MEDYANIN HALLERİ... CHP’li Tan’ın önerisi ancak korku filminde olur
CHP Genel Başkan Yardımcısı Namık Tan kurulan yeni dünya düzeninde yüzümüzü yine Batı’ya dönmeyi öneriyor. Meşhur The Exorcist filmindeki sahne gibi… İçine şeytan giren kişinin kafası döner. Vücudu öne bakar, kafası arkaya… Gelin biz şeytanı çıkaralım!

Eski Washington Büyükelçisi ve Dışişleri Sözcüsü Namık Tan, CHP Olağanüstü Kurultayı’nın ardından CHP Dışişleri Bakanlığından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı oldu. Kendisine başarılar diliyoruz.
Dün, T24’e “Trump'ın turpları” başlıklı bir yazı yazan Tan, özetle “Trump ABD'si Çin'le baş edemez” tespitini yapıyor ve “Yeni dünya düzeni kuruluyor” diyor. Ama en önemlisi Türkiye’nin konumunu yerleştirdiği yer: "Kurulmakta olan yeni dünya düzeninde, yüzümüz yine küresel Batı’ya dönük olmak kaydıyla, jeostratejik önemimizle uyumlu bir yer edinebilmemiz, ancak Cumhuriyetimizi demokrasiyle taçlandırmak suretiyle mümkün."
Anlaşılır olması için altını çizelim: Yeni dünya düzeni kuruluyorsa, eskisi yıkılıyor demektir.
Yıkılan eski sistem Atlantik sistemi dediğimiz, Batı. Bütün ekonomisi, üretimi, toplumu, kültürü, sanatıyla çürüyen Batı’yla karşı karşıyayız.
Kurulan yeni dünya düzeni ne? Çok kutupluluk. Batı gerilerken, ekonomisiyle, üretimiyle, toplumuyla, kültürüyle, sanatıyla yükselen kuvvet bugün Avrasya ülkeleridir.
CHP’DEN AK PARTİ POLİTİKALARINA DESTEK
Sayın Tan’ın yüzümüzün yine küresel Batı’ya dönük olması, Cumhuriyetimizi demokrasiyle taçlandırmak önerileri aslında bu Atlantik sisteminin içinde kalalım demenin utangaç bir versiyonu. Hatta AK Parti’nin denge politikası diye son yıllarda yürüttüğü siyaset tam da bu. Yani CHP’li Tan, aslında bu önerisiyle AK Parti politikalarına omuz vermiş oluyor.
ŞEYTANLAŞTIRMAYALIM ŞEYTANI ÇIKARALIM
Bir virgül atalım. Bize “Şeytan” diye çevrilen ve birçok kez devam filmi çekilen The Exorcist’i bilmeyen yoktur.
O filmin ve klasik cinli, şeytanlı korku filmlerinin klişesi haline gelen sahne vardır. İçine şeytan giren kişinin kafası döner. Vücudu öne bakar, kafası arkaya… Sayın Tan’ın Türkiye’ye biçtiği rol, tam böyle bir benzetme ile açıklanabilir. O da ancak korku filmlerinde olur.
Türkiye zaten denge politikasıyla bugün, bu konumda. Denge dedikleri, Türkiye’nin içine şeytan kaçması.
Türkiye şeytan değilse vücudu yeni dünyaya dönük, yüzü eski dünyaya dönük olamaz. Biz Atlantik şeytanını içimizden çıkaralım, sağlıklı bir bünyeye kavuşalım.
İhtiyacımız, güvenlikten ekonomiye kültürden sanata vücudumuzla ve başımızla Yükselen Asya Uygarlığında yerimizi almak.
ABD ve İsrail’i savunmak Yasin Aktay’a kaldı
Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Çözümleri Ağı Başkanı Prof. Dr. Jeffrey Sachs, Antalya Diplomasi Forumu’nda Suriye operasyonunun sırlarını anlattı. Sachs, eski NATO Komutanı’nın elindeki savaş çıkarılacak ülkeler listesinde yer alan yedi ülkeden birinin Suriye olduğunu belirtti. İsrail’in Suriye savaşını teşvik ettiğini belirtti. Hakikatlerin tamamına Aydınlık gazetesinin bugünkü manşetinden veya aydinlik.com.tr’den ulaşabilirsiniz.
Sachs’ın sözleri hükûmete yakın isimleri rahatsız etti. Bunların başında da Yasin Aktay geliyor.
Aktay, Yeni Şafak’taki yazısında “Jeffrey Sachs’ın mesela İsrail ve ABD’nin bölgemizdeki olumsuz rolleriyle ilgili söyledikleri dolayısıyla kimse onun gerçekte Avrasyacı, Çin ve Rus istihbaratıyla yakın ilişkili olmak dolayısıyla suçlandığına dikkat etmemiş. Dahası Çin’in Doğu Türkistan’da uyguladığı zulmü inkâr eden, bu konuda Çin’e koşulsuz destek veren yanı da hiç hatırlanmamış.” diyor.
Arap Baharı’ndaki ABD-İsrail rolünün üstünü örten Aktay, bunları Esad düşmanlığı üzerinden var etmeye çalışıyor. Biz çok yazdık çizdik. Aktay’a yanıtı Sabah’tan Haşmet Babaoğlu vermiş:
“Sachs, ‘Suriye’deki iç savaş da Gazze'de olanlar da olacaklar da ABD'nin savaşıdır’ dedi, şimdi konuş dur.
Bazıları da ‘Sachs Çin'e yakın, İran'a yakın’ deyip duruyor; iyi de esas gerçek değişiyor mu?”
‘Dolar İmparatorluğu’ tehdit altında mı?
KEREM ALKİN-SABAH
2.Dünya Savaşı sonrasında, savaştan en güçlü ekonomi olarak çıkan ABD, uluslararası sistemin kendi hegemonyasında yürüyeceği bir uluslararası ekonomik çevreyi inşa etti. Bir tarafta IMF ve onun kontrolünde Bretton Woods uluslararası para sistemi, diğer tarafta Dünya Bankası. Atlantik İttifakı'nın yeniden inşası için oluşturduğu Marshall Yardım Planı'ndan OECD doğdu. Uluslararası ticaretin serbest kurallar içinde yürümesi adına GATT'ı da oluşturdu; ki GATT 1996'da Dünya Ticaret Teşkilatı oldu. Tüm bu süreç ABD Dolarının rezerv para olacağı, ABD'nin tüm bir uluslararası ödemeler sistemine hakim olacağı bir dönemi de ifade etmekteydi.
Nitekim, 1945'de altının dünya merkez bankalarının rezervlerindeki payı yüzde 70'in üzerinde iken, 1970'e geldiğimizde ABD Doları'nın rezervlerdeki payı yüzde 60'ın üzerine çıkarken, altının payı yüzde 30 civarına gerilemişti bile. 1999'da doların rezervlerdeki payı yüzde 71 iken, bugün aynı pay yüzde 59'a gerilemiş durumda. Peki, 'Dolar İmparatorluğu' tehdit altında mı? Kesinlikle, evet. En kritik nedenlerden birisi, son 10 yılda ABD yönetimlerinin doları ve dolar cinsinden uluslararası ödeme sistemini artık bir 'silah', duruşunu, mücadelesini, kararlarını beğenmediği ülkelere karşı bir 'tehdit' unsuru olarak kullanması. Bu 'hastalıklı' tavır, Küresel Güney ülkeleri nezdinde dolar bazlı ödeme sistemine yönelik 'alerji'yi adeta kabarttı. Ayrıca, küresel ve bölgesel jeopolitik gerilimlerde, ABD'nin BM kararlarına bile gerek görmeden uyguladığı 'haksız' ve 'adaletsiz' yaptırımlar ve ticaret politikaları, birçok ülkeyi artan bir tempoyla dolar dışı alternatiflere yönlendirdi. (…)
Sınır ötesi ödemelerde mevcut SWIFT sistemi 3-5 günlük gecikmeye gerçekleşirken, Çin'in geliştirdiği 'dijital para köprüsü' transfer süresini 7 saniyeye indirmiş durumda. İşlem klasik SWIFT sisteminde altı aracı bankadan geçerken, blokzincir üzerinden anında iletilmesi sayesinde, işlem ücretleri de yüzde 98 düşmüş durumda. ABD'nin SWIFT sistemi üzerinden kimi ülkelere uyguladığı yaptırımları delecek, bay-pass edecek yeni bir uluslararası ödeme teknolojisinden, 'Dolar İmparatorluğu'nu tehdit eden yeni bir 'dijital para köprüsü'nden söz ediyoruz. 2024'te ASEAN ülkelerinin e-yuan ile gerçekleştirdiği sınır ötesi işlemler yüzde 120 artışla 5,8 trilyon yuanı aştı. Malezya ve Singapur gibi ülkeler e-yuanı resmi rezervlerine eklerken, Tayland ilk petrol alımını yine e-yuanla gerçekleştirdi. Uluslararası Ödemeler Bankası BIS Çin'in dijital para çağının kurallarını belirlediği yorumunu paylaştı. Kendimizi yeni bir finansal çağa, belki de 'Bretton Woods 2.0'a hazırlama zamanı.
Gazze ve ötesi
AYDIN ÜNAL-YENİ ŞAFAK
Filistin son 2 yıldır değil 108 yıldır direniyor. Üstelik yapayalnız direniyor. Filistin, bütün Müslümanların tepkisiz bakışları altında çok ağır bedeller ödüyor. Uzaktan izleyip Filistinlilere akıl, taktik, strateji vermek, “şöyle yapsalardı iyi olurdu”, “burada yanlış yaptılar” gibi değerlendirmelerde bulunmak en hafif tabiriyle ayıptır, edepsizliktir, hadsizliktir. Hayatında bir silah sesi dahi duymamış olanların en yıkıcı, en ölümcül bombalar altında direniş destanı yazan bir halka “canım 7 Ekim’de de yanlış yaptılar” türünden ahkam kesmesi, kibirdir, ukalalıktır, vicdansızlıktır.
Filistin halkı, 21’inci Yüzyıl’ın en saygın halkıdır. Bu halka ve alacakları karara saygı göstermek insan olmanın gereğidir. Direnirken yapayalnız bıraktığınız bir halkı aldığı kararlardan dolayı uzaktan ve konfor, güvenlik içinde eleştirmek insanlıktan çıkmak demektir.
Fakat konu bu değil. Şunu peşinen belirtelim: Eğer Gazzeliler tehcir edilirse, sıra Batı Şeria’ya gelecek, oradan da tehcir ve işgal Suriye’ye, Lübnan’a sıçrayacaktır.
Mazlum bir halkın hicreti, fiziksel sonuçları bir yana, ümmeti derinden sarsacak, hazmı mümkün olmayan sonuçlara yol açacaktır. Filistinliler mağrur bir halk olarak kalırken, ümmet, asırlarca silinmeyecek bir ayıba, bir utanca, bir zillete duçar olacaktır.
İsrail ve ABD’nin ortak kotardığı, ihanet içindeki bazı ülkelerin de destek verdiği bir tehcir hareketi, taşları da, koltukları da yerinden oynatacaktır. Sonrasındaki hiçbir fedakârlık, hiçbir cömertlik, hiçbir süslü cümle, algı, imaj çalışması, unutturmaya yönelik gayret, ortaya çıkan utanç abidesini örtmeye yetmeyecektir.
Filistin ne karar verirse doğrudur, başımızın üzerinde yeri vardır ama Filistin’i bu kararı almaya zorlayanlar, Filistin’i yalnız bırakanlar, meseleyi bu noktaya getirenler tarihin çöplüğüne gidecek, ebeden de hayırla hatırlanmayacaktır.
Mekke, Hz. Peygamber (sav) hicret ettiği gün yıkılmıştı; Filistinliler hicret edecek olursa, o gün, o an bir zelzele, sırça sarayları kökünden sarsacaktır.