MEDYANIN HALLERİ... Basınımızdaki Esad saplantısı: Esad’a rağmen değil, Esad’la koruyalım
Milliyet gazetesinden Sayın Hakkı Öcal, 'Başımıza bir de Suriye’yi koruma meselesi çıktı' başlıklı bir yazı yazdı. Öcal,, Türkiye’nin güvenlik meselelerini önceleyen, doğru tespitler ve çözümler anlatan bir yazar. Fakat basınımızdaki Esad saplantısından onun da kurtulamadığını üzülerek görüyoruz.
Hem Türkiye’nin hem Suriye’nin toprak bütünlüğünü
Beşar Esad’a rağmen değil, Beşar Esad’la koruyalım
Milliyet gazetesinden Sayın Hakkı Öcal, “Başımıza bir de Suriye’yi koruma meselesi çıktı” başlıklı bir yazı yazdı. Şöyle diyor:
“Biz, her biri bir Suriye’ye bedel olan bu şehitleri veriyoruz ama büyük deha, siyaset kurdu Beşar Esad, Golan Tepeleri’nden sonra ülkesini güneyinden kuzeyine bıçak gibi bölecek bir PKK-Talabani devletiyle karşı karşıya kalacak. (…)Bu sebeple diyorum ki, şimdi karşımızda Suriye’nin toprak bütünlüğünü, Beşar Esad’a rağmen korumak gibi bir meselemiz var.”
Sayın Öcal Türkiye’nin güvenlik meselelerini önceleyen, doğru tespitler ve çözümler anlatan bir yazar.
Fakat basınımızdaki Esad saplantısından onun da kurtulamadığını üzülerek görüyoruz.
Suriye’de Beşar Esad yönetimine karşı emperyalistler 2011’de müdahalede bulundu.
Maalesef Türkiye’de o günlerde yanlış hesaplarla adımlar attı. Öcal şunu diyor:
“Bu, Türkiye açısından gerçekleşmemesi için 6 yıldır çaba gösterdiğimiz “terör koridoru” meselesinin ve ona karşı Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarı ve Bahar Kalkanı harekatlarının daha bir süre devam edeceği anlamına gelir. Bu harekatlarla 9 bin kilometrekarelik bir alanda terör önlenmiş ve 16 bin 913 teröristi etkisiz hale getirilmişti; ama 172 evladımız şehit verilmişti.”
Biz geçmişi konuşmayı sevmeyiz. Bugüne ve çözüme odaklanmayı doğru buluruz.
Ama bu tabloyu “Emevi Camii’nde namaz kılma” heveslileri yaratmadı mı?
Yanlış hesap Bağdat’tan değil ama Şam’dan döndü.
Türkiye yığınakta yapılan hatayı Sayın Öcal’ın da belirttiği gibi askeri harekâtlarla önlemeye çalıştı.
Kısmen başarılı oldu. Ama artık İkinci İsrail planına karşı nihai adımı atmamız gerekiyor.
Beşar Esad düşmanlığına saplanmak, 2011’e dönüştür.
Bu defter kapandı. Suriye ve Esad kazandı.
O halde bu gerçeğe göre hareket etmemiz gerekiyor.
Sayın Cumhurbaşkanı’nın BRICS zirvesi dönüşü uçakta yaptığı şu açıklama önemlidir:
“Sayın Putin'e, Beşar Esad'ın bizim çağrımıza vereceği cevabın temini noktasında bir adım atması çağrımız oldu. Sayın Putin, Esad'a bu adımı atması için herhangi bir çağrıda bulunur mu? Onu da zamana bırakıyoruz.”
Vatan Partisi ve Aydınlık gazetesi, 2011’de bu hataya düşmedi.
Sayın Cumhurbaşkanı’nın son çağrısını 13 yıldır dillendiriyor.
Cumhurbaşkanı’nın bu çizgiye gelmesi önemlidir.
Bu çizgi basınımız ve köşe yazarlarınca da desteklenmelidir.
Doğru çözüm budur.
Türkiye’nin toprak bütünlüğü Suriye’nin toprak bütünlüğüdür.
Suriye’nin toprak bütünlüğü de Türkiye’nin toprak bütünlüğüdür.
Suriye topraklarını Beşar Esad’a rağmen korumaya çalışırsanız, ABD-İsrail planına düşersiniz.
Suriye topraklarını Beşar Esad’la korursanız, bölge ülkeleriyle işbirliği halinde terörün kökünü kazırsınız. ABD-İsrail varlığına en büyük darbeyi vurursunuz.
Gelin hem ülkemizi hem de can dostumuz komşumuzu Beşar Esad’a rağmen değil, Beşar Esad’la koruyalım. İki ülke birlikte, silahlı harekatlarla terörün kökünü kazıyalım.
***
İmparatorluğun çöküşü: Askeri şantajdan aşka hiç bir şeyleri kalmadı
İBRAHİM KARAGÜL-YENİ ŞAFAK
ABD seçimlerine beş gün kaldı. İlk kez kimsede ses yok. Kimse umursamıyor. Haber değeri bile yok. Televizyon yayınları yok. Çok bilmiş, kahince yorumlar, zihinsel operasyonlar yok. Neden?
“Amerika tapınması” sadece Türkiye’de değil, dünyanın her yerinde yerle bir olmuş, bitmiş görünüyor. Çünkü biten aslında ABD’nin kendisi!
Dünya henüz bunu kabullenmekte zorlanıyor. Her yerde ABD üsleri ve askerleri gördüğü için bir illüzyona inanmaya devam ediyor. Ama, aslında “Bir imparatorluğun çöküşüne” tanık oluyoruz. Ve bu nesil buna görecek.
Diplomatik kredisi bitmiş, uluslararası itibarı kalmamış, dünyaya liderlik etme gücünü kaybetmiş, ekonomik anlamda terör uygulayan ülke görünümüne girmiş, en önemlisi de; geleneksel büyük müttefiklerini kaybetmiş bir ABD var ortada.
Ve dünyanın ezici çoğunluğu, böyle bir ülkenin elinde bulundurduğu askeri güçten endişeli. Bu gücün “sorumlu” kullanıcısının kalmadığını, insanlık için çılgınlıklar yapabileceğini biliyor. Çünkü ABD’nin elinde askeri şantaj ve baskıdan başka hiçbir “inandırıcı” güç kalmadı.
***
Trump ya da Harris fark etmez!
BERCAN TUTAR-SABAH
Küresel sistemin merkez ülkesi ABD'deki 'hegemonik erozyon' giderek artıyor. ABD liderliğindeki Atlantik dünyası Ukrayna, Gazze, Lübnan, İran, Irak, Suriye, Yemen ve Tayvan gibi cephelerdeki mücadelelerde 'havlu atmak' üzere.
ABD'deki sarsıntı kuşku yok ki müttefik zincirinde de kırılmalara yol açıyor.
ABD'nin küresel sahnedeki etkisi azalırken başta Avrupa olmak üzere dünyanın birçok bölgesinde en sadık müttefiki konumundaki ülkeler de domino taşları gibi düşüyor.
Macaristan, Slovakya, Avusturya'dan sonra Bulgaristan ve Gürcistan'da da Rusya ve Çin ile stratejik ilişkileri savunan partiler kazandı.
Avrupa'da Amerikan hegemonyasının taşıyıcı kolonları konumundaki İngiltere, Fransa ve Almanya ile diğer ülkelerde Rusya ve Çin karşıtı olmayan partiler sandıklardan ya zaferle ayrılıyor ya da güçlenerek çıkıyor.
Son olarak 29 Eylül'de Avusturya'da Putin düşmanı olmayan aşırı sağcı Özgürlük Partisi (FPÖ) seçimlerde zafer elde etti. (…)
Bu nedenle kaos üreten Amerikan dünyası yerine yeni bir dünya arayışı var. Geçiş sürecindeyiz.
Her ülke bu yeni küresel gidişata göre hazırlık yapıyor, buna göre mevzileniyor.
Dolayısıyla 5 Kasım'daki ABD başkanlık seçimlerini ister Cumhuriyetçi Parti adayı Donald Trump ister Demokrat Parti adayı Kamala Harris kazansın fark etmeyecek. Zira sonuç değişmeyecek.
Kim kazanırsa kazansın kaybeden ABD'nin kurduğu ve 'Pax Americana' ile simgelenen Atlantik'in küresel ittifak sistemi olacak.
***
Kürtlere biçilen rol
SALİH TUNA-SABAH
Öteden beri bölgedeki mezhep ve etnisite asabiyetini kendi çıkarları için kullanmanın hesabı içinde olan İsrail, Kürtleri hedefleri doğrultusunda kullanmanın son aşamasına ulaştı. ABD'nin binlerce TIR silahla Suriye'nin kuzeyinde kurmaya çalıştığı ikinci İsrail'i donatması bunun göstergesidir.
İsrail, hamisi ABD ile birlikte önündeki tüm engelleri bir bir ortadan kaldırıyor.
Ortadan kaldırmaya çalıştıkları sadece "Direniş Ekseni" değildir. Halkların kardeşliğini tarumar etmek de biricik hedeflerindendir. Mesela, onca provokasyona rağmen Kürt-Türk iç savaşına engel olan mana iklimini iğdiş etmek için tüm aparatları matine-suare görevdedir.
İsrail'in en nefret ettiği dayanışma da Lübnan'daki Şii Hizbullah'ın Gazze'deki Sünni Hamas'ın ölümüne yardımına koşmasıdır. Bu tarz bir dayanışmanın bölgeye yayılması İsrail için beka sorunudur. Soykırımcı İsrail'in istediği Şii ve Sünnilerin birbirlerini tekfir ederek katletmesidir.
***
İhracat
Melih Aşık-Milliyet
Son bir iki haftalık ihracat haberleri...
- Türkiye’den Avusturya’ya ihraç edilen armutlarda izin verilen limitlerin 5 katı diflubenzuron maddesine rastlandı.
- Türkiye’den Letonya’ya ihraç edilmek istenen narlarda izin verilen limitlerin 10 katı acetamiprid maddesi tespit edildi.
- Türkiye’den İtalya’ya ihraç edilmek istenen Antep fıstıklarında limitin 7 ila 9 katı oranında aflatoksin bulundu.
- Türkiye’den Yunanistan’a ihraç edilen kuru kayısılarda izin verilen limitin 2 katı sülfür dioksit bulundu.
- Türkiye’den Romanya’ya ihraç edilerek satışa sunulan çeri domateslerde limitin 10 katı Indoxacarb bulundu.
Çok soruldu, bir kez daha soralım…
İçinde böcekleri öldüren kimyasallar bulunan bu ürünler iç piyasaya verilmiyorsa ne yapılıyor?
Türkiye’nin karalanmaması için bir çözüm yok mu? Bu ürünleri ihraç etmeden önce kontrolden geçirecek bir mekanizma kurulamıyor mu?