LGBT’nin özendirme merkezi Batı'dır
Farklı olmak, siyah beyaz bir hayata dahil olmak yerine gökkuşağı renklerinden biri olmak sizi özel yapar algısıyla çocuklar eşcinselliğe özendirilir. Bu, liberalizmin yaratmak istediği toplum modelidir. Irkçılıkla mücadele edemeyen Avrupa ülkeleri iş eşcinselliğe gelince tüm kaynakları kullanıyor.
Avrupa’dan Türkiye’deki LGBT konusundaki gelişmeleri oldukça yakından izliyoruz. Daha önce de konu üzerine bazı makaleler kaleme almış ve bunun Batı merkezli bir özendirme olduğunu yazmıştık. Şimdi konuyu biraz daha açma zamanın geldiğini tartışmalara bakarak görüyoruz.
Geçen günlerde Türkiye Liseliler Birliği (TLB) sosyal medyada esaslı bir çalışma yürüterek çocuklara LGBT’nin dayatıldığına “LGBT çocuk yoktur, çocuk istismarı vardır” diyerek dikkat çekti. Kendilerini canı gönülden kutluyoruz çok doğru bir tespit.
Hatırlanacağı üzere tartışma Boğaziçi Üniversitesi LGBTİ+Çalışmaları Kulübünün Ticaret Bakanlığı’nın LGBT işareti içeren ürünlerin satışına +18 ibaresi bulundurması kararına tepki göstermeleri ile başlamıştı. Bize göre oldukça doğru olan bu girişime neden böyle bir tepki verildi? Kimler bu konuyu ‘haklı’ oldukları kampanyasına dönüştürmeye, neden çalıştı?
Yerimiz dar olduğu için mümkün olduğunca kısaca özetlemeye çalışacağım. LGBT Avrupa ülkelerinde bir toplum modeli olarak öne çıkmaktadır ve bunun altyapısı özellikle bir kaç yıldır daha ağırlıklı olarak okullarda çocuklara verilen sözde cinsel eğitimle geliştirilmektedir. Almanya ve birçok Avrupa ülkesinde dördüncü sınıftan itibaren çocuklara cinsellik üzerine eğitimler verilir, bu eğitimler o yaş grubundaki çocuklar için fazlaca ayrıntılıdır. Beşinci sınıf itibariyle devam eden cinsel eğitimde biyoloji derslerinde yeni bir konu olarak eşcinsellik ele alınır. Buradaki amacın, eşcinsel bireylerin toplumda ayrımcılığa maruz kaldığının halbuki eşcinsel evliliklerin var olduğu günümüzde bunun kabul edilemez olduğu söylenmektedir. Derslerde de bu konu işlenirken ayrımcılık teması öne çıkarılmak ile birlikte çocuklara ödev olarak kendilerini bu insanların yerine koymaları ve sınıftan hemcins bir partner seçerek bu konuyu işlemeleri söylenir. Derste kitap önerileri de olur, ama kitap ismi ile değil daha çok “Kütüphanemizde bu konuda aklınızdaki sormaktan çekindiğiniz sorulara cevap olabilecek kitaplar var isterseniz bakabilirsiniz” denir. Aynı zamanda “çocuklar istediğiniz zaman bizlerle de bu konuda açıkça konuşabilirsiniz bazen ebeveynleriniz sizi anlamayabilir ama biz böyle konularda tecrübeliyiz bize açılabilirsiniz” denir.
SAHTE ÖZGÜRLÜK
Şimdi bu iki söylemi açalım:
Önerilen kitaplarda çocuklara empoze edilen konu; ‘cinsel organınız sizin cinsel kimliğinizi belirlemez, bir erkek bedeni yada kadın bedeni ile dünyaya gelmiş olabilirsiniz ama asıl belirleyici olan sizin kendinizi nasıl hissetiğinizdir. Erkek olarak doğmanız kadın gibi giyinemeyeceğiniz anlamına gelmez, ya da kadın bedeninde olmanız erkek gibi davranamayacağınız. İnsanlar sizin isteklerinize saygı duymak zorundadır’ vurgusudur. Bu şekilde ‘toplum modelinin size ne dayattığının önemi yoktur, önemli olan sizin nasıl hissetiğinizdir’ algısı körpe akıllara sokulur. Farklı olmak, siyah beyaz bir hayata dahil olmak yerine gökkuşağı renklerinden biri olmak sizi özel yapar algısıyla çocuklar eşcinselliğe özendirilir. Bu, liberalizmin yaratmak istediği toplum modelidir. Toplumsal değil bireysel bakış açısı. Toplum yararına olan değil benim ne istediğim önemlidir bakışı. Bir örnek ile açarsak, Avrupa’da çeşitli haberlerle salgın sürecinde insaların sağlığını korumak amaçlı getirilen kısıtlamalara karşı yapılan eylemlerin haberlerini sizlere iletmiştik. İşte o eylemlerdeki vurgu da budur. “Her ne sebeble olursa olsun benim kişisel özgürlüğüme müdahale edemezsiniz’’ yani bireysel özgürlüğümü kısıtlayamazsınız.
Özetle, liberalizmin hedeflerinden biri toplumun parçası olmak ve ulusal bilinçten koparılarak kendi istedikleri gibi yönetebilecekleri milletler yaratmaktır. LGBT konusu da bundan ayrı değildir. Daha çocuk yaşta ben olma bencillik güdüsü aşılanır çocuklara. Çocuklara verilen derslerin de devlet okullarında verildiğini belirtmekte fayda var.
İkinci konu olan öğretmenlere açılma konusu ise öğretmenlere eğitim sisteminin verdiği bir görevdir. Öğretmenler göreve başlarken onlara sözlü mülakatta bazı sorulur; “Diyelim ki çocuğunuzun cinsel yöneliminin bedensel cinselliğinden farklı olduğu ortaya çıktı ne yaparsınız?” Eğer ki öğretmen burada ‘küçük bir çocuk cinsel yönelim hakkında nasıl bir fikir sahibi olabilir’ gibi bir cevap verirse, bir daha kadrolu olarak öğretmenlik yapma diye bir şansı olamaz. Kaldı ki öğretmenlik eğitiminde öğretmen adaylarına bu konuda özel eğitim verilir ve cinsel yönelimi bedeninden farklı olan çocuklara özel bir ilgi göstermeleri ve dışlanmalarına izin verilmemesi istenir. Bu eğitimde öğretmen adaylarına kendilerine açılan çocukları gerekirse ebeveynlerinden dahi korumakla mükellef oldukları, çocuk istemediği sürece aileye bilgi vermemeleri ve çocuğun özel durumu konusunda kendisine nerelerden nasıl yardımlar alacağı konularında da yardımcı olmaları için eğitim verilir.
Görüldüğü üzere cinsel yönelim konusu özel bir durum olarak kabul edilir. Irkçılıkla mücadele edemeyen Avrupa ülkeleri iş eşcinsellik konusunda yapılan ayrımcılığa geldiğinde her türlü olanaklarını seferber etmektedir.
EŞCİNSEL EVLİLİK ORANI ARTIYOR
Eşcinsellik konusunda Avrupa’nın başı çeken ülkelerinden biri olan Almanya özelinde yazacak olursak. Eşcinsel evlilikler konusunda 2000’li yılların başında 15 yıllık bir öngörü hedefiyle yapılan 2019 hedefli araştırma çalışmalarına göre aynı yıla gelindiğinde eşcinsel evliliklerin yüzde 200 oranında daha fazla olduğu görülmüştür. Eşcinsel evliliğin 2017 sonbaharında tanınmasından 2018 yılının sonuna kadar yaklaşık 33 bin eşcinsel çiftin evlendiği kayıtlara geçmiştir. 2019 yılında Almanya Federal İstatistik Ofisi tarafından yapılan bir araştırmaya göre ise Almanya’da yapılan evliliklerin yüzde yedisi eşcinsel evliliktir. Avrupa’nın birçok ülkesinde de tablo farklı değildir. Öyle ki bazı ülkelerde örneğin Danimarka, eşcinsel evlilikler karşı cinsle olan evliliklerin oranından daha fazla olduğu yazılmaktadır.
LGBT konusu öyle bir boyuta taşındı ki en ufak bir aykırı fikir beyan etme ırkçı bir söylem ile hatta daha da ileri tepkilere neden oluyor. Bu konuya basına yansıyan iki önemli olayı örnek verelim: Almanya’nın Kassel şehrinde Biyoloji Profesörü Ulrich Kutschera bilimsel verilere dayanarak çocuklara cinsel istismar konusunda eşcinsellerin ağırlıklı olduğu şeklinde bir yazı yazar. Hemen ardından Profesör Kutschera hakkında eşcinselleri rencide ettiği gerekçesiyle dava açılır, 2020 ağustos ayında açıklanan kararla profesörün yazısı bilimsel bile olsa içeriği ile eşcinselleri rencide ettiğine hükmedilir ve 6 bin euroluk manevi tazminat ödemeye mahkum edilir.
Diğer bir örnek ise, sosyal medya platformunda yazdığı bir cümle ile alanında çok başarılı kalp ameliyatlarına imza atan bir Türk doktorudur. Bu doktor da yine eşcinselleri rencide ettiği tepkileri bahane edilerek 25 yıl çalışıp emek verdiği hastane yönetimi tarafından başka hiçbir geçerli neden gösterilmeksizin işine son verilir. Onun da hastane yönetimine karşı başlattığı hukuk mücadelesi devam etmektedir. Nerede kaldı Avrupa’nın düşünce özgürlüğü demeden edemiyor insan.
Son bir dipnot ile yazımızı tamamlayalım. Haziran ortalarında İngiltere basınına yansıdığına göre, Kovit-19 salgın döneminde okulların kapanmasıyla birlikte sadece bir okulda bulunan kendini lezbiyen olarak niteleyen 9 kız öğrenci okulların kapalı olduğu dönemde bedensel cinsiyetlerine geri döndüklerini ve karşı cinsle hiç olmadıkları kadar mutlu bir birliktelik yaşadıklarını sosyal medya üzerinden paylaştıkları haber olmuştu.
Sanıyorum salt bu haber bile dikkat çekmek istediğimiz tehlikeyi gözler önüne sermekle birlikte, Türkiye Liseliler Birliği’nin ne kadar haklı bir tepki gösterdiğini anlatmaya yeterlidir.