24 Ekim 2024 Perşembe
İstanbul 12°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Le Pen, milli burjuvazinin simgesi

Prof. Dr. Cüneyt Akalın’a göre, "Fransa’daki milli burjuvazi neoliberal küreselleşmeye bir direniş gösteriyor. Le Pen’e bu açıdan bakmak gerekir. (…) Le Pen’in siyasetleri hayata geçerse uluslararası sonuçlar yaratabilir. Bu yüzden ‘konfederal Avrupa’ seçeneği daha çok gündeme gelmeye başladı."

Le Pen, milli burjuvazinin simgesi
A+ A-

ŞAFAK ERDEM

Macron mu, Le Pen mi? Fransa’nın yanıt aradığı bu soruya 24 Nisan’da yanıt bulunacak. Ulusal Cephe lideri Marine Le Pen’in NATO’nun askeri kanadından çıkma, avro ortaklığını terk etme, Kırım’ın Rusya’nın toprağı olduğu tanıma gibi net çıkışları ise Fransız ve dünya kamuoyunun dikkatini uzun süre daha üzerinde tutmaya aday. Emmanuel Macron’un sarı yelekliler hareketi ile zuhur eden ciddi ekonomik sorunlara yanıt verip veremediği, Ukrayna’daki savaşta nasıl bir sınav verdiği ve ülkede yaşanan yabancılar ile göçmenler politikasının başarılı olup olmadığı diğer önemli başlıklar. Fransa’daki seçim sürecine ilişkin merak edilen soruları İstanbul Arel Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü üyesi Prof. Dr. Cüneyt Akalın ile konuştuk.

Le Pen, milli burjuvazinin simgesi - Resim : 1

5. Cumhuriyet’in iktidar sahipleri olan sağ ve sol merkez partilerin oylarının erimesi ve paralel olarak Le Pen ile Melonchon’un aldığı yüksek oy oranları (sırasıyla 23,9 ve 21,7), Fransız siyaset alanının “aşırı uçlara” doğru genişlediği değerlendirmelerine yol açıyor. Buna katılır mısınız?

Fransız siyaseti 2. Dünya Savaşı sonrasında yeniden yapılandı. Bunun başını De Gaulle çekti ve esas olarak milli burjuvaziye dayanan bir güç yarattı. İyi bir sınav verdiklerini söyleyebiliriz. Savaşta Nazilere direnen komünistler de yeniden yapılanmanın içinde yer aldılar ve Fransa Komünist Partisi (FKP) uzun dönem gücünü korudu. Fakat neoliberal küreselleşme döneminde Fransız siyaseti giderek “Amerikanlaştı”. Özellikle FKP ve sosyal demokratlar çok etkilendiler. Yeni oluşan vaziyet, siyasette bir boşluk yarattı. Bu boşluk başka kuvvetlerce dolduruluyor. Ama bu gelişmeyi bir aşırılaşma olarak anlamak yanlış olur. Fransa’daki milli (millici de diyebiliriz) burjuvazi neoliberal küreselleşmeye bir direniş gösteriyor. Le Pen’e bu açıdan bakmak gerekir.

Fransa siyasetinde ülkedeki yabancılar ve göçmenler önemli bir tartışma başlığı. Bilhassa Marine Le Pen için “ırkçılık”, “yabancı düşmanlığı”, “aşırı sağcılık” gibi ithamlar var. Fransız siyasetinde, daha özel olarak ise Le Pen’de bu unsurun önemli bir etkide bulunduğunu düşünüyor musunuz?

Fransa 2. Dünya Savaşı’ndan sonra işgücü açığını kapatabilmek içi Kuzey Afrika’dan, örneğin yoğun olarak Cezayir’den, yüksek sayıda insanı ülkesine almak istedi ve aldı. Biz Türkler benzer bir durumu Almanya için yaşadık. Fakat şimdi 2022 yılındayız ve koşullar değişti. Bu ülkelerin hâkim sermaye sınıfı gelen işçileri geri göndermek istiyor. Bu istek hemen tüm siyasi partilerde o ya da bu biçimde mevcut, hepsi böylesi bir plana sahip. Bu konu bağlamında partilerin aralarındaki ayrımlar çok keskin değil. Tabi hâkim sermaye sınıfı derken bir noktaya dikkat çekmek gerekir: Bu sınıfın ulusal ölçekte iş gören ve reel üretim temelinde yapılaşmış kesiti ile daha ziyade küresel ölçekte iş gören ve finans temelinde yapılaşmış kesiti arasında bir fark var. Bu siyasetin önde gelen sahibinin birincisi değil, ikincisi olduğunu söyleyebiliriz.

‘LE PEN’İN SİYASTETLERİ ULUSLARARASI SONUÇLAR YARATABİLİR’

Le Pen’in NATO, Avrupa Birliği ve Kırım konularındaki net tutumları çok ses getirdi. Le Pen’in siyasetleri hayata geçerse önemli sonuçlar yaratabilir mi?

Evet, yaratabilir. Uluslararası sonuçlar yaratabilir. Avrupa Birliği’nin zor durumda olduğu görülüyor. Bu yüzden “konfederal Avrupa” seçeneği daha çok gündeme gelmeye başladı. Daha gevşek bir yapıya sahip ama daha kalıcı sonuçlar verebilecek bir formül aranıyor. Bence böylesi bir formül daha gerçekçi. Le Pen, Euro’dan ayrılmayı savunurken halihazırda çözüm aranan bu zor duruma bir yanıt vermeye çabalıyor. Söz konusu olan Brüksel merkezliliğe alternatif olarak ulusal egemenliği zedelemeyen bir Avrupa fikri.

Macron refahı daha yüksek, kozmopolit ve finansal sermayenin yoğun olduğu bölgelerden, Le Pen’in ise yoksul bölgelerden yüksek oy oranları çıkardı. Le Pen’in yoksulların sesi olduğunu söyleyebiliriz miyiz, yoksa bu abartılı bir yorum mu olur?

Bu zor bir soru. İyi bir yanıt verilebilmesi için ciddi bir araştırmaya ihtiyaç duyuyor. Yine de şu kadarının kesin olduğunu söyleyebilirim: Sendikasızlaşanlar, çaresizleşenler, yoksullaşanlar ciddi bir itiraz yükseltiyorlar. Sarı Yelekliler bunu açıkça gösterdi.

Le Pen, milli burjuvazinin simgesi - Resim : 2

‘Fransa seçimleri: Derinlerdekilerin demokratik isyanı’

Yazar Sinan Baykent fikirturu.com’da “Fransa seçimleri: Derinlerdekilerin Demokratik İsyanı” başlıklı bir yazı kaleme aldı. Baykent’in yükselen “egemenlikçilik”, “liberal demokrasinin krizi”, “Fransız alt-orta sınıflarının neoliberal küreselleşmeye alternatifi” gibi konuların ele alındığı yazısını özetleyerek sunuyoruz:

* 10 Nisan’da oy kullanan Fransız halkının yüzde 60’a yakını sistem karşıtlığında oy kullandı. Yüzde 26’sı ise sandığa bile gitmedi. Bu manzara – bizzat Batı standartlarına göre – krizdeki bir liberal demokrasiye tutulmuş aynadır.

* Sistem karşıtlığının Fransa özelinde zamanın ruhuna uygun lügati karşılığı “egemenlikçilik”.

Nedir egemenlikçilik?

Tarihsel “ulus” kategorisinin – kavramın içerebileceği çeşitli sağ ve sol tefsirleriyle birlikte – her tür uluslar üstü yapının aşkın hiyerarşisinin üzerinde yer almasını istemektir.

“Ulus”u nesnel ve öznel hususiyetleriyle canlandıran bütün norm, kural, kurum ve unsurların – ki bunların başını “halk” çeker – özgür tasarruf haklarına kastedecek herhangi bir müdahaleyi dışlama iradesidir.

Dahası, ulusun kendi kendine yetebilirlik pratiğini tatbik etmesidir.

Buna göre sağ-egemenlikçi Marine Le Pen yüzde 24, sol-egemenlikçi Jean-Luc Mélen-chon 22 oy aldı.

Böylesi bir tablonun bendeki ilk çağrışımı “derinliğini tarihten, topraktan, emekten ve kültürden alan bir Fransa’nın yükselttiği demokratik çığlık” oldu.

* Kesin olan şu ki, Fransa’da geniş bir toplumsal taban, günlük ekmek kavgasında devlet tarafından “yalnız bırakılmış” olmayı hazmedemiyor. Salgın, hayat pahalılığı ve ufuktaki kıtlık riski, seçmendeki “egemenlikçi” refleksleri “tetikleyen” ortak etmenler sayılabilir.

Fransız halkının alt-orta sınıfsal dokusunun kahir ekseriyeti küreselleşmenin ve neoliberalizmin yıkıcı dev dalgalarına karşı bir “sığınak” arıyor.

Bu “sığınağa” ise seçmenin görüşüne göre ancak – ki “egemenlikçi” bloktaki çatallaşma tam da bu evrede başlıyor – ya sağdaki ya da soldaki temsilciyle ulaşılıyor.

Velhasıl bu pencereden bakıldığında sağ ve sol egemenlikçilik, “çalışan” ve fakat “kazanamayan” ortalama vatandaşın demokratik isyanının kılıfına bürünüyor.

Ekmek kavgasını ulusallaştırmaya/kültürelleştirmeye yatkın olan ahali (burada “göç” meselesine dair bakışın da pekiştiği paylaşılmalı) sağ-egemenlikçiliğin gölgesine koşuyor. Aynı kavgayı bilinçli olarak yahut “üstünkörü” bir tarzda sınıfsallaştırmaya yüz tutan kesim ise sol-egemenlikçilikle cevap veriyor.

Son Dakika Haberleri