Yandex
16 Ocak 2025 Perşembe
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Masal kentinde yaşanan kabus

19 Şubat akşamı yaşanan hain saldırı, Hanau’nun köklü tarihine bir hançer gibi girdi. Kentin her köşesinde bugün hayatını kaybedenlerin fotoğraflarına, anılarına yakılan mumlara, çiçeklere ve farklı ülke bayraklarına rastlıyorsunuz

Masal kentinde yaşanan kabus
A+ A-
CAN ÇAKIR

Almanya’nın en eski şehirlerindendir Hanau. Sokaklarında yürüdüğünüzde her adımında izine rastlarsınız; her dönemle ilgili anısı vardır kentin. 1800’lü yılların başında Napoleon Bonaparte buradaki bir otelde ikamet etmiştir mesela. Alman bağımsızlık hareketinin ve milliyetçiliğinin oluşumunda tarihi öneme sahiptir. 1813 yılında bugünkü Lamboy Ormanı’ndaki savaşı kaybederler ama bağımsızlık ve ulusal birlik anlayışı Hanau halkında yer edinir. Alman millileşme hareketinde derin yeri olan jimnastik kulüplerinin ilk kurulduğu yerlerdendir Hanau, hatta Hessen Elektörlüğüne karşı isyanın merkezidir. Yaklaşık 900 yıllık tarihinde yetiştirdiği en tanınmış evlatları, muhtemelen dil biliminin en önemli temsilcileri olan Grimm kardeşlerdir.

HALKIN IRKÇILIKLA İMTİHANI

19 Şubat akşamı meydana gelen hain saldırı, kentin köklü tarihine bir hançer gibi girdi. 100 bin nüfuslu kentin her köşesinde bugün hayatını kaybedenlerin fotoğraflarına, anılarına yakılan mumlara, çiçeklere ve farklı ülke bayraklarına rastlarsınız.

Arkamızdan geçen bir Türk annesi telefonda oğlunu sıkı sıkı tembihliyor: “Durumu biliyorsun, sakın geç kalma! Aklım sende kalmasın...” Çeşit çeşit esnafla yaptığımız sohbetlerde söylenen sözler de hep aynı: Çarşı hiç bu kadar boş olmamıştı...

Biz Hanau’a gittiğimizde olayın üzerinden bir hafta geçmişti. Saldırı hâlâ kentin gündemine hakim. Gazetelere baktığımızda, belediyenin aldığı önlemlerden eyaletin danışma hattına, derneklerin açıklamalarından federal hükümetin anma ziyaretlerine kadar, olay birinci sayfada. Göçmen nüfus tedirgin fakat sorular da bir hayli fazla.

DEVLETİN DERİNLİKLERİNDE BİR ALTYAPI

İkinci Dünya Savaşından sonra Alman tarihinin başlıca özeti, Sovyetlere karşı neoliberal Atlantik sistemi ile ittifak arayışıdır. Bu ittifak öylesine ileri gidiyordu ki eski Nazi bürokratları istihbarat başkanlığına (BND kurucusu Reinhard Gehlen) ya da başbakanlığa (Kurt Georg Kiesinger) bile getiriliyordu. ABD’nin denetiminde yeniden kurulan Alman Federal Cumhuriyeti tam bir çelişkiler ülkesine dönüşüyordu. Nasyonal Sosyalist Yeraltı (NSU) çetesinin deşifre olması aslında tam olarak bu ittifak altyapısının ifşasıdır.

2011 yılının 4 Kasım tarihine gidiyoruz. Doğu Almanya’nın Zwickau kentinde bir karavanda bir patlama meydana geliyor. Patlamanın ardından, sadece 1990’ların sonundan itibaren Almanya’da yaşanan cinayet serisinin sahiplerinin değil, daha da vahimi, Uwe Böhnhardt, Uwe Mundlos ile Beate Zschäpe üçlüsünün iç istihbarat (Verfassungsschutz) bağlantılarına rağmen hiçbir soruşturma geçirmemiş oldukları, tersine istihbaratın adamları tarafından desteklendikleri, hatta finanse edildikleri açığa çıkar. Farklı eyaletlerde ve federal çapta yürütülen soruşturmalarda iç istihbarat tarafından tutulan evrakların, çetenin ifşasından bir hafta sonra imha edilmiş olduğu tespit edilir. 2013-2018 yılları arasında Münih’te yürütülen dava ise çetenin işlediği suçları cezalandırmış olsa da -devlet güvenliğini tehlikeye atma gerekçesiyle- istihbarat bağlantılarının üzerine gidilmedi. Halbuki tetikçilerin uluslararası Neonazi yapılanmalarına varan bağlantıları ile işledikleri suçlar, FBI ve DIA’ya kadar uzanıyor. Bu arada Hessen eyaletinin iç istihbarat teşkilatı Hessen Verfassungsschutz, 2014 yılında kendi içinde hazırladığı NSU raporunu 120 yıl boyunca gizli tutma kararı aldı.

YÜKSELİŞTEKİ SIR: EMPERYALİZME TESLİM OLMAK!

Almanyalı Türkler, baskıların defalarca kez hedefi oldu. Karen Fogg’ların öngördükleri ve AB-ABD emperyalizmine alan sağlayacak milli kimliklerden arındırma siyaseti, Almanya’da hayli hayli uygulanıyor. Öyle ki tepeden bakan bu anlayış bugün bölgemizdeki PKK gibi terör örgütlerini Batıda meşrulaştıracak hale getirdi. Afganistan’da, Irak’ta petrol uğruna yürütülen vekalet savaşları, istihbarat destekli çetelerin yol açtığı tahribatlar, bununla birlikte süregelen mülteci sorunu ve Avrupa’nın her yerinde artan sağ partilerin oy oranları, hep el ele yürüyor. Sistematik ayrımcılık, toplum içindeki önyargıların daha da büyümesine sebep oluyor.

Gazeteci Günther Wallraff’ın 1985’te yayımlanan En Alttakiler isimli araştırması, güncelliğini hiç yitirmedi. Halbuki Almanya 70 yıldır göç alan bir ülke. Doğu ile Batının 1949 yılında resmi olarak birbirinden ayrılmasından sonra Almanya Federal Cumhuriyeti yeniden inşa edilebilmek için müttefiklerin etkisi altına girmek zorundaydı. Hitler faşizminin ardından “özgür ülkeler” liberalizmi öngörüyor, Almanya’ya yeni anayasasını dayatıyordu. NSDAP üyesi bürokratlar ancak ABD-İngiltere-Fransa üçlüsüne sadakat yemini ettikten sonra görevlerinde kalıyor, Nazicilik zihinlerden güya tamamen siliniyordu. Zaten savaşla yıkılan üretim merkezleri, Alman halkının evsiz kalmasına yol açmış, milyonlarca insan işini kaybetmişti. Almanya yeniden üretime geçmek zorundaydı.

İkinci Dünya Savaşı, geleneksel imparatorluklarla Alman emperyalizminin arasındaki rekabeti ilelebet çözecek bir savaştı. Nitekim Hitler Almanyasının yenilgisi, ittifak kuvvetlerini tehdit eden milliyetçi akımı bir daha geri gelmemek üzere silmiş, toplum dengesini, ABD’nin küreselleşmeci hedeflerinin payandalığına getirmişti. Zemin hazırdı. Şimdi sırada acil işgücü sorununu çözecek ve Alman milliyetçiliğini dizginleyecek bir çözüm vardı. İşte İtalya, İspanya, Yunanistan ve Türkiye’den işçi alımı bu dönemde başladı. Almanların yapmadıkları en ağır işleri yurtdışından gelen yabancı işçiler yapacaktı. Göç ile birlikte emperyalizmin ezdiği milletler şimdi artık Almanya’da ezilecekti.

NEOLİBERALİZMİN YARATTIĞI KUTUPLAŞMA

Hanau’un göçmen nüfusu yüzde 35’in üzerinde. Alman nüfusundaki demografik değişim her yıl daha da sert bir şekilde boy gösteriyor. Buna paralel olarak yabancı düşmanı fikirleriyle tanınan aşırı sağcı Cumhuriyetçiler Partisi (Die Republikaner) son yerel seçimlerde beş belediye meclis üyesi çıkarmış. Partinin neonazi çeteleriyle bağlantısı olan ırkçı NPD ile ortak çalışmaları olduğu biliniyor. [1] Partinin Hessen Eyalet Başkanı, Hanau ilçe belediyesinin önde gelenlerinden.

Aşırı sağın artan oyları sadece Hanau’ya özgü değil. Leipzig Üniversitesi’nin Kasım 2018’de yayımlanan bir araştırması, yabancı düşmanlığının arttığını gösteriyor. Araştırmaya göre katılımcıların yüzde 36’sı göçmenlere karşı önyargılı. Doğu ile batının birleşmesinden sonra özelleştirme ve kemer sıkma politikalarının sebep olduğu işsizlik ve yoğun göç kaybının yaşandığı doğu eyaletlerinde bu önyargı ve yabancı karşıtı görüşler, batı eyaletlerinin karşısında daha da yüksek (yüzde 31 / yüzde 22). [2] Bertelsmann Vakfı’nın bir araştırması bu durumu doğruluyor: halkın popülist söylemlere karşı olumlu bakışı artıyor. Alternatif Parti’nin (AfD) aldığı oylar da bununla açıklanıyor. [3]

Hanau sokaklarında dolaştığımızda, üzerimizde, araştırmaları tasdik edecek nitelikte bazı bakışlar hissediyoruz. Girdiğimiz bir büfede oturan Almanların konuşmaları biz girince duruyor. Gözler pencereden dışarı yöneliyor. Başka bir mekanda olayın tanıklarıyla tanışıyoruz. Aralarında, saldırıdan sonra İslamiyet’e geçen bir genç de var. Elindeki cep telefonunda bize Spiegel dergisinin farklı sayılarında işlenen İslam konulu kapaklardan oluşan bir kolajı gösteriyor ve ekliyor: “Bu saldırı ilk değil, son da olmayacak.”

MERKEL: IRKÇILIK BİR ZEHİRDİR

Hanau saldırısının görgü tanıklarında ciddi bir endişe ve güvensizlik gördük. Görüştüğümüz tanıkların hepsi saldırganın arabasında bir kişiyi daha gördüklerini belirtiyor. Aynı evde yaşayan saldırganın babası ise polis operasyonunun ardından akıl hastanesine yatırılıyor. Şu ana kadar herhangi bir ifadesi gün yüzüne çıkmış değil fakat saldırganın, babasının etkisi altında kaldığı sıkça ifade ediliyor. Saldırganı teşhis etmek için polise başvuran tanıkların başvurusu da reddediliyor.

Özellikle Hanau halkında ırkçılığa karşı hassasiyet artmış durumda. Siyasilerin açıklamalarını dikkatle okuyorlar fakat hiçbiri güven verici bulunmuyor. Merkel’in “Irkçılık bir zehirdir, nefret bir zehirdir ve toplumumuzun içinde yaşamakta” açıklaması kabul görüyor fakat ırkçı teröre karşı önlem alınamıyor. NSU davasının avukatlarına NSU 2.0 imzasıyla gelen tehdit mektuplarına ilişkin soruşturma, emniyet içerisindeki ırkçı fikirler taşıyan memurlara kadar ulaşmıştı. Hessen Eyaleti İçişleri Bakanlığı şubat ayında 13 memura karşı soruşturma yürütüldüğünü açıklamıştı. [4] Saldırganın hedefinde nargile kafelerin olması da tesadüf değil. Yabancı düşmanı söylemleriyle tanınan Alternatif Parti’nin parti içi bültenlerinde bu kafelerin hedef alındığı biliniyor. [5]

HANAU’DA DÜĞÜMLENEN SORULAR

NSU tetikçileri ile birlikte derin devletin ifşası, Almanya’da bir iç güvenlik krizi yarattı. Bu krizin etkileri hâlâ sürüyor. Uzun zamandır Berlin siyaseti ile yerel yönetimler güvenlik birimlerinde reform yapılmasını tartışıyor, fakat Hanau saldırısını engelleyen olmadı. Halbuki Tobias Rathjen, daha önce polise şüpheli şikayetlerde bulunmuş bir isim.

2013 yılından beri silah ruhsatı taşıyan Rathjen, Federal Savcılıkça da biliniyor. 2002 ve 2004 yıllarında Hanau canisi, istihbarat ajanlarının peşinde olduğu gerekçesiyle polise başvurmuş. Geriye bıraktığı 24 sayfalık bir mektup ile mükemmel İngilizce konuştuğu bir videoda ABD halkına yönelik uyarılarda bulunuyor, devleti gizli bir üst yapının yönettiğini savunuyor. Son aylarda gelişen saldırıların ardından toplumsal kutuplaşma 9 can alıyor. Resmi açıklamalar, saldırganın daha sonra anne-babasının evine giderek önce annesini, sonra kendisini öldürdüğü yönünde, fakat akıllardaki soru şu: Polis neden ancak beş saat sonra eve operasyon düzenliyor?

NSU çetesinin işlediği cinayet serisi Ceska markalı silahlarla işlenmişti. Evde ölü bulunan Rathjen de olaydan birkaç hafta önce kiraladığı Ceska markalı tabancanın yanında ölü bulunuyor. Saldırganın 2018 yılında ABD’de Neonazi örgütleriyle temasta olduğu biliniyor. Mektubunu ve videolarını Neonazilerin kullandıkları internet sitelerinde paylaşıyor. Buna rağmen güvenlik birimlerinin soruşturma yürütmemeleri neyle açıklanabilir?

ESAS ÇELİŞKİ: EMPERYALİZM!

Özellikle 2015 yılındaki göç akımından bu yana siyasi söylemler daha da sertleşmiş durumda. Emperyalizmin Batı Asya halkına kazdığı çukurun içine yine emperyalizmin kendisi düşüyor. Sesi ise son olarak Hanau’dan geliyor. Irkçı fikirler ırk ya da kimlik tanımıyor, bunu en son Kassel Valisi Walther Lübcke’ye yönelik saldırı gösterdi fakat saldırganların izini sürünce birbirine benzeyen rastlantılar ortaya çıkıyor. Özellikle saldırganların akli dengesine yönelik kamuoyunda öne çıkan haberler düşündürüyor. Halbuki olaydan daha iki hafta önce merkezi Minden olmak üzere Almanya çapında Oslo veya Christchurch saldırılarına benzer saldırılar planlayan bir çete çökertilmişti. Öte yandan saldırganların uluslararası bağlantıları da asıl meseleye yönelik ipucu veriyor.

Dünya düzeni değişiyor ve Almanya da değişimin merkezinde. Schröder hükümetinin Doğu ile Batı Almanya’nın bütünleşmesine yönelik siyaseti ile Irak Savaşına katılmama kararından bu yana ırkçı terör daha da aktifleşmiş durumda. Hele ki 2015’ten bu yana oluşan mülteci akımındaki dengesizlik özellikle yoksul kesimde tepkilere yol açıyor. Öte yandan Almanya, Avrupa Birliği üzerinden denge politikalarına ağırlık vermiş durumda. ABD ve Almanya arasındaki dinleme krizi ile ekonomik savaş gündemi, Berlin’i Asya ülkelerine doğru her geçen gün daha çok yöneltiyor. Bugün Almanya’nın en büyük ticaret ortağı Çin olmuş durumda fakat devletin ideolojik çizgisi, hegemonyacı anlayışı tetikliyor. Bu anlayış Alman toplumuna da nüfuz etmiş durumda.

Hani demiştik ya ikinci paragrafta Almanya çelişkiler ülkesine dönüşüyor diye... İşte o sorunun esas kaynağını tanımlamadan ırkçılığa karşı bir panzehir bulunamaz. Hastayı iyileştirmek için teşhisi doğru koymak gerek: Esas zehir Almanya’da da emperyalizmdir. Ve ırkçı terör de emperyalist Gladyo’nun tetik çekmesidir.

(*) TGB Almanya Başkan Vekili, TGB GYK Üyesi.

[1] https://www.hessenschau.de/politik/warum-ein-republikaner-in-hanau-den-landesehrenbrief-erhielt,republikaner-hanau-landesehrenbrief-100.html.

[2] https://www.sueddeutsche.de/politik/auslaenderfeindlichkeit-muslime-studie-rechtsextremismus-1.4199261.

[3] https://www.sueddeutsche.de/politik/populismus-deutschland-studie-1.4152096.

[4] https://www.zeit.de/gesellschaft/zeitgeschehen/2020-02/polizei-hessen-rechtsextremismus-vowuerfe-studie.

[5] https://de.qantara.de/inhalt/rassistischer-terror-in-deutschland-nie-wieder-hoffentlich.

Son Dakika Haberleri