Mazhar Müfit Kansu’nun anlatımıyla: Cumhuriyet nasıl ilan edildi?
Mazhar Müfit, Mustafa Kemal’le Erzurum’daki kongre çalışmalarından İstanbul’da Meclisin açılmasına kadar geçen sürede her gün birlikte oluyor. Mustafa Kemal Paşa ve Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nden yakın mücadele arkadaşları her gelişmeyi, her konuyu geceler boyu tartışıyorlar. Mazhar Müfit Kansu, Erzu
Mazhar Müfit, Mustafa Kemal’le Erzurum’daki kongre çalışmalarından İstanbul’da Meclisin açılmasına kadar geçen sürede her gün birlikte oluyor. Mustafa Kemal Paşa ve Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nden yakın mücadele arkadaşları her gelişmeyi, her konuyu geceler boyu tartışıyorlar. Mazhar Müfit Kansu, Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber eserinde bu tartışmaları ve her gelişmeyi bir tarihçi özeniyle aktarıyor. Yapıtın Önsöz’ünü kaleme alan Yusuf Hikmet Bayur’a göre: “Onun hemen hep günü gününe tuttuğu notlar birçok olayın nedenlerini ve iç yönünü aydınlatmakta, birçok tarihsel gerçeği meydana çıkarmakta, Osmanlı Devleti’nin son ve Anadolu’da yeni doğan devletin ilk anları üzerine ışık tutmaktadır.”
Mustafa Kemal Paşa, çevresinde olmayanlarla; komutanlar, valiler ve diğer hükümet yetkilileriyle de telgraflarla tartışıyor. Paşa, dönemin koşullarına göre oldukça mükemmel bir haberleşme ağının merkezindedir. Devamlı fikir alıyor ve kendi düşüncelerini aktarıyor. Gece gündüz öyle yoğun düşünüyor, çalışıyor ve tartışıyor ki, çevresindekiler buna zor ayak uydurabiliyorlar. Paşa hastalanacak diye de kaygılanıyorlar. İşgaller, isyanlar, çeşitli tertipler gibi büyük zorlukların yanı sıra para, yiyecek, vasıta vb. sıkıntısıyla da baş etmeleri gerekiyor. En büyük lüksleri ise birer şekerli kahvedir. Kahve neyse de şeker pahalıdır.
O günlerde kafalardaki soru: Memleketi kurtarmak, günün felaket ve ıstırap kaynağı olan şartlarından kurtulmak için ne yapılmalıdır? Mustafa Kemal Paşa’nın Erzurum’da bu soruya verdiği ilk yanıt, nettir ve adı konmasa da cumhuriyetin tanımıdır: “Arkadaşlar, tek tedbir: Hâkimiyeti Millîyeye müstenit bilakaydüşart müstakil bir Türk Devleti teşkil etmek ve bu hedefe behemehâl vasıl olmaktır. (…) Millî Mücadeleyi milletin büyük ekseriyetine dayanarak süratle hızlandırmak ve organize etmek zorundayız. Memlekette ve elimizde tek tepe ve tek kurşun kalıncaya kadar mücadele etmek azmimiz daima mahfuz kalacaktır ve kalmak mecburiyetindedir.”(1)
MİLLET TESLİM OLMAYI REDDEDİYOR
İşgaller, işgalcilerin zulmü sonucu, tüm ülkede yaygın, çoban ateşleri gibi birbirinden bağımsız cemiyetler kuruluyor. Yani millet teslim olmayı reddediyor. Paşa’nın çok haklı olarak işaret ettiği gibi artık bu örgütlerin etkin ve güçlü bir merkezle birleştirilmesi şarttır: “Her vilayette bir cemiyet olur ve böyle münferiden harekete girişilirse, muvaffakiyet şüphelidir. Memleketin kurtarılması gayesi ile teşekkül eden bu cemiyetleri birleştirmek, onlara umumi bir şekil vermek, bir merkezden idare etmek lazımdır.”(2)
Paşa bu saptamasına uygun olarak önce Erzurum Kongresi ile doğudaki cemiyetleri birleştiriyor. Sivas Kongresi’yle ise tüm yurttaki cemiyetler birleştiriliyor ve tüm vatanı temsil edebilecek ve mücadeleyi yönetecek merkezi bir örgüt oluşturuluyor. Şimdi amaç, Ankara’da ülkeyi ve orduları yönetecek Meclis’in açılmasıdır. Bilindiği gibi, Meclis açılmış ve Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğindeki Milli Mücadele işgalcilerin “Akdeniz’e dökülmesiyle” başarıyla sonuçlanmıştır.
YA İSTİKLAL YA ÖLÜM
Yaşanılan bu zorlu ve büyük mücadeleden alınan önemli derslerden biri de emperyalist işgalcileri yenecek esas gücün, silah olmasıdır. Diplomasi ancak orduya, onun gücüne dayanarak başarı kazanabiliyor. Kazanılmış büyük zaferlerimiz olmasaydı Lozan da olmazdı. Bugün ispatlanmış olan bu tez o yıllarda tartışma konusudur. Kaderini işgalcilerle birleştirmiş olan Padişah ve Damat Ferit hükümetleri kafalardaki yanlış anlayışlardan sonuna kadar yararlanıyorlar. Onların tek hesabı konumlarını, mevkilerini korumaktır. Memlekete ve millete ne olduğu onları ilgilendirmiyor. Orduların toparlanmasına karşı çıkıyor; silah ve mühimmatın teslim edilmesini istiyorlar. Hatta İngilizlerin desteğiyle dört bin kişilik bir Hilafet ordusu kurarak Milli Mücadele’ye karşı savaşıyorlar.
Mustafa Kemal Paşa, başta önder kişiler olmak üzere milletin doğru bir mücadele anlayışında birleşmesi için, kongrelerde, Meclis’te ve bulunduğu her ortamda olağanüstü bir çaba gösteriyor. Çünkü zafer ancak böyle kazanılabilir. Öncelikle millet kendine güvenmelidir. Ordu kurulabilir. Silah ve para bulunabilir. Paşa’nın siyasi planda mücadele ettiği iki vahim yanlış anlayış, mandacılık ve işgalcilerle iyi geçinmedir. “Onları kızdırmayalım ki farklı bölgeleri de işgal etmesinler; bize kötü davranmasınlar” propagandası yapılıyor. Mustafa Kemal Paşa, bu iki anlayışı şiddetle kınıyor: “Süngülerini milletin kalbgâhına (can evine) saplayan ecanibi misafir diye gösteriyor ve bunlara misafirlik icabı misafirperverce ve mülâyimane (yumuşak) harekete mecburiyet görüyorlar.”(3)
Mandacılığa gelince, Paşa bu anlayışın düşünsel ilkelliğine isyan ediyor:
“Şu size okuttuğum telgraflara, mektuplara, tavsiyelere bakınız. Öyle bir manda istenecek veya verilecekmiş ki, hukuku hükümraniye, hariçte temsil hakkımıza, kültür istiklalimize, vatan bütünlüğümüze dokunulmayacakmış. Buna ve böylesine Amerikalılar değil, çocuklar bile güler. Her şeyin başında Amerikalılar kendilerine hiçbir menfaat temin etmeyen böyle bir mandayı niçin kabul etsinler? Amerikalılar bizim kara gözlerimize mi âşık olacaklar? Bu ne hayal ve ne gaflettir? (…)
“Hayır paşalar hayır, hayır beyefendiler hayır, hayır hanımefendiler hayır, manda yok… Ya istiklal, ya ölüm var…”(4)
'MUTLAKA MUVAFFAK OLACAĞIZ!'
Mustafa Kemal Paşa, Erzurum Kongresi’nin tamamlandığı gece heyecanlı ve çok mutludur. Doğu vilayetlerinin birliğini sağlayan ve milli iradeye dayanan bir örgütlenme gerçekleşmiştir: “En mühimi ‘iradei milliye’ prensibinin kavranması ve benimsenmesidir. İradei milliyeyi millet işlerinde hâkim kılmak birinci gayemizdir. Bu şuur, kongrede bütün hâkimiyetiyle kendisini gösterdi.”
Paşa, Erzurum’da ve kongrede gördüğü “samimiyet, mertlik, fedakârlık, azim ve imanın” memleketi kurtarmak yolundaki cesaretini artırdığını söylüyor ve ekliyor: “Mutlaka muvaffak olacağız.”
Heyecanı devam eden Mustafa Kemal Paşa, Mazhar Müfit’ten söyleyeceklerini not etmesini istiyor. Bir de uyarısı var:
“Amma bu defterin bu yaprağını kimseye göstermeyeceksin. Sonuna kadar mahrem kalacak. Bir ben, bir Süreyya (Yiğit), bir de sen bileceksin. Şartım bu…”
“Zaferden sonra şekli hükümet Cumhuriyet olacaktır. Bunu size daha önce de bir sualiniz münasebetiyle söylemiştim. Bu bir.
“İki: Padişah ve hanedan hakkında zamanı gelince icap eden muamele yapılacaktır.
“Üç: Tesettür kalkacaktır.
“Dört: Fes kalkacak, medeni milletler gibi şapka giyilecektir.”
Paşa ile zaman zaman senli benli konuşmaktan çekinmeyen Mazhar Müfit: “Darılma amma Paşam, sizin de hayalperest taraflarınız var.”
Paşa gülerek: “Bunu zaman tayin eder. Sen yaz” der ve devam eder:
“Beş: Latin hurufu kabul edilecek.”
Mazhar Müfit, bu kadar hayal yeter edasıyla not aldığı defteri kapatır: “Cumhuriyet ilanına muvaffak olalım da üst tarafı yeter!” Tarih: 7- 8 Temmuz 1919. Sabaha karşı.
Atatürk, zaferden ve Cumhuriyet’in ilanından sonra, adım adım devrimler gerçekleştirilirken bazen Kansu’ya, “Azizim Mazhar Müfit Bey, kaçıncı maddedeyiz? Notlarına bakıyor musun?” diyerek takılır.
HER ŞEYİN ZAMANINI DOĞRU HESAPLAMAK
Mazhar Müfit Kansu’nun bu önemli devrimleri değerlendirmesi şöyle: “Ve hakikaten bu büyük adam geceleri gündüzlere katarak düşünmeyi, milli bünyenin tahammülünü bilmiş, her şeyin zamanını hesaplamış ve zamanı iradesine râm edebilmişti.
“Benim o gün hayal ve masal diye karşılayarak not ettiğim her madde, zamanla birer hakikat abidesi olarak karşımda bütün endamı ile boy gösteriyordu!”(5)
Her şeyin zamanını doğru hesaplamak… Atatürk’ün olağanüstü başarısının en önemli etkenlerinden biri budur: “Zamanında hiçbir şeyi kaçırmamak ve zamansız hiçbir şeye uzaktan yakından tevessül etmemek.”
Nitekim Mustafa Kemal Paşa, Padişah’ın düşmanla yaptığı işbirliğinin geniş kitlelerce kavranma sürecinde, topluma yönelik önemli her konuşmasını, “esir olan Padişah’a” duayla bitiriyor. Erzurum Kongresi’nin sonunda yaptığı ve çok çok büyük alkış alan nutkunu da böyle tamamlıyor. Mazhar Müfit, Kongre akşamı Paşa’ya, “Paşam, nutkunuzun sonunu müftü efendinin duası gibi bitirdiniz” diyerek şakayla karışık bir eleştiri yapıyor.
Mazhar Müfit’in bu tarz konuşmasına alışık olan Mustafa Kemal gülüyor: “Maksadını anlıyorum, anlıyorum amma, şimdi vazifemiz halkı, vatanı ve esir Padişah’ı kurtarmaya, inandırmaktan ibarettir” yanıtını veriyor ve yukardaki zamanı doğru değerlendirme ilkesini açıklıyor.(6)
Cumhuriyet’in ilanına gelince Mazhar Müfit anlatıyor:
“Mustafa Kemal Paşa’nın günlerden beri Cumhuriyet ilanı için İsmet Paşa ve arkadaşları ile müzakerelerde bulunduğunu biliyorduk. Gününü tayin bizce mümkün değildi.
“Bir gece evvel beraberdik. Necati Bey, Vasıf Bey, Yunus Nadi Bey, Mahmut Esat Bey ve sair arkadaşlar da vardı. Mustafa Kemal Paşa gülerek, ‘Ey çocuklar, yarın Cumhuriyet ilan edeceğiz’ dedi. Ve bana döndü: ‘Erzurum’dan beri ağzından çıkarmadığın Cumhuriyetin işte zamanı geldi. Yarın istediğin kadar Cumhuriyet diye alenen artık bahsedebilirsin.’ Tabiidir ki hepimiz son derece memnun olduk.”(7)
Notlar:
1. Mazhar Müfit Kansu, Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber, Türk Tarih Kurumu, Ankara 2019, s. 32.
2. A.g k., s. 29.
3. A.g k., s. 405.
4. A.g k., s. 192.
5. A.g k., s. 127-132.
6. A.g k., s. 85.
7. A.g k., s. 595.