Kürtlerin Lozan tavrı: Türkiye'den ayrılmayız
PKK başta olmak üzere ayrılıkçı yapılar, Lozan karşıtı eylemlerini sürdürüyor. Oysa Kürtler, Kurtuluş Savaşı'nda olduğu gibi Lozan Antlaşması’nda da “Türklerden ayrılmayız.” kararlılığıyla hareket etti.
Türkiye 40 yıldır bölücülükle mücadele ediyor. Bu hareketin arkasında ABD emperyalizminin olduğu artık apaçık ortada. Bunun en önemli delili de binlerce TIR silah. PKK içerde bitirilme noktasına geldi. Dışarıdaki kaynakların kurutulması için de operasyonlar devam ediyor. Bu süreçte PKK’nın partisi HDP’nin kapatılması gündemde sıcak konu… Ancak ne acıdır ki bazı merkezler bunu kapatmamak için psikolojik savaş yapıyor. “6 milyon oy” yalanına sarılıyor. Oysa Milli İrade oyla belirlenmez. Tarihi olaylarla belirlenir. Türkiye halkı da 1919-1923 sürecinde bu iradesini ortaya koydu ve Türkiye Cumhuriyeti’ni kurarak “Türk Milleti” oldu. Bu birliği bozan her hareket yasadışıdır ve en sert tedbirlerle bastırılır. Bugüne kadar da bastırıldı… Türkiye’nin birlik ve beraberliği de sahte “demokrasi” söylemlerine kurban edilemez. İşte bugüne ders gibi, o tarihi süreçteki önemli gelişmeler:
ERZURUM KONGRESİ
23 Temmuz-7 Ağustos 1919 tarihleri arasında Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğinde toplanan ve bölgesel nitelikte olan Erzurum Kongresi’nin delegelerini incelediğimizde Doğu halkının iradesinin birlikten yana olduğunu görürüz. Şarki Anadolu Müdafaai Hukuk Cemiyeti tarafından toplanan kongrede şu merkezlerin delegeleri bulunuyordu: Erzurum, Bayburt, Hınıs, İspir, Kığı, Narman, Pasinler, Tercan, Tortum, Yusufeli, Bayazıt, Diyadin, Karaköse, Erzincan, Kurucay, Pülümür, Refahiye, Bitlis, Siirt, Sivas, Suşehri, Zara, Amasya, Mesudiye, Tokat, Reşadiye, Şebinkarahisar, Alucra, Trabzon, Maçka, Of, Sürmene, Polathane, Vakfıkebir, Gümüşhane, Kelkit, Şiran, Rize, Giresun, Ordu ve Van.
Tarihi Kongre’de Amasya Tamimi’nin kararları onaylandı. Yeni kararlar eklendi. Kararlar şu önemli maddeleri içeriyordu: “1- Milli sınırlar dahilinde bulunan vatanın bütün kısımları bir bütündür. Yekdiğerinden ayrılamaz. 2- Her türlü yabancı işgal ve müdahalesine karşı ve Osmanlı Hükümeti’nin dağılması halinde millet birlikte müdafaa ve mukavemet edecektir. 4- Kuvayı Milliye’yi etken ve milli iradeyi hâkim kılmak esastır. 6- Manda ve himaye kabul edilemez.” (ATABE, Nutuk-1, c.19, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2006, s.64-65.)
4-11 Eylül 1919 tarihleri arasında toplanan Sivas Kongresi’nde de benzer kararlar alındı ve Milli İrade ortaya konuldu. Bu Milli İrade “birlikte yaşama isteği” idi. Türkler ve Kürtler zaten tarihler boyu birlikte yaşıyordu. Onların ayrı yaşama istek ve iradesi yoktu. Bu 30 Ekim 1918’den sonra da kendini gösterdi. Anadolu’nun parçalanmak istendiği işgal döneminde Kürk halkı ayrı bir yol izlemedi. Kaderini Türklerle birleştirdi. Bu dönemde belirleyici olan “İslam birliği/kardeşliği” ve vatanın bütünlüğü idi. Kürt kardeşlerimiz kendilerini Türklerle aynı dinin mensubu olarak görüyor ve kaderlerini birleştiriyordu. İslam dünyası İngiliz ve Fransızların işgali altındaydı ve bu işgal Doğu Anadolu’da Ermeniler eliyle genişletilmeye çalışılıyordu. Bölgede Rus Çarlarının, İngiliz ve Fransız emperyalistlerinin uzun yıllardır yapmaya çalıştıkları da buydu. Kukla Ermeni devleti kurarak stratejik önemi olan Doğu’nun kapısını ele geçirmekti. Ermeni ayrılıkçı örgütleri Hınçak ve Taşnak da buna çalışıyordu. Onlara “Büyük Ermenistan” ‘havucu’ sunulmuştu. Canla başla işbirliği yapıyor ve uzun yıllardır birlikte yaşadığı Türk ve Kürtleri alçakça katlediyorlardı. Amaçlarına bununla varmak istiyorlardı. Bu tehdidi canıyla kanıyla ödeyen Doğu halkı, kaderini birleştirmişti. Ayrılığın ezilme olduğunu biliyordu. Bu tarihi olaylar iki halkı birbirine daha da bağladı.
Diyeceksiniz ki, Kürt Teali Cemiyeti ve ayrılıkçı isyanlar neydi? Onlar halk hareketi değildi. Bölgedeki satın alınmış aşiretlerin isyanıydı. Kürt Teali Cemiyeti de İstanbul’da işbirlikçi Kürt Şerif Paşa gibiler tarafından kurulmuş, İstanbul yönetiminin desteğine ve özellikle İngiliz Gizli Servisi’nin yönlendirmesiyle iş tutuyordu. Ayrıca İngiliz Muhipler Cemiyeti vardı. Bu cemiyet Doğu Anadolu’da örgütlenemedi. Teali Cemiyeti de işbirlikçi çevrelerde ilgi gördü. Etkili olamadı. Çünkü Doğu halkında bu yönde bir istek yoktu. Canının, malının ve namusunun peşindeydi… Onu da birlikle kurtaracağını iyi biliyordu. Ayrıca o tarihte halka mal olmuş bir Kürt milliyetçiliği de yoktu… Kürt ve Türk çok şeyi ortaktı. Yaşam şekli ve kültürü. Kader birliği… Bu yabana atılmaz bir dayanaktı.
Erzurumlu Raif Hoca ve Diyarbakırlı şair yazar Süleyman Nazif tarafından İstanbul’da 2 Aralık 1918 günü Vilâyât-ı Şarkiye Müdâfaa-i Hukuk-ı Milliye Cemiyeti kuruldu. Doğu Anadolu’nun Ermenistan yapılmasına karşı çıktı. Bu çerçevede Hadisat gazetesini çıkararak işgale karşı geldi. İngiliz destekli Kürdistan Teali Cemiyeti ile de mücadele etti. 7 Ağustos 1919 günü Erzurum Kongresi’nde alınan kararla Şarki Anadolu Müdafaai Hukuk Cemiyeti’ne katıldı. Bu hareket ve şahsiyetler birlik için mücadele etti. Türk tarihine de altın harflerle yazıldı.
Doğu halkı, bölgenin ayakta kalan en güçlü ordusu 15. Kolordu Komutanlığı’nı insan gücüyle ayakta tuttu. Gençlerini onun emrine asker verdi. Ermeni çeteleriyle mücadele eden 15. Kolordu, Ermeni işgalini püskürterek bölgeyi huzura kavuşturdu. 1920 Ekim’ine kadar süren mücadele sonrası Kars-Ardahan ve Artvin tamamen kontrolümüze geçti. Herkesin can ve namusu korunmuş oldu. Binlerce yetim çocuğa da Kâzım Karabekir’in komutanlığındaki Kolordu baktı besledi. Onlara yurt açtı…
GÜNEY DİRENİŞİMİZ
Kurtuluş Savaşımız yurdun dört bir yanında sürdü. 1919 Ekim’inde Adana-Mersin-Antep-Urfa ve Maraş hattını Fransızlara terk eden İngilizlere karşı başlatılan namus ve vatan mücadelesi iki yıl sürdü. Antep-Urfa ve Maraş’ta muazzam direniş gerçekleşti. Fransızlar bu direniş karşısında 20 Ekim 1921 tarihinde Ankara Antlaşmasını yaparak bölgeden çekilmek zorunda kaldı. Bu bölgede de emperyalist işgale karşı savaşan Kürt ve Türk halkıydı. Tabi içinde az da olsa Arap kardeşlerimiz de vardı. Bu direnişe Suriye Arapları da destek verdi. Bu mücadeleye ayrıca üç ilimizin dışında bölge halkı da destek verdi. Malatya, Kayseri, Adıyaman, Elazığ, Diyarbakır Mardin, Elazığ ve Sivas… 11 Nisan 1920 günü Urfa Fransız işgalinden kurtarıldı. Suruç’ta Kürtlerden oluşan müfrezeler Fransız kıt’asına baskın yaparak onlara zayiat verdirdi. (Gotthard Jaeschke, Türk Kurtuluş Savaşı Kronolojisi, TTK Yayınları, Ankara, 1989, s.98.)
İZMİR’İN İŞGALİNE TEPKİLER
Önemli bir konu da İzmir’in işgaliydi. 15 Mayıs 1919 günü gerçekleşen Yunan işgali, bütün Anadolu’da infial yarattı. Anadolu’nun batıya açılan liman kapısı olan İzmir’in işgal edilmesi felaket çanıydı. Bu çanın sesi her yerden duyuldu ve bunun neye mal olacağı algılandı. Bu işgale yurdun her yerinden olduğu gibi Doğu Anadolu’dan da tepkiler geldi. Ege’de bulunan Kürt vatandaşlarımız da bu işgale karşı direndi. Aydın’da Yörük Ali Efe’nin yanında savaşan çok sayıda Kürt ve Arap vatandaşımız vardı. İşte bu desteğe iki örnek:
6 Ocak 1920, Elazığ belediye başkanı, müftü ve bazı eşrafın ortak imzasıyla İstanbul Hükümetine gönderilen protesto telgrafı: “Felaketzede İzmirli dindaşlarımızın bir dereceye kadar ihtiyaçlarını kolaylıkla karşılamalarına çare olmak üzere vilayetimizce yardım edilmesine teşebbüs edilmiş ise de bu bölgede bugün Yunan işgalinin sürmesi masum halkın şikâyetlerine neden olduğundan bir an önce İzmir vilayetimizdeki Yunan işgalinin kaldırılmasının sağlanmasını, İtilaf devletleri temsilcileri nezdinde yeniden gerekli teşebbüslerde bulunulmasını hükümetimizden rica ederiz.” (Askeri Tarih Belgeleri Dergisi (ATBD), Haziran 2001, Genelkurmay Başkanlığı Yayını, Sayı: 112, s.166.)
11 Ocak 1920, Mardin Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Başkanı adına Hüseyin Bey’den, Ankara’da Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Başkanlığına: “Anadolu’da ikinci Makedonya doğuşunu kanımızla sileceğimizi tam bir azim ve imanla protesto eder, haksız ve yasal olmayan işgal ve muamelelere son verecek acil tedbirler alınarak haksız yere kan dökmeye imkân bırakılmamasını son defa olarak rica eder, acilen kesin cevabı bekleriz.” (ATBD, Haziran 2001, Sayı: 112, s.175.)
Elazığ’dan gönderilen telgrafta İzmir’e yardımdan bahsediliyor. Doğu Batı birliğinin güzel bir örneği… Mardin’den gönderilen mesajda ise Makedonya olayı hatırlatılıyor ve şu tarihi sözler sarf ediliyor: “İkinci Makedonya doğuşunu kanımızla sileceğimizi tam bir azim ve imanla protesto eder…” Bu sözler çok şeyi anlatıyor. Sarsılmaz birlik ve beraberlik vurgusu var. Hem de “kanımız pahasına” deniliyor. Bundan büyük ve manalı irade beyanı olur mu? Bu iradeyi bugün hangi oy üstünlüğü değiştirebilir. İrade beyanları tarihi olaylarla ortaya konulur. Bunlar oylamayla belirlenmez. Daha sonra yapılacak oylamaya da konu olamaz. Yani irade beyanları öyle çocuk oyuncağı gibi birileri istiyor diye oylanmaz. Canla, kanla ve silahla belirlenir. Öyle de belirlenmiştir. Bu ortak irade 23 Nisan 1920 günü Ankara’da TBMM olarak taçlanmış ve zaferlerle Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuştur. Atatürk bu süreci 1930 yılında çok güzel özetlemiştir: “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir.” (ATABE, c.23, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2008, s.17.)
BÖLÜCÜLÜKLE MÜCADELE
Kurtuluş Savaşı sürecinde Mustafa Kemal Paşa’nın önemli bir faaliyeti milleti birleştirmekse, yine onun kadar önemli bir faaliyeti de İngilizlerin sürdürdüğü bölücülükle mücadeledir. Paşa, bölgedeki birlik komutanlarına ve ileri gelenlere gönderdiği mesajlarda bunun önüne geçilmesini ister. Özellikle İngiliz ajan Noel’in faaliyetlerine dikkat çeker. 18 Haziran 1919 günü Amasya’dan Edirne’de bulunan 1. Kolordu Komutanı Cafer Tayyar Paşa’ya gönderdiği telgrafta, “İngiliz propagandası ve bunun taraftarları bertaraf edildi. Kürtler de Türklerle birleşti” müjdesini verir. (ATABE, c.2, Kaynak Yayınları, İstanbul, 1999, s.394.)
Mustafa Kemal, 1916-17 arasında Diyarbakır-Bitlis ve Muş’ta 2. Ordu Komutanı olarak görev yapmış ve bölge halkıyla iyi diyalog kurmuştu. Onların güvenini kazandı. Bölgeyi Rus isgalinden kurtardı. Halk bunu iyi biliyordu. Milli Mücadele’de de onun yanında oldu. Ona güvendi… Paşa, 3 Temmuz 1920'de TBMM'de yaptığı konuşmada şu müjdeyi verir: "Bizce kat’i olarak belli olan bir şey varsa, o da, milli sınır dahilinde Kürt, Türk, Laz, Çerkez vesair bütün bu İslâm unsurların menfaatları ortaktır. Beraber çalışmaya karar vermişlerdir." (ATABE, C.8., 2002, s.391.)
Paşa, 24 Haziran 1919 günü 15. Kolordu Komutanı Kâzım Karabekir Paşa’ya gönderdiği telgrafta ise, İngiliz ajan Noel’in Urfa’da aşiret reisleriyle görüştüğünü, onlara para teklif ettiğini ve buna rağmen Kürt ileri gelenlerinin bunu reddederek Türklerle birlikte olduğunu ilettiğini belirterek şu önemli bilgiyi verir: “Kürtler kayıtsız şartsız devletten ve Türk kardeşlerinden ayrılmayacaklarını, bu uğurda en son neferlerine varıncaya kadar hayatlarını fedaya amade bulunduklarını söylemiştir. Ve adı geçenin vermek istediği külliyetli parayı kabul etmeyerek hamiyet ve namus göstermiştir.” (Türk İnkılâp Tarihi Arşivinde bulunan belgeden aktaran; Atatürk’ün Bütün Eserleri, c.3, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2000, s.117.)
Bu telgraflar her şeyi anlatıyor. Bu içerikte yüzlerce belge ve bilgiyi aktarmak mümkün... Ancak yerimiz buna müsait değil.
Bugün de bölgeden gelen haberler ve bilgiler bu doğrultuda değil mi? 40 yıldır PKK bölücülüğüyle mücadele ediyoruz. 1919’larda sağlanan milli birlik ve milli irade beyanı bugün de devam ediyor. Bölücülerin emperyalist ülkelerle açık işbirliği, bu birliği onca kan akıtmaya rağmen yıkamıyor.
Diyarbakırlı annelerin 3 yıldır sürdürdüğü HDP önündeki tarihi eylemi, çok önemli bir mesaj… İçişleri Bakanlığının son verilerine göre yurt içinde kalan PKK militanının sayısı 100’ün altına düştü. 2015 yılından buyana yurt dışında süren operasyonlarda ise 38 bin bölücü imha edildi. ABD’nin bölücü koridoru durduruldu. Türkiye kararlılığını gösterdi.
Güneydoğu’da vatandaşlarımız yıllar sonra dağlara çıkıyor, eğleniyor, festivaller düzenliyor ve huzurun güzelliğini yaşıyor… Gabar terörün merkezi değil petrolün merkezi olmaya aday… 2023 seçiminde HDP büyük oy kaybı yaşadı. Vatandaşlarımız yüzünü huzura çevirdi. Birliğimiz daha da kuvvetleniyor.
Bölücüleri en çok bu gelişmeler rahatsız ediyor…
KONGRELERDE KARDEŞLİK
Şarki Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin düzenlediği Erzurum Kongresi, Batı Anadolu’da da büyük tesir yaratır. Erzurum Kongresi 23 Temmuz-7 Ağustos 1919 tarihleri arasında toplanır. İlginçtir Manisa Alaşehir Kongresi de 16-25 Ağustos 1919 tarihleri arasında toplanır. Bu iki kongre birbirine başarı mesajları gönderir ve birlik vurguları yapar. Erzurum Kongresi Reisi Mustafa Kemal Paşa 24 Ağustos 1919 günü Alaşehir Kongresi Heyetine Ali Fuat Cebesoy aracılığıyla gönderdiği mesajda şunları belirtir: “Alaşehir’deki içtima bütün vilayeti şarkiye halkı üzerinde pek samimi bir tesir uyandırmaktadır. Esasen İzmir için kalbi kan ağlayan bura halkı bu teşebbüse bütün ruh ve mevcudiyetiyle zahirdir. Hissiyatımızın mezkûr heyete iblağını tavassutu âlilerini rica ederim.” (Ali Fuat Cebesoy, Bilinmeyen Hatıralar Kuvayı Milliye’nin İçyüzü, 3. Baskı, Temel Yayınları, İstanbul, 2011, s.116-117.)
Bu anlamlı telgrafa Balıkesir-Alaşehir Kongresi Reisi Hacim Muhittin Bey 1 Eylül 1919 günü şu yanıtı gönderir: “Kardeşler… Şarki Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Heyeti Temsiliyesinin Balıkesir ve Alaşehir Kongrelerine gösterilen samimi teveccühünden son derece memnun kaldık. Her iki kongrenin aciz reisi bulunmaklığım hasebiyle bilvekâle arz-ı teşekkür ederim. Şarktan Garbe tevessü eden teşkilatı vatanperveraneleri ile Garptan Şarka tevessü edecek teşkilatı naçizanemizin birleştiği gün gayemizin istihlası vataniyeye matuf teşebbüsatı vatanperveranemizin en büyük bir bayramı olacaktır. İhtiramatımızın kabulünü rica ederim.” (Age, s.117.)
AŞİRET REİSİNE BİRLİK TELGRAFI
Eruh’ta Garzan Aşireti Reisi Musa ve Zinya Aşireti Reisi Resûl Beyler önderliğinde, Kürtlerin Türklerden ayrılmaz bir parça olduklarına dair yabancı elçilere ve İstanbul Hükümetine telgraf gönderilir. Bunu öğrenen Mustafa Kemal Paşa, 15 Ocak 1920 tarihinde kendilerine kutlama telgrafı gönderir: “Kürdistan'ın, Osmanlı camiamızın ayrılmaz bir parçası olduğuna, milli bağımsızlık ve toprak bütünlüğünün müdafaası uğrunda bütün Kürtlerin Türk kardeşleri ile beraber hayatlarını fedaya hazır bulunduklarına dair hükümete, yabancı temsilcilerine çektiğiniz telgrafı büyük bir kıvançla öğrendik. Fedakâr Kürt kardeşlerimizin bu hamiyetli ve dini eserlerine şükran arz eyleriz.” (ATABE, c.6, s.148.)
Paşa aynı tarihte Garzan’da Kürdistan büyük şeyhlerinden Ziyaettin Efendi ile ahalisine hitaben gönderdiği telgrafta ise şu önemli vurguları yapar: “Kürdistan'ı Osmanlı camiasından ayırarak düşmanların kucağına atmaya çalışanları lanetleyen telgrafnamelerini büyük bir kıvanç ve sevinçle öğrendik. Böylece Türk ile Kürt, bu iki öz kardeş, dindaş, el ele vererek mukaddes birliğini müdafaaya kararlı oldukça, Cenabı Allah'ın yardımıyla şüphesiz vatanımız, bağımsızlığımız kurtulacaktır.” (Age, s.149.)
Garzan 1938 yılına kadar Siirt’in bir ilçe merkeziydi. 1943 yılı değişikliğiyle ilçe merkezi Kurtalan oldu, Garzan da Yanarsu ismiyle köy statüsünde kaldı. Bu aşiret de bugün mevcudiyetini kurumaktadır.
ŞEYH SİAT İSYANI’NIN BİLİNMEYEN YÖNÜ: HALK İSYANCILARI KOVDU
Musul meselesiyle uğraştığımız günlerde, 13 Şubat-15 Nisan 1925 tarihleri arasında Diyarbakır merkezli başlayan ve Güney Anadolu illerimizi saran Şeyh Sait İsyanı sırasında da isyancılara halk destek vermedi. Aşiretlerin desteklediği isyanda, Bingöl Kiğı’da halkın eşkıyaları kasabalarına sokmamaları unutulmaz. Cumhurbaşkanı Atatürk, bu memnuniyet verici gelişme üzerine Kiğı halkına 27 Şubat 1925 tarihinde gönderdiği kutlama mesajında, “Şeriat perdesi altında Cumhuriyet ve birliğimize vaki olan suikast teşebbüsünün karşısındaki vatanseverane ve fedakârane hissiyatınız şükran ve takdire layıktır. Pek ulvi mücadelenizde aynı hissiyat ve imanla devam buyurulacağından eminim. İrtica heyet ve teşebbüslerine karşı, halkımızın her taraftan gösterdikleri lanet ve nefret hisleri karşısında hainlerin yakın zamanda tamamen ceza ve layıklarını bulacaklarına itimadım katidir. Herkese selam ve hürmetler” der. (ATABE, 17, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2005, s.189.)
Atatürk, benzer kutlama mesajını Kiğı Belediye Başkanı Yusuf Ziya Bey’e de gönderir. Buna Malatya’yı da ekleyelim… İsyan bütün yurtta lanetlenir. Gençlik ve halk ayağa kalkar ve Ankara’ya bağlılığını bildirir. Yönetime destek olur. Atatürk, 2 Mart 1925 günü CHF grup toplantısında yaptığı konuşmada şu anlamlı cümleyi kullanır: “İnkılaba başlayan, inkılabı tamamlayacaktır.” (Age, s.194.)
Atatürk, 2 Nisan 1925 günü Kiğı Belediye Başkanı Yusuf Ziya Bey’e gönderdiği mesajda ise, “Cumhuriyet’in müdafaası uğrunda kasabanız halkının gösterdikleri kahramanlık ve aşiretler halkına örnek olan kahramanca harekâtlarına teşekkür ederim, efendim” der. (Age, s.217.)
Atatürk, 11 Mart 1925 günü yayımladığı beyannamede halk desteği konusunda şu önemli saptamalarda bulunur: “Hadise bütün vatandaşlarca nefret ile karşılanmış ve civar mıntıkaların ahalisi, ani bir mukavemet hissi ile Cumhuriyet’in müdafaasına girişmiştir. “ (Age, s.205.)
Atatürk, 31 Mayıs 1925 günü de seferberliğin kaldırılması nedeniyle bir beyanname yayımlar ve emeği geçen herkese teşekkür eder. Şu vurgular anlamlıdır: “Cumhuriyet’i müdafaa etmiş olmanın verdiği haklı şeref ve gurur hisleriyle yuvalarına dönmeye başlayan evlatlarımızı muhabbetle ve minnet ile tekrar selamlarım.” (Age, s.251.)
Dönemin Başbakanı İsmet İnönü de isyancılara halkın destek vermediğini belirtir: "Halk, asilere iltihak etmek (katılmak) şöyle dursun, yolunu kesmeye ve münasebetini daraltmaya meyletti. (İsmet İnönü, Cumhuriyet'in İlk Yılları, C.1, Yedigün Yayıncılık, s.70-71.)