Korona ve güven duygusu
Korona aşağı, korona yukarı… Onunla yattık, onunla kalktık… Böylece onunla nerdeyse bir seneyi geride bırakmak üzereyiz. Kimileri yaşamında bugüne dek tanımadığı o denli güçlü paniğe kapıldı ve güpegündüz karabasan içerikli rüyalar görmeye başladı ki sormayın... Soğukkanlı ve çabuk paniklemeyen diğerleri ise bu olguyu “Her şerde bir hayır vardır” inancı içinde dünya siyasetinde bir hareketlenme şansı olarak yorumladı. Gerçek şu ki korona tüm insan topluluklarını varolduğundan bu yana tek ve aynı konuda birleştirdi: Hep birlikte maskelendik, özgürlüğümüz hep birlikte kısıtlandı, astronot giysili sağlıkçıların testinden hep birlikte geçtik, hep birlikte korktuk, öfkelendik veya nedenini araştırdık vb.
Bugünkü yazımda koronanın paniklettiği insan sınıfının panik yaşanmasının nedenlerini ruhsal gelişim tabanında oluşan değişiklikler açısından öncelikle konu edineceğim: Küçük veya büyük bir felaket karşısında, sanki dünyanın sonu gelmiş gibi ümitsizliğe, çaresizliğe ve terkedilmişliğe kapılan insanların ruhsal gelişimleri analitik gelişim psikolojisi açısından incelendiğinde saptanır ki, onlar özgüven duygularını içselleştirememişlerdir. Onlar ‘bardağın yarı dolu’ olduğunu genel olarak esefle, hatta bazıları lanetle algılarlar. ‘Bardağın (hiç değilse) yarı dolu’ oluşuna onlar şükran duyarak bakamazlar. Gerçek olguların yalnızca olumsuz yanını görüşlerinin nedeni işte özgüven duygularından yoksun olmalarıdır.
Anne-bebek iletişiminin gelişmemesi, korona gibi tehlikeli bir ortamda, dünün bebeği olan bugünün yetişkinin bilinçaltında tekrar alevlenir. Bedenin güçsüzleşmiş bağışıklık sistemi tıbbi tedavi yoluyla güçlendirilir.
ÖZGÜVEN DUYGUSU NASIL GELİŞİR
Özgüven duygusunun kazanımı anne-bebek-iletişiminin olumlu/olumsuz içeriğiyle temelden bağlantılıdır. Anne ve bebeği, doğa gereği bir bütündür (Partizipasyonmystik). Anne, bebeğin her çağrısına, karnı mı acıktı? Donuna mı doldurdu? Veya biyolojik olmazsa olmaz bir gereksinim olan yalnızca sevilip okşanmak mı istiyor? Olumlu yanıt veriyorsa bebek varlığını güvende hisseder. İşte özgüven duygusu da ancak, annenin olumlu yanıtlarının devamı neticesi olarak içselleştirilir. Yok, anne, elinde olan bu veya elinde olmayan şu nedenden bebeğinin yakarışına aldırmıyor, yani olumlu yanıt vermiyorsa, bebek kendini güvensiz ve terk edilmiş hisseder. Bu özgüven eksikliği de böylece bebeğin bilinç altına depolanır. Bilinçaltı bebeğin ruhunda, o daha embriyo konumunda iken dahi vardır. Bebek onu dünyevi yaşamına doğumla birlikte taşır. Doğaları gereği anne ve bebek birbirlerinin, hatta doğum öncesi (prenatal) ayrılmaz parçalarıdır. Bebeğe gebe annenin tüm düşünceleri, duygu ve beklentileri, gebeliğin ve doğumun gidişatı ve doğum sonrası olumlu/olumsuz tüm olgular bebeğin bilinçaltına bir bir yerleşir. Anne-bebek-iletişiminin bebeğin biyolojik olmazsa olmaz gereksinimleriyle orantılı olarak gelişmemesi sonucu bebeğin bilinçaltına kaydedilen güvensizlik/terkedilmişlik ve çaresizlik duyguları korona gibi yaşamsal tehlike yüklü bir ortamda, dünün bebeği olan bu günün yetişkinin bilinçaltında tekrar alevlenir ve onu, bu eski-yeni duygu esir alır. Stres ve ölüm korkusu onun bu durumda daha da zayıflamış olan bağışıklık sistemini daha da güçsüzleştirir ve kişinin bedeni koronavirüse karşı artık savunmasızdır.
ÖZGÜVENİ YENİDEN KAZANMA YOLLARI
Bedenin güçsüzleşmiş bağışıklık sistemi tıbbi tedavi yoluyla güçlendirilir. Buna paralel kişi, içine düştüğü kriz durumundan Transaksiyonel Kısa Terapi yolu ile geçici olarak özgürleştirilir. Kişinin yaşamında bu yeni duygunun kalıcı olabilmesi için kişi, 0-7 yaş evresi anne-bebek-iletişimi süresince bilinçaltında depolanmış olanolumsuz yaşantılara Analitik Psikoterapi Alıştırma Metodu ile yönlendirilir. Kişiye bu olumsuz anılar tekrar tekrar yaşatılarak ona, onlardan kurtulma özgürlüğü kazandırılır. Bu yeni özgüven duygusuyla kişi, Korona ve/veya yaşamında önüne çıkacak her türlü felaketten olanaklı olduğunca zararsız çıkabilme becerisine böylece artık kavuşmuştur.