MEDYANIN HALLERİ... İran’ı baş düşman gören emperyalist saldırıyı aklar!
ABD Suriye'ye alfabenin her harfiyle onlarca terör örgütü sürüyor. Suriye'yi bölmek için yıllarca vahşi saldırılar yapıyor. Bugün de terör örgütü HTŞ'yi Halep'e saldırtıyor. Medyamızdaki mezhepçiler de İran ve Esad düşmanlığı tavırlarını sürdürerek HTŞ'nin dolayısıyla ABD'nin safına düşüyor...
Halep’te terör örgütü HTŞ’nin saldırıları İran düşmanlarının kendini göstermesi için bir fırsat daha yarattı. Günlerdir televizyonlarda, gazetelerde komşularımız Suriye ve İran mezhepçi bir yaklaşımla bölgede yaşananların baş sorumlusu ilan ediliyor. Böyle olunca olayların arkasındaki emperyalist güçler perdeleniyor. HTŞ’nin Türkiye tarafından terör örgütü sayılmasından, arkasında ABD ve MOSSAD olmasından bahseden yok!
Bu kişilerin durumu Türkiye’deki gelişmeleri salt Erdoğan düşmanlığıyla okuyup, hayrı şer, şerri hayır olarak görme yanlışına düşen ‘muhaliflere’ benziyor. Halep’te yaşananları İran ve Beşar Esad düşmanlığıyla okuyan mezhepçiler, hem bölgemize hem ülkemize hançer saplayan gerçek düşmanları saklıyorlar, görmek istemiyorlar ya da en iyimser tarifiyle görmüyor. Suriye’de iç savaşı çıkaran da bölgemizdeki PKK/PYD, HTŞ, DEAŞ gibi terör örgütlerini yöneten de bugüne dek on binlerce insanın kanını döken de emperyalist ABD ve kuklası İsrail’dir.
Türkiye İsrail’in sonraki hedefinin Türkiye olacağını görmüş ve açıklamıştı. İsrail’in füzeyle Türkiye’yi vurması elbet beklenmez. Tehdidin sınırımızdaki terör örgütleri olduğu konusunda uyarmıştık. İşte bu tehdit HTŞ ve PKK/PYD eliyle sınırımızda hayata geçirildi. Canlı kanlı izliyoruz. Şimdi beklenen bu tehdidi bertaraf etme iradesidir, yolu da İran ve Suriye ile işbirliğiyle terörü ezmekten geçer.
İsrail-ABD karşıtı cephedeki dostlarımız Suriye ve İran’ı hedef alanlar ne yazık ki sayı olarak daha fazla ancak köşemizde iki yazıyı örnek olarak koyalım:
Halep’te İran tuzağı
YÜCEL KOÇ-TÜRKİYE
Bakınız, İran’ın Suriye’ye sınırı yok, orada katliamcı.
Rusya’nın da sınırı yok ama o da güç budalası bir kabadayı.
ABD öyle, İngiltere öyle, İsrail öyle…
Uğradığı göç dalgasıyla bölgenin en büyük mağduru Türkiye, sürekli sabır sınavı verdi.
Rusya, Halep’in hemen üzerindeki Tel Rifat ve Menbiç’ten terör örgütünü çıkarma sözü verdi, aksine korumaya aldı.
ABD’nin tutumu zaten malum…
Bunun üzerine bir de İsrail’in, Hatay sınırımıza sadece 125 kilometre uzaklıktaki Lübnan’ı, hatta hemen yakınlarımıza kadar Suriye hedeflerini bombalamasıyla yeni bir tehdit süreci başladı.
İsrail hemen her gün Suriye’ye en az 10 hava operasyonu düzenlediği hâlde, ne İran, ne Rusya, ne de Esad rejimi hiçbir karşılıkta bulunmadı.
Peki, geçtiğimiz aylarda asıl tehdit güneyde İsrail olduğu hâlde, İran, Esad rejimi ve Rusya ne yaptı?
Yine kuzeye yığınak yapıp, hemen sınırımız olan İdlib’e saldırdı.
Üstelik yine Astana anlaşmasını ihlal ederek, sayısız bombardımanla sivilleri katledip, milyonları Türkiye’ye sürmeye çalıştı.
Bölgeyi çok yakından takip eden arkadaşımız Yılmaz Bilgen, başta HTŞ ve Suriyeli muhaliflerin Halep’i geri almak ve Suriye’nin kuzeyinde hayatı normalleştirmek için adım atma isteğinde olduğunu defaatle yazdı.
Sabrı zorlayan saldırılara karşı Türkiye, Astana anlaşması gereği muhalifleri olabildiğince tuttu.
Ancak son haftalarda İdlib’e yönelen saldırıların şiddetlenmesi bardağı taşırdı…
Muhalifler, HTŞ öncülüğünde, aşiretlerin de desteğiyle şok bir saldırıya geçip, Halep’i Şii işgalinden kurtardı.
Bunca tafsilatı anlattıktan sonra şimdi başlığa dönebiliriz.
İran, aylardır kendi pisliğini örtmek için, Halep’e yürümek isteyen Suriyeli muhaliflere “İsrail ajanı” propagandası yapmaktaydı.
Halep operasyonu başlar başlamaz, maalesef içimizdeki pek çok kişi İran’ın bu tuzağına düştü.
Suriye’de yıllardır gizli-açık İsrail’in emellerine hizmet eden, ABD ve İsrail’in aparatlarına ön açan, İsrail’in saldırılarına bir tek karşılık vermeyen Esad rejimi ve İran, Türkiye’nin direniş hattında desteklediği yerel güçler için bu algıyı başlattı ve Türkiye’de iktidara yakın isimler bile bu tuzağa balıklama atladı. Burada içimizdeki İrancıların da payını atlamamak gerek!
+++++
Suriye’nin devletleşmesi için radikal bir öneri
İHSAN AKTAŞ-YENİŞAFAK
Suriye iç savaşının hikâyesine girmeden, bugün sahadaki güç dengelerini tarif edelim. Suriye iç savaşı başladığında, rejimin korunması konusunda İran ile Esad rejimi doğrudan ittifak yaparak, iç savaşın rejim değişikliğine evrilmesini engelledi. İkincil aktör olarak sahaya çağrılan Rusya, zaman içerisinde ittifakın belirleyici ortağı oldu.
Türkiye, Arap Baharı’nın baş döndürücü günlerinde Obama yönetimi ile sürece müttefik olarak girdi. Obama yönetiminin saçma sapan Suriye siyaseti, zaman içerisinde Türkiye tarafından anlaşıldı. ABD ve İngiltere’nin, bugünkü parçalanmış ve terör örgütlerinin kök saldığı Suriye ortamını “kaos” oluşturmaktan başka bir amaçla tasarlamadıkları ortaya çıktığında, Türkiye, Suriye politikasında kaos koalisyonu ile yollarını ayırdı.
Obama yönetimi İran’ı sisteme katmak isterken, İran bu süreçten bir imparatorluk hevesi çıkardı. Diğer taraftan ABD’nin Libya Büyükelçisi öldürüldüğünde, ABD, Suriye’de rejim değişikliğinden vazgeçti.
İçeride bizim durumumuz Obama’nın kafasından farklı değildi. Ordu, FETÖ’nün eline geçmiş, devlet kademelerindeki bütün bilgiler ve savaşa dair öngörüler, FETÖ ihanetinden geçiyordu. Devlet içindeki FETÖ etkisi yetmezmiş gibi, dönemin başbakanı ve yarım doktoralı kibirli danışmanları, olup biteni anlayacak evsafta değildi. Suriye iç savaşının bugünkü Suriye ortamını getireceğini ve İsrail için kolay lokma olacağını ne İran ne bizim “Enver Paşacılar” ne de Suudi Arabistan ve Körfez aklı anlayabildi.
Bugün gelinen noktada, Suriye’nin kalıcı bir devlete dönüşmesi; Türkiye’nin güvenliği, Irak ve Suriye’nin istikrarı için Suriye devleti içerisindeki İran pozisyonu ile Türkiye pozisyonunun yer değiştirmesi gerekir.
İran, Irak işgalinden bugüne, ana karasının istikrar ve güvenliği için başta Irak olmak üzere, Irak, Suriye ve Lübnan’ın kaos halinde kalmasını yeğledi. Her ne kadar Lübnan’ın iç dengeleri bu iki devletten farklı olsa da durum budur.
İran’ın komşularını yıkım halinde tutarak kendi istikrarını sürdürme stratejisinin sonuna gelindi. Bugün çevre ülkelerin kaos halinde olması, İran’ı kolay hedef haline getirdi. Hizbullah’ı dışarıda bırakacak olursak, diğer ülkelerdeki milis stratejisi sürdürülebilir değil.
MEDYADAN SEÇMELER...
Zelenski havlu attı doğrusunu yaptı
MELİH ALTINOK-SABAH
Biden yönetimi Trump görevi devralmadan ABD'yi Rusya ile savaşa sokmak için yeni silahların kullanımına izin verip Ukrayna'yı kışkırtadursun, Zelenski havlu attı bile.
Dün Sky News'e yaptığı açıklamada, savaşın sıcak safhasını sona erdirmek için "ülkesinin işgal edilmemiş bölgelerine" NATO üyeliğinin teklif edilmesini öneriyordu.
Zelenski'nin, "Hele bir NATO'ya girelim, sonra işgal edilmiş topraklar için diplomasi yoluyla mücadele ederiz" demesi ise hiçbir şey ifade etmiyor. Bir kez verdin mi bitti, gitti.
Peki, Putin ateşkes ve NATO üyeliği için Ukrayna topraklarının yüzde 20'sini gözü kapalı veren Zelenski'nin teklifine nasıl bakar?
Ukrayna'nın NATO'ya alınma olasılığına savaş başlatarak cevap veren Putin'in evet demesi çok zor. Hatta imkânsız. Bu, iktidarını üzerine kurduğu paradigmayı inkâr etmesi anlamına gelir. (…)
Dolayısıyla şu an için en gerçekçi görünen çözüm, aldığı toprakların Rusya'ya terk edilmesi, Ukrayna'nın ise NATO üyeliğinin rafa kaldırılması gibi görünüyor.
Uzaktan savaş nutukları atmak, "direnin aslanlar" demek kolay ama evlerinden olan, hayatları kayan milyonlarca Ukraynalı sivil için zararın neresinden dönülse kârdır.
Ukrayna'nın dramı, bugünlerde Batı'nın kayığına binmenin yollarını arayan Gürcistan başta olmak üzere tüm ülkelere ve halklara ibret olmalı.
++++
Halep’teki krizin hedefi
BERCAN TUTAR-SABAH
Suriye’deki yeni kriz en çok da ABD ve İsrail'in elini rahatlatıyor. Zira bu kriz yoluyla Rusya, İran ve Türkiye'yi karşı karşıya getirme imkânı ortaya çıkıyor.
Çünkü Halep'teki kriz ABD ve İsrail'in dikkatleri Ukrayna'daki durumdan uzaklaştırmasına, Rusya'nın Oreşnik füzesiyle elde ettiği prestiji sarsmasına ve Moskova'yı Suriye'de meşgul etmesine yarıyor. Suriye'deki krizin öncelikli hedeflerinden biri de Türkiye'nin İsrail karşıtı duruşudur. Ankara'nın Rusya ve İran karşıtı ittifaklara katılmamasını cezalandırmaktır. Türkiye ile yeni bir sayfa açmak isteyen Şam'ı sindirmek de var.
İran'a gelince... Suriye'de alevlenen yeni bir savaş Hizbullah ile ateşkese varılmasından sonra Tahran'a soluklanma fırsatı vermemeyi de amaçlıyor. Suriye'de alevlenen çatışmalar en çok da Türkiye, Rusya, İran ve Şam ile diğer aktörler arasında Fırat'ın doğusunda birleşik bir ABD/PKK/YPG karşıtı konsensüsü bozma riskini taşıyor.
Ayrıca kaosun yeniden ivme kazanması Türkiye için yeni bir mülteci dalgası ve artan güvenlik tehditleri de demek.
En önemlisi de ülkemizin Suriye'deki terör koridoruna yönelik yapacağı harekâtları da zorlaştıracaktır. Bu çatışmalar Şam ile normalleşmeyi engellemek dışında Rusya ve İran ile ilişkilerimizi geren hayli riskli bir potansiyele de sahip.
Sözün özü çok katmanlı bir krizle karşı karşıyayız. İstikrar için net pozisyonlara ve bölgesel koordinasyonların sağlamlaştırılmasına ihtiyaç var.
Eğer bunu yapabilirsek dış güçlerin bölgeyi jeopolitik hedeflerinin mikro kozmosuna dönüştürmesini engelleriz. Yoksa bize dayatılan krizler daha da derinleşecektir. Buna fırsat vermemek lazım.
++++
Yuvamız mı var, evimiz mi?
ÖZAY ŞENDİR-MİLLİYET
Avustralya 16 yaşından küçük çocuklar için sosyal medya yasağını başlatan ilk ülke oldu.
Türkiye’de de yasak sınırı 13 yaş mı olsun 16 yaş mı diye bir tartışma yürüyor şu günlerde.
(…) Aile olmak aynı çatı altında barınmak, aynı anda yemek yemek, aynı tuvaleti kullanmak demek değil. Öyle olsaydı öğrenci ya da yaşlı bakım evleri de yuva sayılırdı.
Aile olmak, duygularımızı, sevinç ya da sıkıntılarımızı paylaşmak demekti, en azından böyle öğrenmiştik bir zamanlar. Evdeki 16 yaşından küçük çocuğu ekrandan değil ama en azından teşhircilikten kurtarmak bizi yeniden aile yapmaya yeter mi?
Ailenin diğer üyelerinin sosyal medya hesaplarında dolaşmaya devam ettiği bir zamanda hesabı olmayan çocuk, ekrandan kopmaz, röntgenci olur.
(…) Öyle ya da böyle kolay para kazanmış olanların, kullandıkları markalar, izledikleri film ya da dizilerle statü kazanmaya çalıştıkları bir dünyada yaşıyoruz. Oysa bir kültür seviyesinin oturması kuşaklar boyu devam eden bir mücadele ve çaba gerektiriyor.
(…) Bilgi parayla satın alınamaz, sosyal medyada paylaşılamaz ama insanı daha fazla insan yapar.
Yuvalarımız, giderek ev haline dönüşüyor.
Bunu değiştirmek bizim elimizde ve ilk yapmamız gereken elimizdeki ekrandan uzak durmayı başarmak…