Levent Kırca ile elli gün - 3: Gitmediği ilçe sıkmadığı el kalmadı...
Levent Kırca 12 Ekim 2015 tarihinde Türk milletini acılar içinde bırakarak bu dünyaya veda etti. Bir anda sanki gençliğimizi, çocukluğumuzu kaybettik. Zorluklara karşı ‘Gülümse Türkiye’ diyen, Nasrettin Hocamız Levent Kırca'mız, toplumun kıymetlisini vatan toprağına saygıyla uğurladık
30 Mart 2014 Yerel Seçimlerinde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayımız Levent Kırca ile dolu dolu elli gün seçim çalışması yürüttük. Usta sanatçımızın ölümünün dokuzuncu yılında, bu deneyimi yaşayan kişi olarak, ‘Elli gün’ü Aydınlık okurlarının bilgisine sunuyorum.
KARTONDAN TELEFON KILIFI
Deniz Çağlayan bir gün Levent Kırca’nın önünde kartondan kılıfı görüce soruyor bu nedir diye. “Cep telefonum. Kendim yaptım. Beğendin mi?” diye yanıt veriyor adayımız. Deniz kılıfı çok beğeniyor ve neden kartondan kılıf yaptığını merak ediyor.
Kırca “Niye o plastik şeylere o kadar para vereyim. Bayılıyorsunuz para harcamaya. Evde fazladan böyle kartonlar var. Böyle telefonu koyuyorum kartonun üstüne, kalemle şeklini çiziyorum kartona.” Bir yandan da eliyle anlatıyor çizdiğini. “Sonra bir bant var çok güçlü onunla buraları tutturuyorum.” -birleşim yerlerini göstererek- “Dışarıda kalan kısımları da böyle… Evde sahneden kalan boyalarla boyuyorum. Al bu da senin olsun. Ben kendime yaparım.”
Tabiî Deniz bu kılıfı bir kez hediye ettiği gün kullanmış. Eskitmeye kıyamamış. Yırtılacak, kapağın içinde yazdığı ‘Deniz’e sevgilerle’ yazısı silinecek diye çok korkmuş. Şimdi evinin başköşesinde karton telefon kılıfını sergiliyor.
HATAY’A BİLE GİTTİK
Adayımız ilk seçim çalışmasını 15 Mart 2014 Cumartesi günü emekçi semti Ümraniye’den başladı. 11-12 Mart 2014 Belediye başkan adayımızın davetlisi olarak Hatay’dayız. Hatay, Samandağ, Mızraklı Belde halkına konuşma yaptı.
Hatay’da 9-10 yaşlarında kız çocuklarına “Bu kalabalığın nedenini, buraya kimin geldiğini biliyor musunuz” diye sorduk. Yanakları soğuktan al al olmuş, ünlü birinin köylerine geleceğini duyunca evlerinden terlikleriyle fırlamış, -o anda arkadan annelerinin seslenişini duyar gibiyiz: ’Ayşee çıplak ayakla, montsuz, burnunu çeke çeke nereye gidiyorsun’- yakarışına aldırış etmeden, Anadolu’ya has, ürkek edasıyla, “Evet, biliyoruz” dediler.
İsmini söyler misiniz dedik, ‘Levent Kırca’ dediler hep bir ağızdan. Nereden tanıyorsunuz Levent Kırca’yı dediğimde, “Olacak o kadar” deyip şarkısını mırıldanmaya başladılar.
FENERBAHÇE YÜRÜYÜŞÜ
Levent Kırca’ya Ankara Fenerbahçe Derneği’nden Aziz Yıldırım’ın da katılacağı Anıtkabir yürüyüşüne davet gelmişti. Yürüyüş 23 Mart 2014 tarihindeydi. Katılmaya karar verdik. Ekip olarak yola çıktık. Dört güvenlik görevlisi de Ankara’dan bize katılacaktı. Ayrıca Partiyi temsilen Genel Başkan Yardımcılarımız da oradaydı.
Yürüyüş noktasına gediğimizde adayımızı protokol aldılar. Ekip olarak sekiz kişi adayımızın arkasında duruyorduk. İki saat bekledikten sonra adayımızın, Uğur Dündar’ın ve birkaç kişinin daha ismi anons edilerek Aziz Yıldırım’ın yanına götürüleceği söylendi.
Başkanımız öne çıktı, arkasında sekiz kişi onunla birlikte. Asker “Siz gelemezsiniz. Levent Bey yalnız gidecek” dedi. Buna izin veremezdik. Birlikte ya da en azından üç kişi birlikte geliriz diye itiraz ettik. Kabul etmediler. Ama biz sekiz kişi iki metre arayla adayımızı arkadan takip ettik. On binlerce yurtsever Anıtkabir’de. İğne atsan yere düşmez. Göz göze gelemiyorsun.
Birbirimizi kaybetmemek için kol kolayız. Önde adayımız. Tam Anıtkabir’e yaklaştık. Askerler durdu, adayımızı, Uğur Dündar’ı ve diğer konukları ortada bırakıp kayboldular. Konuklar bir anda yüz binlerce insanın içinde yapayalnız kalmıştı. Hemen arkadan adayımızın iki koluna girdik.
Levent abi ‘Beni nasıl buldunuz’ diye çok şaşırdı. Hedefimiz Ata’yı ziyaret ve Aziz Yıldırım’ı bulup desteklerimizi iletmekti. İki yol vardı. Ya kalabalığın içine girip boğuşa boğuşa hedefe ulaşacaktık. Ya da Ankara’ya boşuna gelmiş olacaktık. Yani sessiz sedasız İstanbul’a geri dönecektik.
Karar verdik Aziz Bey’i bulup desteklerimizi iletecektik. Savaşa hazırdık. Gözümüzü kararttık ve kalabalığa daldık. İlk kaybımız adayımızın ayakkabı topuğuydu. Anıtkabir yer taşları aralıklı döşenmiş. Mimaride bu yöntem; yere bakarak yürünmesini sağladığı için ‘saygı taşları’ dendiğini öğreniyoruz.
Arkadan ekibimizin filozofu Akadur Töleğen topuğu alıp cebine koydu. Bir anda merdivenlerin en tepesine, yüksek bir yere geldik. Uzaktan basın ordusunu arıyorduk. Çünkü basın neredeyse Aziz Yıldırım da orada olmalıydı.
Nihayet Anıtkabir’in sağ tarafında basın ordusu. Levent Abi’ye “Aziz Yıldırım’ı buldum” dediğimde yanımda sadece adayımız ve Öncü Gençlik’ten Nigar Selvi vardı. Diğerlerini insan seli alıp götürmüştü. Önde ben, ortada adayımız, arkada Nigar. Kollarımız kenetlenmişti.
Mümkün değil bizi ayırmaları. Elim önde sürekli yolu açıyor. “Yardımcı olun arkadaşlar lütfen! Levent Kırca öne geçecek. Yol verin lütfen!” Levent Kırca lafını duyan, o kalabalıkta hem selfi yapıyor hem de yol veriyor. Bir ara Nigar da insan seline kapıldı. Kaldık adayımızla baş başa. Bir taraftan gözlerim dürbün olmuş kalabalığı tarıyorum ’basın ordusu nerede’ diye.
Hah bulmuştuk. On beş metre kalmıştı. Başkanımız “İstersen geri dönelim, çişim geldi” diyor. “Az kaldı çişini tut” diyorum. Bu sıkıntıyı çok iyi bildiğim için, selfilere izin vermedik ve yirmi dakikada basın ordusunu ortasına vardık. Bu sefer de güvenlik ve basın, Aziz Bey’in yanına girmemize izin vermiyor.
Dahası öyle sıkışıklık var ki yol veremiyorlar. Aziz Yıldırım’a iki kişi kala güvenlikçilerin kollarını çimdikleyip yol açarak adayımızı bir itmişim ki, zorunlu olarak yol açıldı. Ve birden Aziz Yıldırım karşısında Levent Kırca’yı gördü. Aziz Yıldırım “sen nereden çıktın” deyince, adayımızdan “gökten” cevabınını verdi. Gürültüden aralarında ne konuştular duyamadım ama ikisi de şaşkın ve mutluydu.
BULDOZER KOL DEVREDE
Ayrılma zamanı geldi. Nasıl geriye dönecektik. Adayımızın deyimiyle “ Buldozer kol” devreye girdi. Anıtkabir dışına çıkmadan önce Nigar ve diğer arkadaşlar tek tek ortaya çıktılar. Ve yine aynı ekip caddedeydik.
Kurtulmak mümkün değil. Herkes adayımızın yanına gelip fotoğraf çektirmek istiyor. Hemen caddede bir bölüm ayarladık. Kapısını yaptık. Oradan Levent abimiz bağırıyor “kapıya kumbara koyun girenden de, çıkandan da” bir yandan da “ Gel gel vatandaş gel” diye bağırıyor.
Bir anda başka bir miting oluştu. Sohbetler, soru cevaplı tartışmalar sürdü gitti… Güzel ama bir o kadar da zorlu bir seçim çalışmasıydı. İstanbul’a dönerken Akadur arkadaşımız ayakkabı topuğunun tabanına hatıra olsun diye adayımızdan imza almıştı.
SİLİVRİ'YE HEP DESTEK OLDU
Beylikdüzü’nden otobüsle gelirken otobüsün yanına binek araba yaklaştı ve ısrarla korna çalarak durmamızı istedi. Yolumuz uzun, zamanımız dar olduğu için otobüsü durdurmak istemedik. Oysa binek arabanın içinden bağırarak gelen emekli Oramiral Nusret Güner’di. Durumu fark edince arabayı durdurduk ve komutanımızla Levent Kırca otobüste sevgiyle kucaklaştılar. Nusret komutanımız: “Büyükşehirde oyum sizin. Başarılar dilerim” diyerek otobüsten ayrıldı.
BİR YANDAN DA MAHKEME KAPILARINDA…
Son gün. Bütün ekip erkenden kendi oyunu kullanıp buluşma yerimiz Tepebaşı’nda otobüsümüzde hazır olduk. Tabii Sinan usta seçim yasakları nedeniyle giydirilmiş otobüsü soydurup eski haline getirmiş. Arabayı görünce elli şahane günün sonu olduğunu idrak edebildik. İçimiz hüzünlendi. Yapacak bir şey yok.
Her günün bir sonu var diyerek hareket ettik. İstikamet Bebek Tevfik Fikret İlköğretim Okulu. Kendisini görüntüleyen gazetecilere ‘Vatanı kurtarmaya geldim’ diyerek takıldı. Arkasından adayımız birlikte Genel Başkanımız Doğu Perinçek’e destek vermek için Beşiktaş'taki Şair Nedim Ortaokulu'nda gittiğimiz için çok mutluydu.
SON SÖZÜ: VATAN SAVUNMASI
12 Ekim 2015 tarihinde Türk milletini acılar içinde bırakarak bu dünyaya veda etti. Bir anda sanki gençliğimizi, çocukluğumuzu kaybettik. Ağlarken güldüren, hem güldüren, hem de düşündüren, zorluklara karşı ‘Gülümse Türkiye’ diyen, Nasrettin Hocamız Levent Kırca'mız, toplumun kıymetlisini, uğruna ölümü göze aldığı vatan toprağına saygıyla uğurladık...
Uğurlarken caddelere sığamadık, yüreğimizden yürek koptu. Kara toprağa kızdık, hiddetlendik bizden seni aldı diye…
Levent Kırca’nın derin halk sevgisi, usta tiyatroculuğu ve başı dik aydın kararlığı bize ışık tutuyor, her zaman yolumuzu aydınlatacak.
BİTTİ