'Melez sanatçı' Türk ve Tayvanlı kimliğini dijital sanatına yansıtıyor
Tayvanlı yazar ve sanatçı bir anne ile Çince profesörü Türk bir babanın çocuğu olarak dünyaya gelen "melez sanatçı" Melek Kocasinan Gao Anqi, uzun yıllar yaşadığı Tayvan ve Türkiye'nin zenginliklerini "kültür elçisi" olma misyonuyla resim ve dijital sanat eserlerinde buluşturuyor.
Sanatçı Melek Kocasinan Gao Anqi, doktora yapmak için 1975'te devlet bursuyla Türkiye'den Tayvan'a giden Bülent Okay ile üniversitede tanışarak evlenen Gao Li Chuan'ın kızı.
Ankara'da dünyaya gelen 38 yaşındaki Kocasinan'ın hayatı, anne ve babasının görevi gereği yaşadığı Türkiye ve Tayvan arasında, farklı din, dil ve kültür etkileşimi içinde geçti.
İlkokula Tayvan'ın başkenti Taipei'de başlayan, Çince okuma yazma öğrenen, lise eğitimine Türkiye'de devam eden Kocasinan, yükseköğrenimini ABD'de Kaliforniya ve burslu kabul edildiği Yale üniversitelerinde tamamladı. Kocasinan, hayatını da Amerika'da yaşayan bir Türk'le birleştirdi.
Sanatçı bir ailede büyümenin etkisiyle yöneldiği bu alanda ilk eserlerini gençlik yıllarında ortaya koyan Kocasinan, yaşadığı farklı kültürel ortamların zenginliğini yansıttığı eserlerinde, Uzak Doğu ve Türk motiflerini dijital ortamda harmanlıyor.
Bir süre çalışmalarını New York'ta da sürdüren sanatçı, kendine has resim tarzıyla Tayvan, Türkiye ve ABD'de ilgi odağı olmaya devam ediyor.
Çalışmalarını Ankara'da yürüten Kocasinan, sergi için geldiği İstanbul'da birbirinden binlerce kilometre uzak ve oldukça farklı kültürlere sahip Türkiye, Tayvan ve ABD arasında geçen yaşamını, ailesini ve farklı kültürlerin sanat hayatına izdüşümlerini anlattı.
'ANNEM BİR TÜRK'LE RESMİ OLARAK EVLENEN İLK TAYVAN'
Melek Kocasinan, Tayvan ve Türkiye serüveninin nasıl başladığını şöyle anlattı:
"Annem bir Türk'le resmi olarak evlenen ilk Tayvan vatandaşı. Bu anlamda ilk Türk-Tayvan meleziyim. Çocukluğum Tayvan ve Türkiye'de geçti. 7 yaşında babamın görevi dolayısıyla Tayvan’a gittik. Hayatları Türkiye ve Tayvan arasında geçti. Babam Prof. Dr. Bülent Okay Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Sinoloji Ana Bilim Dalı Başkanlığı da yapmış, bu alanda emekli olan bir sanatçı ve akademisyen. Annem de aynı bilim dalında öğretim görevlisi olarak yıllarca çalıştı. Türkiye deneyimleri hakkında kitaplar yazarak Tayvan'da Türk kültürünün temsilcisi oldu."
Tayvan’a ilk gittiklerinde Çince okuma yazma bilmediği için zorlandığını ve ilkokula burada başladığını dile getiren Kocasinan, çocukluğundaki bazı anekdotları şu sözlerle anlattı:
"Kuzenlerim biraz Çince öğretmeye çalıştılar ama çok ilerleyemedim. İlk başta el işaretleriyle anlaşmaya çalışıyordum. Kısa zamanda Çince öğrendim ama ilk başlarda çok yanlış anlaşılmalar oluyordu. Tayvan’da okullara serbest kıyafetle gidiyorsunuz, buraya geldiğinizde siyah önlük giydiğim için çok şaşırmıştım. Rengarenk kıyafetler giydiğimiz için bize çok şaşırıyorlardı. Tayvan'da şimdi pandemi nedeniyle takılan maskeler hava kirliliğinden dolayı uzun yıllardır kullanılıyor. İlkokula başladığımda annem bana ve kardeşime maske takmıştı. İlk gün bizi hasta sanmışlardı. Çocukluğum böyle farklı kültürel şoklar arasında geçti diyebilirim."
TÜRKİYE'DE FOLKLOR GİBİ TAYVAN'DA DA TEKVANDO ÖĞRETİYORLAR
Tayvan'a 1990'lı yılların başında ailesiyle tekrar gittiklerini belirten Kocasinan, ilkokul sürecinin kendisi için oldukça ilginç hatıralarla dolu olduğunu söyledi.
Kocasinan, iki ülke arasındaki kültürel farkların eğitim hayatına da yansıdığının altını çizerek, "Örneğin Tayvan'da Uzak Doğu sporları popüler. Orada Türkiye’deki folklor gibi Tayvan'da Uzak Doğu dövüş sporları öğretiyorlar. Beni de tekvandoya yazdırdılar. İlkokulda beyaz kıyafetlerimizi giyip, dövüş öğreniyorduk. Türkiye’ye döndüğümde bize sataşanları dövmüşlüğüm vardır. Türkiye'ye döndüğümüzde amcam bana kısa sürede okuma yazma öğretti. Bizi yabancı sanıyorlardı. Okul müdürü beni kürsüye çıkarıp andımızı okuttu. Türkçe konuştuğumu kanıtladı, okula adapte olmam böyle kolaylaştı." ifadelerini kullandı.
'NASRETTİN HOCA ESERLERİNİ İLK ÇİNCE OKUYUP TAYVANLILARA ANLATTIM '
Melek Kocasinan, Tayvan'da okul defterlerinin yarısının resim çizmek, diğer yarısının yazı yazmak için olduğunu, Tayvanlı çocukların harika resimler çizdiği için bu rekabet ortamında kendisinin de yoğun olarak resme yöneldiğini kaydetti.
Ailesinin bir yandan da kendisinden Tayvan'da Türk kültürünü tanıtmasını beklediklerini aktaran Kocasinan, "Nasrettin Hoca eserlerini ilk Çince okudum. Onun hikayelerini ilk Çince anlattım. Babam aynı zamanda ressam. Evde doğal kağıtlar, pigment boyalar, fırçalar vardı. Annem de kaligrafi sanatçısı. O yüzden küçük yaşta mürekkep hazırlamayı ve resim yapmayı ailede öğrendim." diye konuştu.
'KENDİ MELEZLİĞİM GİBİ SANAT ESERİMDE FİZİKSEL VE DİJİTAL DÜNYAYI BİR ARAYA GETİRİYORUM'
Farklı kültürlerle iç içe yaşamanın sanat çizgisine zenginlik kattığına dikkati çeken Kocasinan, şöyle devam etti:
"Türkiye'de çok önemli sergilere katıldım. Hem fiziksel hem de dijital ile biraz farklı tarzda çalışmalar üretiyorum. İşlerimde Asya kültürünün izleri çok fazla. Uzak Doğu sanatındaki gibi iki boyutlu çizimler ve kaligrafik etkiler var. Kendi melezliğim gibi sanat eserlerimde fiziksel ve dijital dünyayı bir araya getiriyorum.
Tayvan’daki çocukluğumdan etkilenerek gece pazarlarında gördüğüm farklı hayvanlar, ışıl ışıl binalar ve gündüzlerini işlediğim daha şaman çizgiler var. Organik ve ham fikirlerle kızıl derili motifleri var. Hepsinde ortak olan kağıdı, boyayı ve dijital sanatı bir araya getirmem. Dijitalin gücünü ve fiziksel sanatın duygu dünyasını bir araya getirmeye çalışıyorum. Türk ve Asya kültürü sanatsal çalışmalarımı besliyor."
'ANNEANNEM VE DEDEMLE ORTAK DİLİMİZ YOK'
Kocasinan aile hayatının da farklı zenginlikleri bir arada buluşturduğunu dile getirerek, şunları aktardı:
"Evde hala Çin çubuklarıyla yemek yiyoruz. İnsanları şaşırtıyor. Ben hala çubuk kullanıyorum. Annem çok güzel Çin yemekleri yapar. Anne tarafımda aşçılar varmış. Babaannem de Bolulu. Yemek konusunda çok şanslıyım. Anneannem ve dedem Japonca ve Tayvanca biliyorlardı. Ben İngilizce ve Çince bildiğim için ortak dilimiz yoktu. O yüzden anlaşamıyorduk. Japon işgali sırasında Çince öğrenmemişler. Küçükken evde karışıklık oluyordu."
Aile sohbetlerinde farklı din ve dillere sahip üyelerin güzel uyum sağladığını aktaran Kocasinan, yaşadığı farklı anları ve tespitlerini şu sözlerle anlattı:
"En son Tayvan’a gittiğimde çok ilginç bir ortam olmuştu. Bir eniştem Hristiyan, bir eniştem koyu Budist, ben Müslüman'ım. Ata kültürüne inanan Konfüçyüs geleneğini takip edenler var. Sen şunu yiyebilirsin, şunu yiyemezsin gibi köşe kapmacalar var, eğleniyoruz. Yemek masasına oturduğumuzda ilginç anlar yaşanıyor. Annem sonradan Müslüman oldu. Ama Konfüçyüs doktrini de üzerimizde güçlü bir şekilde uyguluyor.
Tayvan’dan gelen akrabalarımız Türkiye’yi çok sevdiler. Kebapları, iskenderi çok sevdiler. Bir tek tarhana çorbasının kokusu değişik geldi. Zeytin sevmiyorlar. Zeytini haşlayarak, domatesi de üzerine şeker dökerek yediler. Karpuza tuz döktüler yani her şeyi biraz karıştırarak yediler. Simidi sevdiler. İstanbul’un çeşitli yerlerini gezip tarihini öğrendiler ve zenginliklerine inanamadılar. İklimi çok beğendiler. Ege'yi çok gezdiler. Denizi, güneşi çok sevmiyorlar ama tarihi yerleri çok seviyorlar. Tayvan çok gelişmiş bir ülke, geceleri sabah 4'e 5'e kadar açık, hayat devam ediyor."
'TAYVAN KÜLTÜRÜNDEN DİSİPLİNLİ OLMAYI, TÜRK KÜLTÜRÜNDEN İSE HAYATTAN KEYİF ALMAYI ÖĞRENDİM'
Farklı kültürlerin kimliği üzerindeki etkilerine de değinen Kocasinan, "Tayvan kültüründen disiplinli olmayı, çalışkan olmayı ve sözünde durmayı öğrendim. Türk kültüründen ise eğlenebilmeyi, keyif almayı ve anda olmayı öğrendim. İki kültürden de faydalanıyorum. İki kültürün de çok güzel özellikleri var. Eşim de uzun yıllar Amerika'da kalmış bir Balkan göçmeni. Onunla da İngilizce ve Türkçe konuşuyoruz. Ailemiz oldukça karışık diyebilirim." dedi.
Kocasinan farklı motifleri buluşturan eserlerinin Türkiye'de olduğu kadar Tayvan'da da ilgi gördüğünü, haberlerinin Tayvan devlet televizyonunda ve medyasında birçok defa yayınlandığını kaydetti.
Eserlerinde Mevlana felsefesinden de yararlandığını dile getiren Kocasinan, son eserinde Mevlana'nın "Kalbini aç saklama kalbini ki ben de kalbimi bileyim" sözünden esinlendiğini belirtti.
'TÜRKÇE TELEFFUZUM KÖTÜ OLDUĞU İÇİN ÜNİVERSİTE SONRASINDA DİKSİYON EĞİTİMİ ALDIM'
Sanatçı Melek Kocasinan Gao Anqi, ailesinde farklı diller konuşulduğu için zaman zaman dil konusunda eksiklerinin olduğunu belirterek, "Türkçem küçükken kötüydü, kelimeleri iyi telaffuz etmekte zorlanıyordum. Türkçemi aslında üniversite sonrasında bir diksiyon kursuna giderek düzelttim. Her iki kültüre de ait olunca insan biraz da uzak ve yalnız, hiçbir yere ait değilmişsin gibi hissediliyor. Sanatla aslında bir bağ kuruyorum. O yüzden sanatsal üretim bir yaşamsal ihtiyaç." değerlendirmesinde bulundu.