23 Aralık 2024 Pazartesi
İstanbul 12°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Medyanın Halleri

Köşe yazarlarının gündemi... Gazetelerde neler var? Köşe yazılarında öne çıkanlar...

Medyanın Halleri
A+ A-
NADİR TEMELOĞLU

AUDİ A8 VE ALİ ERBAŞ

AHMET HAKAN - HÜRRİYET

ALİ Erbaş’la ilgili son günlerde şu üç haber dolaşımda:
- HABER BİR: CV’sinde iyi derecede Arapça bildiği yazıldığı halde bir Arapça röportajda tercüman kullanması haberi.
- HABER İKİ: Dua ederken dua metnini avucunun içine yazması ve duayı avucunun içine yazılanlara bakarak okuması haberi.
- HABER ÜÇ: Kendisine makam otomobili olarak 15 milyon lira değerinde Audi A8 otomobili istediğine dair iddia.
Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, şu ana kadar bu üç konuyla ilgili de herhangi bir açıklama yapmış değil.
“Arapça bilip bilmemek” ve “dua ederken avuca yazılanlara bakmak” konuları da tabii ki önemli.
Ama şu Audi A8 iddiası, asla yenilip yutulacak cinsten değil.
Devlet, bir tasarruf fırtınası estirmeye hazırlanırken tasarrufun ruhunu en iyi kavraması gereken makamdaki isim, gerçekten de piyasanın en pahalı otomobillerinden birine tamah etmiş midir?
Ali Erbaş’ın özellikle Audi A8 konusunu suskunlukla geçiştirmeye hakkı yok.
Çünkü bu konu...
- Ekonomide izlenen politikaları.
- Şatafat ve israf tartışmalarını.
- Tasarruf hamlelerini.
- AK Parti’nin aşınması meselesini.
- Seçimlerde alınan sonuçları.
- Dindarların inandırıcılığını.
- Dinin yıpranması konusunu.
Çok yakından ilgilendirmekte.
Eğer konu sadece Ali Erbaş konusu olsaydı, “Bu Ali Erbaş’ın kişisel krizidir ve herkesin kişisel krizi kendinedir” der geçerdim.
Ama söz konusu “Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş” olunca işin rengi değişiyor.
Ali Erbaş bu haberlerle ilgili suskunluğunu bozmalı.
Çünkü o sustukça aşınan, hırpalanan, yıpranan şeylerin boyutu, Ali Erbaş’ın boyutunu çok ama çok aşıyor.

ÇOCUKLAR BİZDEN NE ÖĞRENİYOR?

HAŞMET BABAOĞLU - SABAH

Bir öğretmen okurum anlatıyor:
"Milli Eğitim Müdürlüğü'nden yazı geldi. Kitap okuma günleri düzenleyin, diye...
Sonra öyle oldu...
Dersin ortasında okulun kütüphanesinden okul yönetimi her çocuğun önüne koyulacak bir kitap getirdi.
Biz şaşkınken anlaşıldı ki..
Kitabı okur gibi yapmaları istenmiş, bütün iş fotoğraf çekimiymiş.
Sonra kitaplar toplandı, hızla kütüphaneye götürüldü.
Ertesi gün okulun internet sitesinde fotoğraflar yayınlandı.
Nasıl mı?
'Okulumuzda kitap okuma günleri düzenlendi' başlığıyla..
Ben istediğim kadar bu çocuklara dürüst olmalarını, kimseyi kandırmamalarını söyleyeyim, boş.."
Bu anlattığım olay fıkra değil...
Youtube işi mizah şakası değil...
Sıradan bir eğitim vakası...
Ama daha önemlisi...
Artık bu tutum hayata dair kolektif algımız olup çıktı...
Fazlasını da istemiyoruz...
İyi ve düzgün fotoğraf verelim; gerisinin yamukluğunun önemi yok diyecek hâle geldik.
Başarı denen şey artık o "fotoğraf"ın içinde yer alıyor; hayat da giderek mitomanik hâle geliyor.
Tek bir sosyal korku var yani...
"Fotoğraf" bozulursa korkusu...
Arkasının boş olduğu gerçeği ortaya çıkarsa endişesi... Her başarı arayışının ardından koşa koşa panik ve depresyonun gelmesi de bundan...

İBB BAŞKANI KİME ‘İHANET’ ETTİ?

SALİH TUNA - SABAH

Geçen gün CNN International'a Hamas'ın "terör örgütü" olduğunu söylemeseydi İBB Başkanı'na yine ilişmeyecektim. Dedim ya, yalanlarından ikrah ettim.
Kıymet hükmümüz gayet nettir: Hamas'a "terör örgütü" demek, (ne kadar karşı olduğunuzu söylerseniz söyleyin) sonuç itibarıyla İsrail'in soykırımına destek vermek demektir. Tıpkı Kuvayı Milliye'ye "terör örgütü" demekle müstevlilerin işgalinin desteklenmiş olacağı gibi.
Siyonist Lobi'nin kalesi mesabesindeki New York'taki Columbia Üniversitesi'nden Boston'daki Harvard Üniversitesi'ne kadar yaygınlaşan Filistin yanlısı gösterilerin İsrail rejim şefi Netanyahu'yu paniklettiği bir dönemde, Hamas'a "terörist" diyerek İsrail gazetelerinde arzı endam etmek ne anlama geliyor? Seçimle işbaşına gelen ve işgal altındaki vatanları için "kurtuluş savaşı" veren Filistin direniş örgütünü (Hamas) "terörist" olmakla itham etmek, İsrail rejiminin de hamisi dünya sisteminin yöneticisi "Siyonist network"e sinyal vermek değilse nedir?
Bu sinyal nedir peki?
Türkiye'nin Zelenski'si olmaya talip olmak mı?

TÜRKİYE-İRAN İLİŞKİLERİ NASIL OLMALI?

MEHMET METİNER - YENİ ŞAFAK

İran-Türkiye ilişkileri çok önemli. Bu ilişkiyi zehirleyen taraf evvela kendine kaybettirir. Her iki ülkenin köklü işbirliğine yönelmeleri her iki ülkenin de hayrınadır.
İran’ın Türkiye düşmanları veya Türkiye’ye düşmanlıklar konusunda yeni dönemde Türkiye’nin yanında tamamen içtenlikli, güvenilir ve köklü politikalar geliştirmesi ne kadar elzem ise Türkiye’nin de İran’ı düşmanlarına karşı destekleyen köklü bir dostluk politikasını acilen devreye alması bir o kadar elzemdir. Bu çerçevede Erdoğan ve AK Parti tecrübesinin içeriyi yönetme konusunda da İran’a katkı sağlayıcı nitelikte olduğu unutulmamalıdır. Kapsamlı bir bilgi ve tecrübe aktarımı her iki ülkeye hem her anlamda kazandırır hem de İslam dünyasında ihtiyaç duyulan mezhep eksenli olmayan yeni bir birlik projesine de hayatiyet kazandırabilir.

FINDIK FISTIK

MELİH AŞIK - MİLLİYET

Ünlü bir markette naylon poşetlere doldurulmuş, üzerinde marka ve firma adı bulunmayan fındık ve Siirt fıstığı görüyoruz...
Fındık kuru yemişçilerde 600 - 800 lira arasında satılıyor.
Bu markette ise kilosu 400 lira...
Siirt fıstığı da aynen öyle, piyasanın yarı fiyatına...
Peki biz bu ürünlerin ihracattan dönen sağlığa aykırı ürünler olup olmadığını nereden bileceğiz?
Bilmemiz çok zor...
Mevcut mekanizmayı Gıda Mühendisi Bülent Şık şöyle anlatıyor...
1. İhracattan geri dönen ürünlerle ilgili bilgiler bir internet portalı olan Gıda Güvenliği Bilgi Sistemi’ne (GGBS) giriliyor. Ancak GBGS sistemi vatandaş erişimine açık değil. Üçüncü kişiler girip inceleme yapamıyor. Arıza bu noktadan başlıyor.
2. İade ürün ülkemiz gümrüğüne geldiğinde ihracatçı firma Tarım Bakanlığı’na yazılı bir başvuru yaparak inceleme istiyor. Ürünün neden iade edildiğini bakanlığa bizzat firma bildiriyor. İnceleme o bildirim üzerinden yapılıyor. Eğer mal sahibi farklı bir iade gerekçesi göstermişse ürün rahatça denetimden geçip piyasaya giriyor. Geri gönderen ülkeden iade gerekçesinin talep edilmesi gerekir, bu yapılmıyor.
Sonuçta, 1) İhracattan dönen ürün kamunun denetimi dışında kalıyor, 2) Sadece ihracatçının beyanı doğrultusunda inceleme yapılması sakıncalı ürünün piyasaya girmesini kolaylaştırılıyor...
Bu alanda yeni yasaya ihtiyaç var...

Medyanın Halleri