Kültür haritası ile coğrafi harita farklıdır
‘Bizim müzik kültürümüzde coğrafi şartların çok yeri yoktur. Ağır zeybekler dediğimiz, Osmanlı'nın son yıllarında, dağa çıkan zeybekler ille de kahramanlık olgusuyla değil, kız kaçırdığı, birini vurduğunda yakalanmamak için dağa çıkıyor. Kendine birkaç kızan ayarlıyor. Doğal bir süreç gelişiyor.’
Bu hafta, TRT İzmir Radyosu ses sanatçısı Mustafa Özcan bizlere türkülerin yayla kültürüyle ilişkisini, Bodrum ve Muğla türkülerinin niteliğini ve türkü yakma kültürlerini anlattı. Teke yöresi türkülerini ve Sürmelim türküsünün derleme sürecini birlikte dinleyelim.
- Ege Bölgesi’nde de yaylalar sosyalleşme aracı mıdır?
Bizdeki göç, tersine göç, ovaya, düzlüğe göçtür. Tütün düzde olduğu için. Dolayısıyla evlerin yoğun olduğu bölgelerden, daha serpilmiş evlerin olduğu bölümlere gidilir. Veya çardakların olduğu bölüme. Her tarlanın içinde birer tane ev düşünün. Sonuçta 3-4 aylığına gidiyorsunuz. Sizin ki ise tam tersine, yaylaya çıktığınızda sosyalleşiyorsunuz. Biz de ovaya indiğimizde sosyallikten uzaklaşıyoruz. Yatağan civarında köylerde, yerleşik kültür daha hakimdir Muğla Karabağlar yaylası da sosyal hayatı bir nebze sağlayan özelliğe sahip bir düzlük yaylamızdır ama Göktepe, Fethiye, Seki tarafını geçtiniz mi yüksek ve hayvancılıkla uğraşılan yayla kültürü daha çoktur.
BODRUM TÜRKÜLERİNDE İSTANKÖY ETKİSİ
- Bodrum türkülerinin niteliğine biraz değinir misiniz?
Bodrum'da türküler, aynı zeybekteki gibi ağırdan hızlıya döner. Karşı ada İstanköy ile etkileşimi çoktur. Nüfus gelmiş gitmiş, geçirgenliği çoktur. Bodrum türkülerini ben de çok söyledim. Aramızda 40 kilometre olmasına rağmen, Yatağan, Milas, Bodrum’ da kültür tamamen değişir.
- Muğla’nın müzik kültüründen de bahseder misiniz?
Muğla türküleri daha çok 1940'lı yıllarda ortaya çıkıyor. Bugün okuduğumuz türkülerin çoğunu duymamıza rağmen, olayların kahramanları hayatta olduğu için söylenemiyordu. Ormancı dediğimiz adam daha yeni öldü, bunlar 1930-40-50’li yılların yaşanmışlıkları. Bu nedenle yakın tarihin olaylarını kapsadığından bu türküler repertuvarda olmadığından okunmazdı. Neden, o insanların anılarına, ailelerine saygıdan dolayı. Benim kendi ailemde de yaşanmış. Annemin dayısı öldürülmüş, ona da türkü yakılmış, “Adem gardaş geldim” diye, repertuarda kayıtlıdır. Ben bu türküyü hiç okumadım. Annem, “Dayımın türküsü, okuma oğlum bu türküyü” derdi. Ben bu türküyü, köyümün türküsü olmasına rağmen okumadım.
Bizim müzik kültürümüzde coğrafi şartların çok yeri yoktur. Ağır zeybekler dediğimiz, Osmanlı'nın son yıllarında, dağa çıkan zeybeklerin ille de kahramanlık olgusuyla değil, kız kaçırdığı, birini vurduğunda yakalanmamak için dağa çıkıyor. Kendine birkaç kızan ayarlıyor. Doğal bir süreç gelişiyor.
Sonra da bir bakıyorsunuz, çevrede kim zulüm görüyorsa ona gidiyor. Zenginden alıyor, yoksula veriyor. Sosyal adalette düzenleyici bir rol ediniyorlar. Arkasından da milli mücadeleye katılıp huysuzluk çıkaran, oradaki halka eziyet eden kişilerle mücadele verip, milli mücadelenin başarıyla sonuçlanmasına katkıda bulunuyorlar. Ve yakın geçmişte, efeler, zeybekler diye bir kültür oluşuyor.
ÖLÜNCE KAFAMI KESSİNLER TANINMAYAYIM
- Çakırcalı Mehmet Efe türküsünü kim derledi biliyor musunuz?
Çakırcalı Mehmet Efe türküsü, Muzaffer Sarısözen döneminden gelme bir türküdür. “Mezarımın taşı”, bozlak diye okuduğumuz türkü. “İndirdiler Ödemiş'in yüzüne, kellesi de yok. Bakamadım yüzüne”. Karısına, “Ben ölürsem beni zeybeklere verin, kafamı kessinler, beni tanımasınlar” diyor. Bunun bozlağı da var. Osman Kaya'da da ses kaydı var. Kazım Alkar da okumuş. Şu anda Kuşadası'nda yaşıyor. Bu türküyle ilgili oldukça pek çok anekdotlar var.
TÜRKÜ YAKMAK NE DEMEK?
- Kim yakmış bu türküyü?
Yöremizin türkü yakıcısı, Kemancı Tahir Usta. Yatağan, Muğla türkülerinin çoğunu o yakmıştır. Ormancı, Alaşar’ın Ortasında, Bodrum türkülerinin yakıcısı da o. Birçok türkünün bestecisi ise “Çelik Dayı” lakaplı Mustafa Bacaksız, daha yeni kaybettik. “Karaova düğünü”, “Hayıtlıdan çıktım”, “İliyem”, “Bodrum Hakimi”nin bestecisi. Yatağan tarafına gelince de kemancı Tahir Erdinç var. Karısıyla birlikte değirmen işletirlermiş. Kendisi keman çalarmış, karısı da ağıtlarını yakarmış.
- Türkü yakmak ne demek?
O dönemin şartlarında acıların sonunda bestelenen türkülerdir. Yakmak yanmaktan geliyor. Yani bir olay olmuş, ciğeri yanmış, bu feryadı dile getiriyor. Yanan kişi dile getirmeyince, orada şair yönü güçlü olan birileri çıkıyor, onun ağzıyla, o olaya ağlıyor.
- Neşeli bir olaya yakmak denilebilir mi? Kına türküleri, düğün türküleri gibi.
İ. Can: Kına yakmada da bir acı var. Kız evinden uzaklaşıyor. Anadan, babadan, gardaştan ayrılıyor.
ŞEN ŞAKRAK TÜRKÜYE BİZ HAVA ÇIĞIRMA DİYORUZ
- Muğla’da nasıl denir?
Bizde öyle bir şey yok. Biz de daha çok “hava çekme”, “hava söyleme”, “hava çığırma” denir. Yakma ise daha sosyal bir olguyla olur; falancanın havasını yakmışlar gibi. Daha çok, geniş kitlelere duyurma ve ifade etme kültürüyle açıklayabiliriz. Ama günümüz içinde kıyaslama yaparsak, bir bestenin önü, arkası ve hazırlığı vardır. Bir teorik boyutu vardır. Ama acısı vardır, özlemi vardır, kınası vardır bu ise yakmadır. Şen şakrak bir türküye biz, “hava çağırma” diyoruz. İki farklı kültürün birbirine çakışması mümkün değil. Ama genel tanım olarak bakacak olursak bizde birine yakı, birine beste denir.
Ülkemizin bir coğrafi harita vardır ya. Bir de folklorik haritadan bahsetmemiz gerekir. Bugün türkü Muğla ili sınırlarında kalabilir ama, folklorik olarak şu ilin sınırlarında kalsa çok daha iyi olur diyebileceğimiz durumlar var.
TEKE YÖRESİ KÜLTÜRÜ NEREDE BAŞLAR?
İ.Can: Karadeniz’de de aynı şekilde. Bazen bu türkü Ordu türküsü mü, Tokat türküsü mü diye karıştırırız. Çünkü yaylada birleşiyorlar. Tamamen aynı coğrafya ama karayollarının çizdiği coğrafya ile kültürün çizdiği coğrafya aynı değil, değil mi?
Kültür haritasına baktığınız zaman bizim Fethiye gerçeğimiz ve Bodrum gerçeğimiz de o. Bodrum tabii ki Muğla'ya fiziki olarak da uzak baktığınız zaman. Uç olması itibarıyla baktığınız zaman Bodrum’un Milas’a Muğla’ya bağlı olması çok doğal. Fethiye, Marmaris, Bodrum ortak kültürü çok. Belki radyonun getirdiği bir kültür olabilir.
Muğla’da Sakar Geçidini inip, Köyceğiz'e geçtikten sonra Teke yöresi kültürü başlar. Köyceğiz’e kadar kara kültürdür. Daha ağır zeybek ve daha ağıtlıdır. Muğla kültüründe ağıt, vurma, öldürme, kız kaçırma, kişisel husumetlerin veya dağa çıkmış zeybeklerin kahramanlıkları kültüründen oluşan türküler çoktur.
İ.Can: Coğrafya biraz da insanın kaderi değil mi?
Evet.
- Teke yöresini biraz açabilir misiniz?
Teke yöresi dediğimiz yöre, bizim kıvrak zeybeklerin 9-16'lık usulün başladığı yerdir. Köyceğiz’i geçtikten sonra Ortaca dolaylarında Dalaman çayının geçtiği yerden Teke yöresi başlar. Yörede tamamen kabak kemanenin, sipsinin, curanın, gurbet havalarının ağır bastığı bir kültür hakimdir. Bununla birlikte elbette ağır ve kıvrak zeybek havaları da yörede sıkça çalınır, söylenir ve oynanır. Nereye kadar? Antalya’ya kadar, ama iç Batı Akdeniz de Isparta, Burdur'un içleri de teke yöresinin ana unsurlarını barındırır.
AĞIR SÜRMELİM BİLİNMEZDİ
- Sürmelim türküsünün derleme sürecini anlatır mısınız?
Yılmaz İpek hocamız, “Sürmelim çaydan geçmiş” diye bir türkü olarak derledi ve yazdı. Ama ağır sürmelim bilinmezdi ve ben yazdım. Benzerlik taşıyor diye benim ki repertuardan geçmedi. Daha sonra Makbule Kaya amatörken, türkünün saz bölümünü Salih Urhan'a çalmış. Salih Urhan onu “Sürmelim” diyerek sadece bir bölümünü enstrümantal olarak yazmış. Sonra Muğla’da Memiş Günüç okumuş türküyü.
2018'de de “Ege Türküleri” adlı yeni bir albüm daha çıkardım. Orada “Sürmelim”i klasik sazlarla icra ettik. İçinde “Çay kıyında harım var” diye bir türkü var. Biraz oynak Bodrum, Milas taraflarından bir türkü. Onu da ben yazdım, kaynak kişileri belli. Ama benim yazdığım türkülerden repertuvara giren sadece “İliman Çalıları” ve “Edremit'in Gelini”. Diğer çalışmalarım repertuar dışı kaldı.
MUSTAFA ÖZCAN'IN MEŞHUR ETTİĞİ TÜRKÜ: SÜRMELİM
Sürmelim aman aman aman sürmelim,
Senin ellerine sarı sarı liralar vermeli,
O senin aman kardan beyaz sinelerine,
Canlar alıp ta canlar verip sevmeli.
Nakarat
Öf aman aman da çıradan kopardım gıymık
Saklama güzelim de biz onu çoktan duyduk.
Sürmelim aman beşi birlik boynunda,
Gezesim gelivedi oyneyip duranın
yanında,
Sürmelim aman ben o gıza vuruldum
Şu Muğla'nın asarının yolunda.
Nakarat