Meserret Taşkın'dan mektup var: Karadeniz havası
Karadeniz havalarını çok sevdiğim için pür dikkat dinliyorum. Türkünün sözleri bu nedenle hemen dikkatimi çekti:
Karadeniz havalarını çok sevdiğim için pür dikkat dinliyorum. Türkünün sözleri bu nedenle hemen dikkatimi çekti:
“Yari yolladım işe
Dayanamaz güneşe
Yürü bulutum yürü
Gölge eyle güneşe”
Bu sözleri erkek (Temel diyelim) söylüyorsa, yandık. Sevdiğini (Fadime diyelim) işe yolluyor. Güneşe dayanamayacağını da biliyor. Senin yerine ben gideyim diyeceğine, buluta söylüyor: “Yürü bulutum yürü, gölge eyle güneşe”. Uyanıklığın bu kadarı Temel için bile fazla. Elin türkülerine bir baksa ya Temel: “Ben kazanım yar yesin, nice ki bu canım sağ” mesela. Sonra, “Havadaki turnalardan, su içtiğin kurnalardan sakınırım, kıskanırım”. Yarin kaşına, gözüne veya sözüne kurban olan mı ararsın; bir kerecik görme pahasına can vermeye hazır olan mı?
Peki, bu sözleri ya Fadime söylüyorsa; bakın o zaman olur. İşe giden Temel’i düşünüyor. Ne incelik değil mi? Erkek evin reisi. İş, ekmek O’ndan sorulur. Fadime’de çalışıyor kuşkusuz. Aş, temizlik de O’ndan soruluyor. Evde çalışırken, güneşte çalışan Temel’i düşünüp buluta sesleniyor.
“Dışarıda birlikte çalışıp, gelince evin işlerini de birlikte yapsalar” demeyiniz. Çünkü, öyle olmuyor. Evde Temel dinlenmeye başlıyor, ama Fadime yemek, bulaşık koşturuyor. Bu türküyü kim söylesin? Ne dersiniz?