Mehmet Erenler: Milli dayanışma bağlamanın tellerindedir
Mehmet Erenler, ‘hocam’ dediği Muzaffer Sarısözen’i anlattı. Onun başlıktaki sözlerini aktarıp şöyle diyor: ‘Onun için radyo sanatçıları o disiplin, o ciddiyet, o anlayış, o sevgi, o saygı, gelenek, görenek her şeyimizle yurdun her karış toprağının ezgilerini, türkülerimizi bağrında yaşatmış...’
Türkü ve saz ustası Mehmet Erenler’le söyleşimize, bu hafta derlemeler ve TRT’nin rolü üzerine devam ediyoruz. Erenler, “Sarısözen bu işin önderi” diyor, “Ve 12 bin civarında şu an ses kayıtlarıyla arşivlerde var. TRT repertuvarında 6 bin civarında notası yazılmış türkü var. Notası yazılacak çok türkü var.”
İbrahim Can ile birlikte sorduk, Mehmet Erenler yanıtladı:
‘OTORİTER AMA HOŞGÖRÜLÜ VE AFACAN’
- Sayın Erenler bu hafta da sizi eğitenlerden bahsedelim mi?
On bir yaşındaydım. Sarısözen’in mizacını anlatmak için bir örnek vereyim. Sarısözen’in bir ayağı bakanlıklarda. O dönemde Meclis Başkanı Refik Koraltan ile Sarısözen’in yedikleri içtikleri ayrı gitmezdi. 1957 yılları… Meclis Başkanı Refik Koraltan bir gün radyoya geliyor. O sırada radyoya bir vatandaş gelmiş: “Sayın başkanım, Muzaffer Sarısözen Hocaya selamınızı götürsem, acaba bana solo verir mi” demiş. Refik Koraltan kartını çıkartmış ve arkasına “Muzaffer Hocam arkadaşı dinlersen, solo verebilirsen sevinirim” diye yazmış. O arkadaş radyoya gelmiş. Müracaatta görevliler, tabi o zaman asker bekliyor, sivil polis var. Müracaatta görevli memura anlatıyor durumu. Sarısözen’e haber veriyorlar. Sarısözen Hoca aşağı iniyor. Görevli, “Hocam sizi ziyaret için geldi” diye tanıştırıyor. Adam Sarısözen’e mektubu veriyor. Sarısözen Hoca, kartın arkasını okuyor. Adamın gözü önünde kartı yırtıyor. “Sayın başkana selam söyleyin, bu işi kendisi daha iyi biliyorsa gelsin kendisi yapsın” diyor. Böyle ilkeli ve otoriterdi. Otoriter ama aynı zamanda hoşgörülü ve afacan bir adamdı. Sanatçılarına sahip çıkar onları pençesinin altına alır ve kucaklar hiç kimseye ezdirmezdi. Aliye Akkılıç’ın Eskişehir’de konseri vardı. Hocamız canlı yayında, “Muhterem dinleyenler bugün Aliye Akkılıç Eskişehir’de. Konsere geldi” diye duyurdu. Devlet memurunun dışarıda çalışması yasak. Ama Sarısözen Hoca onu dinlemek isteyenlere haber veriyor. Gidin dinleyin diye. Onun reklamını yapıyor yani.
İbrahim Can: Ama nasıl bir reklam bu. Tek radyo. Radyo inanılmaz bir sihirli kutu. Millet Cumhuriyetle beraber türkülerine radyo ile kavuşmuş. Hocamız oradan türkü dinlemeye teşvik ediyor.
İbrahim Can, Mehmet Erenler, Emine Sağlam Akfırat
‘MERKEZ HEP ANKARA’YDI’
- İstanbul ile Ankara TRT’si arasında nasıl bir fark vardı? Bir rekabet var mıydı?
Yoktu. Merkez hep Ankara’ydı.
- Önce Ankara Radyosu mu kuruldu?
Evet önce Ankara Radyosu kuruldu. Sonra İstanbul sonra İzmir kuruldu.
- Nida Tüfekçi nerede başladı?
Hepsi önce Ankara’da başladı. Ahmet Yamacı, Sarı Recep, Adnan Şekerler, Emin Aldemir, Ali Can, Mustafa Geceyatmaz, Nurettin Çamlı, Nezahat Bayram, Neriman Altındağ, o kuşağın hepsi önce Ankara’da başladı.
Ben tabi devamlı kendimi geliştiriyorum. İki sene sonra 11 yaşımdayım. Babam Milli Eğitim Bakanlığı Orta Eğitim Şube Muavini. Muzaffer Sarısözen Hoca bir ayağı bakanlıklarda bir ayağı mecliste. Tek başına otorite. Tek tabanca!
‘DERLEME HAREKETİNİ DE SARISÖZEN BAŞLATTI’
- Sarısözen Cumhuriyet’in ilk yıllarında Türküleri toplama, derleme hareketini mi başlattı?
Tabi… Tabi o başlattı. Ekip olarak. Ekibin içinde Sarısözen, Ferruh Aşınar, Halil Bedii Yönetken var. Ama Sarısözen bu işin önderi. Ve 12 bin civarında şu an ses kayıtlarıyla arşivlerde var. TRT repertuvarında 6 bin civarında notası yazılmış türkü var. Notası yazılacak çok türkü var.
- Peki neden kalanların notası yazılmıyor?
Eleman lazım.
Muzaffer Sarısözen
‘TRT’NİN HAKKINI İNKAR ETMEMEK LAZIM’
- Eğer bu türküler geleceğe aktarılmazsa, kültürümüz kurur ve öz kültürümüzden kopmaz mıyız?
Kesinlikle… TRT yayıncılık ilkesi açısından yıllarca bu yükü omzunda taşımış. Onun için TRT’nin hakkını inkar etmemek lazım. TRT sanatçıları, halka yönelik bir hizmet anlayışla ülkenin genel kültürel değerlerini, genel ahlaki yapısını, geleneklerini ve göreneklerini sinesinde yaşatmıştır.
‘O BAYRAK YARIŞINI HÂLÂ GÖTÜRMEYE ÇALIŞIYORUZ’
- TRT’nin derleme konusunda size katkısı ne oldu?
TRT türkülerimize sahip çıkmıştır. İnsanın kültürel değerleri yok olduğunda can damarları gitmiş oluyor. Onun için rahmetli Muzaffer Sarısözen ne demiş biliyor musunuz “Milli tesanüt (dayanışma), bağlamanın tellerindedir”. Onun için radyo sanatçıları o disiplin, o ciddiyet, o anlayış, o sevgi, o saygı, gelenek, görenek her şeyimizle yurdun her karış toprağının ezgilerini, türkülerimizi bağrında yaşatmış. Bayrak yarışı diyoruz biz buna. O sanatçı arkadaşlar, omuzlarında o sorumluluğu taşımışlar. Yoksa herkesin cebini doldurması ayrı bir konu. Bizler, elimizden geldiğince o bayrak yarışını götürmeye çalıştık. Hâlâ da götürmeye çalışıyoruz. Bu görevi yapabiliyorsak ne mutlu bize! Yoksa ticarete dökseydik, biz de her şeyi yapardık. Onun için TRT’nin kıymetini bilmek ve bu yozlaşmanın önüne geçmek lazım.
- Bağlamanız nasıl?
Ankara’da rahmetli Kazım ustaya sedefli bir saz yaptırmıştık. Ankara Cebeci Dörtyol’da. Bunlar Kastamonulu iki kardeşti. Bir saz yaparlardı divan sazı gibi, çalmaya doyamazdım... Bir de yine Kastamonu’da çok meşhur Tekeli Kardeşler Sazevi vardı. Şimdi rahmetli oldular. Hatta geçenlerde Cumhurbaşkanı ödül vermiş Bekir Tekeli’ye. Cebeci Dörtyol çok önemli bir yerdi.
MEHMET ERENLER’İN MEŞHUR ETTİĞİ:
SABAHIN SEHERİNDE ÖTÜYOR KUŞLAR
Sabahın seherinde ötüyor kuşlar
Balınan yoğrulmuş o sırma saçlar
Kudretten çekilmiş karadır kaşlar
İşte bu gönlümün cananı geldi
***
Seher vakti keklik çıkar kabana
Sallandıkça püskül değer tabana
Korkarım sevdiğim vara yabana
İşte bu gönlümün cananı geldi
***
Yarim yine şekerlendin ballandın
Alınan yeşili giydin sallandın
Kırılsın kolların ne tez çullandın
Aç gözlerini aç cananın geldi
KABAN : Dik yokuş, tepe
Yöresi: Tokat
Kaynak: Yöre ekibi
Derleyen ve notaya alan: Mehmet Erenler
DERLEMENİN ÖYKÜSÜ
- “Sabahın seherinde ötüyor kuşlar” türküsünü nasıl derlediniz?
“Sabahın seherinde ötüyor kuşlar” türküsünü, “Denizin dibinde Haçcem”den önce derledim. Derlediğimde on altı yaşındaydım. Kaynak kişi Abbas Özdemir, annemin amcasıdır. Annemin babası Erzurum kökenli. 93 Rus harbinde, Nene Hatunlar döneminde, Tokat’a gelmişler. Bir kısmı da Erzincan’a gitmiş.
Bu türkünün derlenmesi şu şekilde oldu. Rahmetli annemin amcası ben on altı yaşındayken seksen beş yaşlarındaydı. Yıllardır annemle görüşmemişler. Birbirlerinin adreslerini buluyorlar. Anam heyecanla “amcam gelmiş” dedi. Dedemlerin evine gittik. Dedem “bizim yörenin değişik ezgileri var, amcanın sesi güzel” dedi. Dinleyeyim dedim. Amcam elini kulağına bir attı ve “Değmen benim gamlı yaslı gönlüme” diye okudu.
Ne kadar güzel bir türkü bu, dedim. Hemen notasını orada yazdım. Yalnız beni rahatsız eden bir bölümü vardı:
KARADENİZ ÇÖLLERİ!
“Kumru gibi gökyüzünde dönende” orası tamam.
“Baykuş gibi viran yurda konanda” o da tamam.
“Çok ağladım çöllerde Şirin gibi zülfü yardan ayrıldım” diye okudu.
Ben de öyle yazdım tabi. Fakat biliyoruz ki Ferhat çöllerde ağlamıyor. Ferhat dağlarda. Ferhat dağları deliyor. Amasya’da çöl yok. Ben yakıştırmadım ama öyle okuduğu için öyle yazdım. Kayıtlara öyle geçti. Daha sonra da “Çok ağladım Mecnun gibi çöllerde, Şirin gibi nazlı yardan ayrıldım” oldu.
İbrahim Can: Benim de derlediğim, son dönem okuduğum bir türkü var. Orada biz dağlara çöl dağları deriz Karadeniz’de. Amasya bize yakın. Karadeniz’in yeşilliği içinde ağaç yoksa orası bir çöldür.