Yandex
27 Nisan 2025 Pazar
İstanbul 11°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

MEDYANIN HALLERİ... Bu paraların Türkiye’ye getirilmesi için geç kalınmamalı

Dünyada yaptırım fırtınaları esiyor. Dışarı çıkarılan paramızın Batı’da kaldığı her saniye, yaptırıma uğrama tehdidini büyütüyor.

MEDYANIN HALLERİ... Bu paraların Türkiye’ye getirilmesi için geç kalınmamalı
A+ A-
NADİR TEMELOĞLU

Sabah Gazetesi’nden Melik Altınok, “Yağmurdan kaçarken doluya tutulmak” başlıklı bir yazı yazdı. Çok önemli vurguları var. Okurumuzun dikkatini çekmek için uzunca alıntı yapıyoruz:

“Ekonomist Ege Cansen, Türkiye cari açık veriyor gibi görünse de bunun altında farklı bir dinamiğin yattığını söylüyor. ‘Benim hesaplarıma göre Türkiye'nin cari açığı yok’ diyen Cansen, gerçek sorunun yurtdışına çıkan servet ve buna bağlı oluşan döviz açığı olduğunu anlatıyor.

Doğru olabilir.

Zira semir Allah semirdikleri ülke batınca paralarının ıslanmadan su üstünde kalacağını düşünen sermayenin yurtdışına çıkardığı meblağ astronomik. Yıllardır ABD'ye, İngiltere'ye, Avrupa ülkelerine milyarlarca dolar akıtıyorlar.

Cansen'e göre bu kaçış, ülkedeki ‘güvensizlik ortamından’ kaynaklanıyor.

Son 20 yılda servetine servet katan, devlet teşviklerinden beslenen zenginlerin tavuğuna kim kış demiş bilmiyorum. Ama çoğunluğu İstanbul sermayesi mensubu bu para babalarının, gözü kapalı güvendiği Batı'da çarşı çoktan karıştı.

Ukrayna Savaşı bahanesiyle bir anda ‘karanlık yabancıya’ dönüşen Avrupa'daki, ABD'deki anlı şanlı Rusların akıbetini ne çabuk unuttunuz? Düne kadar yasalara uygun şekilde ülkelerinden para getiren Rus işadamlarına kesilen usulüne uygun haraçları, zorunlu yatırımları hatırlamıyor musunuz?

Şimdi de ABD ‘imparatorluğunun’ başında bir kuruşu ülke dışına çıkartmamaya kararlı Trump var.
Financial Times'ta da Trump'ın önündeki en makul yolun ‘sermaye kontrolü’ olduğunu anlatan analizler yayımlanmaya başlandı bile.

Bu olasılığın, yeni gümrük tarifeleriyle sınır tanımadığını gösteren Trump için marjinal bir tercih olmadığı ortada. Böyle bir gelişme karşısında İngiltere ve Avrupa ülkelerinin kayıtsız kalamayacağı da...

Gerisini, bu küresel fırtınada en güvenli liman olan memleketi Türkiye dururken, sermayesini kediye yükleyenler düşünsün.

‘Yağma zamanı el oğlu önce yabancıya çöker’ dedik dinlemediler.

Türkiye bankacılık sisteminin, Batı'nınkine göre çok daha sağlam ve kontrollü olduğunu da sizden benden çok daha iyi biliyorlar.

Ama özkaynak kredi oranımızın, paralarını kaçırdıkları bankalara göre katbekat güven verici olduğunu bile bile gidip tefeciye sığınıyorlar.

‘Beter olsunlar’ diyeceğim ama giden Türkiye'nin parası.”

Sayın Melih Altınok’un bu yazısı çok önemli. Bu mesele Türkiye’nin güvenlik meselesi aynı zamanda.

Yalnız işi sadece “sermayesini kediye yükleyenler düşünsün.” diye geçiştiremeyiz. Altınok’un dediği gibi bu para Türkiye’nin parası, bu Türkiye’nin tasarrufu. Meblağ o kadar büyük ki… 500 milyar dolar…
Türkiye’nin bu tasarrufu Batı ülkelerinde yatırıma dönüşüyor. Emperyalist sermaye, bizim milletimizin tasarrufuyla yatırım yapıyor ve faiz geliri elde ediyor.

Bu konuda hükûmete de iş düşüyor. Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek sık sık “Yurt dışına kaçırılan 500 milyar doları ülkeye getireceğiz, bankaların kârını vergi düzenlemeleri ile halkın geliri haline getireceğiz. Yolsuzluk Mahkemeleri kuracağız. Halktan çalınanları geri alacağız. 6-9 ayda yargı sürecini sonlandıracağız.” diyor. Bunun için de güçlü devlet diyor.

Bakınız dünyada yaptırım fırtınaları esiyor. Bu paranın Batı’da kaldığı her saniye, yaptırıma uğrama tehdidini büyütüyor. Özellikle Türkiye, Atlantik sistemiyle burun buruna geldiği koşullarda…
Bu kaynak, Batı emperyalistlerin yaptırımlarına fırsat verilmeden, bir an önce Türkiye’ye getirtilerek yatırım sermayesine dönüştürülmelidir. Böylece milyonlarca insanımıza iş ve insanca yaşama koşulu sağlayabiliriz.

Bu konuda atılmayan her adım, geçen her saniye Türkiye’nin aleyhine işliyor.

Tamamen Atlantikçiliğe çıpalanan CHP yönetimi bunu yapamaz. Yapmaz.

Fakat AK Parti Hükûmetinin denge politikaları, yeniden AB hayalleri, Avrupa Güvenlik Mimarisi içinde yer alma girişimleri de, bu paranın ülkemize dönüşünün önünde engel.

Üreticilerin Millî Hükûmetinin aciliyeti, her konuda gelip karşımıza dikiliyor.

Güçlü ordu + az borç + altın rezervi

YUSUF DİNÇ-YENİ ŞAFAK

Güçlü ordu; eğitim, disiplin, yerli-milli mühimmat, teknoloji demek.
Az borç; merkezi hükümetin toplam borcunun gayrisafi yurtiçi hasılaya oranının %50’den (öznel rasyom) düşük olması demek.
Altın rezervi; Merkez bankası rezervlerinin altın cinsinden olması ve kimsenin kayyumluğu altında olmaması yani yurtiçinde olması demek.
Yeni dünya düzeni öncesi oluşacak düzensizlikte varlığını koruyup yeni düzene çıkmak bu üçlü kombinasyona bağlı. Yani başkasının himmetiyle değil, kendi bileğinin zoruyla çıkmak. (…)
Devletlerin hazırlığı olmazsa bu hayatta kalınamaz. Ama daha iyisi vatandaşın da hazırlığı olmasıdır.
Biz de hanehalkı yeni dünya düzensizliğine yıllardır hazır. Tasarruflarını fiziki altın cinsinden yapar. Altın yatırım birimi değildir, tasarruf birimidir. Bu altınlar hep biriktirilir. Ama bir gün gerçekten lazım olur. Yıllardır boşa biriktirilmişti. Şimdi belki lazım olacağı günlerdeyiz.

‘Saatini kaybetmiş zamanlar’

BERCAN TUTAR-SABAH

Ekonomik marjinalleşme siyasi, kültürel ve sosyal ötekileşmeyi de körüklüyor. Umut ve gelecek kayboluyor. ABD bu ulusal ve küresel çıkmazı tarifelerin tetikleyeceğini umduğu endüstriyel rönesansla aşmaya çalışıyor. Amerikan halkı bu köleci sistemden kendilerini kurtarması için Donald Trump'a oy verdi.
Kumarhane sahibi olan ABD Başkanı ise ticaret ortaklarına karşı tarifeler üzerinden devreye soktuğu yüksek bahisli bir küresel poker oyunu ile sahneye çıktı. Fakat ummadığı reaksiyonlar alıyor. İspanya, Çin ile ekonomik işbirliğini artırma kararı alırken tarifelere maruz kalan Tokyo ise Pekin ile serbest ticaret anlaşması imzaladı. Sırada diğer müttefikler de var.
Çünkü Trump'ın en büyük açmazı blöfü değil emperyalist adaptasyonu bırakıp ekonomik asimilasyona yönelmesidir.
ABD'yi yeniden ticari ve endüstriyel öz yeterliliğe ulaştıracağına inanmasıdır. Oysa bu adımlar ABD'nin kurduğu dünyayı altın tepside Çin'e sunmaktan farksız bir jeopolitik intihardır.
Dolayısıyla ABD'nin tek çıkış yolu çok kutuplu dünya ile ekonomik koordinasyona, müttefikleriyle endüstriyel entegrasyona ve teknolojik işbirliğine girmesinden geçiyor.
Yani asıl sorun ABD'nin sahip olduğu gücü inşa ve yansıtma zihniyetinden kaynaklanıyor. Bu üstenci anlayışını değiştiremezse teknolojik olarak geçilme, ekonomik olarak sanayisizleşme ve askeri olarak yenilme riskini bertaraf etmesi muhal görüyor.
Şairin dediği gibi 'saatini kaybetmiş zamanlar' dilimindeyiz. Bakalım nasıl bir dünyaya uyanacağız?

Melih Altınok Sabah Gazetesi
Yorumlar (1 yorum) Yorum yapmak için tıklayınız
Yükleniyor...