Kültür emperyalizmi avucunu yalar
Sanatçı Ayla Algan ile yozlaşma ve şarkı sözlerindeki dili konuştuk. Algan ‘Kültür emperyalizmi avucunu yalar. Burası Anadolu, beslendiği kaynaklar o kadar zengin ki, Yunus’lar, Pir Sultan’lar, Mevlana’lar, Dede Korkut’lar, sazlar, sözler, ritimler, folklor, binlerce yıllık’ dedi.
Sezen Aksu’nun şarkısında kullandığı “Selam söyleyin o cahil Havva ile Adem’e” sözleri üzerinden son haftada büyüyen polemik, ülke olarak böyle polemikleri ne çok sevdiğimizin, bunlarla ne çok eğlendiğimizin kanıtı oldu adeta. Memleketimizde konu üzerine söz söylemeyen insan kalmadı. Sosyolojik olarak ayrıca incelenmeli, ama madem açıldı, biz de eksik kalmayalım, kendimize göre katkı sunalım istedik. Popüler kültürümüze ait şarkı sözlerinde kullanılan dilin önemi ve özellikleri, geçmişi ve gelişimini merak ettik. Son zamanlarda ortaya çıkan şarkıların sözlerindeki dilin nereye kadar sanat ve özgürlük, nerden itibaren saçmalık ve hakaret içerdiği, bu dilin toplumsal sonuçları üzerine oyuncu, eğitmen ve müzisyen Ayla Algan’la sohbet ettik.
YUNUS EMRE FELSEFESİ
- Şiirlerini İngilizce, Fransızca, Almanca dillerinde ve şarkılar eşliğinde okuyarak dünyaya tanıttığınız Yunus Emre ile başlarsak, ozanımızın şarkılara da hayat veren dilinde sizi ne cezbetmişti?
13. yüzyılda Avrupa karanlıktayken Yunus Emre “sevelim sevilelim” demiş. Bu bir felsefe, tasavvuf felsefesi, sevgiyi anlatıyor. Ben bunu Napoli’de, NATO’da verdiğim bir konserimde anlattığımda, orda bir Yunan generalinin karısı çıktı bana dedi ki, “Türkiye’den bunu söylemeye mi geldin?” Artık Osmanlı’ya mı gitti aklı, yoksa kendi Rum saldırılarından mı gocundu bilmiyorum. “Evet Madam” dedim, “Ben bunu NATO’da söylemeyeceğim de nerde söyleyeceğim?” İşte size dil…
‘DİL KÜLTÜRÜ YANSITIR’
- Şarkı sözü yazarlarımızdan bir Yunus Emre olmalarını beklemesek de asgari bekleyeceğimiz şeyler var mıdır, nelerdir?
Bu soruya ne cevap vereceğimi bilemiyorum. Yunus’un dilini, tasavvuf felsefesini şimdikilerle karşılaştırmak benim pek içimi açmıyor. Şu kadarını söyleyeyim, dil kültürü yansıtır. Her kültürün, dönemin dili kendine özgüdür. Örneğin “varoluşçuluk” akımı, ben Fransa’nın gençliğini yaşadım. Orada sokak yazarları çıktı. Sartre sokaklarda, Camus öyle. Simone de Beauvoir, Eugene Ionesco, Samuel Beckett böyle çıktılar. İkinci Dünya Savaşı’nın ertesindeki felsefeydi, “savaş sonrası yazarları” olarak bir dil geliştirdiler.
BATI’NIN YANSIYAN TÜKENİŞİ
- Türkiye’de son haftada yaşadığımız “dil” polemiğine nasıl bakıyorsunuz?
Adem ile Havva Anadolu’da, anaerkil toplumda ilk kadın, doğurtkan, üretken ve ana olarak görülmüştür. Anaerkil toplumdan ataerkil topluma geçerken Batı’nın bize getirdiği bakışla özelliği değişmektedir. Batı, Havva’yı seks objesi olarak görür. Sırf buna bakarak bile Batı’nın tükenişini görebiliriz, tabii felsefesinin de.
- Popüler kültürümüzdeki şarkıların dilinde bayağılaşmadan söz edebilir miyiz? Özellikle rap müzik alanında hakaret içerikli, kadını aşağılayan, küfrün normalleştiği sözlere ne diyorsunuz?
Benim 70’lerde yazdığım Orta Anadolu türküsü var, “Koca Öküz” çok tutmuştu. Öküz bizde gücün simgesi, harman demek, buğday demek, üretkenliği anlatıyor. Ayrıca kadın demek; Nazım’ın “Kadınlar, bizim kadınlarımız, sofradaki yeri öküzümüzden sonra gelen kadınlar” şiirini düşünün. Şimdiki şarkılar, TV’lerde seyrettiğimiz şeylerse bize Ortaçağ’ı çağrıştırıyor. Şimdikiler neyin kültürü? Rap dediğin Michael Jackson’dan çıkıyor. O zenciydi, eziliyordu, ordan karşılık gördü.
BİRAZ ÖZENTİ BİRAZ İSYAN
- Bizim toplumumuzda karşılık görmesi peki, bir tür yozlaşma mı?
Yozlaşma demeyelim de alaya alma diyelim. Gırgır geçiyorlar. Zamanında romantizmle de böyle gırgır geçilmişti, ciddi şeyler değil. Biraz özenti, biraz isyan kültürü, gecekondu hayatının, fakirliğin, cehaletin isyanı gibi. Halk kültürümüzde ya da şiirlerimizde böyle şeyler yok. Bunların edebiyatla, sanatla ilgisi yok. Belki bir sokak kültürü, Fransa’dakine benzer mi bilmiyorum, çünkü o zaman savaş vardı, şimdi ne var?
DİZİLER, FİLMLER DIŞARIDAN HAZIR GELİYOR
- Toplumsal bir sorun mu, kalıcı olabilir mi?
Bu bir küfür edebiyatı, moda olabilir ama kalıcı olamaz. Bizde de kabahat var, kültür programları bizde çocuklar, hatta büyükler uyurken veriliyor. “Prime time”da verilen programlar, dizilerde ya insan insanı öldürüyor, ya polisiye, o kadın programları falan evlere şenlik… Çocuk programlarına bakın, kuklasının gözünü çıkaran çocuk var mı bizim masallarımızda? Nerede edebiyatımız, hani bizi taşıyan kültür? Dışardan geliyor hepsi, o kuklalar hazır, öyle bir ticarete dönmüş ki iş, gözünü çıkardığı kukla reklam metası, bakıyorsun markette satılıyor. Şarkısı, dizisi, hepsi ayrı. Bütün o seyrettiğimiz filmler, diziler, senaryolar, kalıplar dışardan hazır geliyor ve tutturuluyor.
SANATÇI İŞİNİ DOĞRU YAPACAK
- Kültür emperyalizminden mi bahsediyorsunuz, nasıl engel oluruz? Gençlerimize doğruyu, güzeli, sanatı, edebiyatı nasıl sevdiririz?
Evet, kültür emperyalizmi ama avucunu yalar. Burası Anadolu, beslendiği kaynaklar o kadar zengin ki, Yunus’lar, Pir Sultan’lar, Mevlana’lar, Dede Korkut’lar, sazlar, sözler, ritimler, folklor, binlerce yıllık… Nasıl düzeltiriz, herkes işini yaparsa düzeltiriz. Sanatçı işini doğru yapacak, edebiyatçı da, televizyoncu ve reklamcı da… Öğretmen, siyasetçi, hâkim, doktor, bilim insanı, kim olursa… Bir de üniversitelerden başlar bu iş, insan varlığını anlatmıyorlar bize. Edebiyatta doğa anlatılırken kendi güzelliği yetmez, şair günü düşleyerek anlatır doğayı bize. İnsan yetiştirilen bir varlıktır ve insan yegânedir, kimse birbirine benzemez. Bunu anlamayan, herkesi birbirine benzeten felsefeler zaten konuşulmaz, temizlenemez de. Bıraksalar insan kendini yaratır.