gelebileceğidir. Korkular ve dalgalar - Resim: 1

İNTERNETSİZ KALMA KORKUSU

Dijitalleşmeyle birlikte ‘akıllı’ cep telefonu yalnızlaşan bireylerin ‘yol gösterici’ arkadaşı oluyor. Milyonların algı dünyası şöyle: “Hiçbir yere hareket edemiyor olabilirim, ama en azından her şey elimin altında. O olmazsa dünyayla bağım kesiliyor. Sinemayı evime taşıdım, televizyon ve radyo avucumda, gazetemi okuyorum, sevdiklerimi görebiliyorum onlarla konuşuyorum, çevrimiçi etkinliklere katılıyorum, işimi evden yapabiliyorum ve dünyada olup biteni canlı takip edebiliyorum.” Dolayısıyla internetsiz bir hayat düşünülemiyor ve olmazsa olmazların en başında geliyor. İnternetsiz kalma korkusu, insanda doğal korku gibi yer ediniyor.

Nihai gelinen aşamada, bir korkudan daha söz ediliyor. Bilinmeyen ve belirsiz gelecek korkusu, bilinçaltına yerleşmiş durumda. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak! Peki koronadan sonra ne olacak? Bu cümlelere özellikle sosyal medyada sıkça rastlanıyor. Ancak tatmin edici yanıtlar veya umutlar geniş kamuoyuyla paylaşılmıyor. İnsanlar süreçle ilgili kısa özetleri okuyor, 5 dakikalık videoları izliyor, en kısa radyo haberlerini dinliyor, ama en önemli meseleleri kendi alanlarında konuşmuyor, sorgulamıyor, değerlendirmiyor ve yargılamıyor. Maske kullanımı, sanki insanlar üzerinde ‘konuşmama’ etkisini bırakıyor.

Korku dalgaları çığ gibi büyüyebilir ve her tarafı sessizlik ve karanlık kuşatabilir. Ancak unutulamamalıdır ki, karanlığı kıvılcım ve yuvarlanmaya hazır çığı, bir haykırış bozabilir. Hasan Yalçın’ın deyişiyle “Doğanın süreçleri güçlü olanın çürüyüp zayıflaması, zayıf olanın büyüyüp güçlenmesi yönünde işliyor...”

Son Dakika Haberleri