Kültür Bakanlığı ve Türkiye Sanatçılar Birliği'nden tepki: Özgürlük bahanesiyle FETÖ propagandasına izin verilemez
Altın Portakal'da yönetim geri adım attı, FETÖ’cülerin alkışladığı filmi festivale geri aldı. Bakanlık festivalden desteğini çekti. Sanatçılar da, arkadaşlarını Cumhuriyet ve Türk milleti düşmanlarının yanında yer almamaya çağırdı.
“Kanun Hükmü” adlı belgeselin 60. Altın Portakal Film Festivali'ne geri alınmasına Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Türkiye Sanatçılar birliği tepki gösterdi. Nejla Demirci’nin yönetmenliğini yaptığı belgeseldeki bir kişinin yargı sürecinin devam etmesi gerekçesiyle daha önce festival seçkisinden çıkarılan film, bu kez tam tersi söylenerek festivale geri alındı. Festival Yönetmeni Ahmet Boyacıoğlu imzalı açıklamada, gerekçe olarak “filmdeki kişi ile ilgili yargı sürecinin devam etmediği tarafımızca belgelendiği için filmin yarışma seçkisine geri alınmasına karar verilmiştir” ifadeleri yer aldı.
Kanun Hükmü filmi ilk önce seçkiden çıkarıldığında, festival jüri üyeleri çekileceğini duyurmuş, ardından festival katılımcısı birçok yönetmen de filmlerini festivalden çektiğini açıklamıştı. Gelişmeler üzerine filmin yeniden festivale dahil edilmesi, sinema sektöründeki tartışmaları bir kez daha gündeme getirdi.
MAĞDURİYET ALGISI ÜZERİNDEN FETÖ PROPAGANDASI
Kültür ve Turizm Bakanlığı, gelişme üzerine festivalden desteğini çektiğini açıkladı. Bakanlığın açıklaması şöyle:
“Kültür ve Turizm Bakanlığı, Türkiye’nin kültürel ve sanat değerlerinin korunması, geliştirilmesi ve güçlendirilmesi vizyonuyla çalışmaktadır.
Bu vizyon çerçevesinde ülkemizde ve yurt dışında gerçekleştirilen yüzlerce kültür sanat etkinliğine destek vermektedir.
Türk sinemasının alanındaki en önemli etkinliklerinden biri olan ve 60’ıncısının düzenlenme süreci devam eden Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde, belgesel yarışması bölümünde “Kanun Hükmü” adlı belgesel yer almaktadır.
Böylesi önemli bir festivalde, sanatın gücü kullanılarak mağduriyet algısı üzerinden FETÖ terör örgütü propagandası yapılmasına vesile olunması son derece üzücüdür.
Bakanlığımız, Aziz milletimizin 15 Temmuz’da verdiği destansı mücadelesinin itibarsızlaştırılması, sanatın provokasyon unsuru olarak kullanılması çabasının bir parçası olmayacaktır.
Bu sebeple Antalya Altın Portakal Film Festivali’nden çekilmiş bulunuyoruz.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur.”
Aydınlık’a konuşan Devlet Tiyatroları Genel Müdürü oyuncu Tamer Karadağlı, “Bakanlığımızın aldığı kararın arkasındayız” açıklamasını yaptı.
Müzisyen ve yazar Latif Bolat:
“Sadece Antalya Film Festivalinde olanlar değil, Yılmaz Güney üzerinden başlatılan tartışmalar ve LGBT konusundaki cesaretlenmelerin de zamanlamasına dikkat çekmek isterim. Erdoğan hükümeti ekonomi konusundaki tercihlerini ABD’den yana yaptığından bu yana, FETÖ ve PKK bağlantılı çevreler de daha cesaretlenmiş görünmektedirler. Ekonomi ve siyasetteki tıkanma, Amerikan bağlantılı çevrelere yeni bir umut kaynağı vermekte ve daha radikal projelerle ortaya çıkma cesaretini göstermektedirler. Bu olan bitenden çıkarılacak bir başka ders de, devletin, milletin parasıyla destek verdiği projelere daha eleştirel gözle bakma zorunluluğudur. Bu yapılmazsa, halkın kaynakları halka karşı kullanılan projelere aktarılmış olmaktadır.”
Yazar Ahmet Yıldız da sinema sektörünün ideolojik bir dayatma altında olduğunu vurgulayarak Türkiye Cumhuriyeti’nin kendine düşman olan yapımları desteklemek zorunda olmadığını belirtti.
BAKANLIK BÜTÜN DESTEKLERİNİ GÖZDEN GEÇİRMELİ
“Sinema sektörü korkunç bir gerici siyasi hegemonya altında yıllardır. Hepsi, özellikle Euroimages'in başarılı çalışmaları sonucu Avrupa solu çizgisinde. Yani neoliberal, bölücü, etnikçi, TC ve Türk düşmanı çok garip bir feodal gerici ideolojik iktidar var. Onun dışındakiler sinema sektöründe var olamıyor. Tüm subaşlarını tutmuşlar. Kültür ve Turizm Bakanlığı neleri destekleyeceğini baştan gözden geçirmeli. Edebiyatta da Bakanlık “Türkiyeli” yayıncıların baskısı binlerce kitabını kütüphanelere alarak destek oluyor. Ayrıca bir TEDA projesi var ki tüm Türkiye düşmanları yazarları diğer dillere Türk yazarı diye çevirterek avuçla telif ödüyor. Sinemada Bakanlık daha fazla bu aleni bataklığı destekleyemedi. Darısı TEDA Projesinin başına...”
Burak Haktanır: Boğaziçi Film Festivalinde sahneden PKK propagandası yapan Özcan Alper’in, Altın Portakal jürisinde olması baştan bir skandaldı. İkinci skandal da festivaldeki FETÖ propagandası oldu. Bakanlığın almış olduğu festivalden çekilme karar çok yerinde. Bunun sansürle ilgisi yok.
‘ASIL SANSÜR CUMHURİYET’E YAPILIYOR’
Türkiye Sanatçılar Birliği (TSB), konuyla ilgili bir açıklama yayınladı. TSB’nin açıklaması şöyle:
“Sanatçılar çağrı: Cumhuriyet düşmanlarının yanında yer almayın!
Altın Portakal Film Festivali aracılığıyla FETÖ'ye bir başarı hikâyesi yazıldı. Yanlış üstüne yanlış yapılarak Kanun Hükmü filminin reklamı yapıldı. Sanat camiasında, “demokrasi ve özgürlük” kavramlarının gerçekte ne anlama geldiğini bilmeyen bir kitle, bu gelişmeleri yalnızca “sansür ve sanat özgürlüğü” bağlamında ele alarak, bilerek veya bilmeyerek Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. Yılında, Cumhuriyet düşmanlarının yanında yer almaktadır.
100 binin üzerinde KHK’lı, mağdur değildir. Oysa filmin yönetmeninin beyanları ortadadır. İki mağdur üzerinden 100 bin terör örgütüyle iltisaklı kişi masumlaştırılmaktadır. Böyle bir propaganda, sanat özgürlüğü içinde değerlendirilemez. Bugün FETÖ tutukluları masumlaştırılır, yarın PKK tutukluları masumlaştırılır ki bu doğrultuda çekilen filmler de festivallere sokulmaya çalışılıyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın açıklaması önemlidir. Terör örgütü propagandası yapan bir filme dünyanın hiçbir yerinde izin verilmez. Bu olayı “sansür” bağlamında ele almak, maalesef sanat dünyamızda var olan büyük bir aymazlıktır. Asıl sansür, Atatürk Cumhuriyetinin geleceğini "sansürlemeye" çalışanları masumlaştırmaktır. Altın Portakal'da yaşanan bu durum, Kültür Politikalarının özenle oluşturulması, Kültür işlerinde devletin ülkemizin kuruluş ilkelerine dayanarak ağırlığını koymasının gerekliliğini bir kez daha ortaya koymuştur.
Süreç içerisinde filmini festivalden geri çekmeyen veya bildiriyi imzalamayan yönetmenlerin mahalle baskısına maruz kaldığını görüyoruz. Asıl sanatın özgürlüğü, işte bu kültür emperyalizmine başkaldıran sanatçıların cesur tavırlarıyla başlayacaktır.”