08 Eylül 2024 Pazar
İstanbul 24°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Lübnan Halk Hareketi Partisi yöneticisi: 'Yeni Ortadoğu Planı' devrede

Beyrut Limanı’ndaki patlamanın sebep ve sonuçlarına ilişkin sorularımızı yanıtlayan Monah Hamadeh, Suriye’deki planları başarısız olan ABD ve Batı’nın Lübnan’a yöneldiğini belirtti. Hamadeh, Batı’nın askeri filolarının yardım bahanesiyle Doğu Akdeniz'deki askeri üslerden çağrıldığına dikkat çekti.

Lübnan Halk Hareketi Partisi yöneticisi: 'Yeni Ortadoğu Planı' devrede
A+ A-
ELİF İLHAMOĞLU

Lübnan'ın başkenti Beyrut'ta binlerce ton amonyum nitratın infilak etmesi sonucu yaşanan felaket ekonomik krizlerle boğuşan ülkeyi daha da zorlu bir duruma soktu.

Bu ağır tablo karşısında, salgın nedeniyle evlerine çekilen Lübnanlılar, yeniden sokaklara çıkarak protesto gösterilerine başladı. Başbakan Hassan Diyab hükümeti, henüz şubat ayında göreve gelmesine rağmen sokaktaki protestoların, iç ve dış siyasi açıklamaların getirdiği baskı sonucunda 10 Ağustos'ta istifa etmek zorunda kaldı.

Diğer yandan ABD ve Fransa başta olmak üzere Batı ülkeler yardım bahanesiyle Lübnan’ın iç işlerine müdahale ederek ‘siyasi reform’ çağrılarına başladı. Patlama ile ilgili yürütülen soruşturmaya müdahil oldular.

Patlama sonrası yaşanan gelişmeleri, ülkedeki mevcut siyasi durumu ve Lübnan’ın geleceğini Nasırcı ve solcu Lübnan Halk Hareketi partisi (People's Movement (Lebanon) / Harakat Al-Shaab) liderlerinden Monah Hamadeh ile konuştuk.

‘SORUMLULUKTAN KAÇMAK İÇİN İSTİFA ETTİLER’

  • Lübnan’da şu an siyasi durum nasıl? Patlama Lübnan iç siyasetini nasıl etkiledi? Yeni bir iç savaş olasılığı var mı?

Lübnan yaklaşık dokuz aydır, Taif Anlaşması'ndan sonra başa gelen ve ülkeyi boğucu bir ekonomik krize sokan hükümetlerin izledikleri politikaları protesto amaçlı bir halk ayaklanması yaşıyordu. Bu halk ayaklanması, ABD ve Suudi Arabistan tarafından desteklenen Başbakan Saad Hariri hükümetinin istifası ve Başbakan Hasan Diyab hükümetinin başa gelmesiyle sonuçlandı.

Halk ayaklanmaları; yolsuzlukla alakalı mesuliyet üstlenilmesi ve devletin yeniden inşasında siyasi, ekonomik ve refah kaynaklarının güvence altına alınması için yeni bir parlamento düzeni getirecek erken genel seçimlere hazırlık ve mezhepçi olmayan yeni bir seçim yasası hazırlanması başta olmak üzere bir dizi taleple başladı.

Başbakan Hasan Diyab hükümeti ise, başa geldiğinden bu yana protestocuların taleplerine aldırış etmemişti ve düzinelerce vatandaşın hayatını kaybetmesine, binlercesinin yaralanmasına ve limanın çevresindeki alanın ve mahallelerin ağır hasarına yol açan Beyrut Limanı patlamasına kadar zaten büyümekte olan ekonomik kriz, koronavirüs salgını ile daha da şiddetlenmişti.

Beyrut patlaması sonucunda, sorumlu tutulanlar ve varsayımlar üzerine büyük bir ayrışma yaşandı. Lübnan’daki siyasi partilerden bazıları olası bir İsrail saldırısı teorisini yalanlamadı, bazıları da liman idaresini ve geçmiş hükümetlerin güvenlik ve yargı bakanlıklarını ihmal ve yolsuzlukla suçladı. Hizbullah’ı patlama olayıyla doğrudan ilişkilendirmek için medya ve siyasi açıklamalar yoluyla birlik oluşturdular ve Lübnan'ın uluslararası bir soruşturma ve incelemeden geçmesini talep ettiler.

Meclisteki ve kabinedeki bazı siyasi partiler, sorumluluklarından kaçmak için yolsuzluk ve bozulmalar nedeniyle devlet kurumları içinde çalışmaya devam edemeyeceklerini bahane ederek istifalarını sunmak için birbirleriyle yarıştılar, fakat asıl sebepleri devlet başkanlığı, yasama ve yürütme gibi kurumları yıpratarak Lübnan'ı uluslararası bir vesayet altına almaktı.

Başbakan Hasan Diyab, patlama sonrası estirilen soğuk rüzgarlar, iç ve uluslararası siyasi baskılar nedeniyle, Lübnan hükümetinin felaketten sonra beş gün içerisinde yayınlanacağına söz verdiği soruşturmanın da sonuçları açıklanmadan, daha henüz liman ve çevresindeki enkazlar temizlenmeden, milli sorumluluklarından kaçarak, istifa ettiğini duyurdu.

Bu suçlamalar, Lübnan halkı içerisinde büyük ayrışmalara yol açtı ve siyasi partiler bu sürtüşmenin iç çatışmaları tetikleme olasılığı konusunda ülkeyi alarma geçirdi. Ancak gücü elinde tutan Hizbullah, olası bir iç savaşın direniş hareketine hizmet etmeyeceğini de bildiği için bu iç savaş söylentilerine hiç yanaşmadı. Dolayısıyla dışarıdan doğrudan bir askeri, maddi ve siyasi destek olmadan iç savaş olasılığı zor görünüyor.

‘HİZBULLAH İÇ SAVAŞTAN UZAK DURUYOR’

  • Hizbullah’ın patlama sonrası tutumu nedir?

Hizbullah Genel Sekreteri Seyid Hasan Nasrallah, Beyrut’taki patlamadan sonra Hizbullah'ın tutumunu açıklığa kavuşturmak için bir konuşma yaptı; ilk olarak, ister yalandan bir patlama, ister ihmal, ister İsrail saldırganlığının bir sonucu olsun, soruşturma sonuçlanıncaya kadar yetkilileri sorumlu tutmaya devam etti. İsrail saldırısı ihtimaline karşı, kaçınılmaz ve eşdeğer büyüklükte bir misilleme sözü verdi ve son olarak Nasrallah, Hizbullah'ın hiçbir uluslararası soruşturma komitesine güvenmediğini açıkladı.

Eski Lübnan Başbakanı Refik Hariri'ye düzenlenen suikastın, on beş yıl süren uluslararası soruşturması bu dönemde ülkeyi çatışmalar ve ayrışmalara maruz bıraktı. Nasrallah soruşturmayla ilgili, kimi zaman soruşturmanın bazı bölümlerini sızdırarak kimi zaman da sahte tanıklarla Suriye ve Hizbullah'ı suikastın arkasında olmakla suçlayan Batılı istihbarat raporlarına dayanan Uluslararası Mahkeme’nin, iç siyasete karışması, mezhepsel sinir uçlarını rahatsız etmesi ve Hizbullah veya Suriye devletiyle ilişkili kişi ve kurumlara yönelik ABD’nin yaptırımlara atıfta bulundu.

Başbakan Hariri davasının kararı ile ilgili Hizbullah’ın endişeleri vardı. Ülkeyi savaş ve çatışma riskine sokabilecek ve Lübnan'ı Birleşmiş Milletler Antlaşması'nın 7. maddesinin hükmüne sokabilecek olan bir karar alınması ve bunun sonucunda da direniş güçleri ve işgalci ordular arasında Lübnan topraklarında büyük bir savaş çıkma ihtimalinden korkuyorlardı. Uzun ve yorucu bir süreçten sonra mahkeme kararı daha çok bitmeyen Agatha Christie hikâyelerine benziyordu, bu da 14 Mart ittifakının ve onun taraftarlarının kızgınlığına, kafalarında yıllardır oluşturdukları bir düşmanı cezalandırmak için onlara bel bağlayan uluslararası partilerin güvenlerini kaybetmesine sebep olurken, Başbakan Hariri'nin ailesi ve Lübnanlı siyasi liderler, bu kararın Hizbullah'ı nispeten kısıtlayan ekonomik ve siyasi şartlar altında Saadettin Hariri'yi başbakanlığa getiren siyasi bir anlaşma olduğunu çok iyi biliyorlardı, o ise iç savaş hayaletini uzak tutup, ekonomik krizin baskılarını hafifleterek veya tamamen ortadan kaldırarak halk ile ilişkilerini güçlendirmeye çalışıyordu.

Hizbullah için en önemli şey ise, Siyonist tarafla olan savaşını etkileyecek bir iç savaşa sürüklenmemek, sempatizanlarını ve ona kızgın olan tabanını sakinleştirmek ve kontrol altına almak. Ülkedeki birçok yabancı istihbarat teşkilatı ise bunun aksi için uğraşıyor.

Nasrallah hükümetin istifası sonrası ise, patlamadan sonra Beyrut'taki enkazı kaldıracak, ülkenin ilerlemesi için bir ekonomik plan oluşturacak ve yolsuzluk konusunda güvenebileceği tüm siyasi bloklarının temsil edileceği yeni bir uzlaşma ve ulusal birlik hükümeti kurulması gereğini vurguladı.

‘SABOTAJ İHTİMALİ GÖZ ARDI EDİLEMEZ’

  • Peki siz patlamayı nasıl değerlendiriyorsunuz? Sabotaj mı yoksa sadece ihmal mi?

Özellikle Siyonist düşmanla bir savaş içerisindeyken ve Amerika'nın Suriye'deki projesinin çökmesinden sonra "Yeni Orta Doğu" planını başka bir alanda sürdürmeye çalıştığı düşünüldüğünde, Beyrut’taki patlamayla ilgili hiçbir teoriyi göz ardı edemeyiz. Ayrıca bölgedeki en kırılgan alan ise Lübnan. Bir yandan çok sayıda dış istihbarat teşkilatı ülkede aktif, diğer yandan ülkedeki siyasi bölünme herhangi bir tarafın kolayca siyasi, istihbarat ve güvenlik güçlerine karışmasına imkan tanıyor. Bu yüzden, özellikle medya ve iç ve dış siyasi mekanizmalar aracılığıyla saldırının Hizbullah’ın üzerine yıkılmaya çalışıldığını da gördüğümüzde, bunun bir sabotaj eylemi ya da İsrail saldırısı olduğu teorisi kesinlikle yok sayılamaz.

Bunu takiben, yardım bahaneleriyle Batılı askeri filoların Doğu Akdeniz'deki gelişmiş Avrupalı askeri üslerden çağrılması, Akdeniz'deki petrol sınırları konusunda Türk-Yunan anlaşmazlığında dolaylı bir tehdit olabilir, ancak tabi ki eski Başbakan Refik Hariri suikastı davasının mahkeme kararından sonra gelen Yedinci Madde hükmünde uluslararası bir askeri varlığa dair hazırlık olması da muhtemeldir.

‘PROTESTOLARA KIŞKIRTICILAR KARIŞTI’

  • Patlama sonrası başlayan protestoların ana talebi nedir? Bu protestolara dışarıdan bir müdahale var mı?

Şu anki sokak ve halk ayaklanmalarının talepleri, bu protestoların başlangıcında ortaya çıkan taleplerden farklı. 17 Ekim'de Lübnan halkı, çoğunlukla hükümetin izlediği ekonomi ve vergi politikalarını protesto etmek için sokaklara döküldü ve ekonomik krizin ilk işaretleri ortaya çıktı. Protestocular toplandığında üzerinde mutabık kalınan net bir talep yoktu, ve talepler giderek kaybolmaya başladı, buna bağlı olarak sokak hareketlerinde bölünmeler başladı, meydanlarda Truva Atı gibi sızan dışarıdan finanse edilen birçok dernek ve direniş karşıtı partilerin müdahalesine ek olarak, sıkıntılar gündeme gelmeye başladı. Bazıları İsrail'le barış tabanlı, küresel barış çağrısı söylemli normalleşme seminerleri düzenledi, daha sonra Hizbullah’ı iktidar ortağı olarak görüp krizden sorumlu tutarak, doğrudan kışkırtmalar başladı.

‘YARDIM BAHANESİYLE İŞGALE GİRİŞİYORLAR’

  • ABD patlama sonrası soruşturma için Lübnan’a bir FBI ekibi yolladı. Fransa ise ‘siyasi ve ekonomik reform’ çağrıları yaptı. Bu açıklamaları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Batı’dan gelen açıklamalar, bunların tutum ve eylemleri ile tutarlı. Gösterdikleri ‘destek’ de öyle. Beyrut patlamasından hemen sonra ABD yönetimi, Hizbullah'ın Lübnan üzerindeki askeri nüfuzu nedeniyle Lübnanlı yetkililerin yapacağı soruşturmaya güvenmediklerini açıkladı. Açıkladıklarına göre, ABD Federal Soruşturma Bürosu (FBI) müfettişlerinden oluşan bir ekip, Lübnan'a gitmek ve soruşturmayı başlatmak için Lübnan hükümetinin değil, uluslararası bir kararı beklemekte. Bu uluslararası bir bahaneyle bir işgal demektir.

Fransız makamlarının yardım açıklamaları "siyasi reform" şartı sunuyordu, bu nedenle amaçları insani bir yardımı suiistimal ederek, politikasına uygun bir siyasi çizgi dayatmak ve Lübnan'ın siyasi ve ekonomik gidişatına müdahale etmek ve ülkede varlığını devam ettirmektir.

‘MEZHEPLERE DAYALI SİSTEM KÖKTEN DEĞİŞMELİ’

  • Lübnan’ın geleceğini nasıl görüyorsunuz?

Arap ülkeleri Birinci Dünya Savaşı'ndan galip gelen ülkeler tarafından yapay sınırlar ile böl-yönet ilkesine uygun bir şekilde bölündü, Levant bölgesinde mezhepsel ve aşiretsel oluşumlar, Filistin topraklarında ırkçı bir oluşum kuruldu. Siyonist oluşuma komşu, küçük bir alanda uluslararası ve mezhepsel bağlantılar ile bağlı birden fazla topluluğun bulunduğu Lübnan, şark bölgesinde bir operasyon üssü olarak, kendisine verilen bu rolü oynayan bir konuma getirildi. Ayrışmayı ve çoklu yapıyı sürdürmek için bir anayasa ve iki mezhepçi güç oluşturuldu. Ancak dikkate alınmayan şey, Lübnan'ın geçmişten miras gelen direniş hareketi için bir askeri operasyon üssü olması ve evlatlarının büyük bir kısmının direnişe sempati ile bakarken Siyonist-Amerikan projesine düşmanlık yaklaşımını benimsemesi nedeniyle, Orta Doğu'daki çatışmaların mızrak başı olmasıdır.

Lübnan'daki bu mezhepsel ve siyasi bölünme, geçici bile olsa, istikrarın sağlanmasını engellemektedir. Lübnan'da, ancak bu mezheplere dayalı sistem radikal şekilde değişip, ulusal bir proje geliştirilir veya ulusal birleştirme politikalarında radikal bir değişiklik sağlanabilirse başarıya ulaşılabilir.

BEYRUT LİMANI’NDA PATLAMA

Beyrut, 4 Ağustos'ta 182 kişinin hayatını kaybetmesine, 6 binden fazla kişinin yaralanmasına ve 300 bin kişinin yerinden olmasına yol açan korkunç bir patlamayla sarsılmıştı.

Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Avn, Beyrut'ta meydana gelen büyük patlamanın yol açtığı maddi hasarın 15 milyar doları aştığını ifade etmişti.

Lübnan Hükümeti 10 Ağustos’ta Cumhurbaşkanına istifasını sunmuştu.

Ülkeyi sarsan şiddetli patlamanın ardından ilan edilen olağanüstü hal son olarak 18 Eylül'e kadar uzatılmıştı.

Ülkede siyasi ve ekonomik kargaşa devam ederken, ABD ve Fransa başta olmak üzere Batılı ülkeler yardım bahanesiyle müdahale hamlelerinde bulunuyor. İki ülke de Lübnan’a ‘siyasi reform’ şartıyla yardım edeceğini açıkladı.

‘MEZHEPSEL DEMOKRASİ’

Lübnan'daki "mezhepsel demokrasi" sistemi, ülkede yönetimin, resmi olarak tanınan 18 farklı dini ve mezhepsel topluluk arasında paylaşılmasını öngörüyor.

Lübnan'da memur atamalarından cumhurbaşkanlığı, meclis başkanlığı ve başbakanlık gibi görevlere kadar tüm devlet görevlerinin mezhepsel kotalarla dağıtıldığı bu sistem, Fransız işgali sonrası yine Fransa tarafından ülkeye dayatıldı.

Son Dakika Haberleri