Meserret Taşkın’dan mektup var: Annelik sınıfsal mı?
Geçenlerde bazı örnekler üzerinden, annelikle ilgili sorular atmıştım ortaya. Başka örnekler de var elbette: Diyarbakır anneleri, Filistinli anneler.
Anneliğin bir türü (Alıcı anneler), çocuğunu kendi “güvenli alanında” saklıyor. Hatalar, hele de büyük yanlışlar yapmasının mümkün olmadığını farz ediyor. Çocuk yanılıp da, hayatının hatasını yaparsa ne oluyor? Doğal olarak ne hata, ne de bedeli kabul ediliyor. Ama kabul etseniz de etmeseniz de toplumsal hayat size o bedeli ödetiyor. Çünkü çocuk sadece size ait değil. Doğduktan sonra hayata ait. Bu annelik türünde güçlü bir bencillik var. Kendisinden başka anne, çocuğundan başka çocuk yokmuş gibi davranıyor.
Diğer tür anneler (Verici anneler) ise, zor zamanların anneleri. Dayanışmacı. Bebeğini besleyemeyen komşusunun, eş, dostunun bebesini de emziren; sütünü paylaştırırken kendi çocuğuna ayrıcalık tanımayan bir annelik. Çocuklarının arasında, başka çocukları da besleyen, barındıran, büyüten, benimseyen bir annelik. Bu annelik, hayatını kimseninkinden üstün görmediği gibi, çocuklarını da üstün tutmaz. Çünkü bilir; karşıdaki de başka bir ananın kuzusu; ya da, karşıdakinin de bir kuzusu var. Bu nedenledir ki çocuğu ile başka bir çocuğun çıkarları çatıştığında hakkaniyetli olur. Başkasının canı pahasına, “benim çocuğum” demez. Vatan için, toplum yararı için çocuğunun canını feda etmesinden gurur duyar. Başkalarının çocuğunun kurtulmasından, geri dönmesinden, kendi çocuğu gelmiş gibi sevinir.
Ne dersiniz? Sınıflar ve sınırlar üstü bir annelik var mı? Yoksa annelik de sınıfsal mı?