13 Ocak 2025 Pazartesi
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Lenin ve emperyalizm

Lenin, hem Hilferding’in hem de Hobson’un yapamadığı şeyi yaptı. Emperyalizm çağının devrim stratejisini dönemin analizlerine dayandırarak geliştirdi. Emperyalizmin bugüne kadar süren temel özelliklerini ve yarattığı süreçleri halen derinleşerek yaşıyoruz

Lenin ve emperyalizm
A+ A-
BAYRAM YURTÇİÇEK

Karl Marks, Weydemer’e yazdığı o ünlü mektubunda, “Modern toplumdaki sınıfların ya da bunlar arasındaki mücadelenin varlığını keşfetmiş olmak onuru bana ait değildir. Burjuva tarihçileri bu sınıf savaşımının tarihsel gelişimini, burjuva iktisatçılar da sınıfların ekonomik anatomisini benden çok önce açıklamışlardır. Benim yeni olarak yaptığım: 1- Sınıfların varlığının ancak üretimin gelişimindeki belirli tarihsel evrelere bağlı olduğunu; 2- Sınıf mücadelesinin zorunlu olarak proletarya diktatörlüğüne varacağını; 3- Bu diktatörlüğün kendisinin bütün sınıfların ortadan kaldırılmasına ve sınıfsız bir topluma geçişten başka bir şey olmadığını tanıtlamak olmuştur” der.

Lenin, Marksizmin üç düşünsel kaynağı olduğunu söyler: Klasik Alman felsefesi, İngiliz ekonomi-politiği ve Fransız sosyalizmi. Bu üç kaynak o günkü insanlığın düşünsel ve bilimsel zirvesi idi. Ancak bu üç kaynak da kendi içinde birçok yanlışı barındıran bir durumdaydı. Marks, bu üç kaynağı yanlışlarından arındırarak birleştirdi ve bilimsel sosyalizmin temellerini attı. Lenin, Marksizmin üç kaynağı ve üç bileşeni adlı makalesinde, “Onun öğretisi, felsefe, politik ekonomi ve sosyalizmin en büyük temsilcilerinin öğretilerinin doğrudan ve dolaysız devamı olarak ortaya çıkmıştır. İnsanlığın on dokuzuncu yüzyılda Alman felsefesi, İngiliz politik ekonomisi ve Fransız sosyalizminin şahsında yaratmış olduğu en iyi şeylerin meşru mirasçısıdır” der. (Lenin Seçme Eserler, İnter Yayınları, Cilt 11, s.13.)

MARKSİST TEORİ

Yine Lenin, “Marx felsefeyi, Feurbach’ın materyalizmine yol açmış olan klasik Alman felsefesinin, özellikle Hegelci sistemin kazanımlarıyla zenginleştirdi. Bu kazanımların en önemlisi diyalektiktir. Yani en tam, en derin ve tek yönlülükten en arınmış şekliyle gelişme öğretisidir. Bize sürekli gelişen maddenin bir yansımasını veren insan bilgisinin göreliliği öğretisidir” der ve ekler: “Marx, felsefi materyalizmi derinleştirip sonuna kadar geliştirmiş, doğanın bilgisini insan toplumunun bilgisine genişletmiştir.” (Age, s.15.)

Yine “Klasik politik ekonomi, Marx’tan önce İngiltere’de, en gelişmiş kapitalist ülkede ortaya çıktı. Ekonomik yapıyı araştıran Adam Smith ve David Ricardo, emek-değer teorisinin temellerini yarattılar. Marx onların eserini devam ettirdi. Bu teoriyi tam olarak temellendirdi ve tutarlı bir biçimde geliştirdi. Her metanın değerinin, o metanın üretimi için harcanan toplumsal olarak gerekli çalışma süresi miktarıyla belirlendiğini gösterdi” der. (Age, s.17.)

Marx’ın Felsefe ve politik ekonomi dışında, özellikle sınıf mücadelesini yüksek olduğu ve yerleştikçe kapitalizmin işçi sınıfı için nasıl bir sömürü ve zulüm düzeni olduğunu gören ve mücadele yürüten Fransız ütopik sosyalistleri, Saint Simon ve Fourrier’den de etkilenmiş ve teorisini kurarken yararlanmıştır. Bununla ilgili olarak ta Lenin şunları yazıyor: “Fakat ilk sosyalizm ütopik bir sosyalizmdi. Bu teori kapitalist toplumu eleştiriyor, mahkûm ediyor ve lanetliyor, yıkılmasını düşlüyor, daha iyi bir düzenin hayalini kuruyor, zenginleri sömürünün gayri-ahlakiliğine ikna etmeye çalışıyordu. (…) Marx’ın dehası, herkesten önce buradan dünya tarihinin öğrettiği sonucu çıkarmayı ve onu tutarlılıkla geliştirmeyi bilmiş olmasında yatar. Bu sonuç sınıf mücadelesi öğretisidir.” (Age, s.17-18.)

LENİN KÂHİN DEĞİLDİ

Bütün bu herkesin bildiklerini neden yazdım. Çünkü hiçbir teori ve bilimsel keşif, kendisinden önce üretilmiş bilimsel temellere ve teorilere dayanmadan üretilemez. Buna kutsal metinler bile dâhildir. Dikkatle incelenirse Tevrat ile Kuran arasında bir devamlılık vardır. Nasıl ki Karl Marks, bilimsel sosyalizmi tek başına ve bir gecede vahiy yoluyla bulmadıysa, Lenin’de emperyalizm teorisini kendi başına bulmadı. Marks’ın yöntemini uygulayarak, yaşadığı dönemin bilimsel gelişmelerini temel alarak, kendi özgün teorisini kurdu. Benim kanaatime göre yüzyılı aşkın bir zaman geçmesine karşılık, Lenin’in emperyalizm tahlili esas olarak hâlâ geçerliliğini korumaktadır. Çağımız emperyalizm çağıdır. Lenin’in tarif ettiği emperyalizmin temel nitelikleri ve bunlardan doğan temel çelişmeler hâlâ geçerliliğini korumaktadır. Lenin bir kâhin değildi. Ve yazdıkları yaşadığı çağın bilimsel ve düşünsel düzeyine tekabül etmekteydi.

Yıldırım Koç,12 Mayıs 2020 tarihli Aydınlık gazetesindeki köşesinde Lenin’in emperyalizm kitabını ele alırken şöyle diyor: “Bu kitapta yer alan iktisadi analizlerin büyük çoğunluğu, 1916 öncesinde Marksist ve Marksist olmayan başka yazarlar tarafından da ele alınmış ve geliştirilmiştir. Lenin’in (esasında fazla yenilik içermeyen) bu tanımı, üretimin merkezileşmesini, finans kapitalin oluşmasını, sermaye ihracının öne çıkmasını, dünyayı paylaşan tekelci birliklerin önem kazanmasını ve dünyanın paylaşılmasının sona ermiş olduğunu vurgulamaktadır” diyerek, Lenin’in bir derleme yaptığı izlenimi vermektedir.

Evet, Lenin Hilferding ve özellikle Hobson’dan genişçe yararlandığını onlardan yaptığı alıntılarla zaten kendisi söylüyor. Ama Lenin, hem Hilferding’in hem de Hobson’un yapamadığı şeyi yaptı. Emperyalizm döneminin, ya da yaşadığı dönemin devrim stratejisini bu analizlere dayandırarak geliştirdi. Emperyalizmin bugüne kadar süren temel özelliklerini ve bu temelin yarattığı süreçleri halen derinleşerek yaşıyoruz. Bunları özetlersek, dünyanın paylaşılması tamamlanmıştır. Ancak kapitalizmin eşit olmayan gelişme kanunu çerçevesinde geriden gelen ve hızla gelişen emperyalist ülkelerin bu paylaşıma razı olmayacakları ve bu yeniden paylaşım talebinin savaşlara yol açacağını söylemektedir. Yine, emperyalist ülkelerdeki işçi sınıfı içinde ortaya çıkan oportünizmin, Lenin’in deyimiyle, “lafta sosyalist, fiiliyatta emperyalist yani sosyal emperyalist akımın” emperyalizmin sömürgeleri aşırı sömürmesinden işçi sınıfının bir kısmını satın alma koşullarını yarattığını tespit etmiştir. Bu süreç giderek derinleşti ve işçi sınıfının neredeyse tümünü kapsar hale geldi. Bu durum kaçınılmaz olarak emperyalist ülkelerde devrimci partilerin ve devrimci mücadelenin fiilen ortadan kalkmasına yol açtı. Eski devrimci komünist partiler emperyalist ülkelerde sınıf işbirliğini savunan ve kendi emperyalist burjuvazisinin bir parçası haline gelen sosyal demokrat partiler haline geldiler. Emperyalizmin ilhak ve sömürgeleştirme eğiliminin sömürgelerde ve ezilen milletlerde, milli kurtuluş mücadelelerini yarattığını, tekelci kapitalizmin bilimsel gelişmeyi engellediğini, emperyalizmin, tekelci karakterinden ötürü, siyasal gericilik ve baskı politikası olduğunu yazmıştır.

Lenin, emperyalizmin bu temel özelliklerinin siyasal analizini yaparak, emperyalizmin, kapitalizmin bütün çelişmelerini keskinleştirdiğini ve proletarya devrimini zorunlu kıldığını söyler. Lenin’in deyimiyle emperyalizm, proletarya devriminin arifesidir. Emperyalizmin incelenmesi ve araştırılması devam edecektir. Bizzat Lenin, “Çünkü emperyalizmin çok yönlü incelenmesi bir şeydir: Böyle bir inceleme daha yeni başlıyor ve özü itibariyle, bilim ne kadar sonsuzsa o kadar sonsuzdur”diyor. (Lenin, Proleter Devrim ve Dönek Kautsky, İnter Yayınları, Birinci basım, İstanbul, 1996, s.155.)

Ancak, “Sosyalist partiler tartışma kulüpleri değil, savaşan proletaryanın örgütleridir ve bazı taburlar düşman safına geçmişse, onlar hain olarak damgalanmalı, teşhir edilmeli ve emperyalizmi “herkesin aynı biçimde” anlamadığı, şovenist Kautsky ile şovenist Cunow’un bu hususta ciltler dolusu kitap yazabilecekleri, “sorunun yeterince ele alınmadığı” vs. vs. gibi ikiyüzlü söylemlerin “tuzağına” düşülmemelidir. Kapitalizmin, saldırgan doğasının bütün görüngüleri, tarihsel gelişiminin ve ulusal özelliklerinin en küçük dalları içinde hiçbir zaman sonuna kadar incelenemeyecektir; ayrıntılar üzerine bilginler (özellikle kılı kırk yaranlar) hiçbir zaman tartışmayı tamamlayamayacaklardır” der. (Age, s.155.)

DEVAM EDECEK
Son Dakika Haberleri