Yandex
26 Şubat 2025 Çarşamba
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

MEDYANIN HALLERİ... Kadına zincir vurmaya kalkan Yeni Akit yazarı Banu Çiçek’i bilir mi?

Yeni Akit yazarı Ahmet Gülümseyen, 'Bayanlar niçin güreşip, futbol oynamamalı?' başlıklı bir yazı yazdı. Kadın spor yapmasın, kadın dizini büküp otursun… Dede Korkut Hikâyelerini hatırlayalım. Kadına futbolu, güreşi yasaklama taraftarlarına rağmen Banû Çiçekler hep var olacak.

MEDYANIN HALLERİ... Kadına zincir vurmaya kalkan Yeni Akit yazarı Banu Çiçek’i bilir mi?
A+ A-
NADİR TEMELOĞLU

Yeni Akit yazarı Ahmet Gülümseyen, “Bayanlar niçin güreşip, futbol oynamamalı?” başlıklı bir yazı yazdı.
Yok yok, kadınların toprağa gömüldüğü cahiliye devrinden değil. Bugünün yeni ortaçağını anlatan bir yazı bu. Gülümseyen, şunları söylüyor özetle:
“Kötü niyet taşıyan, toplumsal değerleri, “saman altından” batılı spor projelerini yürüten ‘ideolojik’ fırsat avcıları, bunu fırsata çevirip, spor vasıtasıyla her fırsatta ‘milli’ ve ‘manevi’ değerlerin altına ‘dinamit’ koymayı sürdürüyorlar. (…)
“Projenin sloganı adeta ‘Futbol oynamayan kadın kalmasın’ şeklinde. Bu slogan bize, dönemin Güreş Federasyonu eski başkanının ‘Güreşmeyen Kadın Kalmasın!’ sloganını hatırlattı. Bayanların futbol oynaması gerek anatomik yapı olarak, gerekse dini inanç açısından uygun değil.
“Başkan Taha Akgül’e bizim tavsiyemiz, tıpkı futbol gibi batılı emperyalist güçlerin, haçlı ve siyonist anlayışla hayata geçirdikleri bayan/kadın güreşine ‘dur’ demeli ki, tarih onu milli ve manevi değerlerine sahip çıkan başkan olarak yazsın…”
Kadın spor yapmasın, kadın iş hayatına girmesin, kadın dizini büküp otursun…
Aslında LGBT ile aynı ideolojinin ürünü bunlar. LGBT sınıflı toplumların ürünüdür. Kadınların aşağılandığı, ikinci sınıf vatandaş görevi gördüğü, toplumdan dışlandığı, köleleştirildiği koşullarda ortaya çıkmıştır. Kadın yalnızca üretimde kullanılan bir araçtır. Bu yüzden kadınla âşk yapılmaz. Kadınsız toplumsal ortamda ve kültürde, aşk da kadınla değil fakat erkekledir.
Gülümseyen, Platoncu bir tutum alıyor.
Platon’un ideal devletinde kadın yoktur. Aşağılanan ve köleleştirilen kadın yalnızca devletin dışında değil sanatın, felsefenin, kültür üretiminin, sporun da dışındadır.
Bugün ringlerde erkeğe kadın dövdüren LGBT dayatması ile, sahalardan, güreş minderinden kadının el ayak çekmesini savunan Gülümseyen gibilerin bir farkı yok. İkisi de spordaki kadın düşmanlarıdır.
Yeni Akit yazarının bunu milli ve manevi değer diye yutturmaya kalkması tam bir cahilliktir.
Orta Asya’da yaşarken biz Türklerde ve diğer topluluklarda eşcinsellik görülmemiştir.
İlk destan olan Sümerlilerin Gılgamış’ında eşcinsel ilişkilere denk geliyoruz fakat eşitlikçi kabile toplumunun hayatlarını yansıtan Türk efsanelerinde eşcinsel ilişkilerin izini bulamazsınız.
Millî kültürümüzün en önemli hazinelerinden olan Dede Korkut Hikâyelerini hatırlayalım.
Bamsı Beyrek ile Banû Çiçek at teperler, ok atarlar, güreş tutarlar.
Kadının toplumsal konumunu gösteren Banû Çiçek, bir alt tipi kadındır. Yine başka bir hikâyede Kan Turalı’nın etrafını saran kâfirlere karşı ilk hamleyi yapan Selcen Hatun gibi…
Manas Destanı’nda da alp tipi kadınlara rastlarız. Onlardan biri Kız Saykal’dır:
Kırgız yurdunu yok edeyim,
Bunu düşünerek Kız Saykal,
Sarıbuurul savaş atının
Yanlarını kırbaçladı,
Sarı alaca sancaklı mızrağı
Eline alıp doğrultu,
Hiddeti sert Kız Saykal
Düzgün endamlı beyi
Dövmek ezmek için yöneldi
Banû Çiçek tipi, modern edebiyatımızı bile etkilemiştir. İsmail Gaspıralı'nın "Arslan Kız" kitabındaki Gülcemal, Banû Çiçek’le büyük benzerlikler gösterir.
Kadına futbolu, güreşi yasaklama taraftarlarına rağmen Banû Çiçekler hep var olacak.
Kadınlar her alanda güreş tutmaya devam edecek.

***

Kılavuzu Ekrem olanın...

NEDİM ŞENER-HÜRRİYET

İmamoğlu’nun basın toplantısı sonrası Halk TV’den gazeteci Barış Pehlivan bilirkişiye ulaşarak kısa bir görüşme yaptı. Sonra görüşmenin kaydı Halk TV’de yayınlandı. Halk TV Genel Yayın Yönetmeni Suat Toktaş’ın tutuklanmasıyla sonuçlanan soruşturma kapsamında gözaltına alınan Barış Pehlivan, Seda Selek, Kürşad Oğuz’un basına yansıyan ifadelerine göre bilirkişinin ses kaydının yayınlanma süreci şöyle gerçekleşti:
Gazeteci Barış Pehlivan: ‘’Kürşad Bey’in görüşmeleri kayıt altına aldığını gördüm. Amacımız bilirkişi ile yaptığımız görüşmeyi kelimesi kelimesine doğru aktarabilmekti. Ancak daha sonra bu kaydın Halk TV’de yayınlandığını öğrendim. Benim böyle bir amacım yoktu.’’
Sunucu Seda Selek: ‘“Yayın sırasında rejiden kulaklığıma Barış Pehlivan’ın bir ses kaydı paylaştığı ve bunu yayına alacakları söylendi ve yayına verildi. Benim böyle bir kaydın varlığından ya da yayınlanacağından öncesinde haberim yoktu.”
Program Koordinatörü Kürşad Oğuz: “Ses kaydını Suat Toktaş’a gönderdim ancak suç teşkil ettiğini ve yayınlanmaması gerektiğini söyledim.”
Genel Yayın Yönetmeni Suat Toktaş: “Kaydı bana Kürşad Oğuz gönderdi. Akabinde Barış Pehlivan ile mesajlaştım ve Pehlivan’a kişinin rızasının olup olmadığını, dava açılır mı diye sordum. Pehlivan da bana “Abi biz gazeteciyiz” şeklinde cevap verince şahsın izni var algısına kapılarak ses kaydının yayınladım.”
Ses kaydının alınması ve bu şekilde yayınlanmasının hukuka aykırı olup olmadığını en iyi kendileri anlatıyor. Başta da belirttiğim gibi dileğim Suat Toktaş’ın da kısa süre içinde serbest bırakılıp işinin başına dönmesidir. Elbette konuyla ilgili nihai kararı mahkeme verecektir. Benim dikkat çekmek istediğim sorunun kaynağı olan Ekrem İmamoğlu’nun tutumudur. Zira kendi kariyer hırsı nedeniyle yapmayacağı şey, harcamayacağı adam yoktur.
Onların mağduriyetinden bile kendisine pay çıkarmak, “Asıl hedef benim” diyerek mağduriyet devşirmek gibi bir yeteneği vardır.

***

Özel hastanelere neşter

MELİH ALTINOK-SABAH

23 yılını dolduran iktidarın ülkede başarıyla dönüştürdüğü alanların başında şüphesiz sağlık sistemi geliyor.
90'lı yıllar boyunca çökmüş olan sistem ayağa kaldırıldı. Dünya standartlarını aşan sağlık hizmetine erişim tabana yayıldı. GATA'daki kalite tüm devlet hastanelerinde sağlandı.
Bu süreçte, eskiden yalnızca zenginlerin, milletvekillerinin vs. ulaşabildiği özel hastanelerin de önü açıldı. Özel sağlık sigortalarının yaygınlaşmasıyla tercih edilmeye başlanan özel hastaneler de talep yükünü hafifletmekte sisteme destek oldular.
Ne var ki bugün özel hastanelerin pek çoğu, acilden giriş yapan sedyedeki hastaya serum takarken bile "para peşin" diyen ticarethaneler hâlinde.
Varılan nokta yalnızca vatandaşı değil, işletmelerin ticari politikaları nedeniyle hastalarıyla aralarındaki güven ilişkisi sarsılan sağlık personelini de sıkıntıya sokuyor.
Son dönemde hastaların yanı sıra hekimlerin de özelden devlet hastanelerine doğru yönelmesi bu durumun açık göstergesi.
Evet, denge, tıbbi değil ekonomi- politik bir mesele olan pandemide bozuldu.
Milyonlar, akademinin, siyasetin ve medyanın "oybirliğiyle" körüklediği korku iklimi nedeniyle hastalık hastası haline getirildiler.
Hapşıranın koştuğu devlet hastanelerinde randevular kilitleniyor. Aylık kan değerini ölçtürmek gibi garip alışkanlıklar yaygınlaştı.
Bu tüketime rağmen bir türlü kendimizi "sağlıklı" hissedemiyoruz. İlaç kullanımı patlamış durumda.
Yeni Sağlık Bakanımız Kemal Memişoğlu da bir hekim. Ve hastanesi olmaması, tarif ettiğim çarpıklığın üzerine gideceğine dair umudumu artırıyor.
Geçtiğimiz gün, fahiş fiyatlara ve başka istismarlara engel olamayan Özel Hastane Yönetmeliği'ni sil baştan değiştirmesi de son derece yerinde bir hamle.
Zira sağlık "Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler" şeklindeki liberal yaklaşımla müteşebbislerin insafına bırakılacak bir sektör değil.

***

Uyandırma çağrısı: Korkulan Çinli yapay zekâ mı, ötesi mi?

MEHMET AKİF SOYSAL-YENİ ŞAFAK

Deepseek ile Çin ABD’nin önünde olduğunu ifade etmiş oldu.
Evet, bu gelişmeler ABD’li teknoloji şirketleri için önemli bir sorun ancak ABD’yi ayağa kaldıracak kadar büyük bir sorun olmamalıydı.
Trump Pazartesi günü DeepSeek'in bir “uyandırma çağrısı” olması gerektiğini ve olumlu bir gelişme olabileceğini söyledi.
Bu söz esasında çok fazla anlam içermektedir.
Zira ABD’nin bazı konularda geri kalmış olabileceğini birinci ağızdan duymuş olduk.
Ancak meseleyi sadece yapay zekâ olarak ele almak yeterli değildir.
ABD’nin endişesi bunun üzerindedir.
Yıllardır ifade etmeye çalıştığım bir konu var; savunma harcamaları olarak sıralama yapıldığında ABD en büyük orduya ve en büyük savunma sanayine sahip ancak buna satın alma gücüne veya iki ülke arasındaki maliyet farklarına göre bakacak olursak Çin’in ABD kadar askeri harcama yaptığını görebiliriz.
Buna ek olarak ABD’nin savaş alanında harekât kabiliyetini, ekipmanlarının sınırlarını biliyoruz.
Ancak hiç sınanmamış veya meydana çıkmamış haliyle Çin’in askeri teknolojisini vardığı noktayı, teçhizatların gelişmişliğini bilmiyoruz.
Deepseek örneğinde olduğu gibi çok daha az donanım ve az maliyetle çok daha etkin askeri cihazlar Çin’liler tarafından üretilmiş olamaz mı?
Esas korku işte bu noktada; ABD askeri olarak üstün olduğunu düşünürken Çin çoktan ABD’yi geçmiş olabilir mi?
Artık iş işten geçmiş olabilir mi? Temel bilimlerde (Matematik, Fizik, Kimya, Biyoloji) yayımlanan makale adedine baktığımızda Çin’in ABD’yi geçmesi zaten bu durumun bir habercisi değil miydi?

Yeni Akit LGBT