Lacivert Dergisi sola düşman mı?
Ülkemizin muhafazakârlarına lafımız olamaz. Onlardan yeri geldiğinde öğreniyoruz, aynı gemideyiz zaten. Ama muhafazakâr saflara sızmış liberallere, döneklere ve onlara Cumhuriyet’e saldırmak için imkân tanıyan bu derginin yöneticilerine lafım var. Bu hatalar sizi yine FETÖ’nün yanına sürükler!
Lacivert Dergisi, Ocak 2018 ve Şubat 2024 tarihli sayılarında Türk Solu kapağıyla çıktı. Tezleri, Türk Solu’nun millî olamayacağı üzerineydi. Vatan Partisi yöneticileri, Teori Dergisi Yazı Kurulu Üyeleri ve 68 önderleri Lacivert’teki yazıları inceledi, Türk Solu’nu yazdı. Birkaç gün sürecek yazı dizimize, okurlarımızı da katkı sunmaya davet ediyoruz.
Dergide eski isimlerle karşılaşıyorum. Cengiz Algan göz doktoru imiş. Erol Biçer, Bercan Tutar, Sibel Eraslan, Hakkı Öcal, Haşmet Babaoğlu, Hilal Kaplan gibi medyadan tanıdığımız isimler karşımıza çıkıyor. Liberallerin şahı Atilla Yayla da derginin yazarlarından. Tiyatrocu Ulvi Alacakaptan’ın da yazısı var.
Yazarların bir bölümü kendilerini gazete yazarı olarak tanımlarken bir bölümü de romancı, yazar, araştırmacı vb. sıfatlarla tanıtıyor. Dergi tarafsız, deyim yerinde ise “ideolojiler üstü” bir havaya bürünmeye özen gösteriyor. Ama göreceğiz, “Sol” karşıtı ideoloji net.
Değerli tarihçi Ahmet Taşağıl gibi, Cemil Meriç’in kızı sosyolog Ümit Meriç gibi saygın isimlere de yer veriyor. Derginin konuları, dosyaları gerçekten sapına kadar laik (isterseniz seküler diyelim) dünyanın soruları irdeleniyor. Yeni ideolojiler, altın çağ, gösteriş toplumu, yeni dünya düzeni, iklim sorunları, yeni sekülerlik, üniversiteler vb.
YENİ BİR ŞER ODAĞI MI?
Kimseye haksızlık etmeyelim, kuşkusuz küresel, ulusal hatta yerel güncel olaylar, fikirler hakkında kafa yoran yazılar da dikkati çekiyor dergide. Soru şu: bizler için, toplum için ne ifade ediyor? Haksızlık etmeyelim yazarların hepsine. Şubat 2024 sayısında dünyada İsrail karşıtı tepkileri derin bir vukufiyet içinde inceleyen Birol Biçer bize ışık tutuyor. İnsan Aydınlık mı okuyorum, duygusuna kapılıyor.
Melek mi şeytan mı Lacivert? 2000’li yılların başında Cumhuriyet’in, TSK’nın altını oyarken kendisini hoşgörü timsali olarak sunan şer odağına benzer bir yeni merkez mi?
Bu ülkenin muhafazakârlarına lafım olamaz. Onlardan yeri geldiğinde öğreniyoruz, aynı gemideyiz zaten. Ama muhafazakâr saflara sızmış liberallere, döneklere ve onlara Cumhuriyet’e saldırmak için imkân tanıyan derginin yöneticilerine lafım var.
Bu Sol, sizin iddia ettiğiniz gibi kitlelerden kopuk ise, yerli değil ise, din ile sorunları varsa neden bu kadar uğraşıyorsunuz? Koy ver, gitsin. Ama öyle değil. Sol karşıtlığı esas Kemalizm karşıtlığı mı, millet, Cumhuriyet karşıtlığı mı yoksa? Sol millî değilmiş? Yahu daha dün gözlerimizin içine baka baka Kur’ân-ı Kerim yakan İsveç’i NATO’ya buyur edenleri alkışlayanlar sizler değil misiniz? Kıbrıs’ı verenler, Papa’nın anıtı önünde AB’ye imza atanlar Kemalistler/Solcular mıydı? Sol millî değilmiş? Dinime dahl eyleyen bari müselman olsa…
Bu ülkenin tarihindeki en büyük olaylardan birini, Millî Mücadeleyi, koskoca (hasta) imparatorluğu tasfiye ederek, küllerinden inşa edilen Cumhuriyet’i kurmuş, canla başla desteklemiş bir Sol varken, İskilipli Atıf’larla, Said-i Nursi’lerle oyalanmış, Soğuk Savaş yıllarında ABD için savaşacak kadar savrulmuş bir siyasal-düşünsel hareketin parçası olmanın yarattığı kompleksi bir türlü atamamış olmanın verdiği şaşkınlık mı bunların ki? Esas savrulan, ABD gemisine sığınan Batıcı liberal-muhafazakâr önderler değil mi?
Muhafazakâr yurttaşlarla aynı gemideyiz. Aynı ülkenin çocuklarıyız, Yunus’un, Pir Sultan’ın…
Yinelenen hatalar sizi, aslında geçmişteki dostlarınızın yanına, FETÖ’cülüğe yani vatan millete karşı darbeciliğe götürür. Tecrübe ile sabit.
İNGİLİZ MUHİPLERİNDEN MİSİNİZ?
Lacivert dergisinin kapakta “Sol: Yerli mi, İthal mi” başlığı ile tanıttığı Sol’la muhasebeye başladığı dosya eski solculardan Halil Berktay ile yapılan bir röportajla başlıyor. (Lacivert s. 42, Ocak 2018) Ahretlik soru, ilginç tanık. Halil Bey “Solcu olmak ayrıcalıklı bir şey değil” diyesiymiş. Solcular herhalde tersini söylüyor ki, Halil Bey düzeltme ihtiyacı hissetmiş. Ne diyelim, bozacının şahidi şıracıymış. (Lacivert’çilere bir bilgi; Halil Bey’in babası Erdoğan Berktay (Başer) oğlunun bu halini görse çok üzülürdü.)
Sıra geldi “Türk Solu” muhasebecisi yazarlara.
Cengiz Algan adındaki yazar Lacivert’in 75 sayısında (internet ortamındaki güncelleme 3.2.2021) “Türk Solu’nun Eskisi-Yenisi” başlıklı yazısında atıp tutuyor.
Cengiz Algan göz doktoru imiş, DSİP’li, Dur-De’li bir geçmişinin olduğu anlaşılıyor. Vicdani retçi imiş, iyi mi? Cengiz Bey; “Türk solu antiemperyalizm gömleğini çoktan sırtından sıyırmış, rotasını kaybetmiş, yabancı mahreçlerde pişirilen kirli ittifakların ortasında, dizayn edilen CHP’nin peşinde oradan oraya savrulan şekilsiz bir kütleye dönüşmüştür.” buyuruyor. Sonra da Sol’u tarif ediyor: “Türkiye'de sol siyasi hareketleri, merkeze CHP'yi alarak, onun biraz solunda veya biraz sağında konumlanmış, neredeyse tamamı Kemalist yapılar olarak tarif etmek mümkündür. Solun kahir ekseriyeti, CHP ile birlikte, Millî Mücadele ruhunu örnek almıştır.” (agm)
Görüldüğü gibi Dr. Cengiz Bey’in derdi Özgür Özel, İmamoğlu vb. değil, Sol. “Ağzı torba değil ki büzesin” ama bunu kanıtlamaya gelince işler çatallaşıyor. Geçmişe Millî Mücadeleye, hasta adamı gömerek İmparatorluğun küllerinden genç bir Cumhuriyet yaratanların mücadelelerine vb. uzanmaya gerek yok, Vietnam Savaşı’na tepkiler ne oluyor, Sağ neden Cezayir Savaşında Fransa’yı tuttu? 68 olayları ne oluyor, 6. Filo’ya kim karşı çıktı kim 6. Filo için gençlerin kanını döktü soruları ortada kalıyor. Dr. Cengiz Bey bu tür soruları beğenmiyor. “Dikkat edilirse, bugün bile Türk solunun ‘destan’ gibi anlattığı 6. Filo karşıtı eylemler, Dolmabahçe'de ABD askerlerinin denize atılması, ODTÜ'de ABD elçisinin arabasının ters çevrilip yakılması, İngiliz ve ABD askerlerinin kaçırılması vb. eylemlerin işçi sınıfıyla, emek-sermaye çelişkisiyle pek de alakası yoktur. Nitekim dönemin solcu gençlik önderlerinin kitlesel yürüyüş ve mitingleri de örneğin Samsun'dan başlar; ellerinde genellikle Atatürk posterleri ve Türk bayrakları taşırlar.” (agm) İyi mi? İşin düşündürücü yanı, bu satırların yani solcu gençlerin Türk bayraklarını taşımalarından rahatsızlık ifade eden satırların bir muhafazakâr dergide yayımlanmış olması. İşin trajikomik yanı da şu: Geçmişte şehvetle “komünistler Moskova’ya” diye haykıran insanların dergilerinde boy gösteriyor. Birilerinde bir yanlışlık var ama acaba kimde?
Cengiz Bey “ilerici subaylar” sıfatına da takmış. Sol’un bu unsurlarla sürekli işbirliği aradığını iddia ediyor. Marx’ta böyle bir kavram yok ki Cengiz Bey’e göre… Hadi, olaya o pencereden bakalım. Cengiz Bey Marx’ta yok ama örneğin Lenin’de var (bkz. Aralov, Bir Sovyet Diplomatının Anıları), Komintern kararlarında var. (Bkz: Betül Arslan, Türkiye Azerbaycan İlişkileri vb.) Aslında oralara gitmeye de gerek yok. İlerici, solcu kavramının doğduğu Fransız Devrimi’ni anlatan herhangi bir kaynağa baksın, ilerici kavramını (papaz, aristokrat vb.) orada bulacak. Subaylar niye ilerici olmasın? Yani vatansever subaylar ne yapsaydı, düşman işgaline kayıtsız mı kalsalardı? Pera’da işgal subayları ile pişpirik mi oynasalardı? Bu mudur solculuk? Vicdani reddi savunanların bu satırları şaşırtmıyor ama ya milliyetçi-muhafazakâra ne demeli?
Cengiz Bey, PKK sorununu da bir güzel Sol’un üzerine yıkıyor.
“Türk solu deyim yerindeyse yuları PKK'ya kaptırmıştır... Örneğin, 90'ların ortasında sol mücadeleye damgasını vuran kamu emekçileri örgütlenmesinin ürünü Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu'nda (KESK) her önemli pozisyona PKK çizgisindeki partilerden atamalar yapılır. Nihayetinde altını (kitlesi, gücü) olan, kuralı koyar…” (agm)
Doğru, ama bunun hesabını Cumhuriyet’in kurucu iradesinin sahibi CHP’den mi yoksa zaman içinde sosyal-demokratlaşarak dönüşen CHP’den mi sormak gerekir? Aslında Cengiz Bey gibiler ve Lacivert yöneticileri bu soruların yanıtını bilir ama işlerine gelmiyor. Ne de olsa, İskilipli Atıf, Said-i Nursi söylemi sürüyor…. Cengiz Bey noktayı koyuyor. “Sol-PKK işbirliği, bugün artık zirve noktasına taşınmıştır.” (agm) Kavram kargaşası, sahteciliğin anahtarıdır. Günümüzde PKK bölücülüğüne karşı mücadelenin kalesi Sol’dur, milliyetçi Sol’dur sosyalist Sol’dur. “Sol” görünümlü ABD-AB yanlısı kesimleri “sol” diye nitelemek olsa olsa şark kurnazlığı olabilir. Ayrıca Lacivert yöneticilerine hatırlatmak zorundayım. Diyarbakır’ın göbeğinde açılım yapanlar, sınırda çadır mahkemeleri kuranlar Sol’cular değildi. Hedef şaşırtmak için Sol diye gösterilen örgütlerin PKK’dan, Batı’dan beslendiğini sağır sultan bile duydu.
Dr. Cengiz, Kemal Kılıçdaroğlu’nun yabancı mahfillerde üretilmiş bir senaryoyla CHP'nin başına geçirilmesiyle başlayan epey karmaşık bir döneme işaret ediyor. “CHP artık hiçbir ilke gözetmeksizin, fikirsel yakınlık olup olmadığına bakmaksızın, herkesle ve her grupla iş birliği yapacak kıvama getirilmiştir.” tespiti önemli. Peki, bunun sorumlusu emperyal odaklar mıdır, dış baskılara kayıtsız kalan kimi zaman onlara şirin görünmek için elinden geleni yapan muhafazakârlar mıdır yoksa Sol mudur? Dr. Bey yazısını şöyle bağlıyor: “Sözün özü, Türk solu antiemperyalizm gömleğini çoktan sırtından sıyırmış, rotasını kaybetmiş, yabancı mahreçlerde pişirilen kirli ittifakların ortasında, dizayn edilen CHP'nin peşinde oradan oraya savrulan şekilsiz bir kütleye dönüşmüştür.” (agm) Yahu bir dediğin bir dediğini tutsun. Sen CHP’nin bugünkü haline mi karşısın yoksa bugünkü halini fırsat bilip Kuvayı Milliye’ye saldıran İngiliz muhiplerinden misin?
YARIN DEVAM EDECEK