MEDYANIN HALLERİ... Ne Amerikalılar ne Türk… Kimse satamaz
Sözcü dün, özelleştirme girişimiyle karşı karşıya olan Çayırhan Termik Santrali hakkında 'Çayırhan’ı siz satmayın Amerikalılar satsın.' başlığıyla bir haber yaptı. Sözcü’ye bakın hele… Mahalle esnafı gibi… İyi fiyat olsa madenlerimiz, termik santrallerimiz satılsın yani, sorun yok, öyle mi?
NE AMERİKALILAR NE TÜRK… KİMSE SATAMAZ
Ankara’da bölge halkı tarafından “altın yumurtlayan tavuk” olarak Çayırhan Termik Santrali, eylül ayından bu yana özelleştirme girişimiyle karşı karşıya.
İhale aralıkta yapılacaktı. Fakat Aydınlık, Türk basınında ilk kez gizlilik sözleşmesi imzalatılarak verilen ihale şartnamesine ulaştı. 12 Kasım günü yaptığımız haberimizde, şartnamede işçinin adı olmadığı ve 2 bin emekçiyi kapının önüne koyacaklarını yazdık.
20 Kasım’da madenciler sabah 08.00 vardiyasında madene indiler ve kendilerini yer altına kapattı.
21 Kasım’da Çayırhan Termik Santrali işçileri de eylem başlattı ve 500 emekçi oturma eylemine geçti.
Eylem giderek büyüdü.
28 Kasım’da bu kez madenciler yola koyuldu: Rota Ankara!
Daha 20’inci kilometredeyken Bakanlık’tan ilk geri adım geldi. 4 Aralık’taki varlık satışı 4 Mart’a ertelendi.
İşçiler yürüyüşünü durdurdu, bir oylama yaptı. İşçilerin yüzde 97'si şubat ayına kadar müzakereleri sürdürme kararı aldı. Ama kararlılıklarını da duyurdu: “Tek çözüm özelleştirmenin durdurulması.”
İşte Çayırhan’da işçi bu kararlılıktayken, Sözcü dün birinci sayfasından bir haber yaptı.
Başlık şu: “Çayırhan’ı siz satmayın Amerikalılar satsın.”
Başak Kaya imzalı haberde şöyle deniyor: “Ankara’da 5 milyon metrekare arazisi olan santral 2 milyar liraya satışa kondu. ABD’liler 23 bin metrekare arsası olan binayı 700 milyona sattı. ‘Satış böyle yapılır.’ dedirtti.”
Sözcü’ye bakın hele… Mahalle esnafı gibi… İyi fiyat olsa madenlerimiz, termik santrallerimiz satılsın yani, sorun yok, öyle mi?
İşte sözde kendine muhalif diyenlerin gerçek yüzü.
O şartnamede işçinin adı yok, ama Sözcü paraya bakıyor.
Aydınlık dışındaki bütün medya neredeyse serbest piyasacı, özelleştirmeci.
Dertleri işçi, emekçi değil sadece muhalefet.
Onlar sermayenin sesi, emireri.
Aydınlık üretici sınıfların sesi. Sayfaları onların emrinde.
Üretici kambur gören sistemin sonu geldi.
Türkiye’nin geleceğinde kamuculuk ve devletçilik var.
Çayırhan işçisini selamlıyor, kararlılığını paylaşıyoruz.
Kim gelirse gelsin, bu özelleştirmeyi yapamaz.
---
İlk düğmeyi yanlış iliklemek: İsrail ile Ukrayna aynı cephede
Karar gazetesinden Yıldıray Oğur, şöyle yazıyor:
“İlk düğme yanlış iliklenince gerisi de öyle geldi.
Arap Baharı, ABD, Avrupa, CNN baştan destek verdiği için muhakkak onların bir projesiydi.
Halbuki herkes gibi onlar da bir gencin kendisini yakmasıyla başlayan, sosyal medya üzerinden yayılan, Arapça özgür kanallar üzerinden büyüyen devrimlere yakalanmışlardı.
Mübarek devrilmeden önce ABD dışişleri ona destek açıklamaları bile yapmıştı.
Arap Baharı’na destek de sadece iki yıl sürmüştü. İkinci yılın sonunda ABD ve Batı Arap Baharı’na sırtını dönüp, Mısır’da darbeyi destekledi. Libya’da, Suriye’de “radikal gruplar” nedeniyle destek, kösteğe dönüştü.
Şimdi ABD’de karısıyla belgeseller yapıp, faydasız projelerde komik konuşmalar yapan Obama, kimyasal silah kırmızı çizgisine rağmen 2015’de Suriye’yi Rusya’ya teslim etmiş, bir daha da arkasına bakmamış, Suriye’de sadece IŞİD’le mücadeleyle ilgilenmişti.
Muhtemelen bundan iki yıl önce de kimsenin aklına HTŞ adlı El Kaide’den ayrılmış silahlı selefi gruba ABD ve İsrail’in destek verdiğini söylemek gelmezdi.
Ama ne olduğunu anlamayanlar için örüntüyü kurmak zor olmadı.
10 yıldır Suriye’de karşılarında Esad ordusunu değil, Devrim Muhafızları aklını, dünyanın her yerinden kutsi savaş için taşınmış Şii milisleri ve Hizbullah’ı gören Suriyeli muhalifler için, 7 Ekim sonrası İsrail’in Suriye’de ve Lübnan’da Şii milisler ve Hizbullah’a verdirdiği kayıplar, İran’ın tırnaklarının sökülmesi bir fırsattı.
Ama bu fırsatı İsrail, Suriyeli muhalifler için yaratmadı, kendisi için yaptı.
Ama bunun beklenmedik bir sonucu olarak Suriye sahasında HTŞ ve muhalif gruplar, 10 yıldır savaştıkları İran milisleri ve Hizbullah’ın güç kaybettiğini gördüler ve bu imkandan yararlandılar.
Bu ikisinin peş peşe olması HTŞ ve İsrail’i müttefik yapmaz.
Esas bir örüntü kurulacaksa HTŞ ve Suriyeli muhaliflerin arkasında İsrail değil, Ukrayna var denebilir.
Çünkü Ukrayna iki yıldır direnerek Rusya’nın ilgisini ve askeri teçhizatını Suriye cephesinden çekmesine neden oldu ve 2015’ten sonra Suriye sahasında hava gücüyle muhalifleri gerileten esas olarak Rusya’ydı.
Ama gönlü böyle isteyen, İsrail ve Ukrayna’nın herşeyi HTŞ için yaptığını da düşünebilir.
Halbuki Suriyeli muhaliflerin ve HTŞ’nin yaptığı sadece fırsatı görmek ve kullanmaktı.
Tam tersini iddia edenler aslında galiba bunu etik, ahlaki bulmuyor.”
Sayın Oğur, aslında itiraf ediyor. Netanyahu’nun söylediği, “Bu, Esad rejiminin başlıca destekçileri olan İran ve Hizbullah'a indirdiğimiz darbelerin doğrudan bir sonucudur.” sözlerini dolaylı olarak yazıyor. Ama gel gör ki, bunu HTŞ’nin ABD-İsrail bağını aklamak için söylüyor. “Ukrayna” diyerek aradan sıyrılıyor.
Aydınlık daha Halep saldırısı başlamışken bir cepheleşme tarifi yaptı.
Günlerdir birinci sayfamızda o tablo var. Hatırlatalım:
ABD-İsrail Cephesi: ABD, İsrail, HTŞ, PKK/PYD, Yunanistan, Güney Kıbrıs, Ukrayna, Avrupa Birliği.
Batı Asya Cephesi: Suriye Halkı, Rusya, İran, Filistin, Irak, Lübnan, Yemen, Çin.
Kendinizi kandırmayın, bu milleti de. Bu cephelerdeki herkes doğal müttefiktir.
Cepheler açıktır. Sorun Türkiye’nin bu cepheleşmede, hani cepheyi seçeceğidir.
---
HTŞ’ye yakından bakalım (1) BM raporlarında HTŞ’nin sicili nasıl görünüyor?
Sedat Ergin-HÜRRİYET
HTŞ açısından problemli görünen bir konu, İdlib’de toplanmış olan yabancı cihatçıların önemli bir bölümünü bünyesinde bulundurmasıdır. Bunu örnekleyebilmek için BM’nin “Analitik Grubu”nun 3 Şubat 2021 tarihli raporundan bir iki tespiti aktarmakla yetinelim.
Bu kategorideki silahlı örgütlerden biri “Türkistan İslam Partisi” (TİP) adıyla da bilinen “Doğu Türkistan İslami Hareketi” isimli örgüttür. TİP, BM’nin terör örgütleri listesindedir. BM raporunda, TİP’in HTŞ ile birlikte rejime karşı güç birliği yaptığı belirtiliyor.
Buna göre, İdlib’e dışarıdan gelip HTŞ’nin otoritesine tabi olan ikinci grup “Katip el Şişani Tugayı” olarak adlandırılan Çeçen savaşçılardır. Bir diğeri, “Katib el Tevhid vel-Cihad” isimli Özbekler ağırlıklı olmak üzere Orta Asya kökenli savaşçıların toplandığı örgüttür.
Yabancı cihatçılara sağladığı himaye El Colani’ye yöneltilen eleştiriler arasında azımsanmayacak bir yer tutuyor. El Colani, 4 Eylül 2021 tarihinde o dönemde “Independent Türkiye”den Cihat Arpacık’a verdiği ve 4 Eylül 2021 tarihinde yayımlanan mülakatta bu konudaki bir soru üzerine şunları söylüyor:
“Muhacir kardeşlerimiz Suriye’ye bize yardım etmeye geldi. Gayretleri için çok teşekkür ediyoruz. Kesinlikle onlardan vazgeçmeyeceğiz. Onlar halktan memnun, halk da onlardan. Bu insanlar kendi devletlerine bir tehdit değiller. Bizim kurduğumuz siyasetin altındalar... Dinimiz ve kültürümüz gereği onları koruyacağız.”
Dolayısıyla HTŞ’yi tartışıyorsak, kaçınılmaz olarak İdlib’de sahada bulunan bir bölümü terörist kategorisindeki yabancı savaşçılar meselesini de denklemde tutmamız gerekecektir.
Ayrıca, bu yabancı gruplara gelecekte Suriye sorununa bulunacak siyasi bir çözümde nasıl bir yer verileceği de yanıt bekleyen kritik bir sorudur.