Vatan Partisi Kurultayı'na katılan sanatçı Ekrem Ataer: Ulusal sanat anlayışı yeşertilmeli
Üç gün süren Vatan Partisi Kurultayı’nda kültür ve sanatın mücadeledeki önemine özel bir vurgu yapıldı. Kurultay’ı izleyen sanatçı Ataer, sahnelenen gösterinin ulusal sanat politikaları için çoban ateşi gibi olduğunu söyledi.
Vatan Partisi’nin 11. Amiral Soner Polat Genel Kurultayı, sanata en çok vurgu yapılan kurultaylardan birisi oldu. Kurultay’ın birinci gününde; içerisinde şair Hüseyin Haydar’ın “Evinize Hoş Geldiniz Kardeşlerim” ve “Ergenekon’dan Çıkış” şiirlerinin okunduğu, Türkiye’nin mücadelesini her yönüyle anlatan muhteşem bir modern bale gösterisi sahnelendi. İkinci ve üçüncü günlerde yapılan konuşmalarda, Vatan Partisi Genel Başkanı Dr. Doğu Perinçek’in, Genel Başkan Yardımcısı Sanat Bürosu Başkanı ve tiyatro sanatçısı T. Murat Demirbaş’ın, sinema eleştirmeni yazar ve Kaynak Yayınları Genel Yayın Yönetmeni Tunca Arslan’ın ve bale eğitimcisi Günnur Bayburt’un kültür ve sanatın mücadeledeki önemine dair vurguları dikkat çekiciydi.
Bunların yanı sıra Merkez Karar Kurulu seçimi için hazırlanan anahtar aday listesinde kriterlerden birisi de “kültür sanat” olarak belirlenmişti. Kapanış konuşmasında “Bizi ateşleyecek marş lazım. O da işte sanat!” ifadelerini kullanan Genel Başkan Doğu Perinçek, “Devrimcileşmede sanatın ateşleyici gücünü seferber edeceğiz, kararlar alacağız.” dedi.
‘SAFLAR NETLEŞECEK’
Kurultay’a katılan müzisyen ve besteci Ekrem Ataer, Kurultay esnasında Aydınlık’a sanat politikaları hakkındaki düşüncelerini anlattı. Ataer şunları söyledi:
“Her şey değişiyor. Her alanda mevzilenme ve hatta mevzilerin de netleşmesi gerektiği bir sürece doğru akıyoruz. Ve bu süreçte herkes konumunu berraklaştırmak durumundadır. Bundan kaçarı yok. Vatan Partisi’nin İstanbul İl Başkanlığı, Sanat Bürosu Başkanı ve Sayın Genel Başkanı’ndan aldığım bir davet mektubu üzerine buradayım. Çok da mutlu oldum, iyi ki gelmişim. Gazetenize kültür-sanat politikaları bağlamında kanaatlerimi ve çok kısa önerilerimi daha önce göndermiştim. Şöyle ki; ülkemin önümüzdeki süreçte ve bütün alanlarda yeniden değerlendirme, kendine gelme, sarsılma ve buradan yeni bir Türkiye’yi yaratma koridoruna gireceğini düşünüyorum. Bu süreçte aydınların, sanatçıların, müevverlerin kendilerini gözden geçirmeleri ve sorumluluklarını konumlandırmaları zarurettir. Bunun için de ülke çapında kongreler, çalıştaylar, sempozyumlar ve mutlaka yol haritaları belirlenmelidir.
“Günümüzde aydın, sanatçı ya da münevver kavramı hızlıca şöhret ya da meşhur kavramlarıyla eş değer hale gelmiştir. Bir de baktık ki önümüzde aydın ya da sanatçı kisvesi altında “şöhretler kumpanyası” oluşuvermiş. Bunların da zaten ne memlekete ne de insanımıza faydası ya da katkısı olmamıştır. Ortalık hedefsiz, programsız ve palyatif katkılar ve canları sıkılanların bir müddet sonra çekip gittiği bir alana dönüşmüştür.
‘BİRLİĞİN ÖRGÜTLENMESİ GEREKLİ’
“Kültür sanat alanında kıblesi Batı olan, kıblesi Avrupa olan, kıblesi Amerika olan güdümlü ve kurgulanmış bir sürecin ardından geliyoruz. Aslında çok gerilere baktığımızda iki yüz yıllık bir süreç bu. Asıl mesele bu şartlanmayı altüst edecek, değiştirecek, kendi öz değerlerine dayanan bir programı ve dönüşümü sağlamaktır. Itri’ye de, Neşet Ertaş’a da aynı nazarla bakan, ‘saray sanatçısı-halk sanatçısı’ ayrımı yapmadan, bu ülkenin bağrından çıkmış aynı ağacın dalları olarak köklenmiş ulusal sanat anlayışımızın mutlaka yeşertilmesi gerekiyor. Dünyanın hiçbir yerinde halk edebiyatı-divan edebiyatı diye bir ayrım bu kadar net yapılmamıştır. Halk ile yöneten sınıfların karşı karşıya getirilmesi bu ülkede neredeyse programlanmış bir reçetedir.
‘Fuzuli de benimdir, Pir Sultan Abdal da’, ‘Semâ da benimdir, Semâh da’, ‘Minyatür de benimdir, Modern resim de’ anlayışıyla; kültürde ve sanatta birleştirici, birliği örgütleyen, aynı otağın altında toplayan bir sanat anlayışına acilen gereksinim vardır.”
‘ULUSAL POLİTİKALAR ÇOBAN ATEŞLERİ GİBİ HARLATILMALI’
“Sanatçıların ve aydınların yaşadığı ülkenin topraklarına basan, ülke için bir şeyler üreten, bunları üretirken de ülkenin manevi vicdanı, ürettikleri, tarihi ve elindeki bütün kültürel değerleri kıblegâh eyleyecek yeni bir rota çizmeleri gerekiyor. Çünkü bugüne kadarki çizilen rota, Fransa’ya gönderdikleri müzisyenlere endeksli bir Modernite anlayışıdır. Sonuç; milyonlarca insan yığınının tarihsel, etnik ve ulusal zevklerine ve kadim birikimine aykırı Batı eksenli bir sanat haritasıdır. Bu da yetmiyormuş gibi aslî değerleri ciddi bir hor görme politikasıdır. Tam da bu noktada sıkışıp kaldık. Bu yanlıştı, yanlış anlaşıldı ya da yanlış öğretildi “bilemem” ama yanlıştı.
“Çözüm... Öncelikle bu işler üniversitelerle, gençlik ve milli eğitim politikaları ile başlar. Kültür sanatın akil insanları ve emek verenleri, ülkenin tüm sathında gezip mücadeleyi çoban ateşi gibi harlatmalıdır. İşte o zaman Diyarbakır’dan Edirne’ye, Trabzon’dan Mersin’e, Bosna’dan Bakü’ye halaylar kurulur. O zaman zeybekler diz vurur, o zaman çiftetelliler, karşılamalar dizilir. Bunu yapmanın bir tek formülü vardır, o da sanatın ve kültürün dirliğini, birliğini sağlamaktır. Bizim yol haritamız bu olmalıdır. Bu ise ulusal politikaları belirleyip eğitim sistemine katmakla olur.
“Kongrenizdeki sahne gösterimlerinin sevindirici olan tarafı, bunun sinyalinin verilmiş olmasıdır. Bu sinyaller çoban ateşidir... Önemsiyor ve emeği geçenleri kutluyorum.”