Yandex
16 Ocak 2025 Perşembe
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Libya tarihinde Kaddafi izi

Libya tarihinde Kaddafi izi
A+ A-
SÜLEYMAN ÇELEBİOĞLU

Libya, İtalya’nın II.Dünya Savaşı’nda yenilmesine rağmen bağımsızlığına kavuşamıyor. II. Dünya Savaşı’ndan sonra İngiliz-Fransız ortak yönetimine veriyor. İngiltere ve Fransa,1951 yılında Birleşmiş Milletler’den bir karar çıkartarak, kendilerine bağlı bir Libya Krallığı kuruyorlar; krallık sözde bağımsız, gerçekte ise bağımlı. Ancak, İngiltere istediği yerde, askeri üs, hava alanı ve askeri birlik bulundurma haklarını koruyor. ABD ise Trablusgarp yakınlarında, Wheelus Field üssünü kurdu; aslında Libya’nın bağımsızlığı göstermelikti.

1959 yılında Libya’da zengin petrol yatakları bulununca, ülke uluslararası petrol şirketleri için büyük önem kazanıyor. Doğal olarak, Libya petrolüne Amerikan ve İngiliz şirketleri egemen oldu. Sanki Libyalılara hiç pay vermeyeceklerdi; varili 1,5 dolardan satılan petrolden Libya hükümeti yalnızca 30 sent kadar alabiliyordu. Libya halkı ise yoksulluk içinde yaşıyordu.

II. Dünya Savaşı’ndan sonra, milli bağımsızlık hareketleri büyük güç kazandı ve sömürge veya yarı sömürge ülkeler bağımsızlıklarını kazanmaya başladılar. Ezilen yoksullar, hızla bağımsızlık mücadelesine girdiler. Kendilerinin yönettiği bir devleti olmayan ezilen dünya, bağımsız devlet kurma mücadelesinde büyük başarılar kazandılar. Yani, milli devrimler ardı ardına ortaya çıkıyordu. Türk Kurtuluş Savaşı bölgede bağımsızlık ateşini zaten tutuşturmuştu ve ateş büyümeye devam ediyordu. Ancak, Türkiye çizgiyi karıştırmaya başlamıştı. Türkiye, Fas’ın bağımsızlığı Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda görüşülürken görüşmenin ertelenmesi yönünde oy kullanıyor. Tunus’un bağımsızlığı gündeme gelince sorunun Fransa ile Tunus arasında bir iç sorun olduğunu söylüyor. Cezayir için de aynı tutumu alıyor.

TÜRK ZAFERİNİN YANKILARI

Tunus lideri Habib Burgiba 25 Mart 1965 günü TBMM’de yaptığı konuşmada, Kurtuluş Savaşı’nda ne kadar etkilendiğini şöyle açıklıyor: “Sakarya Savaşı ve Sakarya zaferi 20 yaşımın en güçlü anısı olmuştur. O zamanlar kendi kendime şöyle diyordum: Acaba ben de ulusumu böylesine seferber edemez miyim, onun ruhuna bu kurtarıcı hamleyi, bu dizgin tanımaz ihtirası aşılayamaz mıyım?”

Burgiba, konuşmasının devamında, “BM güvenlik Konseyine Tunus konusu görüşülürken... Radyolarımızın başında heyecanla, Paris’te Chaillot Sarayında cereyan eden Güvenlik Konseyi müzakerelerini takip ediyorduk. Beklediğimiz kelimeleri söyleyebilen ve bize mücadelemizde sevk ve gayret veren bir adam ortaya çıkabildi ve ona minnettarlığımız ebedîdir. Bu Pakistan delegesi Ahmet Buhari idi. Kısmen de Ahmet Buhari’nin cömert talakatı sayesinde, beş oy bizim, lehimize, yani Tunus meselesinin gündeme alınması yönünde tecelli etti. İngiltere ve Birleşik Amerika aleyhte rey verdiler, fakat bizim için engin bir keder kaynağı olan, Türkiye’nin de aleyhte oy kullanması idi. Şunu söyleyeyim ki bu vaka, bizim Türkiye için duyduğumuz hisleri sürekli bir şekilde değiştiremezdi” diyor. (Burgiba’nın konuşmasının tamamı için, http://www.tbmm.gov.tr/tutanaklar/TUTANAK/MM__/d01/c037/mm__01037081.pdf ).

Bildiğimiz gibi, Burgiba’nın hayali gerçek oluyor ve Kuzey Afrika’dan İtalya’ya doğru uzanan güzel ülke Tunus, bağımsızlığına kavuşuyor.

MISIR DEVRİMİNİN ETKİSİ

Diğer yandan, Mısır’da iktidara gelen Cemal Abdülnasır, Mısır’ın bağımsızlığı ve gelişmesi için önlemler alıyordu. Nasır’ın, Süveyş Kanalı’nı millileştirmesi, Araplar için bir yol açarken, Libya halkı ve Kaddafi üzerinde de büyük bir etki yapıyordu (Kanalın millileştirmesinde de Türkiye olumsuz tutum alıyor). Nasır, İngilizlerin Kanal bölgesindeki üslerini kaldırmış, Kanal şirketini, sigorta şirketleri ve yabancı bankaları millileştirmişti. Nasır, Libya vatanseverleri için de örnek teşkil ediyor ve Libya’da bağımsızlık istekleri gelişiyordu. Nasır, Kaddafi’yi de derinden etkilemiş, Kanalın millileştirilmesi ise Kaddafi’nin benliğinde derin bir iz bırakmıştı. Kaddafi, yönetime geldikten sonra uygulamalarında Nasır etkisi görülür...

KADDAFİNİN YUMRUĞU

Libya ordusunun genç subayı Kaddafi, Libya’nın bağımsızlığını kendisi için amaç edinmişti. Bir örgütleri de vardı: “Özgür Subaylar.”

Yıl 1967... Londra’da Kral İdris’in bakanlarından biri kumar masasında. “Bakan bir saat içinde binlerce sterlin kaybedecek ve sonra uzun boylu, esmer tenli yakışıklı bir gencin yeşil çuhalı masada balyoz gibi patlayan yumruğuyla irkilecekti. Gözlerinden kin ve nefret fışkıran, uzun boylu, esmer tenli yakışıklı genç Muammer Kaddafi’den başkası değildi. Kendini tutamamıştı. Hıncından titriyordu. Şakaklarından ter tanecikleri süzülüyordu.” (Yeni Libya veya Cemahiriye, Kenan Akın, Gazi Matbaası, 1978.)

1 Eylül 1969 günü Kaddafi önderliğindeki genç subaylar, Libya’da yönetime el koydu ve krallığı kaldırdı. Radyodan Kaddafi tarafından okunan bildiride “Silahlı kuvvetler gerici rejime son verdi. Şimdi Libya artık bağımsız olacaktır. Libya Arap Cumhuriyeti kurulmuştur” deniliyordu. Libya’da kurulan devrim hükümetini ilk tanıyan ülkeler doğal olarak, Irak ve Mısır oldu. Kaddafi yönetimi hızla Libya’nın bağımsızlığı yönünde adımlar atmaya başladı. Sigorta şirketleri ve bankalar millileştirildi. Başbakan Abdusselam Callud’un başkanlığındaki Libya delegasyonunun İngiltere ve ABD ile yaptığı başarılı görüşmeler sonucu yabancı birlikler ve üsler tahliye edildi. Ancak, en önemlisi petrol millileştirildi. Kaddafi yönetimi, o yıllarda bağımsız bir Libya için çaba harcıyordu. Libya, NATO ve Varşova Paktı’na kapanıyor ve tarafsız bir ülke olduğunu dünyaya ilân ediyordu. Libya daha sonra Bloksuz Ülkeler içinde yer alacaktır. Kaddafi, “İslam Sosyalizmi” adını verdiği kendi rejimini kuruyordu. Kaddafi görüşlerini, Yeşil Kitap’ta anlattı.

Kaddafi’nin amaçladığı bir şey de, Arap Birliği’nin kurulmasıydı. Arap Birliği, Nasır’ın da çok istediği ve çaba harcadığı bir teşkilattı. Libya, Mısır ve Suriye tarafından imzalanan konfederasyon anlaşması ile Libya, Mısır ve Suriye’nin de katılımı ile Arap Cumhuriyetleri Federasyonu ilân ediliyor. Ancak çok büyük çabalar harcanmasına karşın, Arap Birliği sağlam bir birliğe dönüşememişti... Kaddafi’nin aynı şekilde Tunus ile birleşme girişimleri de başarılı olamamıştı. Arap Birliği düşüncesi, Irak, Suriye, Mısır ve Libya arasında kabul görmüş ama başarılamamıştır.

FİDEL CASTRO’NUN LİBYA GEZİSİ

Küba, ABD’nin çok yakınında bulunmasına rağmen, bağımsızlığını korumayı bilmiş ve ABD’nin tüm çabalarına rağmen kendisini ABD işgalinden korumayı başarmış bir ülkedir. Bu başarıda, efsane liderleri Fidel Castro en önemli etkendir. Sosyalist Castro ile İslamcı Kaddafi, Castro’nun Libya ziyareti ile bir araya geliyorlar, karşılaşma çok sıcak bir karşılaşma oluyor. Bu iki lideri aynı cephede buluşturan ise anti emperyalislikleri idi. Yani, ortak düşman ABD. Castro, son ABD saldırısında yine Kaddafi’nin yanında yer aldı, ABD’ye karşı Libya’yı destekledi.

Ziyareti gazeteci yazar Kenan Akın şöyle anlatıyor: “Libya Halk Kongresi Fizan bölgesinin Sebha şehrinde toplanmıştı. Aynı zamanda devrimin yıl dönümü de kutlanıyordu. Kaddafi’nin “onur konuğu” Castro, Sebha’ya kadar gelmişti. Kumların ay ışığında pırıl pırıl parladığı ve küme küme oynadığı “nefis” bir çöl gecesinde, yakılan yüzlerce meşalenin aydınlattığı Sebha Havaalanı’na Castro’yu getiren uçak indiğinde, bedevilerin sıktığı kurşun, kadınların “hel hele” çığlıkları unutulur gibi değildi. Castro bütün heybetiyle, Albay Kaddafi ile kucaklaşırken mermilerin ve “hel hele”lerin artan sesleri birbirine karışıyordu.

Pistin kenarlarında rengarenk kıyafetli bedevilerin koşuşan atları ve elden ele dolaşan meşaleler, bu tarihi buluşmaya eşlik ediyordu. Anayasa’sını “Kur’an-ı Kerim” yaptığı gece Libya’ya, “ateşli” bir Marksist lider konuk olmuştu.

Gerçekten de tarihin “garip” bir cilvesi daha tecelli ediyordu. Yanımızdaki bir bedeviye Castro’yu göstererek “Bu kim” sorumuza, yağız delikanlının “Reis il Küba” yanıtı hafızalarımızı ara sıra yokluyor.” (Çölden gelen umudun gazabı Muammer Kaddafi. Yeni Çağ, 28 Mart 2011.)

ABD’NİN 1986 SALDIRISI

Kaddafi, Batı ile hep çatışma içinde oldu. Bu çatışma bitmek bilmedi.1984’te Londra’da Libya Büyükelçiliği’nin dışında Kaddafi karşıtı protesto yapanlara binadan ateş açıldı. İngiltere ile diplomatik ilişkiler 10 yıl koptu.

Libya’yı uluslararası terörün kışkırtıcısı diye suçlayan ABD, Libya’ya değişik zamanlarda hava saldırıları düzenledi. Bunlardan biri de 15 Nisan 1986’da Trablus ve Bingazi’ye düzenlenen saldırılardır. Saldırılarda, Kaddafi yara almadı, eşi ve iki çocuğu yaralandı. Evlat edindiği kızı Hanna öldü.

1988’de bir ABD uçağının İskoçya’nın Lockerbic şehrinin üstünde infilak etmesiyle ilgili Libya suçlandı. Olay sonucu, 243 yolcu, 16 mürettebat ile 11 kasabalı öldü. Libya suçlandı. Libya, 2002’de 270 kişinin ailelerine 2,7 milyar dolar ödemeyi kabul etti.

1992’de Birleşmiş Milletler kararı ile Libya’ya ambargo uygulandı. 1993’te de ülke dışındaki mal varlıkları donduruldu. Ekonomik zorluk içinde kalan Libya, 1997’de ambargonun kaldırılmasıyla rahatladı. Ancak, ABD’nin bölgemize karşı saldırıları plânlı bir şekilde sürdü.

Daha çok ABD’nin hedef aldığı ülkelerinde yönetimleri sarsan “Arap Baharı” sürecinde ABD, Libya’ya Türkiye’nin de desteği ile saldırdı. TBBM’den geçen tezkere ile Türkiye 2011 Libya saldırısına onay verdi. Harekâtın merkezi İzmir oldu. Daha önce olduğu gibi ABD’nin denetimi irademize egemen oldu ve Türkiye ezilen dünyaya karşı cephede yer aldı. 1911 İtalyan saldırısında Libya’yı savunmuştuk. Kıbrıs Barış Harekâtı sırasında da bize yardım etmişti... Türkler için üzücü bir durumdu...

Kaddafi, durumu çok önceden görüyor. 2008’de Halep’te Arap Birliği toplantısında Irak’ta Saddam Hüseyin’in akıbetini gözler önüne sererek, “Yabancı güçler Arap ülkesini işgal ederek, liderini yakalıyor ve idam ediyor, biz öyle durup bakıyor ve hadiseye gülüyoruz. Kısa bir süre sonra sıra size de gelecek” diyor.

Sonuçta, Kaddafi linç edildi. Libya yeniden emperyalistlerin çizmeleri altında ezildi. Petrol başta olmak üzere ülke kaynakları yağmalanmaya başlandı.

Devlet yıkılınca, birden fazla güç merkezleri oluştu. Bir iç çatışma hâlâ sürüyor ve Libya’da birliğin sağlanması çok yakın görünmüyor. Kurulan hükümetler de kolayca güç kazanma olanağına sahip değiller. Ortada tek hükümet de görülmüyor zaten.

LİBYA İLE ATILAN YENİ ADIM

Türkiye, Libya ile ‘Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılması’ anlaşması ve ‘Güvenlik ve Askeri İşbirliği Mutabakat Muhtırası’ imzalayarak, çok doğru bir iş yapmış oldu. Libya’da meşru hükümet ile anlaşma yapıldı ancak, Libya da bir iç savaş sürüyor. Libya’ya asker gönderebilmek için TBBMM tezkere kabul etti.

Libya’dan Basra’ya kadar ABD’ye karşı bir cephe kurulmuş oldu. Cepheyi Suriye ve Mısır ile anlaşarak genişletmek gerekir. Bölgenin kurtuluşunun bir bütün olarak değerlendirilmesi daha gerçekçi olacaktır. Bölgede birliğin sağlanması, Suriye ve Irak’ın bütünlüğünün sağlanması; Libya’nın birliği ve bütünlüğü açısından çok önemli bir adım olacaktır. SON

Son Dakika Haberleri