Meserret Taşkın'dan mektup var! Dilber’in evi barkı yok, hep ‘aklımızda’
Sadık okurunuz Kırk beşini aşkın Meserret Taşkın...
Bazıları ‘reklamın kötüsü olmaz’ der. Haklı çıktılar galiba. Yılmaz Erdoğan bir dizi çekti. Dizinin tanıtımını Dilber yaptı. Ustaca, şehvetli bir pavyon dansıyla. Bilenler çok iyi bir tanıtım olduğunu ve diziyi zirveye taşıdığını söylüyor. Ben onların yalancısıyım.
Pavyonlar, pavyonda çalışan kadınlar, pavyon dansı üzerine konuşmayan vatandaş, yazmayan gazeteci, ele almayan televizyoncu kalmadı. “Aydın”, “avam”, lehte aleyhte herkes bir şeyler söyledi.
Dilber’in dansı farklı sektörlere de el attı. Sağ olsun, onun sayesinde giyim sektörü, dans kursları da ekmek yedi. Dün çarşıya çıktım. Dilber’in elbisesi cadde üzerindeki mağazanın vitrininde “al beni” diyor gelip geçenlere.
Öyle böyle, dizinin izlenme oranları başladığından bu yana tavanda.
Şimdi de internet ortamında yeni bir dedikodu dolaşıyor. Yılmaz Erdoğan’ın dizisi, yıllar önce çekilen Gönül Yarası filminden çalıntıymış. Bilemem. Ama, bu konu Dilber ve dansı kadar ilgi çekmedi. Dilber gibi karakterler sanatımıza, edebiyatımıza o kadar yabancı değil . Alnımdaki Bıçak Yarası, Vesikalı Yarim, Fosforlu Cevriye gibi film ve romanlara konu olmuşlar geçmişte de. Zamanında bu eserler, Dilber’in dansı kadar ilgi çekmiş miydi bilinmez.
Yılmaz Erdoğan bugünkü sistemin matematiğini iyi biliyor bence. Olanakları iyi kullanıyor. Doğal olarak başarılı da oluyor. Ama, “Yaratıcılık, sanat böyle bir şey mi?” diye sorarsanız, cevabı da pekâla bulursunuz efendim.