15 Ocak 2025 Çarşamba
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Kumanda kimin elinde?

Toplumu üretmeden tüketmeye, kısa yoldan köşe dönmeye, lükse özendirerek mutsuz etmekten başka bir işe yaramayan bu boş ekranlar hayatımızdan saatler çalıyor. Ana fikir 'zengin birini bulursan hayatın kurtulur'dur. Aldatmak da aldatılmakta meşrudur bu dizilerde.

Kumanda kimin elinde?
A+ A-
ALİ ERDEM KÖZ / ESKİ TLB İZMİR SORUMLUSU

Kitle iletişim araçları, toplumun tüm kesimlerine ulaşmanın en kolay ve en etkili yöntemidir. 1980 yılından itibaren televizyon, 2000’li yıllardan itibaren de internet, hayatımızın önemli bir parçası haline geldi. Evimizin baş köşesine kurduk televizyonumuzu, baş ucumuza koyduk telefonumuzu/bilgisayarımızı. Diziler, filmler, yarışmalar, eğlence programları ve çizgi filmler boş zamanımızı değerlendirme yöntemlerimiz oldu.

Bunun da ötesinde zamanımızı bunlar için boşaltır olduk. İşimizden, arkadaşımızdan, sokaktan, uykumuzdan kıstık.

Yakın zamanda yabancı dizilere merak saldık. Sonra geçtik bilgisayarın başına onları izledik “heyecanla”. İnternet dizileri çıktı sonra, ücretli sitelerde yayınlandı. Neyse parası verdik, izlemeye başladık.

Peki dizi ve filmler bizi ne kadar etkiliyor? Etkilemiyor mu? Hiç mi? Öyleyse kalkın ekran başından; dizi ve filmleri ekranın arkasından izleyeceğiz.

LAĞIM ÇUKURU

Hızla gelişen teknolojiyle hayatımıza giren ekranlar davranış ve tutumlarımızı, tüketim alışkanlıklarımızı değiştirmiştir. Bir lise öğrencisi gün içerisinde ortalama 6 saatini ekran başında geçiriyor. Bu süre zarfında izlediği/dinlediği her şey bilincine yerleşiyor ve etkilendiği ölçüde davranışlarına yansıyor. Örneğin geçtiğimiz aylarda Eskişehir’de, yaşları 14 ila 17 arasında değişen üç genç ‘Çukur’ adlı diziden etkilenerek bir çete kurdular. Vücutlarına dizideki gibi dövmeler yaptırıp kendilerinden küçük 6 çocuğun telefonlarını gasp ettiler.

Kurtlar Vadisi isimli dizi, yayınlandıktan sonra reyting rekorları kırmıştı. Dizi, silah kaçakçılığı, uyuşturucu ticareti, tefecilik gibi illegal işler yapan mafyaların üzerine kurgulanmış; şiddeti, cinayeti, hukuku çiğnemeyi meşrulaştırmıştı. Uzun yıllar süren ve hatta sinema filmi de çekilen Kurtlar Vadisi dizisinde etkilenen onlarca genç siyah kabanlar giyip beyaz atkılar takmış, “Ben racon kesmem, kafa keserim.” gibi şiddet içerikli sözler dillere pelesenk olmuştu. Diziyi izleyen ve etkilenen gençler sadece sözlü şiddet değil fiziksel şiddete de başvurmuşlardı.

Dizi ve filmler, kültürün gelişmesine ve yayılmasına da katkı sağlar. Dizi/filmler günümüzde piyasalaşarak bir sektör haline gelmiştir ve emperyalizmin kültür yayma aygıtı olarak kullanılmaktadır. Amerika, dünyaya en fazla dizi ihraç eden ülkedir. Emperyalist sistem, çürümüşlüğünü dünyaya yayarak bizleri milli değerlerimizden, toplumumuzun ahlak değerlerinden uzaklaştırmaya çalıştırmaktadır.

Amerikan komedi dizisi olan ‘Friends’ milyonlarca kişi tarafından arkadaşlığı ve dostluğu anlatan samimi bir dizi olarak görüldü ve 2004 yılında final yapmasına rağmen hala en çok izlenen diziler arasında yer almaktadır. Altı arkadaşın hayatını anlatan dizide, çarpık ilişkiler normalleştirilirken kişilerin dış görünüşleri ve mesleklerine ilişkin ciddi yargılamalar yapılmaktadır. Dizinin ana karakterlerinden olan Ross Geller paleontoloji bölümü mezunu, entelektüel ve birikimlidir. Ross Geller diğer karakterlerden bu yönü ile oldukça farklıdır. Diğer karakterler bilim ve sanat hakkında sohbet etmeyi sıkıcı bulur ve Ross’la sürekli dalga geçerek sıkıcı bulurlar. Dizi kadınlar için kalıplaştırılmış bir güzellik anlayışı sunmakta ve kadın bedenini metalaştırmaktadır. Aptal, güzel ve eğlenceli; zeki, çirkin ve sıkıcı olarak kişileri kategorize etmektedir.

Türk yapımı Kavak Yelleri dizisi de çarpık ilişkiler ve kişileri kategorize etme bağlamında Friends dizisi ile benzerlikler göstermektedir. Bir başka Amerikan dizisi “Shameless” da alkolik bir baba ve altı kardeşin hayatını anlatmaktadır. Dizi de toplumun en küçük birimi olan aile kurumu yıpratılmakta ve ahlaki yozluk gözler önüne serilmektedir. Türk yapımı “Bizim Hikaye” dizisi “Shameless” dizisinin uyarlaması olarak yayına başlamıştır.

Türk yapımı “Kuzey Güney” dizisinde iki kardeşin aynı kişiye aşık olması ve birbirleri ile bu yüzden amansız mücadelelerine yer veriliyor. Baş rollerimizin hepsi yoksul bir mahallede beraber büyümüşler. Kardeşlerden biri şiddet eğilimli, işsiz ancak karizmatik yani ne yapsa mübah; diğeri ise iş sahibi, daha akılcı, dış görünüşüyle ön plana çıkarılmıyor ancak kısa yoldan zengin olma hayalleri peşinde.

Kadın başrol ise lüks, gösterişli bir yaşamın hayali ile yaşıyor. Dizi toplumsal ahlaki değerleri ve hatta tüm insani değerleri yerle bir ediyor. Kişilerin fiziksel özelliklerine göre değerlendirilmesi, şiddetin ve çalışmadan, alın teri dökmeden zengin olmanın özendirilmesi, ailenin değersizleştirilmesi… Tüm bu çürümüşlükler ekran başından izleyicilere pompalanıyor.

Pek çok diziyi-filmi incelediğimizde aynı tabloyla karşılaşıyoruz. Özgünlüğünü yitirmiş senaryolarda “zengin kız fakir oğlan” hikayesi veriliyor. Aşırı zengin “çok güzel” bir kadın başrol, yoksul “çok yakışıklı” bir erkek başrole gönlünü kaptırır ve hikaye bu imkansız aşkın etrafında şekillenir.

Başrollerin ne iş yaptığını bilmeyiz, çalışıp çalışmadıklarına dair de bir fikrimiz yoktur. Ancak yoksul karakterimiz bile her gün başka bir kıyafetle çıkar karşımıza, taksiye biner. Geçim kaygısına, memleket meselelerine neredeyse hiç yer verilmez. Karakterimizin hayattaki tek kaygısı sevdiği kadındır. Dünya adeta onların etrafında dönüyordur.

Aşırı zengin kadın başrolümüz için de kendi etrafında dönüyordur. Yalıda veya bir köşkte yaşıyordur. En lüks elbiseleri giyer, en lüks restoranlarda yemek yer, kendi küçük dünyası dışında başka bir dünya görünce garipser, küçümser, şaşkına döner. Canı sıkılınca alışverişe çıkar, üzülünce çikolata yer, sevinince partiye gider. Yabancı hayatlar, yalancı hayatlar.

BÖYLE YAŞAYAN KAÇ KİŞİ TANIYORUZ?

Toplumu üretmeden tüketmeye, kısa yoldan köşe dönmeye, lükse özendirerek mutsuz etmekten başka bir işe yaramayan bu boş ekranlar hayatımızdan saatler çalıyor. Senaryo bunun tersi de olabilir yani “zengin oğlan fakir kız” da olabilir burada da karakterlerin özellikleri değişmez. Ana fikir “zengin birini bulursan hayatın kurtulur”dur. Aldatmak da aldatılmakta meşrudur bu dizilerde. Entrikalar döner, yalanlar söylenir, sevgi mekanikleşir.

İtalyan düşünür Antonio Gramsci “İnsanı kafasından yakalayacaksın; kolu, bacağı, gövdesi nasıl olsa geriden gelir.” der. Bu diziler, insanları tam da kafasından yakalayıp düşüncelerine sızmakta, kendine ve toplumuna yabancılaştırmaya çalışmaktadır.

Toplumsal düzen yasalarla, yani hukukla sağlanır. Toplumun geniş kesimlerine hitap eden dizilerin suça teşvik etmesine devlet yöneticilerinin nasıl göz yumduğunu anlamak mümkün değil. Hele ki son yıllarda ücretli dizi-film siteleri ile devletin denetim mekanizması tamamen ortadan kalkmıştır.

Emperyalizmin en büyük silahı kültür üzerinde yarattığı tahribattır. Kültür ise bir toplumun yaşayış ve düşünce biçiminin toplamıdır. Yani emperyalizm kendi kültürünü dayatarak ve benimseterek yaşayış biçimimizi değiştirmek istemektedir. Bizlere sahte hayatlar sunmaktadır.

İnsanların kendini yetersiz, çaresiz ve mutsuz hissetmesine sebep olan diziler ve filmler değil eğleneceğimiz, öğreneceğimiz diziler ve filmlerin düşünü kuruyoruz. Kemal Sunal filmlerini yıllar geçmesine rağmen hala keyifle tekrar tekrar izlememizin nedeni orada kendimizden bir parça bulmamızdır. Bizim hayatımıza benzemesidir, insancıl olmasıdır. Hangimiz benzetmedik ki kendimizi bir Hababam Sınıfı karakterine? Hangimiz gülmedik Levent Kırca’nın skeçlerine. Hangimiz 7 Numara’nın bir sakiniymişiz gibi hissetmedik? Çünkü buralarda bizden bir parça vardı, bizi anlatıyordu.

YENİ SEZONU BİZ ÇEKECEĞİZ

Zaman akıp gider, şarja takarak dolduramayız. “Bütün insanların yerine koyuyorum kendimi. Sonra bütün insanlara yönelttiğim sorulara yanıt arıyorum. Sırtımda her an şaklayan kırbacın acısını duyuyorum. Kırbacı adlandırıyorum: Zaman!” Hasan Yalçın böyle özetliyor zamanı. Zamanımızı biz yönetmezsek başkaları yönetir. Başkaları şaklatır kırbacı sırtımızda. Kendi zamanımızı ekran başında yönetemeyiz. Tabii ki bu dizi ve film izlemeyeceğiz anlamına gelmez. İzleyeceğiz ancak hayattan gerçeklikten koparılmış sahteliklerle zamanımızı yitirmeyeceğiz.

Tarihimizi, Anadolu’nun büyük kültürel mirasını perdelere ekranlara aktaracak ve sanatı emperyalizmin tekelinden kurtaracak olan nice yönetmen ve senaristler bizim içimizden çıkacaktır. Hayatın içinden, vatanseverlerin gözünden göreceğiz dünyayı ve güzel memleketimizi.

Son Dakika Haberleri