05 Kasım 2024 Salı
İstanbul 11°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Kuyuya atılan taş ve peşine düşenler

Kuyuya atılan taş ve peşine düşenler
A+ A-
Özge Yaren ENÇ / Vatan Partisi İzmir Basın ve Propaganda Bürosu Başkanı

Günümüzde sosyal medya mecralarının giderek yaygınlaşması beraberinde kültürel emperyalizmin en yeni ve etkili olgularından biri olan “sosyal medya linci”ni de getirdi.

Sosyal medya, bireylerin sosyalizasyon sürecinde edindikleri kültürel kodlarını yansıttıkları, “benzerleri” ile “arkadaşlık ettikleri” ve “herkesin ulaşabildiği” bir yarı kamusal özgürlük alanı olarak görülmektedir. Bu alanda bireyler beğenilme, övgü alma, gündeme gelme isteğiyle çeşitli paylaşımlar yapmaktadır.

Bu mecralarda kullanıcılar, arkadaşlarının gönderilerini çok hızlı ve kolay bir biçimde binlerce kişiye yayabilmekte ve “trend” haline getirmektedir. Özellikle Türkiye’de “trend” olan etiketlere baktığımızda son dönemde çoğunlukla “linç girişimlerinin” ilk sıralarda yer aldığını görmekteyiz.

Kitle psikolojisinin bir ürünü olan linç, “onlar ve bizler” ayrımı üzerinden doğup gelişmektedir. Sosyal medyada bu durum kendini, “A partililer/B partililer, A takımlılar/B takımlılar, A hayranları/B hayranları” vb. şekillerde göstermektedir. Linç olgusu da bu 2 grubun sistematik bir biçimde birbirine hücum etmesi sonucu oluşmaktadır.

Bu güruhların ellerindeki en değerli linç malzemesinden biri de “kadın” konusudur. İnsanların bu hassas damarını deşmekten asla yüzü kızarmayan bu “arkadaşlar” klavyede tek bir tuşa basarak adeta kelle almak isteyen avcılara dönüşmüşlerdir.

ETİKTEN BİHABER OLANLAR

Bu avcılar, etik olgusunun varlığından bihaber olduklarını hemen hemen her paylaşımlarında göstermektedirler. Olayları değerlendirirken hiçbir bilimsel temel aramayan bu kişiler, söz konusu paylaşımı yapanın “onlardan” olmasını “diğerini” suçlamak için gayet yeterli bir sebep olarak görmektedirler.

Emperyalist kültürün yarattığı dost/düşman ikiliğini sadece belirli birkaç kalıp etrafında ören “linç ekipleri”, hayal dünyalarında adalet mahkemesi haline getirdikleri sosyal medyada birer yargıç haline gelmektedirler. Bu meselede en güncel ve çarpıcı örnek şair Şükrü Erbaş’ın başından geçenlerdir. Geçtiğimiz aralık ayında Twitter’da bir kadın şairi cinsel tacizle suçlamış ardından binlerce vatandaş kuyuya atılan bu taşın peşine sorgusuz sualsiz düşmüştü. Geçtiğimiz gün ise bu taşın peşinden atlayanların “canını oldukça sıkan” bir başka tweet atıldı. Bu tweette aynı kadın, “Ben Twitter'daki kullanıcı adımla Fadime Öncü... 9 Aralık 2020'de Twitter hesabımdan yaptığım bir paylaşımda, onlarca kadından birisi de benim diyerek, Şükrü Erbaş tarafından evine davet edildiğimi, dolaylı olarak taciz edildiğimi yazdım. Bunun gerçekle ilgisi yoktur. Çocukluğumda yaşadığım taciz ve psikolojik sorunlar beni, insanların onuruyla oynayan çirkin, yıkıcı bir suçlama yapmaya götürmüştür. Sonradan derin pişmanlık duydum. İşlediğim suçu kabul ediyorum. Kamuoyu önünde özür diliyorum” diyerek attığı iftiradan pişman olduğunu anlatıyordu.

Burada ortaya çıkan pek çok sorundan bana göre en önemlisi “etik” konusudur. Bir kimseyi suçlamak nasıl olur da bu denli kolay olur? Birini katil, tacizci, deli ilan etmek nasıl olur da birkaç karakterlik paylaşımda yazılanlara göre olur? Kuyuya atılan taş ve peşine düşenler - Resim: 1

Öte yandan tacize uğrayan kadınların başlarına gelen olayları açıklamakta yaşadıkları çekince malumdur. Psikososyal etmenler kadınların seslerini duyurmasına ket vurmaktadır. Bunu aşabilen kadınlar cesaretle başlarına gelenleri sosyal medya hesaplarında paylaşıyorlar.

Bu durumda kadınların destekçisi olmak ve onlarla omuz omuza mücadele edeceğimizi vurgulamak elbette değerlidir, zararlı olan bu acı durumlarda kaoslar yaratmanın peşine düşmek ve kimse tarafından adı duyulmamış dernekleri parlatma aracı haline getirmektir.

Tacize uğramadığı halde bir kadının kendini “mağdur” göstermesi nedendir? Binlerce “fav alma” tutkusu? Var olduğunu gösterme arzusu? Arkasına binleri toplama hırsı? Bu sorunun cevabını sizlere bırakıyorum.

Sosyal medyada kadınların daima destekçisi olduğunu iddia eden “kız kardeşlik” grupları bu tür linç girişimleriyle aslında kadınları yürüdükleri yolda yalnız bıraktıklarının farkında bile değiller.

Bir insanın mağduriyeti üzerinden “takipçi kazanmaya” çalışarak hangi kadını koruyabiliriz?

Mağduriyetlerin son bulması için hayali mahkemelere mecbur bırakılan kaç kadın kendini güvence altına alabilir?

Kadınlar, bu avcılara mahkum değiller! Kadınlarımızın seslerini duyurmak için çare aradığı yeri bilgisayar ekranı haline getiren sistemin aygıtları, adalete ve kolluk kuvvetlerine olan güveni giderek azaltarak adeta mağdurları “kendilerine muhtaç” hale getirmekteler.

Sosyal medya üzerinden yaratılan bu algıları yıkacak, 6284 sayılı kanuna dört elle sarılacağız. Kadınlarımızı bu çözümsüzlük girdabından akılcı ve devrimlere bağlı politikalarla kurtaracağız!

Sosyal medya