21 Kasım 2024 Perşembe
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Kuruluş’tan Kurtuluş’a 23 Nisan Türk Devrimi

29 Ekim 1923 tarihinde ilan edilen Cumhuriyetimiz, 23 Nisan 1920 tarihinde kurulmuştur. Ankara’da kurulan meclis, milli mücadeleye önderlik etti ve bağımsızlığımız kazanıldı.

Kuruluş’tan Kurtuluş’a 23 Nisan Türk Devrimi
A+ A-
YILDIRIM GENÇER / TGB GENEL BAŞKANI

Şevket Süreyya Aydemir’e göre, “23 Nisan 1920 Türkiye Milli Kurtuluş Hareketi’nin kendi devletinin kurduğu tarihtir. Bu tarihte Milli Mücadele, artık bir Halk Hareketi olmaktan çıkmış, bir Halk Devletinin ekseni etrafında gelişmeye başlamıştır. Bu eksen Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti’dir ve yarınki müstakil Türkiye Cumhuriyeti bu halk devletinin tekamülü olarak tabii temelinde oturacaktır.” (1)

Falih Rıfkı Atay’da, “Anadolu’da yeni bir Türk devletinin temeli 23 Nisan 1920’de Büyük Millet Meclisi açıldığı gün atılmıştır. Mustafa Kemal bu meclis başkanı seçildiği gün gerçekte, yeni Türk devletinin ilk başkanı olmuştur”(2) diye ifade ederek devletimizin kuruluşunu 23 Nisan 1920 olarak göstermiştir.

Vatan Partisi Genel Başkanı Dr. Doğu Perinçek de “23 Nisan, saltanatı bertaraf ettiğimiz, Ankara’da Devrimci Meclis ve Devrimci Hükümet kurduğumuz gündür. 23 Nisan, İstiklal Savaşımızın hükümetine devrimle kurduğumuz gündür. Dünyanın her yerinde Türk Devrim tarihi 23 Nisan olarak bilinir. Örneğin Komünist Enternasyonel Programı’nda devrimler sayılırken ‘1920 Türk Devrimi’ denir. Çünkü o tarih, Türkiye’de Devrimci İktidarın kurulduğu tarihtir”(3) demektedir.

Dünya devrim tarihine altın harflerle yazılan 23 Nisan, büyük milletimizin övünç kaynağıdır. Hakkıyla kutlamak ve anmak ise biz genç kuşakların görevidir. İlk baskısı 1964 yılında yayınlanan Tek Adam’ın ikinci cildinde Aydemir, 23 Nisan için “Biz pek gereği gibi değerlendiremiyoruz sanıyorum”(4) diyor. Aradan 56 yıl geçmiş olmasına rağmen bu fikre katılıyorum. 23 Nisan, tarihsel değerinden uzak bir şekilde kutlanıyor. Toplumsal hafızamızda ağırlıklı olarak “Çocuk bayramı” olarak yer alan 23 Nisan, çok daha büyük anlamlar taşımaktadır.

Kemalist Devrim programa ihtiyacın her geçen gün daha da bu günlerde 23 Nisan’a verilen önem devletçe ve milletçe artmıştır. Bu sevindirici bir gelişmedir. Zorluklar, devrim tarihimizi ve devrimci programımızı tarihin içerisinden çıkıp getirmektedir. Siz istemeseniz de o çözümler çıkıp gelecektir.

19 Mayıs tarihinde Samsun’a ayak basan Mustafa Kemal Atatürk, gözünü devrimci bir hükümete dikmiştir. Anadolu’ya geçişinin nihai hedefi, yeni bir devlet kurmaktır. Ölü sayılan bir milletten; medeni milletlere eşit bir Türkiye, bir Türk Milleti. Mazlum milletlere kurtuluş yolunu gösteren bir rejim…(5) O rejim, Türkiye Cumhuriyetidir. Büyük Millet Meclisi'nin açılmasıyla, hakimiyet milletin egemenliğinde toplanmış, Türk milleti kendi kaderini ellerine almıştır.

Hâkimiyet-i Milliye’nin 23 Nisan 1920’de çıkan 24. sayısı, “Tarihi bir olay: Türkiye Büyük Millet Meclisi. BMM ile milletimiz en büyük tehlikelerden kurtulmaya doğru yeni ve tarihi bir safhaya girmiş bulunuyor”(6) diye müjdeliyordu.

Fedakâr halkımız, Meclis'in önderliğinde tehlikelerden kurtulmak için adım adım yürüyordu. Peki neydi o tehlikeler?

İSTANBUL'UN İŞGALİ

16 Mart 1920’de İtilaf Devletleri, Kuvayı Milliye’nin saldırılarının arttırdıklarını ileri sürerek İstanbul’u resmen işgal ettiler. Haberleşmeye el konuldu, hükümet daireleri kontrol altına alındı, Şehzadebaşı Karakolu’nda 6 Türk askeri şehit edildi. 13 Kasım 1918 tarihinden itibaren denetim altında bulunan İstanbul, artık tamamen İtilaf Devletlerinin kontrolü altına girdi.

Ali Fuat Cebesoy, Milli Mücadele Hatıralarında “İstanbul’un işgalini memleketin başına gelmiş olan felaketlerin en tehlikelisi telakki etmişti”(7) diyor. İstanbul'un işgalinin dayattığı mecburiyeti ise şöyle açıklıyor:

İzmir’in işgali hadisesi, milleti, düşmanlarımız aleyhine nasıl harekete geçirmişse, İstanbul’un işgali de, mukadderatını bizzat eline almağa mecbur etmiştir.(8)

Mustafa Kemal Paşa, İstanbul’un işgaliyle birlikte aynı gün Kolordulara, Valiliklere, Mutasarrıflıklara telgraf; İstanbul’da İngiliz, Fransız, İtalyan, Amerikan ve bütün tarafsız devletlerin hariciyelerine protesto çekmiştir.(9)

15. Kolordu Kumandanı Kazım Karabekir Paşa’ya yolladığı telgraf emri şöyle başlıyordu: “Bu telgrafı bir dakika geciktiren vatan hainidir.”(10)

İstanbul’un işgaliyle birlikte Mustafa Kemal Paşa’nın daha öncesinde de işaret ettiği gibi Ankara’da bir Meclis kurma fikri zorunluluk haline geldi. Paşa, vilayetlere, bağımsız livalara ve kolordu kumandanlarına çektiği telgrafta Ankara’da “Fevkalade salahiyete sahip bir Meclis'in”(11) toplanılması için talimat göndermiştir.

23 Nisan 1920 Cuma günü dualarla açılan Meclis, Atatürk’ün İstanbul’dan ayrılırken hedef noktasıydı. Kurulan Devrimci Meclis, yeni bir devletin ve Cumhuriyetin en büyük adımıydı. Amasya, Sivas, Erzurum kongrelerinin nihai hedefi Ankara’da açılacak Meclis’ti. Şimdi Milli Mücadele artık devlet niteliği kazanmıştı.

Meclisin açılmasıyla yeni bir safha başlıyordu. 15 Kolordu Komutanı Kazım Karabekir Paşa bunu şu sözleriyle dile getirdi:

“23 Nisan İstiklal mücadelemizin ikinci kitabını açıyordu. Bir senelik, mesaimizin yekunu Türk Milleti için şan-averdir. Muvaffak olacağımıza zerre şüphem yoktur”(12) diyordu.

MECLİS'İN ÖNCELİKLİ GÜNDEMLERİ

İstanbul’un işgalinin ardından açılan meclisin çözmesi gereken zorunluluklar vardı. O dönem Atatürk’ü ve milli mücadele önderlerini en çok zorlayan konular; Damat Ferit Paşa hükümetinin hainliği ve işbirlikçiliği, içeride yükselen ve İstanbul hükümeti tarafından desteklenen isyanlardı. Aynı zamanda Kuvayi Milliye’nin düzenli orduya geçilmesi de önemli bir gündem başlığını oluşturuyordu.

Şevket Süreyya Aydemir Meclis'in öncelikli gündemlerini dört maddede sıralıyor:

1- İstanbul’un kışkırtmaları.

2- İç isyanlar.

Bu iki madde kadar öncelikli olmasa da; muntazam ordu ve dış münasebetlerin kurulması ve TBMM’nin dış alem tarafından tanınması.(13)

Sabahattin Selek de “Anadolu İhtilali” kitabında 3 noktaya dikkat çekiyor:

1- Karşı ihtilal hareketleri.

2- Yunanlıların işgal hareketleri.

3- Çerkez Ethem kuvvetlerinin tasfiyesi.(14)

Selek’in aktardıklarının da doğruluk payı olmakla beraber Şevket Süreyya Aydemir’in, İstanbul hükümetleriyle olan mücadeleye dikkat çekmesi ayrı bir önemdedir. Çünkü İstiklâl Savaşı aynı zamanda bir iktidar savaşıdır ve birinci maddeye yazılacak kadar mühimdir.

Ali Fuat Cebesoy’un Milli Mücadele Hatıralarında ise Meclis'in kurulmasının hemen ardından isyanlara yer verdiği görülür. Düzce, Hendek isyanları ve Anzavur ayaklanması, Cebesoy’un bu önceliğini doğrular.

BÖREKÇİZADE RIFAT EFENDİ

Damat Ferit Paşa’nın 11 Nisan’da Şeyhülislam Dürrizade Abdullah imzasıyla yayınladığı fetvada, “Kuvayi Milliye mensuplarının kafir ve öldürülmelerinin farz olduğu” ilan edildi.(15) Fetva, İngiliz uçakları tarafından Anadolu’nun birçok bölgesine dağıtıldı. Fetvayla iç cepheyi bölmeyi ve milli mücadeleyi itibarsızlaştırmayı amaçlayan bu girişim, Mustafa Kemal Atatürk’ün dahice hamlesiyle, vatansever din adamlarına hazırlattığı fetvayla değişti. 16 Nisan tarihinde başta Ankara Müftüsü Börekçizade Rıfat Efendi’in önderliğinde 153 müftü ve din adamının imzasını taşıyan karşı fetvada “Düşmana karşı elden gelen bütün gayretin gösterilmesini farz, ölenlerin şehit, kalanların gazi olduklarını, direnen halka karşı fitne çıkaran ve silah kullananların en büyük günahı işlemiş olacaklarını” emredildi. Yayınlanan fetva, savaşın sadece askeri düzlemde ilerlemediğinin en büyük göstergesiydi. Milli mücadele, propaganda alanında da büyük bir kapışma içerisindeydi.

İÇTEKİ SAVAŞ DAHA ÖNEMLİ

Milli mücadelede “Türk’ü Türk’e kırdırmayı hedefleyen” İngilizler, İngiltere Büyükelçiliğinin Baştercümanı Ryan, 23 Eylül 1920 tarihli raporunda milliyetçi liderlerle mücadelede 3 yol olduğu belirtmiştir: İlki müttefik kuvvetlerin doğrudan harekete geçmesi, ikincisi, Yunanlıların kullanılması, üçüncüsü ise Sevr’i kabulden yana Türklerin kullanılması.(16)

Nisan ayında Sevr henüz açıklanmamıştı fakat Ryan’ın bahsettiği 3 madde uygulanmaktaydı. Damat Ferit Paşa’ya bağlı isyancılar, Kuvayi İnzibatiye adı altında milli mücadeleye karşı ayaklanmışlardı.

Atatürk, 13 Temmuz Yunan yenilgisinden sonra Meclis’te yaptığı konuşmasında; “Dahili isyanları bastırmak, Yunan taarruzunu durdurmaktan elbette daha mühimdir”(17) diyerek, iç cephedeki mücadelenin düşmana karşı mücadeleden daha başat olduğunu belirtmişti.

Damat Ferit hükümetinin yayınladığı fetvalar, basın kampanyaları, din, mezhep ayrılıklarını körükleme, Halife orduları kullanma vb. çeşitli yöntemlerle, İngiltere ile tam işbirliği halinde, Anadolu’da geniş çapta bir karşı devrim hareketini başlatır.(18)

Nisan ayında Anzavur hareketi Biga ve Gönen’de etkili olurken, Düzce ve Bolu’da ise isyanlar meydana gelmiş ve Beypazarı’na kadar sıçramıştır. Damat Ferit Paşa’nın bizzat desteklediği Anzavur hareketi başlarda başarılı olur. Ardından Çerkez Ethem kuvvetlerinin sevk edilmesiyle beraber isyan bastırılır. Ankara’nın bunalımlarından biri olan Anzavur ayaklanması bir anlamda düzenli ordu ihtiyacını da yakıcı bir şekilde gündeme getirmiştir. Ethem’in birliklerini istediği gibi yönlendiremeyen Atatürk, Meclis'in açılışıyla beraber düzenli orduyu hızla gündeme getirecektir.

Düşmanı mağlup etmek için öncelikli mesele iç cephedeki isyanları bastırmak ve o isyanları bastıracak düzenli orduyu yaratmaktı.

DİPNOTLAR:

(1) Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam C. 2, Remzi Kitabevi, İstanbul, Nisan 2018, s. 249

(2) Falih Rıfkı Atay, Çankaya, Pozitif Yayınları, İstanbul, s. 273.

(3) Doğu Perinçek, 23 Nisan Devrimi, Aydınlık gazetesi, 26 Nisan 2019.

(4) A.g.e, s.249.

(5) Mahmut Esat Bozkurt, Atatürk İhtilali, Kaynak Yayınları, İstanbul, Ocak 2014, s. 101.

(6) Zeki Sarıhan, Kurtuluş Savaşı Günlüğü C. 3, Türk Tarih Kurumu, s. 3.

(7) Ali Fuat Cebesoy, Milli Mücadele Hatıraları, Temel Yayınları, İstanbul, Ocak 2017, s. 369.

(8) Age, s. 369 vd.

(9) Atatürk’ün Bütün Eserleri, c.7, s. 121.

(10) Age, s. 125.

(11) Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, Kaynak Yayınları, İstanbul, Eylül 2016, s.322

(12) Kazım Karabekir, İstiklal Harbi C. 2, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, Şubat 2019, s. 733.

(13) Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam C. 2, Remzi Kitabevi, İstanbul, Nisan 2018, s. 270.

(14) Sabahattin Selek, Anadolu İhtilali, c.1, İstanbul, 1965, s. 313.

(15) Şehülislam fetvası hakkında bkz. Zeki Sarıhan, Kurtuluş Savaşı Günlüğü c.2, Türk Tarih Kurumu, s.475 vd. Sina Akşin, Kısa Türkiye Tarihi, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, Ocak 2016, s.150

(16) Doğan Avcıoğlu, Milli Kurtuluş Tarihi C. 1, s. 151-152.

(17) Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, Kaynak Yayınları, İstanbul, Eylül 2016, s. 356.

(18) Doğan Avcıoğlu, Milli Kurtuluş Tarihi C. 1, s.147.

DEVAM EDECEK
Son Dakika Haberleri